“Faşist rejimlerin büyük suçlarına verilen destek ve sözde mağdurların nasıl fail haline gelebildiği üzerine düşünmeye teşvik etmek önemli bir kamu hizmetidir.”
YDH- El-Meyadin'de yer alan makalenin yazarı Tim Anderson, Nazi Almanyası ile İsrail arasında yapılan karşılaştırmaların Batılı kurumlarda tepkiye neden olduğunu ve bu tepkilerin Siyonizm'e yönelik sert eleştirilerden duyulan rahatsızlıktan kaynaklandığı öne sürüyor, sömürgeleştirme ve direnişi çevreleyen karmaşık meseleler hakkında daha fazla farkındalık ve anlayışa yol açabilecek kışkırtıcı siyasi tartışmalara girmenin önemini vurguluyor. Anderson, Dünya Savaşı sırasında Rusların çektiği acılardan hareketle Nazi Almanyası'nın eylemleri ile İsrail'in Filistinlilere yönelik çağdaş politikalar arasında paralellikler kurarak ABD, NATO ve Nazi Almanyası arasındaki karmaşık tarihsel ilişkilere dikkat çekiyor. Sonuç olarak Anderson, soykırım failleri arasındaki bağlantıları tanımanın, baskının dinamiklerini, Avrupa-merkeziyetçi sistemik ayrımcılık bağlamında mağduriyet ve failliğin döngüsel doğasını anlamak için çok önemli olduğunu savunuyor.
Gerici Batılı ajanslar İsrail’in Nazilere benzetilmesinden rahatsız oluyorlar. Peki neden, bunda yanlış olan ne? Sonuçta, ırkçı ideoloji temelinde geniş çaplı ırkçı katliamlar gerçekleştiren iki rejimden bahsediyoruz. Elbette özel olarak tarihleri farklı ancak bizim paralellik dememiz karakter, taktik ve suçlardaki benzerlikleri vurgulamaktır.
Normalde, birçok Batılı rejim, ki bunlar İsraillilerin sponsorlarıdır, onlar tarafından en çok yasaklanan şey, sömürgeleştirilen ve işgal edilen halkların direnme hakkını normalleştirmektir Çünkü Batılı rejimler sömürgeleştirmeye, işgale ve apartheid'a karşı direnişi 'terörizm' olarak damgalamayı severler ancak buradaki durum, İsraillilerin Nazilere benzetilmesi karşısında Batılıların aldıkları tutum farklı. Buradaki hassas nokta şu: Batılı rejimler, Siyonist koloniye yönelik sert eleştirilerden rahatsızlar.
Nazi-İsrail paralelliklerinin bastırılması medya sansürü ile başlıyor, hesabı askıya alma veya işten çıkarmaya kadar uzanıyor ve hatta cezai yaptırımlar bile uygulanıyor. Bunların gerekçesi tipik olarak muğlak ve kendi başına anlamsız olan genel “hakaret suçu” iddiaları ile sansür gerçekleşiyor.
Gereksiz yani anlamsız taciz kesinlikle anti-sosyaldir ancak bazı insanların siyasi ifadelerden rahatsız olabileceği kendi başına çok az anlamı taşıyor. Yararlı olan bir gücenme vardır, örneğin insanların siyasi görüşlerinin ya da bağlılıklarının sonuçlarına ya da içyüzüne maruz kalarak utanç duymaları gibi, fayda sağlayabilecek bir provokasyondur bu. Bu günlük siyasi tartışmanın bir parçasıdır ve İsrail tartışmasıyla ilgisi vardır.
Nazi-İsrail karşılaştırmalarına yönelik olası ana itirazlara biraz yakından bakalım.
1. Bu paralelliklere karşı ana argümanlar
Bunlardan ilki, Nazi rejimine yapılan herhangi bir atfın Alman tarzı faşizmi teşvik etmek anlamına geldiği düşüncesidir ki bu da insanları endişelendirebilir. Nazizmi teşvik etmek pek çok ülkede zaten siyasi bir suçtur. Nazizm ve faşizmin yasaklanmasının bunları caydırmanın en iyi yolu olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur; ben bu makalede karşılaştırma meselesine bakıyorum.
