İsrail'in Suriye'deki 'muhaliflere' desteği ifşa oldu

15 Aralık 2024

«Muhalifler Esed'in devrilmesinin ardından nelerin ortaya çıkacağını başından beri biliyorlardı ve yine de bunu memnuniyetle karşıladılar. Ne de olsa mücadelelerinin her aşamasında doğrudan Siyonist varlıkla koordinasyon halindeydiler.»

YDH- Esed rejiminin çöküşünün jeopolitik dinamikleri önemli ölçüde değiştirdiğini ve İsrail'e neredeyse eşi benzeri görülmemiş bir stratejik avantaj sağladığını vurgulayan bağımsız araştırmacı Kit Klarenberg, el-Meyadin’de yayımlanan analizinde, İsrail'in Suriye’ye yönelik işgal eylemlerini öncelikle IŞİD'e bir yanıt olarak konumlandıran hakim anlatıya meydan okuyarak kanıtların, İran'ın etkisini azaltmaya ve İsrail'in çıkarlarını ilerletmeye odaklanan daha kapsamlı bir gündeme işaret ettiğini savunuyor. Klarenberg, ABD-İsrail güçleri ile cihatçı gruplar arasındaki işbirliğinin, İran'ın bölgesel gücünü zayıflatmak için tasarlanmış sofistike bir örtülü operasyon ağını ortaya çıkardığını belirtiyor.

Heyet Tahrir eş-Şam'ın aşırı uç militanlarının Şam'ı ele geçirmesinin ardından Siyonist varlığın Başbakanı Benyamin Netanyahu, 1967'den beri yasadışı olarak işgal edilen Suriye toprağı Golan Tepeleri'nden kendini beğenmiş bir konuşma yaptı. Yol boyunca, Beşşar Esed hükümetinin düşmesinden ve Suriye Arap Ordusu (SAA)’nın yenilgisinden kişisel olarak pay çıkarırken, üzerinde durduğu toprağın “sonsuza kadar” İsrail'in bir parçası olacağının da sözünü verdi. O günden bu yana İsrail işgal güçleri Golan'ın derinliklerine doğru engelsiz ve karşı konulamaz bir şekilde ilerlemektedir.

Tel Aviv'in komşularından daha fazla toprak ele geçirmesi, Suriye'nin çöküşünün kesinlikle kaçınılmaz bir sonucuydu. Yine de bazı Batılı gazeteciler ve siyasetçiler dehşete düştüklerini ifade ettiler halbuki aynı kişiler sadece 24 saat önce Esed'in düşüşünü alkışlıyorlardı. Şam'ı ele geçiren yabancı hakimiyetindeki ve kontrolündeki muhalif grupların Siyonist varlığın SAA'ya karşı saldırılarındaki yardımını övgüyle karşılamaları da şaşkınlık yarattı.

İsrail televizyonuna 2 Aralık'ta konuşan bir isyancı savaşçı, Hizbullah ve diğer direniş gruplarını vurduğu için Tel Aviv'e teşekkür etti ve muhalefetin bu destekten “çok memnun” olduğunu söyledi:

“Biz İsrail'i seviyoruz ve asla düşmanı olmadık... Tel Aviv kendisine düşman olmayanlara düşman değildir. Sizden nefret etmiyoruz, sizi çok seviyoruz.”

'Daha derine inmek'

Ana akımda hiçbir zaman kabul görmese de Siyonist varlığın Şam'a karşı dizilen aşırılık yanlısı muhalif gruplarla olan uğursuz ittifakı uzun zamandır göz önündeydi. ABD imparatorluğunun dergisi Foreign Policy tarafından Eylül 2018'de yapılan bir araştırma “İsrail'in Suriyeli isyancıları desteklemeye yönelik gizli programını” ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuştu. Tel Aviv'in 2013'ten bu yana ülkedeki “en az 12 isyancı grubu nasıl silahlandırdığı ve finanse ettiği” belgelendi. Görünürdeki amaç ise şuydu: “İran destekli savaşçıların ve İslam Devleti militanlarının İsrail sınırı yakınlarında mevzilenmelerini engellemek.”

İsrail'in Esed karşıtı muhalif gruplara yaptığı “askeri transferler” çok büyüktü. Bunlar arasında “saldırı tüfekleri, makineli tüfekler, havan rampaları ve nakliye araçları” bulunuyordu. Bu malzeme yasadışı olarak işgal edilen Golan Tepeleri üzerinden aktarıldı. Hatta İsrail ‘’isyancı savaşçılara maaşlar sağladı... ve grupların Suriye karaborsasından silah satın almak için kullandıkları ek parayı tedarik etti.” Başlangıçta transfer edilen silahlar “çoğunlukla ABD üretimiydi”, ancak bunlar daha sonra “görünüşe göre yardımın kaynağını gizlemek için” “Amerikan olmayan silahlarla değiştirildi.”

