YDH- Politik analist ve gazeteci Robert Inlakesh, The Cradle'de yer bulan, derin etiği yitiriş kaygısını gündeme getirmeyi amaçladığı makalesinde, Filistinlilere yönelik sistematik işkence ve insanlık dışı muameleye dikkat çekiyor; bu muameleyi karakterize eden yaygın şiddet ve aşağılama kültürünün altını çiziyor ve en nihayetinde bu konuyu emperyal bir işkence kültürü merceğinden inceliyor.
Küresel toplum, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonları sonucunda devam eden vahşet ve katliamları gözlemlerken, 7 Ekim 2023 olaylarından önce ve sonra işgalci güçler tarafından rehin alınan çok sayıda Filistinli kapalı kapılar ardında işkence ve ölümle karşı karşıya kalmaktadır. En kötüsü de, bu gözaltı dehşeti, İsrail toplumunun geniş kesimlerinden gelen şiddetli ve sesli destekle, işgal askerleri tarafından utanmazca kamuoyuna duyuruluyor ve hatta bununla övünüyorlar.
İsrail hapishanelerinin gölgesinde on binlerce Filistinli rehine acımasız bir zulme maruz kalıyor. Haberler ve araştırma raporları, yiyecek, su ve tıbbi bakım gibi temel ihtiyaçların reddedilmesiyle birleşen dayak, toplu tecavüz ve psikolojik işkenceye dair trajik hikayeleri detaylandırıyor. Endüstriyel ölçekte yürütülen bu sistematik istismar, kapsamı ve vahşeti bakımından hayret edilesi. İsrailliler, kendi askerlerinin yaptığı bu vahşeti kınamak için toplanmadı; aksine kurbanlarının aldıkları yaralar nedeniyle trajik bir şekilde ölmesine neden olacak kadar ağır cinsel şiddet eylemlerine karışan İsrail askerlerinin serbest bırakılmasını talep etmek için sokaklara döküldü.
İsrail hapishanelerinde tecrit ve ıstırap
İsrail'in güvenlik teşkilatı ŞinBet'in başkanı Ronen Bar, Haziran ayında Başbakan Benyamin Netanyahu'ya vahim bir uyarıda bulunarak İsrail hapishanelerindeki durumu “saatli bomba” olarak tanımladı ve bunun üst düzey İsraillileri yurtdışında tehlikeye atabileceğini ve “uluslararası mahkemelere” maruz bırakabileceğini söyledi. Bar'ın mektubu, resmi rakamları ve merkezlerin kapasitesini çok aşan 21 binden fazla Filistinli rehinenin tutulduğunu ortaya koydu. Filistinli tutuklulara Kızıl Haç ve insani yardım erişimini engelleyen İsrail'in aşırılık yanlısı Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, bu endişeleri gidermek yerine, başka bir yanıt verdi: Ben Gvir rehinelerin koşullarının gittikçe kötüleşmesindeki rolüyle övündü.
Filistin Araştırmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan bir siyasi belge, Aksa Tufanı Operasyonu'nun başlamasından sadece 10 gün sonra, 17 Ekim gibi erken bir tarihte uygulamaya konulan acımasız dayatmaların altını çizdi. Bu tedbirler arasında şunlar yer alıyordu:
Yaşam alanlarının daraltılması; gerektiğinde rehinelerin yataklarının kaldırılarak yerdeki minderlerle değiştirilmesi ve bunun aşırı kalabalığa yol açması; hapishane hücrelerinin kilitlendiği ve tam izolasyonun uygulandığı bir 'kapatma' politikası; hapishanelerin tüm aile ziyaretlerine veya Kızıl Haç ya da avukat ziyaretlerine kapatılması ve tüm adli oturumların video konferans yoluyla gerçekleştirilmesi için rehinelerin hakim karşısına çıkarılma imkanının kaldırılması.
Güvenlik bakanının yönetimindeki durum, Ben Gvir'in “daha basit bir çözüm” olarak sunduğu Filistinli rehinelerin idam edilmesi çağrısını açıkça yaptığı noktaya kadar kötüleşti. 7 Ekim'den bu yana İsrail hapishanelerinde ve askeri gözaltı kamplarında en az 35 Filistinli tutuklu hayatını kaybetti.
