Hizbullah Savaş Enformasyon Merkezi, 25 Ocak Perşembe günü saat 11’de İsrail’in Cel el-Alam üssündeki elektronik casusluk tesisini ‘özel’ diye nitelediği bir füzeyle tam isabetle vurduğunu açıkladı.
Açıklamada saat 10.00'da Şeba Çiftlikleri'ndeki radar sahasının füzelerle ve saat 11.20'de Kefer Blum yerleşimindeki Demir Kubbe bataryalarının ise insansız uçaklarla vurulduğu ifade edildi.
İsrail ordusu, her zamanki gibi saldırıyı yalanladı. Cel el-Alam’daki önemli tesisin vurulmadığını iddia etti.[1]
Hizbullah, ise kullandığı ‘özel’ füzenin kamerası tarafından çekilen operasyon videosunu yayımladı. Yayımlanan videoda füzenin fırlatıldığı andan hedefine isabet ettiği ana kadar tüm operasyon sürecinin görüntüleri yer alıyordu.
Görüntülerde ayrıca Hizbullah’ın daha önceki operasyonda vurduğu hedeflerin aldığı hasarlar da açık bir şekilde görülüyordu.
Güdümlü bir zırh delici füze olduğu sanılan füzenin hareketi birçok çevre tarafından dikkat çekici bulundu. Çünkü vurulan kubbe şeklindeki radar tesisi, 9 metrelik bir duvarın arkasında bulunuyordu ve düz atımlı bir füzeyle o tesisin vurulması imkansız gözüküyordu.
Hizbullah’ın kullandığı füze ise eğimli hareket ederek duvarı aşıp, Lübnan’ın onlarca kilometre derinliklerini izleyen İsrail radar sistemini tam isabetle vurmuştu.
Lübnan’dan yayın yapan el-Meyadin televizyonu, Hizbullah’ın Cel el-Alam’da kullandığı ‘özel’ füzenin İran yapımı olduğunu belirtti ve Hizbullah’ın bu füzeyi ilk defa kullanmadığını bildirdi.[2]
El Meyadin’in haberine göre bu füzenin özellikleri şunlar:
- Gözle görülmeyen hedefleri vurabiliyor.
- İnsansız uçakların tespit edemediği koordinatları tespit edebiliyor.
- Çok güçlü bir zırh delici savaş başlığı taşıyor.
- Rusya yapımı Kornet füzeleri gibi değiştirilebilir başlıklar taşıyor.
- Hareket halinde ve sabit pozisyonda atılabiliyor.
- Özel bir insansız hava aracından da atılabiliyor.
- Çektiği görüntülerle ekrandan veya lazerle yönlendirilebiliyor.
- Farklı nesilleri ve menzilleri bulunuyor.
Hizbullah, saldırıyı bir insansız uçakla değil, füzeyle yaptığını belirtmekle birlikte ‘özel’ diye nitelediği füzenin modelini açıklamazken, İsrail rejimi bunun İran yapımı ‘Elmas’ füzesi veya İsrail yapımı ‘Spike’ füzesinin geliştirilmiş modeli olabileceğini öne sürdü.
El Meyadin, bu füzelerin son on yılda, özellikle birkaç nesil boyunca, çeşitli tip ve boyutlarda tasarlanıp üretildiğini, patlayıcı ve yönlendirme türüne göre değişiklik gösterdiğini belirtti ve Hizbullah’ın bu modelden olan ‘Felak’ füzelerini 1990’larda Güney Lübnan işgal altındayken de kullandığını bildirdi.
Fars Haber Ajansı ise Hizbullah’ın Gazze savaşından üç ay sonra bu füzeyi neden kullandığı sorusunu gündeme getirerek bu füzenin, Amerikan yapımı TOW ve Rusya yapımı Kornet füzelerinden farklarına dikkat çekti.