İkincisi, Alman tarzı faşizmi teşvik etmenin ve hatta bundan bahsetmenin, başta Ruslar, Yahudiler, Polonyalılar, Romanlar (çingeneler) ve diğerleri olmak üzere tarihsel kurbanlarına karşı bir hakaret ve gözdağı olduğu fikridir. Mevcut tartışmadaki fikir, Yahudileri aşağıladığı ve belki de korkuttuğu yönündedir. Gözdağı verme veya tehdit iddiasının belirli bağlamlar içinde yorumlanması gerektiğini kabul etmek çok önemlidir; sadece belirli sembollerin sergilenmesinden böyle bir sonuç çıkarılamaz. Bununla birlikte, ‘Nazizmin Yüceltilmesi’ dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Üçüncü olarak, İsraillileri Nazilerle kıyaslamak, bazılarının ebeveynleri ya da büyükanne ve büyükbabaları Nazi Almanya'sının kurbanı olan İsraillilerin duygularını gereksiz yere incitebilecek sert bir eleştiridir. Ne olursa olsun bu tür incinmeler kesinlikle mümkündür. Bununla birlikte, soykırımın karakteri ve taktikler açısından meşru paralellikler bulunduğundan ve faşizm konusunda uyarıda bulunmak açıkça kamu yararına olduğundan, bu şekilde neden olunan kırgınlık yersiz ve muhtemelen faydalıdır. İsraillilerin işlediği suçların birçoğu, henüz ölçek olarak olmasa da karakter olarak Nazi Almanya'sınınkilere benzemektedir. Irkçı ideoloji sistematik ayrımcılık için bir temel oluşturmuş ve bunu her durumda ırksal katliamlar izlemiştir. Eğer İsrailliler bundan rahatsız oluyorsa bu iyi bir şey olabilir ve onları İsrail rejimine verdikleri desteği yeniden gözden geçirmeye itebilir. Daha geniş anlamda, faşist rejimlerin karşılaştırmalı olarak incelenmesinden öğrenilecek çok şey vardır.
Dördüncü olarak, İsraillilerin Naziler gibi olduğu iddiasının tüm Yahudi halkına yönelik genel bir hakaret olduğu söylenmektedir: Yahudi karşıtı bir slogan veya genellikle 'anti-Semitizm' olarak adlandırılan iddianın bir parçası. Bu iddia, ‘’İsrailli eşittir Yahudi’’ gibi şüpheli bir varsayımı içermektedir.
Etimolojik olarak anti-Semitizm, Yahudi karşıtı fikirlerin yayılması için kullanılan Avrupa-merkezli bir kelimedir. Avrupa'da, Yahudilerin 'Orta Doğu'dan gelen yabancılar olduğuna dair önyargılı ve yanlış bir görüş vardı. Avrupalı Siyonistler bu fikri yeniden diriltti. Ancak 'Semit', daha doğru bir ifadeyle, en büyükleri Arapça ve Amharca, ardından İbranice (İsrail’de kullanılmak üzere yeniden diriltilen eski bir dil) ve diğerleri olmak üzere çeşitli dil gruplarını ifade etmektedir.
İsrail’e yönelik sert eleştiriler Yahudilere yönelik bir hakaret değildir. Birçok önde gelen Yahudi figür Nazi-İsrail paralellikleri kurmakta ve ‘’İsrail/ İsrailli eşittir Yahudi’’ denklemini reddetmektedir. Gerçekten de pek çok kişi İsrail’in Yahudi halkını temsil ettiği iddiasından rahatsız oluyor. Örneğin Kuzey Amerikalı Yahudilerin çoğu İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'dan hoşlanmamakta ve İsrail rejiminin politikalarını eleştirmektedir.