Sansüre rağmen tecavüz ve taciz haberleri
Birçok ayrıntı karanlıkta kalsa da, mahkeme belgeleri, görgü tanıklarının ifadeleri ve sızdırılan fotoğraf ve videolardan elde edilen kanıtlar, bu tesislerdeki koşullara ilişkin trajik bir tablo çiziyor. Özellikle rahatsız edici vakalardan biri, Batı Şeria'daki Nabi Saleh'te ikamet eden Bassem Tamimi'nin idari gözaltından - suçlama olmaksızın hapsedilmenin bir şekli - fiziksel olarak bir deri bir kemik ve duygusal olarak çökmüş bir halde serbest bırakılmasıdır. İsrailli haber kuruluşu Haaretz bile Tamimi'nin maruz kaldığı muameleye ilişkin haberini, hapishanedeki vahşetin boyutlarını gizlemek amacıyla yetkililer tarafından sansürledi.
Ocak ayında İsrail'de İşkenceye Karşı Halk Komitesi (PCATI) tarafından yayınlanan ortak bir raporda Filistinlilere yönelik “sistematik” işkence ayrıntılı bir şekilde anlatıldı. Raporda yer alan ve Ketziot Cezaevi'nde tutulan “Mahkum R” adlı bir tutuklunun ifadesi aşağıdaki ayrıntıları ortaya koyuyordu:
''Gardiyanlar mahkumlar hücrelere girerken onları öldürmekle tehdit ediyordu... Gardiyanlar mahkumlar çıplakken arama yapıyor, çıplak mahkumları birbirlerine dayıyor ve aramalarda kullanılan alüminyum aleti kalçalarına yerleştiriyordu. Bir başka örnekte gardiyanlar bir mahkumun kalçasına bir kart yerleştirmiştir. Tüm bunlar diğer mahkumların ve gardiyanların gözleri önünde gerçekleşirken, gardiyanlar mahkumun cinsel organını dövmekten zevk alıyordu.''
Kasım ayı sonlarında İsrail ve Hamas arasında gerçekleşen rehine/tutuklu değişiminin ardından ağır işkence ve tecavüz iddiaları ortaya çıkmaya başladı.
1 Aralık'ta hapisten yeni çıkan Filistinli gazeteci Barah Ebu Ramuz basına şunları söyledi:
''Hapishanelerdeki durum yıkıcı. Rehineler kötü muamele görüyor. Sürekli olarak dövülüyorlar. Cinsel saldırıya uğruyorlar. Tecavüze uğruyorlar. Abartmıyorum. Mahkumlar tecavüze uğruyor.''
Toplu cezalandırma olarak toplumsal cinsiyete dayalı şiddet
Cezaevlerinden çıktıktan sonra birçok Filistinli rehine, cezalandırılma korkusunun yanı sıra derin bir utanç duygusu ve muhafazakar bir toplumda onurlarını koruma ihtiyacı nedeniyle İsrail gözaltı tesislerinde yaşadıkları konusunda sessiz kalmayı tercih etti. O dönemde İsrail güvenlik bakanı, Emniyet Müdürü Kobi Shabtai'ye serbest bırakılan mahkumların aileleri tarafından yapılacak kutlamaların engellenmesi talimatını verdi. Ben Gvir kamuoyuna açıklama yaptı:
''Talimatlarım açıktır: hiçbir sevinç ifadesi olmayacak. Sevinç ifadeleri terörizmi desteklemekle eşdeğerdir; zafer kutlamaları bu insan müsveddelerine destek verir.''
BM'nin 12 Haziran'da yayınladığı bir raporun neredeyse tamamı Filistinli erkek, kadın ve çocukların gözaltındayken maruz kaldıkları cinsel istismar ve tecavüz vakalarına odaklanıyor. Rapora göre İsrail işgal güçleri:
Filistinlileri 7 Ekim'den bu yana sistematik olarak hedef aldı ve zorla çıplak bırakma, zorla soyma, cinselleştirilmiş işkence ve istismar, cinsel aşağılama ve taciz de dahil olmak üzere çevrimiçi ve şahsen cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz bıraktı.