Hizbullah’ın bu füzeyi kullanarak resmi olarak İsrail’le savaş denklemi kurduğunu belirten Fars Haber ajansı şu ayrıntılara yer veriyor:
“Hizbullah, daha önce de İsrail rejiminin Lübnan sınırındaki radar sistemlerini imha etmişti. Ancak Perşembe günü imha edilen radar sistemi, normal bir füzeyle imha edilemezdi. Çünkü bu tesis yüksek bir tepenin üzerinde bulunuyordu ve 9 metrelik bir duvarın hemen arkasında yer alıyordu.”[3]
Hizbullah’ın kullandığı bu füzenin Amerikan yapımı TOW ve Rusya yapımı Kornet gibi güdümlü füzeler sınıfından olduğunun belirtildiği haberde bu füzenin hedefine ulaşırken yaptığı uçuş şekliyle fark yarattığı ifade edildi.
Habere göre örneğin Hizbullah’ın da kullandığı füzelerden olan Rusya yapımı Kornet füzesi, doğrusal bir seyirle hedefe ulaşıyor. Dolayısıyla füzeyi atan kişi hedefi doğrudan görebileceği bir konumda bulunmak zorunda olduğu için kendisi de düşmanın hedefi haline geliyor.
Ancak eğimli hareket eden füzelerin hedefle doğrusal bir konumda bulunması gerekmiyor. Bu yüzden de füze operatörü, düşmanla hiç karşılaşmadan hedefe dolaylı bir konumdan atış yapabiliyor ve hedefini tam isabetle vururken kendisi de düşmana hedef olmaktan korunuyor.
Öte yandan doğrusal hareket eden füzeler, zırhlı bir araca veya müstahkem bir mevziyi tam karşıdan vurmadıkça onlara azami düzeyde zarar veremeyebiliyor. Ancak eğimli hareket eden füzeler için böyle bir sorun söz konusu olmuyor.
Bu tür eğimli hareket eden füzelerin tanklar üzerindeki etkisi çok belirgin şekilde ortaya çıkıyor. Zira dünyada üretilen tankların ön, arka ve yan kısımların güçlü zırhlarla kaplanmış olmasına rağmen saldırı ihtimali daha az olduğu için hemen hemen hepsinin en zayıf noktasının üst kısımları olduğu belirtiliyor.
Dolayısıyla eğimli rota izleyen bu füzeler diğer tanksavar füzeleri gibi tankın mutlaka ön, yan veya arka cephesinden isabet zorunluluğu olmadığı ve yukarıdan da vurabildiği için çok daha etkili olabiliyor.
Rusya’nın Ukrayna savaşında Batılıların Ukrayna ordusuna verdiği tankların İran’ın Şahid-136 adlı kamikaze insansız uçaklarla kolayca etkisiz hale getirilmesi de tankların bu zayıf noktasıyla izah ediliyor.
Öte yandan sabit ve büyük rampalar gerektirmeyen, hareketli araçlardan da atılabilen ve çok alçak mesafeden uçabilmesi nedeniyle de Demir Kubbe gibi hava savunma sistemlerine yakalanmayan bu füzelerin kullanıcısına büyük avantajlar sağladığı belirtiliyor.
Fars Haber Ajansı’nın Hizbullah’ın Perşembe günü kullandığı ‘özel’ silahla ilgili haberi, “Hizbullah’ın Optik Füzesi, Denklemi Değiştiren Silah” başlığını taşıyordu. Yani habere göre Hizbullah bu yeni silahı görücüye çıkararak ve operasyon çapını genişleterek denklemi değiştirmeyi ve İsrail’i caydırmayı hedefliyordu.
Halbuki Hizbullah denklemi değiştirmek değil, 3 ay önce İsrail’e dayattığı ‘tehcire karşı tehcir’ veya ‘Gazze’de savaşa karşı kuzey sınırlarında savaş’ denklemini sürdürmek istiyor.
Zira Hizbullah, Aksa Tufanı’ndan bir gün sonra başlattığı yıpratma savaşıyla, açıkça savaş ilan etmeksizin İsrail’i savaşın etkilerine maruz bırakıyor.
