İran, Hamas ve Hizbullah: Siyonist rejime ve istikbara karşı küresel direnişin yolu

Bu uyanış çağında Direniş, en güçlü imparatorluklara bile halkın iradesiyle meydan okunabileceğini gösterdi.

Tarih boyunca devrimlerin izlediği yolu inceleyerek inkar edilemez bir gerçeğe ulaşıyoruz: İnsanların özlemlerinden ve fedakarlıklarından doğan devrimler tarihte sonsuz bir iz bırakır. 

Bu hareketler geleceği şekillendiren, halkın ideallerini ve inançlarını ortaya koyan simalar yaratıyor. 

İran İslam Devrimi bu gerçeğin çarpıcı bir örneğidir; bu, İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu Ruhullah Humeyni ve onun halefi Seyyid Ali Hamanei gibi liderlerin ortaya çıkışıyla çağdaş tarihin gidişatını değiştiren bir devrimdir. 

Toplumun adalet arzusunun derinliklerinden doğan bu liderler, dünya mazlumlarına desteğin bayraktarı olmuş; adalete, dayanışmaya ve direnişe sarsılmaz bir bağlılık göstermişlerdir.

Önderliğin sözleri tüm dünyada bir direniş çağrısı haline geldi ve kendilerini emperyalist ve sömürgeci güçler tarafından kuşatılmış bulanlar için bir ilham kaynağı oldu. 

Onun mesajı, İran halkına, Filistin, Lübnan ve Direniş Ekseni’ne dayattıkları sebebiyle ABD'ye ve Siyonist rejime verilecek ağır cevap için bir güç ve motivasyon kaynağıdır.

Bu pozisyon onun sözlerini küresel direnişin aydınlatıcı ışığına dönüştürdü. Bu, Siyonist sömürgeciliğin zevalini ve onur ve kendi kaderini tayin hakkının sembolü olarak direniş ahdinin yenilenmesini öngören tarihi bir değişime işaret ediyor.

İsrail ile onun Amerikalı ve Avrupalı ​​destekçilerinin zaferleri, barış ya da uzlaşma sağlanarak değil, masum insanların sistematik olarak öldürülmesi ve tehcir edilmesiyle elde edildi. 

Aksa Tufanı operasyonundan önce, Filistin meselesine yönelik küresel sempati çoğunlukla sembolikti ve etkisiz bir ilgiydi. 

Gazze halkı yıllardır kuşatma altında olmasına rağmen bu kuşatmayı sona erdirmek veya Siyonist rejimin devam eden şiddetine karşı koymak için ciddi bir adım atılmamıştı. 

Ancak Aksa Tufanı Harekatı büyük bir dönüşümün başlatıcısı oldu. Direniş söylemini uluslararası bir harekete dönüştürdü ve Filistin meselesine yeni başlayan birçok insana küresel düzeyde bir bilinç kazandırdı. 

Bu yeni bilinç dalgası geleceği şekillendirecek ve Filistin ulusunun özlemleriyle uyumlu olarak adaleti bilen bir nesil yaratacaktır.

Siyonist rejimin, güney Lübnan'daki köylerin tamamen yok edilmesi ve insanların sebepsiz yere öldürülmesi gibi şiddet eylemleri, Hizbullah'ın halk tabanını parçalamayı amaçlıyordu. 

Ancak sonuç tam tersi oldu. Hizbullah, Lübnan'ın sadece sembolü değil aynı zamanda koruyucusu haline gelmiştir ve bu ülkenin tüm taifelerini ve toplumsal kesimlerini düşmanın tehditlerine karşı korumaktadır. 

Bugün Lübnan halkı, Siyonist düşmanın kimse arasında ayrım yapmadığını, herkesi hedef aldığını anlamıştır. 

Böylelikle Hizbullah artık sadece askeri bir örgüt ya da siyasi parti değil, halka dayalı fikri bir hareket olarak aynı idealler doğrultusunda benzer direniş hareketlerine ilham kaynağı olmaktadır.

Hizbullah'ı terör yoluyla zayıflatma çabaları da başarısızlıkla sonuçlandı. Her şehit, Hizbullah'ın kararlılığını güçlendirmiş, tehditlerle baş etme yeteneklerini genişletmiş, güçlü ve dirençli bir askeri stratejinin oluşmasına yol açmıştır. 

Ayrıca Hamas, Siyonist rejimin vahşetine rağmen büyümeye ve güçlenmeye devam ediyor ve bir direniş ve meşru savunma gücü olarak her geçen gün güçleniyor. 