Raporda ayrıca “Filistinli kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin bir bütün olarak Filistin nüfusunu aşağılama ve küçük düşürme amacı taşıdığı” belirtilmektedir. Erkekler ve genç oğlanlar soyularak sokaklarda dolaştırıldı ve kadınlar kaçırılan, kelepçelenen ve gözleri bağlanan esirlerin “çıplak haldeyken fiziksel hareketler yapmaya zorlanmalarını” izlemeye zorlandı. Gazze'de rastgele Filistinli siviller toplanıp alenen aşağılanmakla kalmıyor, birçoğu daha sonra suçlama olmaksızın İsrail gözaltı merkezlerine nakledilerek işkenceye ve hatta ölüme maruz bırakılıyor. Filistinli Mahkumlar Kulübü (PPC) tarafından Temmuz ayında toplanan görgü tanıklarının ifadelerine göre, herhangi bir suçlama olmaksızın gözleri bağlı olarak tutulan dört rehine, Gazze'nin çevresinde yer alan Kerem Ebu Salim'de diğer mahkumların önünde infaz edildi.
Filistin'in Ebu Gureyb'i
Filistinli rehinelere yönelik kötü muamele, işkence ve tecavüz vakalarının belki de en meşhuru, Nakab çölündeki bir İsrail askeri bölgesinde bulunan ve özellikle Gazze'den kaçırılan kişiler için tasarlanmış bir tesis olan Sde Teiman gözaltı merkezinde ortaya çıktı. Aralık ayında İsrail yasalarında yapılan bir değişiklikle ordunun 'şüpheli teröristleri' İsrail Cezaevi Sistemine (IPS) nakletmeden önce 45 güne kadar suçlama olmaksızın tutmasına izin verildi. Ancak kaçırılan Filistinlilerin çoğu, İsrail'in yasal ve cezaevi sistemindeki boşluklar kullanılarak çok daha uzun süre tutuldu.
Aralarında kadınlar, çocuklar, doktorlar, engelliler ve yaşlıların da bulunduğu Gazzeli tutukluların karşı karşıya kaldığı koşullara ilişkin sayısız sızıntı raporuna rağmen, İngilizce ana akım medya bariyerini aşan ilk gerçek ifşaat Mayıs ayında CNN tarafından yayınlanan bir araştırma haberiydi.
ABD'li yayın kuruluşu, bağlı, gözleri bağlı ve dikenli tel örgülerin arkasında stres pozisyonlarında tutulan mahkumların fotoğraflarını sızdırdı ve tesiste çalışan İsrailli ihbarcılardan alıntı yaptı. İfadeler, İsrailli bir ihbarcının “insani her şeyden mahrum bırakıldıklarını” söylediği korkunç sağlık koşullarını ve burada uygulanan rutin işkenceyi kanıtlıyordu. Daha sonra New York Times, Sde Teiman tesisiyle ilgili üç ay süren kendi soruşturmasını yayınladı ve üç elektrik verme vakasını, keyfi dayak sırasında kaburgaları kırılan iki mahkum vakasını ve tutuklulara anal tecavüz gibi iğrenç suçları doğruladı.
Raporda ayrıca mahkumların nasıl aşağılandığı ve sorgulamalar sırasında sadece çocuk bezi giymeye zorlandıkları da ayrıntılı olarak anlatılıyor. Araştırmacı yazının kanıtlarını doğrular şekilde, tesisle ilgili bir BM raporunun sızdırılan bir bölümü doğrudan mahkumlardan alıntı yaparak mide bulandırıcı ayrıntıları ortaya koyuyor.
UNRWA tarafından toplanan ifadesinde 41 yaşındaki eski bir rehine şunları söyledi:
''Beni sıcak metal çubuk gibi bir şeyin üzerine oturttular ve ateş gibi geldi. Anüsümde yanma hissettim. Askerler ayakkabılarıyla göğsüme vurdular ve yan tarafında küçük bir çivi olan metal bir sopa gibi bir şey kullandılar. Tuvaletten su içmemizi istediler ve köpekleri üzerimize saldırttılar. Gözaltına alınan ve öldürülen insanlar vardı...belki dokuz kişi. İçlerinden biri elektrikli sopayı anüsüne soktuktan sonra öldü. Çok hastalandı; vücudundan kurtlar çıktığını gördük ve sonra öldü.''
