Fadlullah: Irak’ta Bize düşen aklı başında yönlendirmelerdir.

img
Fadlullah: Irak’ta Bize düşen aklı başında yönlendirmelerdir. YDH

Mesele Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında değildir. Aynı zamanda mesele, ilericilik-gericilik veya gelenekselcilik meselesi de değildir.




Sizce bu karikatür olayı, Hıristiyanlık-İslam karşıtlığı bağlamında mı yoksa din karşıtlığı-din bağlamında mı değerlendirilmelidir? Kimileri bu olayı Hıristiyanlık-İslam karşıtlığı bağlamında değerlendiriyor; örneğin İtalyan Reform bakanı Roberto Calderoli’nin, 16. Papa Benediktus’u Haçlı seferleri ilan etmeye çağırmasını da bir argüman olarak kullanıyorlar.

 

Bu mesele Amerika’nın yönlendirmesi doğrultusunda Dünya müstekbirleri ile biz Müslümanlar arasında gerçekleşen bir meseledir. İslam’ın gönüllerdeki yerini, kutsallığını gözden düşürmeye çalışıyorlar. Bir diğer yandan Müslümanların Peygambere bağlılıkları üzerinden İslam’la ilişki kurmasının önüne geçmeye çalışıyorlar. Alay ve hakaret etme yoluyla Müslümanları kışkırtmaya çalışıyorlar.

 

Sözün özü Peygamber’i (s.a.a.) hatta İslam’ı karalama kampanyası devam ediyor. Onlar İslam’ı, şiddet ve terör dini; Müslümanları da elde kılıç dünyadaki herkesi öldürmek isteyen kimseler olarak lanse etmeye çalışıyorlar. Bu tür karikatürler, Dünya’daki insanların İslamlaşmasını engelleme çabalarının bir parçasıdır.

 

Ben olayın Amerika ve Avrupalı müstekbirlerin İslam’a ve Müslümanlara açtığı savaşın bir parçası olduğunu düşünüyorum. Ayrıca olayın tarihi bir arka planı da var. İslam ve Müslümanlar hakkında müsteşriklerin olumsuz yönlendirmesi de birçok Batılının; özellikle Avrupalıların zihinlerinde olumsuz bir bakış açısı oluşturdu. Yoksa olay Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki bir mesele değildir.

 

Batı, genel olarak bu karikatür olayını “düşünce ve kendini ifade etme özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirdi ya da en azından bunun üzerinden bir savunma yapmaya kalktı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

 

Olay, onların iddia ettiği gibi kendini ifade etme özgürlüğü değildir. Biz batının övündüğü düşünce ve ifade özgürlüğünü; bir düşüncenin tartışılmasını, tenkit edilmesini anlarız. Ancak ifade özgürlüğünün, sövgü, hakaret ve tahrik suretiyle tüm Dünya Müslümanlarının duygu, his ve kutsallarını karşısına almasını anlayamayız. Yalan söylüyorlar! Onlara da söyledik; batının büyükelçiliklerine de söyledik. Dedik ki siz bir gazetenin, radyonun yahut herhangi bir medya organının Yahudiler hakkında hoşlanmayacakları bir veriyi yayınlamasına izin vermiyorsunuz. Hitler yalnız onları değil diğer birçok halkı kıyımdan geçirdiği halde, (Siyonistlerin) sorumluluğunu tüm Dünya’ya yıkmaya çalıştıkları yürek yakan efsaneyi koruyup kolluyorsunuz. Bu konuda soru işareti oluşturacak şekilde açıklamalar yapan yahut Yahudilerin tarih boyunca ve hâlihazırda işledikleri katliamları dile getiren kimseleri yargılıyorsunuz. Zira “Anti-Semitizm”i yasaklayan bir kanun çıkardınız.

 

Hakeza Fransa Millet Meclisi’nin, bir medya kuruluşu olan “El-Menar” kanalına yasak koyduğunu gördük. Zira El-Menar, onlara göre İsraillilerin hoşuna gitmeyen haberlerden bahsettiği zaman insanlar arasında nefret oluşturuyormuş. Dedim ki: Danimarka, Norveç, İsviçre, Fransa ve Birleşik Krallıkta[i][1] Müslümanları tahrik eden bu karikatürler nefret oluşturmuyor mu? Dünya’da 1 milyardan çok insanı tahrik eden bu karikatürlerin anlamı nedir?!