İsrail’i eleştirmek için Yahudi olmak gerekmez ancak Nazi-İsrail paralellikleri kuran, aralarında Holokost'tan kurtulanların da bulunduğu pek çok önde gelen Yahudi'yi dikkate almakta fayda var. Paralellik argümanını “anti-Semitik” olarak nitelemek de samimiyetsizlik… Anti-Semitik iddiaları İsrail rejiminin suçlarını gizlemeye çalışır ve Nazi-İsrail paralellikleri kuran en açık sözlü ve deneyimli Yahudi figürlerden bazılarını diskalifiye etme etkisine sahip olacaktır.
2. Nazizmin Yüceltilmesi
Nazi Almanyası faşizmini savunmanın ve hatta bu faşizme atıfta bulunmanın tarihi kurbanlara yönelik bir hakaret ya da bir tür gözdağı teşkil ettiği iddiası, özellikle de Batılı rejimlerden geldiğinde ciddiye alması zor bir iddia…Zira bu rejimler, Birleşmiş Milletler'de Rusya'nın “Nazizmin yüceltilmesiyle mücadele” için art arda verdiği önergelere çoğunlukla karşı çıkan rejimlerin kendileridir.
Son yıllarda bu önerge büyük çoğunluklarla kabul edildi; örneğin 2022'de 120 lehte, 50 aleyhte ve 10 çekimser oy vardı. Muhalefet bloğunda Avustralya, Kanada, Fransa, Almanya, Japonya, Polonya, İspanya, Birleşik Krallık ve ABD yer almıştır. Nazi karşıtı kararlara 10 yıldır karşı oy kullanan ABD, muhalefetini gerekçelendirirken önergenin “dezenformasyona dayalı bir söylemi meşrulaştırmayı” amaçladığını söyledi.
ABD Rusya'yı stratejik bir rakip olarak görürken, Rusya ve selefi SSCB, Nazi Almanyası'nın sömürgeci emellerinin ana odağıydı. Nazilerin elinden en çok Ruslar zarar görmüştür. Washington Post'un bile kabul ettiği gibi:
“İkinci Dünya Savaşı sırasında 11 milyon kadar asker de dahil olmak üzere tahminen 26 milyon Sovyet vatandaşı öldü.”
ABD ve NATO'nun ise, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve bir ölçüde savaş sırasında Nazi Almanyası ile işbirliği yapma ve savaş sonrasında Nazi subay ve bilim adamlarını işe alma gibi bir geçmişi vardır.
Dahası, ABD ve NATO, 2014 Kiev darbesinden sonra, Rusya'ya karşı vekalet savaşında Nazi yanlısı, aşırı milliyetçi Ukrayna gruplarını kullandı. Bu gruplar Nazi Almanyası'nın Sovyetler Birliği'ni işgaline yardım eden ve Rusların, Polonyalıların, Yahudilerin ve diğerlerinin katledildiği Holokost'un ilk aşamasında aktif rol alan gruplarla aynıdır.
Batı'nın Nazi bağlantılarından bahsetme konusundaki hassasiyeti ile Batı'nın Birleşmiş Milletler'de Nazizmi kınama konusundaki isteksizliği garip bir şekilde örtüşüyor.
3. Irkçı ideoloji, sistematik ayrımcılık ve ırkçı katliamlar
Karakter ve taktikler bakımından Nazi-İsrail paralellikleri, ırkçı ideolojiden sistematik ayrımcılığa, ırksal katliamlara ve soykırıma kadar uzanan ortak bir konu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Siyonizm karşıtı akademisyen David Miller'ın davasında yakın zamanda alınan bir İngiliz hukuk kararı, bu konuda agnostik davranmakla birlikte, Siyonizm karşıtlığının “demokratik bir toplumda saygıya değer” bir dizi görüş olduğunu kabul etmiştir. Bu karar, İngiltere'de Siyonizm karşıtlığını Yahudi karşıtı ifadelerle bir tutma girişimlerini etkili bir şekilde boşa çıkarmıştır.
