Nasrullah: Direniş hakkımız saklıdır

img
Nasrullah: Direniş hakkımız saklıdır YDH

-Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın es-Sefir gazetesinde yayınlanan




YDH- Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın es-Sefir gazetesinde yayınlanan röportajının bu bölümünün çevirisini arkadaşımız Furkan Torlak yaptı.

 

Başkan Nebih Berri’nin “Şeba çiftlikleri ve Telal Keferşuba’nın işgali sürdükçe direniş gücü varlığını sürdürecektir” sözleri çerçevesinde bir soru sormak istersek, acaba Hizbullah’ın cephesel anlamda İsrail’in Şeba çiftliklerinin işgalini sürdürmesi konusundaki tavrı ne olacaktır?

 

Siyasi tavır zaten ilan edilmiştir ve oldukça nettir. Bu bölgeler işgal edilmiş Lübnan topraklarıdır ve Lübnan’a iade edilmesi gerekmektedir. Bu aynı zamanda devletin sorumluluklarından biridir. 1948 senesinde devletin sorumluluğu nasıl Lübnan’ı savunmaksa 1948’den sonra da işgal altındaki her karış Lübnan topraklarını geri almaktır. 1978 ve 1982 yıllarından bugüne dek devletin sorumluluğu bu toprakları geri almaktır. İşte devlet bu sorumluluğunu yerine getirmeyi istediği zaman Direniş gücünün sorumluluğu devlete destek vermek; devlet bu sorumluğunu yerine getirmezse Direniş gücünün sorumluluğu bu meseleyi bizzat halletmektir.

 

Direniş bizim yasal hakkımızdır. Ancak biz bu hakkı ne zaman hangi zeminde kullanacağız; meselenin bu yönü zamanla gözükecektir. Sizin de gözlemlediğiniz gibi 2000 ila 2006 yılları arasında biz bu hakkımızı vurgulamakla birlikte Şeba Çiftliklerinin işgali konusunda siyasi boyutta, güvenlik ve cephe boyutunda çeşitli ve farklı nedenlerden dolayı 2000 yılları öncesinde izlediğimiz metodu izledik. Dolayısıyla Başkan Berri’nin söylediğini söylememiz yeterlidir. Direniş bizim hakkımızdır ve biz bu hakkımızı saklı tutuyoruz. Bu topraklar bize geri dönmelidir.

 

Bugün “devlete fırsat mı tanıyorsunuz” denilebilir. Devletin önünde 2000 yıllarından sonra böyle bir fırsat vardı. Biz Şeba Çiftlikleri konusunda yeni bir cephe açmadık ve Şeba Çiftlikleri’ne yönelik günlük operasyonlar düzenlemedik. Biz bu çerçevede yaptığımız operasyonlara “hatırlatıcı operasyonlar” adını veriyorduk. Her bir operasyonun arasına birkaç ay mühlet konuluyordu. Biz hâlihazırda savaştan çıktık ve Şeba Çiftlikleri için bir operasyon yapma noktasında bir acelemiz yok! Ancak biz bunun hakkımız olduğunu söylüyoruz. Topraklarımızın bir kısmını işgal etmiş olan İsrail’e kimsenin bir karşılık olmaksızın güvenlik sözü ve garantisi vermesi imkân dâhilinde değildir. Hâlihazırda devlet yahut hükümet başlayabilir… Her neyse… Biz bu olayı gözlemleyeceğiz ve işlerin hangi mecrada yürüdüğünü göreceğiz.

 

Dramatik Değişime ihtiyacımız yok

 

-Savaştan sonra partinin siyasi ve askeri kanatları dengeli bir şekilde gözden geçirilmeli. Yani partinin elinde belli bölgeler, mevziler, cephane ve silah vardı; parti cephede savaşıyordu. Ancak hâlihazırda bu cephe kitlenmiş durumda. Direnişçi partinin askeri görevi halen mutlak öncelik taşımıyor. Askeri kanadın daha bariz olduğu bir merhaleden siyasi kanadın bariz olduğu merhaleye geçişin nasıl gerçekleşeceğini düşünüyorsunuz? Temmuz savaşından sonra partinin rolü ne olacak?