 

Bir de birçok Amerikalı yönetici “Neden Araplar ve Müslümanlar bizden nefret ediyor” diyor! Biz size nefretle yaklaşma taraftarı değiliz! Biz diyoruz ki “Sizi neden sevelim ki?!” İslam bize Dünya’nın dostu olmayı öğütlemiştir, evet: “Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.[ii][2] Ancak sizi nasıl sevebiliriz ki?! Ekonomimizi, siyasetimizi, ümmetimizi paramparça ettiniz! Peygamberimizle alay ediyorsunuz! Tabi bunları dile getirince ne söyleyeceklerini şaşırıyorlar. Kanun böyle, diyenler oluyor! Yoksa demokrasi, geleceğini korumak için konumuna zarar veren kanunları istediği zaman değiştirmiyor muydu?!

 

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’a, Bileşmiş Milletlere, dinlere düşmanlığı ve dinlerle savaşı yasaklayıcı bir proje sunması üzere mektup gönderdik. Şu durumda hala birbirimize saygılı davranabilmek için vekiline mektubu verdik, kendisine gönderdik. Kendilerinden İslam’la savaşmayı yasaklayan bir kanun çıkarın da demedik! Zira İslam Hıristiyanlığı da Yahudiliği de tanımaktadır…

 

Peki, size göre Müslümanların bu tür olaylara nasıl bir karşılık vermesi gerekiyor?

 

Biz İslam’ın ve Müslümanların önünü açmalıyız. İslam’a ve İslam Peygamberine yardımcı olduğumuzu göstermek için tüm dünyaya kültürlü bir toplum olduğumuzu, protesto ederken insanca davrandığımızı kanıtlamamız gerekiyor. Uygar ve ahlakî bir şekilde protesto etmeliyiz. Gösteri yapacaksak kimseye zarar vermemeliyiz. Özellikle diğer dinlerin kutsallarına! Sevgili kardeşlerim! Peygamber’in (s.a.a.) ve İslam’ın şahsıyla alay eden kesimlerle ekonomik ambargo uygulayarak mücadele edebiliriz. Danimarka başbakanı ve bakanları Müslüman ülkelerin konsoloslarıyla dahi görüşmeyi reddetti. Konuşmaya dahi yanaşmadı. Ancak körfez ülkeleri çevresinde Danimarka ürünlerine ekonomik ambargo başlayınca oradan buradan özür dilemeler başladı. Büyükelçiliklerle görüşme davetleri gönderildi.

 

Son olaylarda kimilerinin konsolosluk yakmaya varan tavırlarına karşın kimi çevreler de “medeniyetler çatışması” tezinden söz etmeye başladı. Sizin iki taraf hakkında düşünceleriniz nelerdir?

 

Söylediğimiz gibi öncelikle mesele Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında değildir. Aynı zamanda mesele, ilericilik-gericilik veya gelenekselcilik meselesi de değildir. Biz diyoruz ki uygar olma durumu olaylara duygusal ve hissî yaklaşım yerine aklî olarak, metodolojik olarak yaklaşımı ve etüdü gerektirir. Ancak Danimarka ve diğer ülkelerdeki olanlar İslam’ın tartışılması, Peygamberin etüt edilmesi meselesi değildir. Böyle olsaydı ortada cevap vereceğimiz bir fikir olurdu. Ama öyle olmadı! Sövme, hakaret etme ve küçümseme gibi bir tavırla karşılaştık! Biz kendimizi Batı karşıtı olarak tanımlamıyoruz. Biz, Müslümanlar ile Batılılar; din ile laiklik; Müslümanlık ve Hıristiyanlık hatta Müslümanların arasında diyalog kurulması ve tartışılmasını istiyoruz.

 

Diğer tarafa gelince; biz konsoloslukların yakılması vb. eylemleri desteklemiyoruz. Ama halklar duygularıyla ve hisleriyle oynanınca; tahrik edilince dengelerini kaybedebiliyorlar. Zaten Müslüman âlimlerin çoğu bu tür olayları onaylamıyor.

 

Özelde Hamas, genelde ise Filistin İslamî Direnişi için yeni sayılabilecek şu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Hamas girdiği bu yeni süreçte söylemlerini değiştirecek mi?

 

Batı ve hatta tüm Dünya’da demokrasiden söz ediliyor. Demokrasi, Filistin halkının Hamas’ı ön plana çıkarmasını gerektirdi. Dolayısıyla demokrasinin önünü kesmesinler. İsrail lehine demokrasi oluyor da Filistin lehine olmuyor mu?! Hamas’ın İsrail’i tanımasını talep ediyorlar ama İsrail’in Filistin halkını, Filistin toprağını tanımasını talep etmiyorlar. İsrail bu noktada hala Filistin’i tanımış değildir. İsrail ve Filistin adında iki devletten bahsetmeleri ise münafıklıktır.