Siyonizm, tıpkı Nazizm gibi, kesinlikle aşırı ırkçı bir ideolojiyle başlar. Örneğin Nazi ideolog Julius Streicher ile Siyonist tarihçi Benzion Netanyahu'nun (siyasetçi Benyamin'in babası) özcü ırkçılığı arasında çarpıcı benzerlikler görebiliriz. Üstün ve aşağı halklar sınıfları oluşturarak 'ırksal' düşmanlarını şeytanlaştırmışlardır.
Streicher şöyle yazıyordu:
“Yahudi'nin karakteri kendine özgüdür... Tefeciler kimdi? Onlar bizzat İsa tarafından tapınaktan kovulanlardı... Yahudiler asla çalışmadılar, dolandırıcılıkla yaşadılar... Yahudilerin Tanrısı ... nefretin Tanrısıdır.”
Benzer şekilde Benzion Netanyahu da şöyle yazmıştır:
“Arap'ın karakteri... hiçbir yasaya saygısı yoktur... çölde istediğini yapabilir. Çatışma eğilimi Arap'ın özüdür. O özünde bir düşmandır... Ne tür bir direniş göstereceği... ne bedel ödeyeceği önemli değildir. Onun varlığı sürekli bir savaştan ibarettir.”
Bu paralel ırkçı ideolojiler, sistematik ayrımcılığın ardından gelen etnik temizlik ve İsrailli bir bakanın “insan hayvanlar” olarak adlandırdığı kişilere yönelik soykırım saldırısı için ortak bir temel oluşturdu. Irk 'bilimi', tıpkı Nazi Almanyası'nda Yahudilere zulmedenler gibi pek çok Siyonist için de saplantı haline geldi.
Bu ideoloji, devlet misyonları ve politikaları için bir temel oluşturdu. İsrailli grup Adalah, İsrail'in ırk ayrımcılığı içeren 60'tan fazla yasasından bahsetmektedir; bunlar arasında evlilik yasakları, taş atanların Filistinli ailelerinin cezalandırılması ve bazı güvenlik suçlarından hüküm giyenlerin ailelerinin evlerinin yıkılması yer almaktadır. Bu sistematik ırkçılık ve sonuçları, İsrail’i bir apartheid rejimi olarak nitelendiren araştırma raporlarını ortaya çıkardı.
2024 yılı itibariyle İsrail’i apartheid suçuyla itham eden altı bağımsız rapor bulunmaktadır. Richard Falk ve Virginia Tilley'in 2017 yılında Birleşmiş Milletler için hazırladıkları rapora göre apartheid insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve uluslararası topluma bu suç rejimini ortadan kaldırma yükümlülüğü getirmektedir. Bu yasal suçlama, 1967'den bu yana art arda alınan BMGK kararlarına rağmen, sözde “iki devletli çözüm” olasılığı konusunda ciddi şüphe uyandırmaktadır.
Artan ırkçı uygulamalar, üst düzey bir İsrailli generalin işgal altındaki toprakları 1930'lardaki Nazi Almanya'sına benzetmesine yol açtı. Eski İsrailli general Amiram Levin, 7 Ekim 2023'teki Gazze ayaklanmasından hemen önce, Batı Şeria'daki Filistinlilerin yaşamlarının kontrol altına alınmasını 1930'lardaki Nazi Almanya'sına benzetti:
“Bunu söylemekte zorlanıyoruz ama gerçek bu... El-Halil'e bakın, sokaklara bakın, Arapların kullanamadığı sokaklara, sadece Yahudilerin kullandığı sokaklara…tam olarak böyle oldu.”
Amiram, Başbakan Netanyahu'nun etrafının “suçlulardan oluşan mesihçi bir grup, eski ‘tepe gençliği’, demokrasinin ne olduğunu bile bilmeyen insanlar” tarafından çevrildiğini söyleyerek rejime ateş püskürdü.