İsrail ise savaş ilan etmeksizin Hizbullah’ın kendisine dayattığı denklemi değiştiremiyor; ancak savaş ilan etmeyi de göze alamıyor. Dolayısıyla Hizbullah’ın dayattığı bu denklem içerisinde şunlar oluyor:
- İsrail sözde ilan edilmemiş olan bu savaş yüzünden her gün asker kaybediyor.
- Milyarlarca dolarlık elektronik savaş altyapısının her gün birer birer yok oluşuna tanıklık ediyor.
- Lübnan sınırındaki yerleşimlerden tahliye etmek zorunda kaldığı on binlerce vatandaşının mali ve insani yükünü taşımak zorunda kalıyor.
- Kuzey bölgelerinde tarım, sanayi ve turizm sektörünün çöküşünü izliyor.
- Hepsinden daha vahim olmak üzere, Lübnan sınırından tahliye ettiği on binlerce kişinin bir kısmı tersine göçle bir daha geri dönmemek üzere İsrail’den ayrılırken büyük bir kısmı ise sınırın diğer yakasında Hizbullah olduğu sürece bir daha oraya dönmeyeceğini söylüyor.
İsrail, Lübnan’a Hizbullah’ı sınırdan 30 kilometre uzaklaşmaya mecbur edecek yeni bir denklem dayatarak mevcut denklemi değiştirmeyi amaçlıyor.
Bu denklemi de Hizbullah Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmezse “Lübnan’ı Gazze’ye çeviririz”[4] tehdidiyle kurmaya çalışıyor.
İsrail rejimi, bu denklemi ilk kez 1982’de Lübnan’ı işgal ederek dayatmış ve FKÖ’yü Tunus’a tehcir etmişti.
2006 yılında aynı denklemi dayatmak için Lübnan’a büyük bir hava ve kara saldırısı başlatan İsrail, 33 günlük savaşta yenildi. Hizbullah ise geçen sürede gücüne güç katarak bölgenin en güçlü devlet dışı aktörü haline geldi.
İsrail rejimi, Hizbullah’ın aradan geçen 18 yılda çok daha büyük bir güç haline geldiğini itiraf etmekle birlikte 2006’da dayatamadığı denklemi şimdi dayatabileceğini düşünüyor.
İsrail rejimi 7 Ekim’den sonra Batılı müttefikleri aracılığıyla Hizbullah’ı savaştan uzak tutup Gazze’ye odaklandı.
Ancak Amerika ve İngiltere’nin Akdeniz’deki uçak gemileri, İsrail’in Gazze’deki soykırımı ve Lübnan’ı Gazze’ye çevirme tehdidi Hizbullah üzerinde caydırıcı etki yapmadı.
Dolayısıyla İsrail, Amerika ve İngiltere’nin caydırıcılığı ile kurulamayan denklemi, doğrudan savaş tehditleri ile kurmak istiyor.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, 6 Aralık’ta “uluslararası bir siyasi düzenleme veya askeri harekâtla Hizbullah'ı İsrail sınırına yaklaşık 30 kilometre mesafede yer alan Lübnan'ın güneyindeki Litani Nehri'nin kuzeyine gönderme sözü verdi.”[5]
Gallant’ın bahsettiği ‘uluslararası siyasi düzenleme’; Amerika, İngiltere ve Fransa’nın 1701 sayılı BM kararını kullanarak Lübnan üzerinde baskı yapmayı ve Hizbullah’ı Litani’nin kuzeyine göndermeyi öngörüyordu.
Bunun Hizbullah üzerinde bir etkisi olmadığı için İsrail rejimi ocak ayından itibaren Hizbullah’a yönelik savaş tehditlerini tırmandırmaya başladı.
