YDH- İsrail’in resmî medya kuruluşu Kan, “İran’a Karşı Savaş ve Mülteciler” başlıklı bir podcast yayımladı.
Programda rejimin tüm sansürüne rağmen yaşanan iç kriz ortaya konulurken İsrail’in güvenlik ve yönetim yapısının bu durumla başa çıkacak kapasitede olmadığı ifade edildi.
Sunucu Yoav Krakovsky ile muhabir Novo Roony'nin ifşaatlarıyla süren podcast programında, hasar tazminatı ve devlet desteğinin yetersizliği ele alınarak, İsrail’in hem iç cephede yaşadığı ciddi mağduriyetler ve bürokratik aksaklıklar gözler önüne serilirken, dışarıya yansıtılan güçlü imajın aslında kapsamlı bir sansür, dezenformasyon ve propaganda mekanizmasıyla nasıl desteklendiği ve gerçek durumun nasıl gizlendiği gözler önüne seriliyor.
Konuyla ilgili olarak Krakovsky şöyle diyor:
''İsrail, İran’ın nükleer tesislerine saldırı düzenledi. Ancak aynı İsrail, İran'ın başlattığı operasyon ve ardından gelen füze saldırılarının yol açtığı sorunları çözmekte başarısız kalıyor. Bu durum, sanki tek bir hükümet altında iki farklı ülke varmış gibi garip bir tablo ortaya çıkarıyor. İsrail bürokrasisi tamamen yetersiz kaldı. Çok sayıda sorun hâlâ çözümsüz durumda.''
Podcastte Emlak Vergisi Kurumu’na yaklaşık 36 bin bina hasar dosyası ve yaklaşık 5 bin ekipman ile mobilya hasar dosyası ulaştığı aktarılırken, yaklaşık 15 bin yerleşimcinin füze isabetleri nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldığı belirtildi.
Sadece Bat Yam’da bir füze isabetinin ardından tamamen yıkılması planlanan onlarca bina var.
Ayrıca, Holon Belediyesi’nde gerşekleşen bir tören eleştirilerek, Holon Belediye Başkanı Şay Keynan’ın Savaş Bakanı Israel Katz’ın yanında durmasının mültecilerin yaşadığı zorluklara rağmen bu süreci bir “kutlama” veya “başarı” olarak sunmaya çalıştıkları da ifade edildi.
Podcaste göre, yetkililerinin kamuoyuna “her şey kontrol altında” veya “başarıyla yönetiliyor” mesajı vermek için yapılan gösteriler, kriz yaşayan insanlar için ironik ve hatta tepkisel karşılanabiliyor.
Muhabir Roony ise şunları söyledi:
''Sahada büyük bir umutsuzluğa tanık olduk. İnsanlar, evleri yıkılmış, hayatları alt üst olmuş halde, devlet kurumlarının karmaşık ve yetersiz destek mekanizmaları karşısında adeta çaresiz kalmış durumdalar. Otellerde uzun saatler boyunca beklemek zorunda kalıyorlar, işlerini kaybediyorlar ve doğru bilgiye ulaşmakta zorlanıyorlar. Ülke genelinde tamamen yıkılması planlanan binlerce binadan bahsediyoruz. Bazı şehirlerde binaların zaten yıkıldığını gördük, diğerlerinde ise dediğiniz gibi hâlâ yapılmamış. Bu süreçte birçok kişi, özellikle maddi durumu iyi olmayanlar, temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekiyor. Güvenlik güçlerinin ve istihbarat birimlerinin düzenlediği yüksek teknolojili operasyonlar ile dışarıda güçlü bir imaj çizilmeye çalışılırken, içeride yaşanan bu insani kriz ve çözüm eksikliği büyük tezat oluşturuyor.''
Krakovsky, İran'ın operasyonlarının, Hizbullah'ın geçtiğimiz yıl boyunca sürdürdüğü operasyonlarda işgal altındaki toprakların kuzeyinde yarattığı operasyonlardan farkını şu sözlerle ifade etti:
''Kuzeydeki veya Batı Negev (Nakab) yerleşimlerindeki mültecilerden farklı olan bir özelliği de şu: Füzeler ülkenin merkezine isabet etti.''
