SAAF: El-Hekim, İçişleri bakanlığının Sünni bakan döneminde tamamı Sünniler tarafından onaylanan ve birçoğu eski yönetimin kalıntıları olan 20 bin kişiden oluştuğunu; Şii bakan Beyan Cebr döneminde ise sadece isimleri belli 10 bin kişinin bakanlığa katıldığını söyleyerek Şii "Ölüm Mangaları" söyleminin hayal ürünü olduğunu belirtti...
SAAF - Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi lideri Abdülaziz El-Hekim, Bağdat’taki özel bürosunda 27.03.2006 pazartesi günü CNN’le yaptığı röportajda CNN muhabirinin Irak’a yönelik sorularını cevaplandırdı. Röportajın Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi’nin Arapça yayın yapan resmi sitesinde yayımlanmış metnini Türk kamuoyuna sunmanın faydalı olacağını düşündük.
En son seçim öncesi sizinle bir görüşmemiz olmuştu. O yüzden öncelikle seçim sonuçları dolayısıyla sizi kutlarım.
Çok teşekkür ederim.
Seçim sonrası oldukça yoğunsunuz. Buna rağmen bize randevu verdiğiniz için sizlere teşekkür ederiz.
Benim dileğim de görüşmenin kamuoyuna faydalı olmasıdır.
Millî birliğe dayalı bir hükümetin kurulmasını onayladınız mı?
Irak’taki ana gruplarla birlikte hükümetin kurulması yönünde bir karar aldık. Henüz üzerinde uzlaşmaya varılamamış meseleler üzerine görüşmeler ve karşılıklı diyaloglar sürüyor. Bizler orta yolun bulunması, ortak anlayışın oluşması taraftarıyız. En önemlisi bu hükümetin kurulması sonrası bir anlaşmazlığın kalmamasını hedefliyoruz!
Bu meselelerin en önemlisi de Dr. İbrahim Caferi’nin başbakanlığı meselesi! Partiniz aday olarak Dr. Caferi’yi desteklemeye devam edecek mi?
Biz “Birleşik Irak İttifakı”nın saygınlığının ve birliğinin korunması ve bu ittifakla birlikte hükümetin oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Bu meselelerin etüdünü yapmaktayız. Önümüzdeki günlerde daha belirgin bir görüntünün ortaya çıkacağı kanaatindeyim.
Bu sözleriniz, başbakanlık için bir başkasını aday göstereceksiniz anlamına mı geliyor?
Söylediğim gibi; meselenin belirginliğe kavuşması, belirli bir etüdü ve bir süre beklemeyi gerektiriyor.
Sizce neden Dr. Caferi kabul edilmeyen bir aday?
Bu noktada sunulan gerekçelerin açıklanmasını beklemekte fayda var.
Sizce açıklığa kavuşacak olan nedir?
“Milli Güvenlik Kurulu” konusunca müzakereler devam ediyor. Hükümetin programına ve kararların mekanizmasına ilişkin görüşmeler de sürüyor. Bu konuların sonuçlandırılması ve bakanların belirlenmesi sonrası belirli bir açıklığa kavuşulacak.
Peki, hükümetin kurulması ne kadar sürer?
Belli bir süre veremem. Ama herkes mümkün olan en kısa sürede Iraklı siyasi oluşumların koalisyonuna dayalı güçlü bir hükümetin kurulmasından yana.
ABD de hükümetin kurulması noktasında acele edilmesini istiyor. Özellikle mezhepsel gerginliğin yükseldiği şu süreçte!
Biz zaten hükümetin kurulması noktasında elimizden geldiği kadar hızlı hareket etmeye çalışıyoruz. Ancak ister hükümet kurulsun ister kurulmasın söz konusu gerginlik, genel olarak teröristlerin, tekfircilerin ve Saddam kalıntılarının varlığı devam ettiği sürece devam edeceğe benziyor.
Hâlihazırdaki hükümette Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi, İçişleri bakanlığını elinde bulunduruyor. Acaba Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi, bu bakanlığı yine elinde bulundurmayı talep edecek mi?
Önemli olan bu değil! Önemli olan hükümetin sorumluluğunu yetkin bakanların ve şahsiyetlerin üstlenmesidir. Bu söylediğim her bakanlık için geçerli… Önemli olan bir şey üzerinde ısrar etmek değil, iyi işler yapmak. Biz falan bakanlık falan partiye bağlı demiyoruz. Ancak falanca bakan falanca partiye bağlı denilebilir! Bakanlıklar, Irak hükümetinin bir parçasıdır. Bir parti bakanlıktan sorumlu değildir; bilakis bakan ve hükümet, bakanlıktan sorumludur.