Otuzlu yaşlarında bir kadın da mahallesinin havadan görüntüsünün gösterildiğini ve aile üyelerinin bombalanmakla tehdit edildiğini ifade etti. 32 yaşındaki bir başka kadın ise farklı gözaltı tesisleri arasında transfer edilirken yaşadığı üzücü deneyimi anlattı:
''Askerlerden bana tükürmelerini istediler, 'O bir o****, o Gazze'den' dediler. Hareket ettikçe bizi dövüyorlardı ve hassas bölgelerimize ve cinsel organlarımıza biber süreceklerini söylüyorlardı. Bizi çektiler, dövdüler, beş gün sonra bizi otobüse bindirip Damon hapishanesine götürdüler. Bir erkek asker başörtülerimizi çıkardı, bizi çimdiklediler ve göğüslerimiz de dahil olmak üzere vücudumuza dokundular. Gözlerimiz bağlıydı ve bize dokunduklarını, kafalarımızı otobüse doğru ittiklerini hissettik. Kendimizi dokunmalardan korumak için birbirimize kenetlenmeye başladık. 'o***, o****' dediler. Askerlere ayakkabılarını çıkarmalarını ve onlarla yüzümüze tokat atmalarını söylediler.''
Filistinli rehinelerin insanlıktan çıkarılması
Konuyla ilgili daha önceki haberleri doğrulayan Haaretz, tutukluların uzuvlarının ehil olmayan kişiler tarafından kesildiğine dair bir haber de yayınladı. Haberde, tutukluların uzun süre prangalı kalmaları nedeniyle kan dolaşımı olmayan etlerinin çürüdüğü ve enfeksiyon kaptığı belirtildi. İsminin açıklanmaması kaydıyla The Cradle'a konuşan 32 yaşındaki Gazzeli bir adam, Sde Teiman gözaltı merkezinde tutulurken İsrailli gardiyanların “kendisini defalarca dövdüğünü ve sonra üzerine işediğini” söylüyor. Ayrıca ağır işkence gördüğünü de ifade ediyor:
“Orada doktorlar, engelliler ve gençler bile vardı, ama kim olduğunuz umurlarında değildi; hepimize hayvan muamelesi yapıyorlardı”
32 yaşındaki Gazzeli eski rehine, İsrailli askerlerin, rehinelerin uyku düzenini bozmak, onları saatin kaç olduğunu anlamaz bir hale getirmek ve Filistinli rehineleri sürekli uyanık tutmak için yüksek sesle sürekli bir şeyler dinlettiklerini anlatıyor. Metal aletlerle dövüldüğünü, gardiyanların kendisiyle alay ettiğini ve ailesinin geri kalanını öldürmekle tehdit ettiğini, kardeşinin kaçırılmadan önce İsrail'in bir dizi hava saldırısında öldürüldüğünü bildiklerini ve bu bilgiyi kendisine zihinsel işkence yapmak için kullandıklarını söylüyor.
Gazze Şehrindeki el-Şifa Tıp Kompleksinin müdürü Dr. Muhammed Ebu Salmiya, İsrail gözaltısında yedi ay geçirdikten sonra herhangi bir suçlama olmaksızın serbest bırakıldı ve Sde Teiman da dahil olmak üzere bir dizi gözaltı tesisinden geçirildikten sonra tanık olduklarını anlattı:
''İsrail hapishanelerindeki mahkumlar farklı işkence türlerine maruz kalıyor. Ordu onlara cansız nesnelermiş gibi davranıyor ve İsrailli doktorlar da bize fiziksel saldırıda bulunuyor. Hapishanelerde ağır işkenceler ve neredeyse her gün saldırılar gerçekleşiyo. O zamanlar tıbbi tedavilerin de reddedildiği İsrail hapishanelerinde hiçbir uluslararası kuruluş bizi ziyaret etmedi ve herhangi bir avukatla görüşmemiz yasaklandı. Birçok tutuklu hala çok kötü sağlık ve psikolojik koşullarda geride bırakılıyor.''
Duşların ardından verilen ağır cezalar
Gazze'de alelacele kurulan ve mahkumların soyulduğu, gözlerinin bağlandığı ve zorlu hava koşullarına dayanmaları için kuma bırakıldığı sayısız derme çatma gözaltı merkezinin ötesinde, kuşatma altındaki kıyı bölgesini çevreleyen ve özellikle Gazze'den gelen Filistinlilere yönelik üç resmi gözaltı merkezi bulunuyor.
