Netanyahu, hapse girmekten savaşlar çıkararak korunuyor

26 Haziran 2025

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, saldırılarla iç desteğini artırırken, yargı süreciyle siyasi geleceği arasındaki gerilim büyüyor. Trump’ın desteğiyle krizleri araçsallaştıran Netanyahu, hem yargıdan korunmaya hem de koltuğunu korumaya çalışıyor.

YDH- İsrail’in İran’a yönelik başlattığı hava saldırıları, Başbakan Benyamin Netanyahu’nun iç siyasetteki desteğini belirgin şekilde artırdı.

Yapılan anketlere göre İsraillilerin %83’ü bu saldırıları destekliyor. Artan güvenlik kaygılarıyla birlikte kamuoyundaki bu destek, Netanyahu’ya yalnızca geçici bir askerî başarı değil, aynı zamanda Gazze’de süren savaşın ardından siyasî manevra alanı da kazandırdı.

Netanyahu’nun yakın müttefiki olan ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Saray’da bir araya gelmeyi planladığı ve İran’a karşı kazanılmış bu "zaferi" birlikte kutlamak istediği bildiriliyor.

Her iki lider de bu sürecin Orta Doğu’daki barış anlaşmalarının genişletilmesi için yeni fırsatlar sunduğunu savunuyor.

Öte yandan Trump, Netanyahu hakkında devam eden yolsuzluk davasının iptal edilmesi ya da affedilmesi yönünde açık çağrılar yapıyor.

Netanyahu, başbakanlığı döneminde rüşvet, yolsuzluk ve kamu görevini kötüye kullanma suçlamalarıyla yargılanıyor.

Hakkındaki üç ayrı dosyada (Dosya 1000, 2000 ve 4000), zengin iş insanlarından lüks hediyeler aldığı, medya organlarıyla gizli anlaşmalar yaptığı ve kamu yararına aykırı kararlar aldığı öne sürülüyor.

Bu davalar, İsrail'de uzun süredir devam eden bir yargı sürecine dönüşmüş durumda.

Netanyahu’nun görevde kalma ısrarının ardında sadece siyasî değil, aynı zamanda kişisel bir hayatta kalma stratejisi olduğu yönünde geniş bir mutabakat var.

ABD’deki muhafazakâr taban üzerinde güçlü etkisi bulunan Trump, Netanyahu’nun bu süreçte iç ve dış baskılara karşı daha dirençli durabilmesi için desteğini açıkça sürdürüyor.

İsrail’deki sağcı cepheyi konsolide eden Netanyahu, bu desteği hem yargıdan kurtulmak hem de siyasi varlığını sürdürmek için kullanıyor.

İsrail muhalefeti ise Netanyahu’yu uzun süreli iktidarı, yargı reformları ve aşırı sağ politikalarıyla ülkeyi kutuplaştırmakla suçluyor.

Aynı zamanda demokratik kurumları zayıflattığını ve dış politikada, özellikle Arap ülkeleriyle ilişkilerde gereksiz gerilimler yarattığını öne sürüyor.

Giderek büyüyen bu tepki, İsrail siyasetinde daha ılımlı bir liderliğin arayışını da beraberinde getiriyor.

Yesh Atid lideri Yair Lapid, bu durumu şöyle özetliyor:

“Netanyahu, iktidarda kalmazsa hapse gideceğini biliyor.”

Kamuoyunda da benzer görüşler yankı buluyor. Reddit'te bir yorumcu şu tespitte bulunuyor:

“O çözüm istemiyor... Bu savaş onunla hapishane arasındaki tek şey olabilir.”

Gazeteci Ofir Hendel ise Netanyahu’nun istifa etmesinin anayasal bir zorunluluk olmadığını, yargı süreci tamamlanmadan görevi bırakmamasının siyasî bir savunma stratejisi olarak anlaşılması gerektiğini belirtiyor.

Yüksek Mahkeme hâkimleri ise “Netanyahu hukukun üstünde değildir” diyerek, davanın siyasi değil hukukî çerçevede ele alınması gerektiğini vurguluyor.

Mahkemenin Netanyahu lehine yargı sürecini kesintiye uğratma taleplerini reddettiği biliniyor.

Netanyahu’nun koltuğa tutunma stratejisi, yalnızca iktidarı elinde tutma mücadelesi değil, aynı zamanda yargıdan korunma refleksi olarak değerlendiriliyor. Uluslararası analizler de bu değerlendirmeyi destekliyor.

Financial Times’a göre:

“Netanyahu, Trump’ın desteğini alarak hem iç hem dış siyasette militarist adımlarını güçlendiriyor ve bu sayede yargı baskısından sıyrılmayı hedefliyor.”

The Guardian ise, “Netanyahu, yargı sürecinden kurtulmak için sağcı koalisyonunu güçlendirdi; savaşı ise, siyasi ömrünü uzatmanın bir aracı olarak kullanıyor.” yorumunda bulundu.

Başbakanlık makamı, ona hâlen dokunulmazlık sağlamasa da, siyasî gücü elinde tuttuğu sürece davaların seyrini etkileyebilecek bir koz işlevi görüyor.

Görevden ayrılması durumunda yargı sürecinin hızlanması ve kesin bir mahkûmiyet riskiyle karşı karşıya kalması ise, onu koltuğu bırakmamaya iten en güçlü gerekçelerden biri olarak öne çıkıyor.

Bu çerçevede Netanyahu’nun stratejisinin, seçim çağrıları ve koalisyon oyunlarıyla siyasî desteği sürdürmek, mahkeme sürecini geciktirmek veya etkilemek, İran ve Hamas gibi güvenlik krizlerini tırmandırarak millî birlik duygusunu canlı tutmakla sıralanan üç temel ayağa dayandığı gözlemleniyor.

İsrail iç siyasetinde bu stratejiyi değerlendiren birçok hukukçu ve yorumcu, Netanyahu’nun “koltuk giderse özgürlük de gider” anlayışıyla hareket ettiğini belirtiyor.