Irkçı ideolojiye baktığımızda, her iki vakada da sistematik ayrımcılıktan ırkçı katliamlara doğru bir geçiş görüyoruz. Nazi Almanya'sının Yahudi karşıtı ayrımcılığı ve ırksal katliamları iyi bilinmektedir. Benzer şekilde, İsrailliler de Filistinliler tarafından Nakba (felaket) olarak adlandırılan 1948'deki ilk dönemden, 2005'te sömürge yerleşimlerinin geri çekilmesinden sonra Gazze Şeridi'ne yapılan birkaç İsrail işgali sırasında işlenen en bariz son katliamlara kadar on yıllar boyunca hem sistematik ayrımcılık hem de ırkçı katliamlara karışmıştır.
2008'de yaklaşık bin 400 Filistinli ve 13 İsrailli öldürüldü. 2014'te ise Gazze'de 2 bin 100'den fazla Filistinli ve 73 İsrailli (67'si asker) öldürüldü. 2023-2024 işgalinde Gazze'de İsrailliler tarafından 2/3'ünden fazlası kadın ve çocuk olmak üzere 40 binden fazla Filistinli öldürüldü.
Ocak 2024'te, Güney Afrika tarafından açılan davanın ardından, Uluslararası Adalet Divanı İsrail'in Gazze'de soykırım suçu işlediğine hükmetti. Bu bulguya rağmen rejimin henüz hesap vermemiş olması, doğrudan direniş ve kamuoyu baskısının önemini arttırmaktadır.
4. Holokost'tan kurtulan önde gelen Yahudiler, Yahudi-Siyonist denklemini reddederken Nazi-İsrail paralellikleri kuruyor
Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) ve onun önerdiği “antisemitizmin çalışma tanımı” da dahil olmak üzere Siyonist gruplar tarafından öne sürülen Yahudi halkı ile İsrail arasındaki yanlış denklem (İsrail eşittir Yahudi) ciddi bir yanılgıdır ve en azından Holokost'tan kurtulanlar da dahil olmak üzere İsrail’i Nazizm'e benzeten pek çok Yahudi figür tarafından reddedilmektedir.
Holokost tarihi, Yahudi çalışmaları ve Orta Doğu Çalışmaları akademisyenlerinden oluşan bir başka grup, İHRA bildirisinin İsrail’e ‘’aşırı vurgu yaptığını” söyleyen alternatif bir tüzük, Antisemitizm Üzerine Kudüs Bildirgesi (JDOA) taslağı hazırladı.
Bu yazar daha önce IHRA çalışma belgesinin “Yahudi halkını İsrail ile bir tutan ve İsrail'e yönelik eleştirileri diskalifiye etmeye çalışan ekli örnekler ile konuyu umutsuzca karıştırdığını” ileri sürmüştür. Irkçılık, özellikle de birçok bağımsız analist tarafından yeni bir apartheid biçiminin mimarları olarak tanımlanmışken, birilerinin favori sömürgeci rejimler koalisyonunu muaf tutacak şekilde yeniden tanımlanamaz.
Siyonizmi ve İsrail’i eleştiren pek çok Yahudi'yi özellikle dikkate almalıyız. Bugün pek çok Yahudi, azılı bir savaş suçlusu olan Benyamin Netanyahu tarafından temsil edildiklerini duyunca dehşete düşmektedir. ABD'deki binlerce Yahudi, Gazze'deki soykırımın sanal olarak canlı yayınlanmasının ardından “Bizim Adımıza Değil” talebiyle mitingler düzenledi.
Siyonistler, Yahudilerin 1930'larda Nazi Almanya'sına karşı uluslararası bir boykot örgütleme girişimlerine karşı çıkarak, Yahudi halkının ve sermayesinin Filistin'e ihracı için 1933-1939 işbirlikçi Haavara (Transfer) Anlaşmasını yarattılar. Siyonistler böylece Yahudilerin Nazi rejimine karşı mücadelesini ilk yıllarında terk etti.