Acaba “İçişleri Bakanlığı”nın sizin partinize bağlı bir şahsa verileceğini düşünüyor musunuz?
Biz ısrar etmiyoruz. Hangi partiden olursa olsun yetkin ve kapasiteli isimden yanayız.
“Milli Güvenlik Kurulu”nun oluşumu meselesinde partinizde bazı uzlaşmazlıklar vardı. Bu uzlaşmazlıklar nasıl oluştu?
Böyle bir uzlaşmazlık yok. Böyle bir kurumun oluşturulması konusunu da ilk olarak gündeme biz taşıdık. Şahsen bu meseleyi iki ay önce gündeme getirdim. Ancak kimileri bu kurumun kararlarının zorunlu olarak uygulanması taraftarı… Biz bunu kabul etmiyoruz. Bilakis bu kurumun hükümetle beraber çalışmasından yanayız. Dolayısıyla bu kurum hükümet teşkilatının bir parçası olmayacak. Önemli şahsiyetlerin yer aldığı böylesine kapsamlı bir kurumun hükümete ve işlevselliğine olumlu katkıda bulunacağı kanaatindeyim.
O zaman bu kurul, bizzat yürütme konumunda değil istişare kurulu konumunda görev alacak. Sizce bu pozisyondaki “Milli Güvenlik Kurulu”nun ne kadar faydası olabilir?
Hükümeti oluşturan güçlerden müteşekkil bir kurumdan çıkan kararlar elbette önemli ölçüde işlevselliğe sahip olacaktır. Ancak karar, sadece benimsendiği vakit; hükümetin onayından geçerse uygulamaya konabilir!
Mezhebi gerginlik konusunda bir yükseliş gözlemlendi.
Evet, sizin isimlendirdiğiniz gibi bir süredir “mezhebi gerginlik” söz konusu. Bunun sebebi de tekfirci ve Saddam kalıntısı gruplar! Bunlar Şia’ya yönelik kıyım düzeyinde operasyonlar düzenliyorlar. Hedefleri de farklı uyruklardan oluşan dış güçler değil siyasî sürece katılan Iraklı gruplar… Bunlar da eski düzenin kalıntıları, Saddam ve hükümetini temsil eden kesimlerdir.
Bazı Sünniler, İçişleri bakanlığına bağlı olarak “Ölüm Mangaları” adında bir birimin bulunduğunu söylüyorlar…
Bu iddia doğru değil! İçişleri Bakanı Beyan Cebr Ez-Zubeydi birçok kez bu iddiaları yalanladı. Bildiğiniz gibi Irak’ta 140 binden fazla ABD askeri bulunuyor. Bu durumda iddia edilen birimin ortaya çıkarılması gerekirdi. İşin gerçeği resmi daire altında hareket eden terör grupları var. İçişleri bakanlığı Dr. Allavî döneminde 20 bin kişiyle oluşturuldu. O dönemde Sünnî olan İçişleri bakanı tarafından bu kişilerin hepsi onaylandı. Beyan Cebr zamanında ise bakanlığa yalnızca 10 bin kişi katıldı. Bu ise gözleri önünde olan küçük bir rakamı ifade ediyor. Gözler önünde olan bu açık seçik rakam dolayısıyla “Ölüm Mangası” diye bir birimden söz edilemez! Ayrıca bu bakanlığa ve emniyet güçlerine bağlı kimselerin çoğu eski yönetimden kalan kimselerden oluşturulmuştu. Zikredilmesi gereken bir diğer önemli şey ise Irak’ta 33’e yakın yarı düzenli sayılabilecek milis gruplarının bulunması! Bu gruplar İçişleri bakanlığına yahut Savunma Bakanlığına veyahut da bir başka bakanlığa bağlı olarak hareket etmiyorlar. Bu da yanlış bir siyasetin ürünü ve bu konuyu özel olarak farklı uyruklardan oluşan dış güçlerle müzakere ettik. Örneğin “16. Birim” diye tanınan, terör faaliyetlerinde bulunan bir birim vardı ve İçişleri ile Savunma bakanlığı aracılığıyla bu birim etkisiz hale getirildi. Eski yönetimin kalıntıları oldukları, terörist silahlı gruplarla irtibatlı oldukları ispatlandı.