Bunda bariz bir çelişki var: Hamas'ı terör örgütü olarak tanımlayanlar, aynı zamanda işgalci rejimin nasıl bir güvenlik meşruiyetine sahip olduğunu da doğruluyor: Temelleri tehcire, tarihin çarpıtılmasına ve pervasız güç kullanımına dayanan bir rejim. 

Buna karşı Hamas atalarının topraklarını savunuyor, bu ise var olabilme ve işgale karşı direniş ilkelerine dayanan bir haktır.

Bu noktada sorulması gereken şudur:  Filistin topraklarının asıl sahipleri olan yerli halk savunma hakkından mahrum bırakılırken; yalan, aldatma ve işgale dayalı bir rejimin, kendini savunma hakkını talep etmesi nasıl mümkün olabilir?

Bu çifte standart, bu çatışmaya verilen uluslararası tepkilerdeki çelişkileri ortaya koymaktadır. 

Çarpıtılmış bir tarihe ve sömürge mirasına dayanan Siyonist rejimin meşruiyeti, Filistin halkının meşru savunmasına açıkça karşıdır.

Ortadoğu'nun yeni dinamikleri, Rusya ve Çin gibi dünya güçlerinin tarihin doğru tarafında yer almasını gerektiriyor. 

Egemen ulusların yalnızca ezilenleri desteklemesi değil, aynı zamanda bu tür adaletsizliklere olanak sağlayan küresel güç yapısını değiştirmek için pratik adımlar atması da bekleniyor. 

Bu ülkeler Siyonist rejimi, saldırgan eylemlerinden sorumlu tutmalı ve devamını engellemelidir.

Ayrıca İran'ın direniş kararlılığı sadece kelimelerle özetlenemez. 

Dünya, yakında gayri meşru Siyonist rejimin yanlış hesapları sonucu İran'ın yeni ortaya çıkan askeri ve stratejik gelişmelerine tanık olacak. 

İran nükleer silahlara ilişkin pozisyonunu açıkça ifade etti; ancak bu sakınma mutlaka İran'ın müttefiklerini ve stratejik ortaklarını kapsamıyor. 

İran'ın teknolojik ilerlemeleri, saldırganlıkların karşılıksız kaldığı günlerinin sona erdiğine dair açık bir mesaj gönderiyor.

Bu direniş mesajı sınırların, dinlerin, mezheplerin, etnik kökenlerin ve dillerin ötesindedir. Bu, adalet, onur ve özgürlük gibi küresel değerlere hitap eden bir mesajdır. 

Ortadoğu'daki direniş hareketlerinin istikrarı ve kararlılığı yeni bir dönemin başlangıcının işaretidir: Bu, bölge halkının işgale, sistematik şiddete, sömürgeci emellere karşı sessiz kalmadığı bir dönemdir. 

Hizbullah, Hamas ve benzeri hareketlerin ortaya çıkışı, en güçlü imparatorluklara bile meydan okuyabilecek küresel bir halk direnişi fırtınasını ortaya çıkardı.

Siyonist rejimin suçları ortaya çıkarken uluslararası toplum da bir seçimle karşı karşıya kalıyor: Ya yayılmacı hedeflerini insan haklarının üstünde tutan baskıcı bir rejimin yanında yer alacaklar veya tüm insanların adaleti, direnişi ve onuru için küresel hareketin yanında yer alacaklar. 

Kamuoyu değişiyor ve her gün daha fazla insan Filistin'le, Lübnan'la ve işgal altındaki tüm uluslarla dayanışma çağrısına katılıyor. 

Bu hareketlerin halk desteğine ve ahlaki netliğe dayanan istikrarı, sömürgecilik ve baskı zincirlerinden kurtulmuş bir gelecek vaat ediyor.

Bu, İran İslam Devrimi'nin ve onu yaratan liderlerin mirasıdır; Hamas ve Hizbullah'taki direnişin fikri devrimidir. 

Bu, ezilenleri savunanların, zorba düşmanlara göğüs gerenlerin ve adalet için sınırlar ötesinde yankı uyandıran bir yol haritası bırakanların mirasıdır. 

Bu uyanış çağında Direniş, en güçlü imparatorluklara bile halkın iradesiyle meydan okunabileceğini gösterdi. 

Direniş ateşi yanmaya devam ederken, gerçek adaletin söndürülemeyeceği ve özgürlük mücadelesinin, baskılar tarih sayfalarında karanlık bir sayfadan başka bir şey olmayana kadar devam edeceği mesajı açıktır.