İsrail hükümeti, 6 Ocak’ta Hizbullah'ın Lübnan sınırından uzaklaştırılmasıyla ilgili bir anlaşmaya varılmaması durumunda savaş çıkabileceği tehdidinde bulundu.[6]
İsrail ordusu da 24 Ocak’ta kendi hükümetine Lübnan’a hem havuç hem de sopa gösterilmesini içeren bir strateji önerdi.
“Savaşın genişlemesinin yolunu açmak için” rejimin tek taraflı ateşkes ilan etmesini içeren bu stratejiye göre İsrail rejimi, 48 saati kapsayacak bir ateşkes sunmalı ve bu süre içerisinde Hizbullah’ın saldırılarını sürdürmesi halinde, güney Lübnan'ı kasıp kavuracak büyük bir savaş başlatacağı uyarısında bulunmalıdır.[7]
Hizbullah, İsrail’in bu tehdidinden korkarak saldırılarına son verirse İsrail’in 48 saatlik tek taraflı ateşkesi, Hizbullah’ın savaşsız bir şekilde boyun eğdiği yeni bir denkleme dönüşmüş olacaktır.
Ancak bu tehdidin söz konusu edildiği 22 Ocak’tan itibaren Hizbullah, saldırılarını durdurmadığı gibi hem sayı hem de nitelik itibariyle çok daha fazla arttırdı.
Hizbullah’ın saldırılarındaki en büyük nitelik artışı da yukarıda bahsi geçen ‘özel’ füzenin de kullanıldığı 25 Ocak Perşembe günü gerçekleşti.
Hizbullah, 25 Ocak’ta Şeba Çiftlikler’inde bir radar üssünü, Kefer Blum’da Demir Kubbe bataryalarını ve Cel el-Alam’da milyonlarca dolarlık hassas elektronik istihbarat tesisini yok ederek İsrail’e savaşa hazırım mesajı verdi.
26 Ocak’ta Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, “İsrailliler Lübnan'a yönelik hedeflerini genişletirse, biz de "dördüncü menzil ve etkili güçle" kapsamı genişleterek onlara karşılık vereceğiz, İsrail tarafı ne söylediğimizi anlıyor”[8] dedi.
26 Ocak’a kadar genellikle geceleri operasyon yapmayan Hizbullah, bu açıklamadan sonra gece saatlerce İsrail hedeflerini füzelerle vurdu. Bu yazının yazılmakta olduğu 27 Ocak’ta da Hizbullah, İsrail hedeflerine yönelik saldırılarını benzersiz bir şekilde tırmandırdı.
Benyamin Netanyahu başkanlığındaki İsrail hükümetinin devamı savaşın sürmesine bağlı gözüküyor. Anketlere göre kendi partisinin seçmenlerinin bile desteğini büyük ölçüde kaybetmiş olan Netanyahu,[9]İsrail’de hem yolsuzluklardan hem de 7 Ekim’i önleyememiş olmaktan dolayı suçlanıyordu.
Artık bu suçlamalara savaştaki hedefleri gerçekleştirememe, Gazze’deki İsrailli tutukluları kurtaramama ve onların ölümüne sebep olma suçlamaları da eklendi hatta muhtemelen İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırımcı devlet haline getirme suçlamaları da eklenebilir.
Dolayısıyla Netanyahu açısından savaştan sonra ömrünün kalan kısmını seçim kaybetmiş bir siyasetçi olarak evinde değil, bir mahkum olarak cezaevinde geçirme ihtimali söz konusu.
Kabinenin diğer üyelerini de savaş sonrasında onurlu bir gelecek beklemiyor. İsrail’de herkes, Lübnan’da Hizbullah’la savaşın Gazze’de Hamas’la savaştan çok daha pahalıya mal olacağının farkında; ancak bu şartlar, İsrail hükümetinin savaşı Lübnan’a genişletme ihtimalini güçlendiriyor.
Amerikan rejimi her ne kadar Netanyahu’nun iktidarını korumak için savaşı Lübnan’a genişletmesinden[10] endişe etse de Netanyahu da Amerika’nın bir savaşta İsrail’i yalnız bırakmayacağından emin gözüküyor.