Samarra’daki terör eylemleri sonrası Şiiler tarafından Sünnî Cami ve mescitlere yönelik karşı saldırılarda bulunuldu. Teröristlerin benzer şekilde önümüzdeki günlerde de gerginliği tırmandıracağını düşünüyor musunuz?
Biz bu terör saldırısını 11 Eylül saldırısı değerinde bir eylem olarak değerlendiriyoruz. Bu eylemin tekfirci ve terörist grupların desteğiyle gerçekleştirildiğini düşünüyoruz. Sünniler ise bizim kardeşlerimizdir. Ancak teröristlerin gerçekleştirdiği birtakım olaylar olabilir ki bu durumlarda sokaktaki halkı kontrol edebilmek gerçekten zorlaşıyor.
Eğer sokakları kontrol altında tutamazsanız bunun doğuracağı sonuçlar ne olacaktır? Geçen olaylarda da bir takım insanların sokakta gerçekleşen adam öldürme olayları ve saldırılar dolayısıyla bir bölgeden diğerine göç ettiğini; kendi bölgesinde yaşayamadığını gözlemledik. Bu tür olaylar tekrar gerçekleştiğinde doğabilecek sorunlar nelerdir?
Böyle bir durumda işimiz iyice zorlaşır! Üç seneden beri Şiiler öldürülüyor; boğazlanıyor; patlama olayları sonrası ortadan kaldırılıyor. Mescitlerimize saldırılıyor. Âlimlerimiz, İmam Hüseyin ve İmam Ali’yi ziyaret eden misafirlerimiz, berberimiz, fırıncımız, işçilerimiz ve daha birçok masum insanımız farklı yerlerde Şiilerin sokak ve pazarlarında can veriyor. Biz süreç boyunca insanlarla konuştuk; sinirlerini yatıştırmaya çalıştık. Oyuna gelmemelerini sağladık. Ancak bazı insanlar dini merciiyyeti dinlemedilerse ve kalkıp bazı eylemler gerçekleştirdilerse bunları kontrol etmek mümkün olamamıştır demektir. Bu gerçekten tehlikeli bir durum…
Bağdat’ın bazı bölgelerinden öteki bölgelere göçlerin yaşandığını göz önünde bulunduruyor musunuz?
Bu gayet açık bir durum… Birçok Şii aileler ve bazı Sünni aileler bir bölgeden diğerine göç etmek zorunda kaldı. Gelecek hükümetin programının içerisinde bu aileleri bölgelerine güveli bir şekilde geri döndürmek bulunuyor. Teröristlerin mezhepsel çatışma çıkarmayı hedeflediği bu tür eylemlere karşı ciddiyetle durmamız gerekli!
Sizce Zerkavî’nin şu anki gücü nedir ve güçlenmesi mümkün müdür?
Zerkavî hâlihazırda bir düşünce, bir ekoldür. Geçmişe nazaran iyice zayıflamıştır. Ona karşı koyma noktasında daha güçlü siyasî hazırlıklar içerisindeyiz. Silahlı gruplarla mücadele noktasında önemli ilerlemeler kaydedildi. Irak’ın birçok bölgesi şu anda güvene kavuştu. Irak emniyet güçleri silahlanma ve yapılanma aşamasında ve Iraklıları koruyor. Bugünkü durum bir yıl öncekine nazaran çok daha iyi! Ancak bu tarafların baskısı halen mevcut! Ancak zayıflıkları dolayısıyla halk pazarlarını, masum işçileri hedef alıyorlar. Bu gibi tekfirci, Irak’ı eski Saddam dönemindeki zalim yönetime dönüşümünü hedefleyen Saddamcı gruplarla mücadeleye devam etmemiz gerekiyor.
ABD, İran’ın Irak üzerinde büyük etkisinin olduğunu savunuyor. Sizce bu doğru mu?
Onlar sürekli İran’ı bu tür ithamlarla yargılıyorlar. İlk aylardan beri bize bu ithamlardan söz ettiler. Ben sayısal veriler istedim. Ama ortaya hiçbir şey koyamadılar. Biz rakamlar verilmesi noktasında ısrar ediyoruz!
İran ile ABD arasında Irak üzerine bir diyalogun başlatılması sürecine ilişkin ne gibi katkılarınız oldu?