Her adımda İsrail'in Suriye muhalefetine verdiği destek artıyordu. Foreign Policy, bu sürekli agresif tutumu Tel Aviv'in “İran destekli milislerin Suriye'nin güneyinden uzak tutulmasını sağlayacak bir anlaşmayı güvence altına almak için” ABD ve Rusya'ya yaptığı başarısız “çağrılara” bağlıyor. Bu da “İran'dan Hizbullah'a yapılan münferit silah sevkiyatlarının yanı sıra ülke genelindeki İran üslerini de hedef alarak Suriye topraklarının daha derinlerine saldırmaya başlamasına” yol açtı.

Tel Aviv bu cömertliği sağlarken aşırılık yanlısı milislerin “komutanlarıyla geliştirdiği ilişkilere dayanıyor” ve “yardımı doğrudan onlara” gönderiyordu. Bu grupların temsilcileri “İsrailli yetkililerle telefonla iletişim kuruyor ve zaman zaman Golan Tepeleri'nde onlarla yüz yüze görüşüyorlardı”. “Komutanlar grup ve yer değiştirdiğinde İsrail'in yardımı da onları takip ediyordu” ve İsrail'in seçtiği vekiller sıklıkla Siyonistlerin sağladığı silahların ‘diğer gruplara’ dağıtıcısı olarak görev yapıyor, bu da onlara kirli savaşta ‘büyük bir etki’ sağlıyordu.

Foreign Policy, “İsrail'in insani ve askeri yardımlarının bir sonucu olarak, Suriye'nin güneyinde yaşayan pek çok kişi onu bir müttefik olarak görmeye başladı” diye yazıyor. İsmini vermek istemeyen bir muhalif savaşçı yayın organına şöyle diyor:

“İsrail bölgede çıkarları olan ve biraz da insanlıktan nasibini almış tek ülke ve sivillere yardım ediyor.”

Ancak “Esed'e bağlı birlikler, Rus ve İran güçlerinin de desteğiyle Suriye'nin giderek daha fazla bölgesinde kontrolü ele geçirdikçe” Tel Aviv, Moskova ile muhalefetin aleyhine gizli bir anlaşma yaptı. Moskova'nın himayesinde SAA güçleri “Golan Tepeleri'ne komşu bölgelere” geri dönerken, Rusya da “İran destekli milisleri bölgeden 80 kilometre uzakta tutma” ve “İsrail'in Suriye'deki İran hedeflerine yönelik saldırılarını engellememe” sözü verdi. Buna rağmen Tel Aviv katil vekillerini terk etmedi. Hükümet güçleri bölgeye yaklaştıkça “isyancılar İsrailli bağlantılarına ulaşarak sığınma talebinde bulundular.” Kendilerine ve “yakın aile üyelerine” Tel Aviv'in yardımı ve korumasıyla “İsrail”, Ürdün ve Türkiye'ye kaçma izni verildi.

Foreign Policy ürkütücü bir öngörü ile İsrail'in isyancıları destekleme politikasının sadece Şam'da değil Batı Asya'da da önemli ve kalıcı çözülmemiş güvenlik sorunlarına katkıda bulunacağı sonucuna vardı:

“Bu durum Suriye'deki iç savaş nihayet sona ererken ülkedeki güç dengesi konusunda soru işaretleri yaratıyor. Esed'in isyancıları yenmesine yardım eden İran güçlerinin Suriye'den çekilme eğilimi göstermemesi, ülkenin İsrail ve İran arasında bir parlama noktası haline gelme potansiyelini artırıyor. Becerikli bir diplomasi yürütülmezse Suriye'deki çatışmalar, Gazze'deki protestolar ve İran nükleer anlaşmasıyla ilgili gerilimler Orta Doğu'yu kaosa sürükleyebilir.”

'Askeri kabiliyetler'

Foreign Policy, İsrail'in Suriyeli muhaliflere yardımını ağırlıklı olarak IŞİD'i ezme arzusundan kaynaklanıyormuş gibi göstermeye özen gösterdi. Örneğin, yayın organı Tel Aviv'in Yarmuk Nehri yakınlarında İslam Devleti'ne bağlı bir grupla savaşan “isyancı gruplara ateş desteği sağladığını” iddia etti.