Dolayısıyla İsrail’in intihar saldırısı gibi gözükse de savaşı Lübnan’a genişletme ihtimali hala çok güçlü.
Hizbullah’ın pozisyonuna gelince…
Hizbullah, 8 Ekim’den beri savaşa dahil olmaması için hem Lübnan kamuoyunun hem de uluslararası tarafların yoğun baskısı altında buluyordu.
Bu iki taraflı baskı sebebiyle Hizbullah, yukarıda bahsedilen strateji doğrultusunda açıkça savaş ilan etmeden İsrail’i savaşın etkilerine maruz bıraktı.
Dolayısıyla eğer İsrail Hizbullah’ın dayattığı denklemi değiştirmek için bir savaş başlatırsa Lübnan içerisinde küçük bir kesimin dışında hiç kimse Hizbullah’ı Lübnan’ı savaşa sürüklemekle suçlayamayacak.
İsrail, Gazze’deki savaşı bitirerek Hizbullah’ın saldırılarından kurtulmak yerine Gazze’den kurtulmak için Hizbullah’la savaşmayı seçebilir.
Böylesi bir durum muhtemelen en çok Hizbullah’ı memnun eder. Zira bu sayede Hizbullah artık Gazze için Lübnan’ı ateşe atan bir örgüt olarak suçlanmaktan kurtulur ve kendi vatanını savunan milli ordu pozisyonu kazanmış olur.
Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrullah’ın ifadesiyle İsrail’le hiçbir ölçü ve sınırı gözetmek zorunda kalmadan savaşmanın gerekçesini kazanmış olur.
Hamas’ın 7 Ekim’de şeklen ‘saldırgan’ konumda olması, Gazze’yi yalnız bırakmaya bahane arayanlar için eşsiz bir bahane olmuştu. Ancak kendi vatanını savunan Hizbullah’ı bölgedeki hasımları veya düşmanları dahi kınamakta zorlanacak.
Peki Uluslararası Adalet Divanı’nın soykırım suçlamasıyla hakkında tedbir kararı verdiği bir ‘devletin’ Lübnan’a saldırısı ‘kendini savunma hakkı’ argümanıyla ne kadar desteklenebilecek?
Yahut saldırıya uğrayan vatanını savunan Hizbullah, Hamas kadar yalnız mı kalacak?
Bunları ancak İsrail Lübnan’a savaş açarsa öğrenebileceğiz.
[1] Ynet News, 26 Ocak 2024, Lebanon says Hezbollah utilized new anti-tank missile against Israel
[2] El Meyadin 26 Ocak 2024, الميادين تكشف معلومات عن الصواريخ الخاصة التي استخدمتها المقاومة الإسلامية في لبنان
[3] Fars Haber Ajansı, 27 Ocak 2024, موشک اپتیکی حزبالله، سلاحی که معادلات را تغییر میدهد
[4] Milliyet, 7 aralık 2023, Netanyahu'dan Lübnan'a tehdit! Beyrut'u Gazze'ye çeviririz
[5] Anadolu Ajansı, 6 Aralık 2023, İsrail Savunma Bakanı "Hizbullah'ı İsrail sınırının 30 kilometre ötesine gönderme" sözü verdi
[6] TV24, 6 Ocak 2024, İsrail'den Lübnan'a tehdit! ''Hizbullah durmazsa savaş çıkabilir''
[7] YDH, 22 Ocak 2024, Savaşın Lübnan’a yayılması ciddiyet kazanıyor
[8] El Menar, 26 Ocak 2024, الشيخ قاسم : الحرب في لبنان لا يمكن ان تقف إذا لم تقف في غزة
[9] YDH, 12 Ocak 2014, Anketlerde Netanyahu'ya destek çakıldı
[10] YDH, 9 Ocak 2024, Washington Post: ABD, Netanyahu'nun iktidarını korumak için Hizbullah ile savaşa girmesinden endişeli