Kabil: Türk sineması hala kendi özgün dilini oluşturamamış bir sinema

img
Kabil: Türk sineması hala kendi özgün dilini oluşturamamış bir sinema YDH

SAAF-Avrupa Görsel-İşitsel Gözlemevi Türkiye temsilcisi İhsan Kabil’le sinema ve sinemacılık üzerine yaptığımız söyleşi... Gülsüm KAVUNCU




SAAF-Avrupa Görsel-İşitsel Gözlemevi Türkiye temsilcisi İhsan Kabil’le sinema ve sinemacılık üzerine yaptığımız söyleşi… Gülsüm KAVUNCU

 

Biraz geriye dönecek olursak, sinemaya olan eğiliminiz nasıl başladı?

 

Aslında ilkokuldan beri sinema sevgisi var bende. Lisede Sinema Kulübümüz vardı. Orda yerli yabancı filmler izliyorduk.

 

Üniversitede Tarih bölümünü seçmişsiniz, neden o bölümü tercih ettiniz?

 

Aslında Sinema-TV okumak istiyordum. Birkaç kere denedim ama olmadı. Sosyal Bilimleri seviyorum. Tarihe de isteyerek girdim. Hiç boşa gitmedi. Sinemaya yaklaşımımda çok etkisi oldu. Sanatların teorisinde, eleştirisinde çok temel bir eğitim oldu. Boğaziçi’nde Sinema Kulübümüz vardı. Orda çok çalışmalarımız oldu. Orda çok güzel bir altyapı edindim.

 

Türkiye’ de Sinema-TV bölümü üniversitelerde çok yetersiz ve teknikten ibaret kalıyor biraz galiba, öyle mi?

 

Evet, maalesef doğru... Biraz zayıf kalıyor Türkiye’ deki eğitim. Belki de okumadığım iyi oldu.

 

Türk sineması dünya sinemaları arasında nasıl bir yerde duruyor sizce?

 

Türk sineması hala kendini bulamamış, kendi özgün dilini oluşturamamış bir sinema. Bunun için belli çabalar var. Yerli kültüre önem veren ve sinema dilini ciddiye alan bazı çalışma eskizleri diyeyim. Bütüncül manada çok az film yapılıyor. Yavuz Turgul’un filmleri diyebilirim kısmen. Bütünüyle bir kimlik yaklaşımı yok. Dünya sineması içinde bir İran sineması gibi özgün değil maalesef Türk sineması.

 

Umut var mı peki?

 

Var tabii. Çalışmayla, belli bir duyarlılıkla hareket eden, bu toprağın, coğrafyanın dinamikleriyle hem hayata hem sinemaya yaklaşan yeni yönetmenler herhalde umut besleyeceğimiz kişiler. Yürüyüşe devam… İnşallah iyi olacak.

 

Son yıllardaki Türk sinemasındaki hareketlilik ve bu aralar vizyona giren filmler hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Ben bu filmleri kabaca ikiye ayırıyorum. Gişe filmleri yani seyirci toplamak, hâsılat yapmak amacıyla çıkan, ticari kaygıları olan filmler. Onlar seyirciyi filme çekecek basit şeyler kullanıyorlar. Tabii seyirciyi de sorgulamak lazım. Ne tür bir seyirci beğenisi oluşmuş. Belki de böyle seyirciye böyle film.

 

Bir de biraz daha sanatsal kaygıyla sinemaya yaklaşan, anlatmak istediğini, kendi kişisel duygularını sinema diliyle anlatmaya çalışan genç ve orta yaşlı yönetmenler var. Onların gişe kaygısı yok. Ama onların da hala kimlik anlamında belli sorunları var.

 

Peki, bu filmlere yeterli ilgi var mı?

 

Onlara maalesef pek ilgi yok. Genel seyirci beğenisi daha popülist konulara, gelip geçici şeylere duyarlı ve ticari filmlere ilgi duyuyor. Demek ki beğeniler, beklentiler şekillenmiş durumda. Çok üzücü şeyler var piyasada şu an. Tabii gençler kendilerini bunlara kaptırıyorlarsa teslim oluyorlar demektir. Kendilerini bir yerde kaybediyorlar.

 

Çocukluktan itibaren Amerikan filmleriyle büyümüş bir gençlik yetişti. Her şeyin fazlasıyla verilmesine alıştık. İnsan basitliğe alışınca derin şeyler ağır geliyor.

 

Evet kesinlikle. Ben burada şu parantezi açayım. Televizyondan uzak durun, dizilerden kaçının. Haber programlarına da soru işaretleriyle yaklaşın ve eleştirel olun. Tasavvufi bir duyarlılıkla yaklaşın. Böylece belli süzgeçlerden geçerek sağlam şahsiyetli bir duruşa sahip olursunuz. Her önünüze gelen şey sizi kafalayamamış olur.

 

İran'daki sansürün filmler üzerindeki etkisi nedir?

 

İran’da iki türlü sansür var. Biri açıklık, biri şiddet! Ben bunu gayet normal ve olumlu buluyorum. Bunlar olması gereken yaklaşımlar. Buna aslında sansür denemez bir tür öz-denetim. Onun dışında sansür manasında bir şey yok. Her türlü görüş anlatılabiliyor. İkili ilişkiler anlatılabiliyor, siyasi, dini konular anlatılabiliyor.

 

Sansür diye yaygara koparılan şey, biraz belki kötümser, ideolojik, Batıcıl manada filmlere dikkat çekilmesi. Sansür değil de belli bir denetimden söz edilebilir. Bunu zaten yönetmenin kendisi yapması gerekir. Belli bir sorumluluğu var, çünkü vicdan meselesi. Kendi açmazını kendi kendine çözmeye çalışmalısın, ben böyle düşünüyorum.

 

Son olarak söylemek istedikleriniz?

 

Eleştirel olun ve sorgulayın. İster Sosyal Bilimler okuyun ister Fen Bilimleri, sanat ve estetik olmazsa bu yeterli olmaz. Çünkü sanat ve estetik insanı kâmil yapar.

 

*   *   *

 

İhsan Kabil, 1959 İstanbul doğumludur. Darüşşafaka Lisesi’nde okuduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. B.Ü. Sinema Kulübü’nde faaliyetlere katıldı. Gelişim Sinema, Gösteri, Kinema, Ve Sinema... gibi dergilerde tercüme, derleme ve film eleştirileri yayınlandı. ABD’de sinema dalında master eğitim gördü. Bilim ve Sanat Vakfı’nda sinema seminerler verdi, Ayşe Şasa ile Kanal 7’de film yorumları yaptı. Zaman, İzlenim, Yeni Şafak, Dergâh, Anlayış gibi yayın organlarında sinemayla ilgili yazıları çıktı. Halen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri'nde sinema etkinlikleri yöneticiliği yapmakta, Avrupa Görsel-İşitsel Gözlemevi Türkiye temsilciliğini yürütmektedir.