 

Hamas’a gelince; Hamas’taki kardeşlerimin geri adım atacağını düşünmüyorum. Stratejide bir değişiklik olmaz ama bir taktik değişimi olabilir.

 

Bilindiği üzere ABD’nin Lübnan’da, Suriye askerini çıkarma, Emil Lahud’u düşürüp kendi çıkarları doğrultusunda bir devlet kurma ve Hizbullah’ı silahsızlandırma gibi hedefleri vardı. Ancak bunlardan sadece birini başarabildi ki zaten Suriye’nin çekilmesi Lübnanlı grupların Suud’da gerçekleştirdikleri “Taif anlaşması” gereği Lübnan’da istikrar sonrası uygulanacaktı. Diğer hedefler Hizbullah’ın güçlü halk desteği sayesinde etkisizleştirildi. Ancak Lübnan’da yeniden birtakım sesler yükseliyor ve 14 milletvekili Emil Lahud’u baskı altında onayladıklarını iddia ediyorlar. Condaliza Rays Lübnan’ı ziyaret etti. İslamî direnişin geleceği hakkında önümüzdeki süreç için öngörüleriniz nelerdir?

 

Ben Hizbullah’ı silahsızlandırabileceklerini düşünmüyorum.

 

Emil Lahud meselesine gelince; Lahud’u düşürmeleri de çok zor.

 

Lahud’u baskı altında onayladıkları iddialarına gelince; kendileri şimdi Amerika ve Fransa’nın gölgesinde hareket ediyorlar. Suriye çekildi de özgür mü oldular?! Şimdi de ABD’nin gölgesi altındalar! Şimdi ABD konsolosluğunun komutasında oradan oraya hareket ediyorlar.

 

Son Irak olayları hakkında ne düşünüyorsunuz. İmam Ali Hadi ve Hasan Askeri’nin türbesine yönelik bombalama eylemleri gerçekleşti. Sonrası kimi Şiilerin birtakım Sünnilere saldırdığı haberleri yayıldı.

 

Son olaylarda yine kutsallara saldırıldığını gördük. Bu elin, Resul-ü Ekrem’e uzanan suçlu ve vahşi el ile buluştuğunu gördük. Bu saldırı sadece iki türbeye saldırı değil İslam’a; İslam tarihine, sembollerine yönelik bir saldırıdır. Irak’tan başlamak üzere İslam dünyasına sıçrayacak bir fitnenin peşindeler. Amerika’nın cesaretlendirdiği tekfirci güçlerin tüm planları boşa çıktıktan sonra; olayların çerçevesini daha bir geliştirerek yaş-kuru herkesi yakmaya çalışıyorlar.

 

Yaralı Irak’lı kardeşlerimin; her fırkanın ve her grubun şuna dikkat etmesini istiyorum: Bu olay işgal sırasında; ABD’nin Sünni-Şii ayrılılarından bahsettiği ve çatışma yaratmaya çalışması esnada gerçekleşti. Zira artık işgal güçlerinin Irak’taki oyunları kilitlenmiş durumdadır. Kendi başarısızlıklarından; fitne çıkarma olsun, terör yaratma olsun elinden gelen hiçbir şeyi ardına koymayarak çıkış bulmaya çalışıyor.

 

Biz tek ses olarak tüm Müslümanların, İslam çatısı altında bu olayları kınamasını istiyoruz.  Fitneye, onu körüklemeye çalışan güçlere karşı ortak bir duruş sergilenmelidir. Bu konuda Irak’lı Şiileri, Irak’taki merciiyetin dile getirdiği sağduyulu açıklamaları dinlemeye; başka bir gruba karşı tepki vermemeye çağırıyorum. Olay Sünniler Şiiler arasında değil; işgal güçlerinin desteği doğrultusunda tekfirci çevreler tarafından gerçekleştirilmiştir.

 

Her halükarda Irak’ta ilk mesele de son mesele de işgal gerçeğidir. Mesele Sünnî Şii meselesi değil! Cezire’ye de söyledim. Irak’ta artık bir cinnet atmosferi var. Bize düşen aklı başında yönlendirmelerdir; olayları düğümleyecek yorumlar yapmak değil

 

Açıklamalarınız için “Haksöz” dergisi adına size çok teşekkür ederiz.

 

Ben de teşekkür ederim.

 

 

Röportaj ve çeviri: Mustafa Furkan TORLAK (25 Şubat 2006)

Fotoğraf: Enes GÜNAYDIN

Kaynak: Haksöz Dergisi, Mart 2006, 180. Sayı.

 


[1] - İngiltere, İrlanda, Galler ve İskoçya.

[2] - Fussilet, 34.