İsrail kurulmadan önce bile, Yahudi ve Yahudi olmayan figürler Nazi Almanyası ile paralelliklere dikkat çekmiştir. Arap yanlısı İngiliz politikacı Edward Spears şöyle yazmıştır:
“Bugün Filistin'de tezahür ettiği şekliyle siyasi Siyonizm, Hitler ile hemen hemen aynı doktrinleri vaaz etmektedir ... Filistin'deki Siyonist politikanın Nazi felsefesine benzer pek çok özelliği vardır... Herrenvolk (doğuştan üstün olduğu düşünülen Alman ulusu) politikası... Nazi'nin Lebensraum (Alman yayılmacılık kavramı) fikri, Siyonist felsefede de çok belirgindir... Gençlerin eğitimi, bu ve Nazi'yi tasarlayan her iki örgüt altında da çok benzerdir.”
Nazi paralellikleri, İsrail rejiminin kurucularının ve özellikle de Likud Partisi'nin siyasi öncüllerinin faşist özellikleri konusunda uyarıda bulunan önde gelen Yahudi entelektüeller Albert Einstein ve Hannah Arendt tarafından da dile getirilmiştir.
Menachem Begin liderliğindeki İsrail siyasi partisinin “örgütlenmesi, yöntemleri, siyasi felsefesi ve toplumsal çekiciliği bakımından Nazi ve Faşist partilere çok benzediği” uyarısında bulunmuşlardır.
Siyonizm elbette Yahudiliğin dini bir geleneği değildir. Büyük ölçüde, Nil'den Fırat'a kadar uzanan bir Yahudi sömürge projesi tasarlayan ateist kurucu Theodor Herzl gibi dindar olmayan Yahudiler tarafından başlatılmış ve sürdürülmüştür.
Daha sonra, Holokost'tan kurtulanlar da dahil olmak üzere anti-Siyonist ve liberal Siyonist Yahudiler, Nazi ve Faşist karşılaştırmaları kullanarak İsrail rejimini kesin bir dille reddetti. Her ikisini de görmüşlerdi ve açıkça nefret edilen Nazilerin özelliklerini benimseyen bir rejimle ilişkilendirilmek istemiyorlardı.
Bir İngiliz Yahudi grubu olan Yahudi Sesi, İsrail politikalarını Nazi Almanyası'nın politikalarıyla karşılaştıran 13 Yahudi soykırım mağdurundan bahsetti. Bu kişilerden bazıları insancıl İsrail ideallerinin Nazi tarzı uygulamalar karşısında yıkılmasından dehşete düşmüş, bazıları ise şiddetle anti-Siyonist olmuştur. Hepsi de İsrail'i Nazi rejimi ile karşılaştırmaktadır.
Dr. Gabor Mate, “güzel İsrail rüyasının” ve Yahudilerin kurtuluşunun” bir kabusa dönüşmesinin yasını tutuyor.
Filistinliler bugün, 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi zalimlerine karşı Yahudi partizanlarla aynı direniş tekniklerini kullanıyor. Benzer şekilde Dr. Israel Shahak da ‘’İsrail'in Filistinlilere tahakküm de dahil olmak üzere Nazi tarzı tahakküm arzusundan vazgeçtiğini ve böylece İsraillilerin yaşayabileceği çok daha güzel bir yer haline geldiğini” görmek istiyordu. Bu ifadeler mitik 'iki devletli çözüm' idealini yansıtmaktadır.
Holokost'tan kurtulan diğer kişiler ise Nazi benzetmesi yapmakla birlikte 'Yahudi devleti'nin her türlü versiyonuna karşı çıkıyor. Stephen Kapos -Macaristan'dan başks bir Gabor Mate gibi- “İsrail rejiminin Gazzelilere yaptıklarını haklı göstermek için Holokost anısını kullanması Holokost anısına tam bir hakarettir ve buna Yahudiliğin Siyonizm ile birleştirilmesi de dahildir” demektedir.