İsrail vatandaşlığına sahip Filistinli avukat Halit Mahacne, Sde Teiman gözaltı kampını nadiren ziyaret etmesine izin verilmesinin ardından kampta karşılaşılan koşulları ilk elden anlattı ve “muamele Ebu Gureyb ve Guantanamo hakkında duyduklarımızdan daha korkunç” dedi. Mahacne, prangaların sadece haftalık bir dakikalık duş sırasında çıkarıldığını anlatan bir rehinenin ifadesini aktardı. Ancak Filistinli rehineler bu duşları reddetmeye başladılar çünkü kendilerine rehberlik edecek bir zamanlayıcı olmadan bir dakikalık sınırı aşmak, “sıcakta veya yağmurda dışarıda saatler geçirmek de dahil olmak üzere ağır cezalarla” sonuçlanıyordu.
Sde Teiman'daki ölümcül koşullara ilişkin aylarca süren kanıtların ardından 10 İsrailli yedek asker, Filistinli bir rehineye sopayla toplu tecavüz etmekle suçlandı. Sanıklardan dokuzu tutuklandı, içlerinden biri ertesi gün serbest bırakılacak ve İsrail televizyonunda yaptıklarıyla övünmeye devam edecekti. Ancak tutuklamalar, tecavüzcüleri “kahraman” olarak lanse eden Ben Gvir'in desteklediği binlerce İsrailli sivilin askeri tesisleri işgal etmesini tetikledi. Hatta İsrail Parlamentosu Knesset'te de olayla ilgili bir tartışma yaşandı ve Likud Partisi milletvekili Hanoch Milwidsky toplu tecavüzü savundu.
O zamandan bu yana, saldırının bir videosu ortaya çıktı ve sanıklardan dördünü temsil eden İsrail'in Honenu adli yardım kuruluşu, müvekkillerinin “meşru müdafaa” içinde hareket ettiklerini iddia etti.
Sadece bir tesis değil
Temmuz ayı ortasında Batı Şeria'nın Ramallah kentinde düzenlediği basın toplantısında Mahacne, Batı Şeria'da bulunan Ofer gözaltı merkezine yaptığı bir ziyaret sırasında 27 yaşındaki Filistinli bir rehineye aşağıdaki şekilde vahşice tecavüz edildiğini öğrendiğini de açıkladı:
''Elleri kelepçeli bir rehinenin üzerinde yangın söndürme tüpünün borusu kullanıldı. Rehine yüzüstü yatmaya zorlanmış, tüm kıyafetleri çıkarılmış ve yangın söndürücünün borusu mahkumun rektumuna sokulmuştur. Ardından, diğer mahkumların gözleri önünde yangın söndürücüyü çalıştırmışlar.''
Dokuz aylık tutukluluğu sırasında vücut ağırlığının yarısını kaybeden Beytüllahim'den Filistinli vücut geliştirmeci Muazzaz Abayat'ın durumu, tüm mahkumların maruz kaldığı insanlık dışı koşulların ve kötü muamelenin hiçbir şekilde Gazze'yi çevreleyen gözaltı kamplarıyla sınırlı olmadığının göstergesidir.
İsrail'in resmi rakamlarına göre Filistinli siyasi rehinelerin sayısı, 3 bin 380'i idari tutuklu ve 250'si çocuk olmak üzere 10 binin biraz altındadır. İsrail'in ŞinBet direktörünün Haziran ayında tutuklu sayısının 21 bin civarında olduğunu tahmin ettiği göz önüne alındığında bu rakamların yanlış olduğu açıktır. Kesin rakamlara ulaşmak hâlâ zor ve birçok rehineden hâlâ haber alınamıyor. Filistinli tutuklular arasında şu anda 53 olarak teyit edilen ölü sayısı da, birçok tutuklu hala kayıp olarak kabul edildiğinden, muhtemelen düşük bir tahmin.
Gazze'de tutulan İsrailli esirlere yönelik yoğun medya ilgisi ve siyasi kaygının aksine, Filistinli rehinelerin durumu büyük ölçüde görmezden geliniyor.
Halihazırda İsrail tarafından rehin tutulan Filistinli çocukların sayısı, temkinli bir tahmin olan 10 bin rehine dikkate alındığında bile, 7 Ekim'de alıkonulan İsraillilerin toplam sayısını aşmaktadır.
Filistinli rehinelerin durumunu, 100'den az olduğu bildirilen İsrailli tutukluların durumuyla karşılaştırdığımızda, -okyanusta sadece bir damla- çekilen acıların ölçeğinin büyük ölçüde orantısız olduğu ortaya çıkmaktadır.
Çeviri: YDH