İran’ın İsrail’e yönelik saldırıları doğrudan askeri hedeflere yönelirken, İsrail’in askeri altyapısını yoğun biçimde şehir merkezlerindeki sivil yerleşim alanlarına entegre etmesi, çatışmanın sivil kayıplarını kaçınılmaz kılıyor. Bu durum, sivillerin kasıtlı hedef alınmadığı gerçeğini değiştirmeksizin, işgal varlığının askeri ve 'sivil' alanları iç içe geçirmesinin jeopolitik ve insani sonuçlarını gözler önüne seriyor.
İsrail medyasının kendi ağzından, iç cephenin çöküşünü, hükümetin zayıflığını ve toplumun ruhsal çöküntüsünü gözler önüne seren podcastin devamında, yerleşimcilere 85 bin şekel tazminat ödenebildiği ancak gerçek zararlarının çok altında olan bu miktarın, sigorta kapsamlarının yetersizliğinden kaynaklandığı da vurgulandı.
''Tamamen yıkılan evlerin ve yok olan mülkler için verilen tazminatın, bizzat yerleşimciler tarafından bile bir hakaret ve adaletsizlik olarak görüldüğünü'' dile getiren Krakovsky, İsrail’in dışarıya saldırı düzenleyebilecek kapasiteye sahip olsa da iç cephesini yönetmekten ve en basit evleri bile yeniden inşa etmekten aciz olduğunu belirtti.
Öte yandan, Krakovsky'nin programa konuk aldığı yerleşimci Hadar Naomi Aberbanel ise şunları aktardı:
''Bat Yam'da yaşıyordum. Dokuzuncu katta yaşıyorduk ve her katta metalden yapılmış güvenli bir oda olan kat sığınağımız vardı. Binada ayrıca bir sığınak da bulunuyordu. Erken uyarı sisteminde bir hata olduğu için dairemizde kaldık. Bize her şeyin sona erdiğini ve güvende olduğumuzu söylediler. Meğer her şeyin başlangıcındaymışız. Bir füze doğrudan binamıza isabet etti. Hızla dışarı koştuk, kapıyı kapatmaya çalıştığım anda başka bir patlama oldu ve dalgasını sırtımda hissettim. Bizi pijamalarımız ve terliklerimizle evden çıkardılar ve bir daha asla geri dönemedik. Şimdi her şey, binanın eskiden bulunduğu yerde bir enkaz yığınına dönmüş durumda. Biz normal bir aile gibi yaşıyorduk. Hayatımızda her şey sakindi. Ama şimdi, biz de o durumda olduğumuzu biliyoruz…''
Devlet medyası Kan tarafından yayımlanan podcaste göre, binlerce yerleşimci, çatışmaların üzerinden iki ay geçmesine rağmen hâlâ bir konut bulamamış durumda ve otellerde başıboş halde yaşam mücadelesi veriyor.
Yerleşimciler aylar boyunca ne bir psikolojik danışmanlık ne de bir destek almadan kaderlerine terk edildi, üstelik hâlâ evlerine dönme imkânları da yok.
Füze saldırıları onlarca binayı moloz yığınına çevirirken bu yapıların yeniden inşası yıllar sürecek.
Rejimin devlet medyasında yayımlanan bu podcast İsrail'deki sansür mekanizmasının katılığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Kan kanalı, sadece VPN ile erişilen kapalı platformlarda İbranice podcastlerle İsrail’in İran çatışmasındaki zararlarını uluslararası kamuoyundan özellikle de yerleşimci nüfustan saklıyor.
İsrailli gazeteci Ravid Drucker de, Kanal 13’te, İran’ın İsrail’e yönelik füze saldırılarının stratejik derinliğini ve kamuoyundan gizlenen gerçekleri ele almıştı.
Bu sansür, devletin dışarı güçlü görünme stratejisinin parçası. Böylece, iç cephedeki sorunlar ve hükümetin yetersizlikleri global gözlerden gizleniyor.
“Kendi halkını koruyamayan bir ordu, İran’a karşı nasıl zafer kazanabilir?” sorusunu akıllara getiren programın devamında Krakovsky şunları söyledi:
''Biz savaşmayı biliyoruz, askerlerimizi cepheye göndermeyi biliyoruz ama iç cephemizi, yani halkımızı korumayı bilmiyoruz.''