Benzer şekilde, Holokost'tan kurtulan Profesör Zeev Sternhell ‘’İsrail’de sadece büyüyen bir İsrail faşizmi değil, aynı zamanda Nazizmin ilk aşamalarına benzer bir ırkçılık” görürken, Reuben Moscovitz bir karşılaştırma yapıyor:
“Romanya'da Holokost sırasında yaşadıklarımı kuşatma altındaki Filistinli çocuklar yaşıyor.’’
Merhum Alman-Hollandalı fizikçi Hajo Mayer, İsrail'in Nazi Almanyası ile benzerliklerini defalarca dile getiren Holokost’tan sağ kurtulan tanınmış biriydi ve şöyle demişti:
“Filistinli gençlerle kendimi özdeşleştirebilirim. Nazi Almanyası ile İsrail arasındaki benzerliklerin sonsuz bir listesini yazabilirim. Toprakların ve mülklerin ele geçirilmesi, insanların eğitim olanaklarına erişiminin engellenmesi ve umutlarını yok etmek için geçimlerini sağlama olanaklarının kısıtlanması, tüm bunların amacı insanları topraklarından uzaklaştırmaktır.”
Merhum Slovak biyokimyacı Dr. Rudolf Vrba, Siyonizm eleştirisini bir adım daha ileri götürerek doğrudan Siyonist-Nazi işbirliğine dikkat çekmektedir. Nisan 1944'te Auschwitz'den kaçmış ve daha sonra bir süre bu işbirliğini, özellikle de Adolf Eichmann ile Haavara Anlaşması'nı oluşturmak üzere Yahudilerin Avrupa'dan sınır dışı edilmesini müzakere eden ve kalanları terk eden Macar avukat Rudolf Kasztner'in rolünü ifşa etmiştir.
Dr. Vrba'ya göre, “Avrupa'daki Siyonist hareket Yahudilerin kitlesel imhasında çok önemli bir rol oynamıştır. Nazizm ve Siyonizm'in ortak bir noktası vardı, her ikisi de Yahudilerin Avrupa'ya ait olmadığını vaaz ediyordu.”
Çıkış biletlerini ilk satın alanlar zengin Yahudi işadamlarıydı.
Dr. Vrba, Kasztner ve Macar kliğiyle ilgili olarak şunları söyledi:
“Bu küçük grup, Hitler'in gaz odalarında kardeşlerine neler olduğunu biliyordu ve sessizlik bedeliyle kendi hayatlarını satın aldılar. İğrenç pazarlık burada da bitmedi. Kasztner, Eichmann'a birkaç bin dolar ödedi. Bu küçük servetle Eichmann, Almanya çöktüğünde özgürlüğünü satın alabildi ve Arjantin'e yerleşti.”
Dr. Marek Edeleman, Primo Levi, Rene Lichtman, Suzanne Berliner Weiss, Marione Ingram ve Marika Sherwood, İsrail uygulamalarını Nazi Almanyası da dahil olmak üzere faşizmle karşılaştıran ve saçma IHRA “çalışma belgesi” tanımına göre “antisemitik” Yahudiler olarak kınanacak olan diğer Holokost kurtulanlarıdır. Aslında, sunabilecekleri benzersiz ve meşru bir perspektifleri var.
Kısacası, tarihler elbette farklı olsa da Nazi Almanyası ile faşist İsrail arasında karakter ve taktikler açısından uygun şekilde kanıtlanmış paralellikler kurmak tamamen meşrudur, özellikle de her ikisi de sistematik ayrımcılık ve soykırımlarını derin ırkçı bir ideolojinin temelleri üzerine inşa ettikleri için. Bu paralelliklerden öğrenilecek çok şey vardır ve çoğu durumda, İsrailliler ve Batılı destekçilerinde gücenmeye neden olduğu durumlarda, bu durum yararlı olmaktadır. Faşist rejimlerin büyük suçlarına verilen destek ve sözde mağdurların nasıl fail haline gelebildiği üzerine düşünmeye teşvik etmek önemli bir kamu hizmetidir.
Çeviri: YDH