 

Parti, örgütsel anlamda belki de bu dramatik dönüşüme ihtiyaç duymamaktadır. Zira her üç senede bir parti, kongre ve örgüt boyutuyla teçhizat ve imkânlarını geliştirmeye dönük olarak kendisini gözden geçiriyor. Parti yapısında, hem siyasi hem toplumsal boyutta hem de belirli görevlerde gelişen alanlara uygun olarak değişiklikler yapılıyor. Şu halde belki de söylediğiniz gibi önemli bir dönüşümle karşı karşıya değiliz. Zira partinin yapısı -özellikle de 1990 ve sonrası- direniş sorumluluğu ve işleriyle ilgilenmeye dönük askeri yapı ile bir başka yön olan partisel, toplumsal ve siyasi yönden oluşuyor. Bu yapıların biri diğerine şu ana kadar olumsuz etkide bulunmuş değildir. Bilakis bu etki sürekli olumlu doğrultuda gelişmiştir. Bir diğer deyişle direniş gücünün başarıları, diğer yapıda belirginleşmeyi, halk desteğini sağlamayı, siyasi etkinliği artırmayı ve medya çalışmalarını yoğunlaştırmayı gerektiriyordu. Halkın Direniş’i daha fazla kucaklaması ve daha fazla siyasi katılım da Hizbullah’ın cihadi yapısına ek bir güç sağlıyordu.

 

Öyleyse Hizbullah’ın yapısında, özellikle de 90 sonrası Hizbullah’ın yapısında bir gelişme yaşanmıştır. Cihadi yapıda da gelişimlerin yaşandığını doğrudur; ancak bu gelişimler gizlidir. Ama eğer 2005 yılında döner de 2005 yılındaki Hizbullah ile 1990 yılındaki Hizbullah’ı karşılaştırırsak, partinin hacmi, imkânları, gücü, siyasi ve organik çalışmaları noktasında tamamen farklı bir görüntüyle karşılaşırız.

 

Pazartesi günü ateşkes günüydü. Savaşta zarar görenlere yardım kampanyası ilan edildiğinde, geçici alternatif barınma projesi ve enkaz kaldırma çalışmaları başladığında düşünün ki birileri çarpışanların askeri elbiselerini çıkarıp inşaat işlerine başladığını söyledi. Oysa bu savaşan kimselerin dışında tamamen farklı bir yapı bu anı bekliyordu. Öyleyse Hizbullah’ın yapısı, geçtiğimiz on beş sene boyunca hadisenin bu yönünü dahi hesaplamıştı. Nitekim (yapıdaki bu gelişimden dolayı) geçtiğimiz yıllarda seçimlere girmeyi; belediyelere, meclise ve hükümete girmeyi başardık. Biz işimizi birbirinden farklı organizelerde geliştiriyoruz. 2000’den 2006’ya kadar süren hazırlanma aşamasında bile partinin siyasi kadroları, siyasi ve örgütsel çerçevesi askeri hazırlık ve gelişimle meşgul değildi. Zira askeri ekip, siyasi varlığa ve siyasi alana müdahale etmeden tüm çabasını ve tüm vaktini bu yapıya ve çerçeveye ayırmalıdır.

 

Olan bitenlerin ışığında konuşmak gerekirse ben parti yapısının büyük bir değişime ihtiyaç duymadığını düşünüyorum. Ama tabi ki partinin daha da gelişmeye ihtiyacı var. Nitekim parti gelecek dönem için bunları tartışacaktır. Hâlihazırda iç ve Arap bölgesine dönük sorumluluklar gerçekten geniş kapsamlıdır. Nitekim ulusal ölçekte ve Arap dünyası ölçeğinde önemli başarılar kaydedilmiştir. Sadece korunması için bir hedef koyabilmemiz bile yeterlidir. İşte bu yüzden yapılanmamamızın, çalışmalarımızın, ya da fikirlerimizin yahut programımızın bir kısmını geliştirmeye ihtiyacımız var.