Ortada birçok gerçek var. Bunların başında da özellikle Irak’ın yardıma ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Biz siyasi organların oluşturulmasından tutun, ekonomiye kadar birçok müessesenin oluşturulmasına varan istisnai sayılabilecek önemli bir süreçten geçiyoruz. Irak’ı imar etmek, kararlarımızı kendimiz vermek istiyoruz. Hiçbir dış gücün işimize müdahale etmesini istemiyoruz. Bu yüzden anayasada bunu belirttik ve adaylarımızı açıkladık. Halk da adaylarımızı seçti. Amerika bugünkü Irak’a katkıda bulunmuşsa yirmi senden daha uzun bir süredir İran da Irak halkının yanında duruyor. İran, Irak halkının yanında olmanın bedelini birçok kez ağır ödedi. Şiî, Sünnî, Kürt, hatta Müslüman olmayan kesimlere İran’ın yardımı oldu. Hiçbir ülke Iraklıları karşılamaya kendini hazır hissetmezken İran zor şartlar altında Irak halkının davasını benimsedi, Iraklıları ağırladı.
Ayrıca İran, Irak’a komşu olan, bölgede güçlü olan bir ülkedir. Dolayısıyla Irak’a yardım etmesi, Irak halkının yanında durması ve siyasî ve ekonomik oluşumu sürecinde Irak’a yardım etmesi mümkündür. İran’ın yardım edebileceği çözülmesi gereken birçok problemimiz var.
Bir diğer gerçek de İran ile ABD arasında yaklaşık çeyrek asırlık bir mesafeli duruş var! İran ile ABD konusunda şu süreçte Irak’a ilişkin bir uzlaşının bulunması Irak davasının yararınadır. Bu mesafeli duruşa rağmen en azından Irak konusunda ortak bir anlayış zeminin oluşması için Irak halkının yardımı gerekiyordu. Biz de uzun süredir İslam Cumhuriyeti ile iyi ilişkiler içinde olan Iraklılar olarak hareket ettik ve İran’dan ABD ile görüşmesini istedik. İlk önce böyle bir şeye yanaşmamalarına rağmen şu anda böyle bir görüşme onaylandı. Ki biz bunu tüm medya önünde gündeme getirdik. Biz bu görüşmeye sıcak bakıyoruz. Görüşmenin en azından Irak’la ilgili bazı problemlerin çözümüne katkıda bulunacağını; bir güven ortamı doğuracağını düşünüyoruz.
Irak’taki özel durum ve İran-ABD ilişkileri malum durumdayken böyle bir konuyu gündeme getirerek İran’la güçlü ilişkileriniz bulunması dolayısıyla partiniz gücünü ortaya koyma gibi bir girişiminiz söz konusu olabilir mi?
Bu siyasî bir mesele, partinin prestijini artırmaya yönelik rekabetsel bir mesele değil! Biz Irak halkı için, halkımızın çektiği sıkıntıları hafifletmek için elimizden geleni yapıyoruz. Uzun süredir peşinde koşturduğumuz hedef de buydu.
Birçok Sünnî grup Irak’ın İran etkisine yavaş yavaş girdiği düşünüyor…
Evet, böyle bir kaygıları var. Kimileriyle görüşmelerim de oldu. Sonuç olarak biz ABD’nin İran’la bizim temsilcimiz olarak görüşmesini istemedik. Daha önce de defalarca söylediğimiz gibi Irak’la ilgili kararlar alma sorumluluğumuzun olduğunu belirttim.
Yeni Irak eskiye nazaran daha fazla İran’ın etkisinde kalacak gibi gözüküyor…
Ben öyle düşünmüyorum. Yeni Irak’ta özgürlük olacak, kanun olacak, insan haklarına saygı olacak. Kimileri bazı insanların duygularını ifade etmesini, Şiilerin inançları gereği birtakım faaliyetlerde bulunmalarını İran etkisine yormaktadır ki bu doğru değildir. Yeni Irak’ta herkes düşüncesini ifade edebilme özgürlüğüne sahiptir. Bu da İran’la ilişkili olma anlamına gelmiyor!
İran’ın, Irak’a güvenlik ve ekonomi gibi konularda yardıma yönelik önemli bir rol üstlenebileceğini söylediniz…
Sadece İran değil; bize komşu olan her ülke Irak’a yardım noktasında önemli roller üstlenebilir. İster güvenlik güçleri noktasında isterse de istihbarat bilgileri noktasında, tecrübeleri kadarıyla teröre karşı mücadelede bize yardım edebilirler. Biz her bölgeye özel olarak emniyet güçleri ve birimlerinin oluşturulmasını hedefledik. Sadece Irak değil; terör bütün bölgenin sorunu...