İddiaya göre bu destek IŞİD komutanlarını hedef alan insansız hava aracı saldırılarına ve “isyancılarla çatışmalar sırasında grubun personeline, tahkimatlarına ve araçlarına yönelik hassas füze saldırılarına” kadar uzanıyordu.

Bu arada Siyonist varlık “isyancıların rejim güçlerine yönelik saldırılarına benzer bir ateş desteği vermedi.”

Ne var ki, böylesine aklayıcı bir anlatı, İsrailli yetkililer tarafından kamuoyuna açıklanan birçok itirafla açık bir çelişki içeriyor. Örneğin Nisan 2017'de eski Güvenlik Bakanı Moshe Yalon, IŞİD'in “yakın zamanda” Golan Tepeleri'nde Tel Aviv güçlerine “ateş açtıktan” sonra “özür dilediğini” açıkladı. Terör örgütü bu pişmanlığını, İsrail işgal güçlerinin IŞİD militanlarını hava saldırıları ve tank ateşiyle bombalayıp dördünü öldürerek bu saldırıya karşılık vermesine rağmen dile getirdi.

Bu kayıplara rağmen IŞİD'in neden özür dileme ihtiyacı hissettiği sorusu akla gelebilir.

IŞİD’in İsrail’den özür dilemesinin bariz bir açıklaması, aşırı militan grubun, Suriye'deki kirli savaşta yaralanan isyancılara Golan'daki sahra hastanelerinde tıbbi yardım sağlamak için uzun süredir devam eden operasyonun sona ermemesi için Tel Aviv'i gücendirmek istememesidir. BM barış gücü askerleri 2012'den itibaren sürekli olarak yaralı el-Kaide, el-Nusra ve IŞİD militanlarının bölgedeki İsrailli askeri doktorlar tarafından tedavi edildiğine tanıklık etti.

Bu arada belgesel film yapımcıları bu uygulamanın video kanıtlarını bile yakaladı. Bu savaşçılar tedavi edildikten sonra Siyonist koruyucuları tarafından Hizbullah ve SAA ile savaşmak üzere doğrudan savaşa geri gönderildiler. Mayıs 2016'da eski Mossad şefi Efraim Halevi, Tel Aviv'in Esed'i etkisiz hale getirme mücadelesinde “düşmanımın düşmanı dostumdur” stratejisine bağlı olduğunu gururla ifade etmesine rağmen, bu şaşırtıcı sahneler Batı medyasında pek yer bulmadı:

“Düşmanlarınızla insancıl bir şekilde başa çıkmak her zaman yararlıdır. Yaralı insanlar olduğunda, onları alıp almama konusundaki düşünceler sadece bunun siyasi açıdan yararlı olup olmadığı değildir... Taktiksel bir değerlendirme olmadığını söylemedim. Geri tepme olacağını sanmıyorum... Hatırladığım kadarıyla el-Kaide İsrail'i özel olarak hedef almadı... Hizbullah savaşçıları söz konusu olduğunda, farklı bir hesabımız var.”

Hızlı bir şekilde bugüne geldik.

Esed'in düşüşünden bu yana İsrail Suriye'deki SAA mevzilerini acımasızca bombaladı. Varlık yetkilileri bu “tarihi” harekatın “eski [Esed] rejiminin stratejik askeri yeteneklerinin çoğunu yok ettiğini” ve devrik hükümetin “stratejik silah stoklarının” %80'ine kadarını yok ettiğini söyleyerek övünüyorlar. Şam artık düşmanlarının gelecekteki saldırılarına karşı tamamen savunmasız olmasına rağmen HTŞ'nin bu bombardımanı caydırmak ya da karşılık vermek için hiçbir girişimde bulunmaması dikkat çekicidir. Dahası grup sözcüleri saldırıları kınamayı aktif olarak reddetti.

Bununla birlikte, uzun süredir Suriye “devrimi” aktivistleri İsrail'in “yeni özgürleşmiş” ülkeye karşı saldırısı ve topraklarının daha da yasadışı “ilhakı” karşısında şok olduklarını ifade ederek Tel Aviv'in amansız saldırılarını derhal durdurmasını talep ettiler. İnsan bu tür kamuoyu tepkilerinin gerçekten de İsrail'in açgözlü yayılmacılığı konusundaki cehalet ve saflıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını merak ediyor. Gerçek şu ki, muhalifler Esed'in devrilmesinin ardından nelerin ortaya çıkacağını başından beri biliyorlardı ve yine de bunu memnuniyetle karşıladılar. Ne de olsa mücadelelerinin her aşamasında doğrudan Siyonist varlıkla koordinasyon halindeydiler.

Çeviri: YDH