İsrail basınından Yemen’de Suudilere tam destek

img
İsrail basınından Yemen’de Suudilere tam destek YDH

İsrail basını Suudi Arabistan’ın Yemen’deki saldırılarına destek verirken, Amerika’yı bu konuda yetersiz kalmakla suçluyor.




İsrailli Yazar Ron Ben-Yishai, Husilerin el-Kaide’den daha büyük bir tehlike olduğunu belirttiği Yediot Ahronot gazetesinde yayımlanan yazısında şunları yazıyor:

Amerikalılar el-Kaide’yle savaşmaya o kadar odaklanmışlardı ki Yemen’de kaynayan daha büyük tehlikeyi göremediler; şimdi de Suudi Arabistan Husilerle savaşırken İran’ı rahatsız etmemek için köşelerine çekiliyorlar.

Amerikalılar ayrıca, Hint Okyanusu’ndan Kızıl Deniz’e girişi kontrol eden Bab el-Mandeb boğazının İran’a sadık bir Şii aşireti tarafından ele geçirilmesinin önemini de anlıyorlar. Fakat Birleşik Devletler Ulusal Güvenlik Konseyi ve Başkan Barack Obama el-Kaide’nin Yemen’deki koluyla savaşmanın derdine o kadar düşmüştü ki burunlarının dibinde yaratılan çok daha büyük tehdidi göremediler.ABD bir kez daha fena halde çuvalladı; bu defa da Yemende –ABD, burada İran ve eski rejime bağlı olan Sünni aşiretlerin desteklediği Husilerin askeri gücünü küçümsemişti. ABD’nin istihbaratı kısıtlı olduğu için filan da değil; Amerikalılar, Yemen’de İran’da dâhil diğer herkesten daha fazla istihbarata sahip olmuştur ve hala da sahiptir.  

Obama’nın şansına, Pentagon, Yemen’de el-Kaide’ye operasyonlar düzenlemekte olan Amerikan askeri istihbarat personeli ve Özel Kuvvetlerin bir hava üssünü boşaltmaları için çoktan emir vermişti. Emir, bir hafta önce salı günü geldi, Husiler üssü ele geçirdi. Amerikan askeri ve istihbarat personeli çoktan epeyce uzaklaşmıştı, böylece çok daha büyük bir fiyaskonun önüne geçildi.

 Amerika’nın bu körlüğüne neyin sebep olduğu ve bunu önlemek için atılabilecek adımlar var mıydı soruları havada asılı duruyor. Neden böyle olduğu gayet açık: ABD’nin bu öngörü eksiği büyük oranda Husilerin gücünü doğru değerlendirememekten kaynaklanıyor; ama aynı zamanda İslam Cumhuriyeti’nin nükleer programında uzlaşmaya varmanın kritik bir aşamasında İranlıları küstürmek de istememişlerdi.

 Şimdi bile, Suudiler çoktan faaliyete geçtikten sonra dahi, Amerikalılar “arkadan liderlik etmeyi” tercih ediyorlar, tıpkı Libya’da yaptıkları gibi, hatta daha da az görünerek. Sadece Suudilere Yemen’deki hedeflerle ve Huusi kuvvetlerinin güney Yemen’in başkenti Aden’e ve Bab el-Mandeb boğazına doğru ilerleyişiyle ilgili istihbarat sağlıyorlar.

 Bölgede faaliyette olan düzinelerce insansız uçağı bulunan Amerikalıların her saniye orada ne olup bittiğine dair kusursuz istihbaratı var ve bu bilgiyi Suudi hava kuvvetlerine F-15 ve F-16 savaş uçaklarıyla olduğu kadar, operasyonun bir parçası olan diğer Körfez ülkeleri ve Ürdün ve Mısır’ın hava kuvvetleriyle de aktarıyorlar. Ama Libya’da olduğunun aksine, Amerikalılar gerçek destek sağlamıyor. Yine, İranlıları küstürmemek için. 

Ancak Amerika’nın Yemen’deki başarısızlığı buradaki asıl hikâye değil. Asıl tehlike Husilerin güney Yemeni ele geçirmesi ve Bab el-Mandeb’e yönelik olan tehdit; çünkü bu durum İran’ın Süveyş Kanalı ve Kızıl Deniz’den Asya ve Doğu Afrika’ya giden uluslararası gemi yollarını istediği her an bloke etmesi için imkân tanıyor. 

Küresel tehdit 

Ana denizcilik yollarının bloke edilmesi tehdidi aslına bakılırsa Avrupa’yı da etkileyen küresel bir tehdit, ancak birincil derecede Süveyş Kanalı ve Kızıl Deniz’i ana ticari denizcilik yolları olarak kullanan ülkeler için. İsrail bu listenin başında geliyor, fakat İran bununla kolaylıkla Mısır, Sudan, Ürdün, Suudi Arabistan ve Etiyopya’yı da tehdit edebilir.

 Amerikalılar bundan sonra ihtiyaç durumunda ya da Basra Körfezi’nde savaş olursa askeri destek sağlamak için hava aracı taşıyıcılarını Akdeniz’den Basra Körfezi’ne hızlıca sevk edemeyecek; çünkü İranlıların Bab el-Mandeb’deki üsleri aracılığıyla onların geçişini bloke edebileceği gerçeğini hesaba katmak zorunda kalacaklar.

 İran’ın Yemen’de Husilere destek verme çabalarını koordine etmesinin sebebi de bu; kendi uzantılarını araya sıkıştırmak için ülkedeki kaostan istifade ediyor. İran, Lübnan, Suriye ve Irak’ta benimsediği politikanın tıpatıp aynısını Yemen’de de çevirdi. Kendi kuvvetlerini kullanmıyor; ama onun yerine buyruklarını yerine getirecek bir ‘elçi’ buluyor.

 İran, topyekûn savaşın koptuğu Yemen’deki fırsatları fark etti. Husiler Yemen’i İslam Devleti’nin Irak’ı ele geçirdiği gibi ele geçirmiyorlar. Husilerin başarısı büyük oranda, Yemen’in kovulmuş lideri ve Yemen güvenlik kuvvetlerinin, istihbarat örgütlerinin ve özellikle de Yemen hava kuvvetlerinin büyük kısmını kontrol etmeyi sürdüren halkından aldıkları yardıma borçlu.

 Husilerin el-Anad’daki merkezi hava üssünü o kadar çabuk ele geçirmeyi başarması yok yere değil. Aden’e sığınmış olan görevli cumhurbaşkanının konutunu bombalayan uçak tam olarak o hava üssünden kalkmıştı.

7000 ila 10000 arasında savaşçıları bulunan Husiler İran için çalışan tek grup değil. Sünni aşiretler, silahlı Sünni milisler ve Yemen ordusunda hala kovulmuş cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’e sadık olan birimler de İranlılar için çalışıp Tahran’dan destek alanlar arasında bulunuyor.

 İran bir kez daha Arap dünyasındaki çalkantıların yarattığı kaostan kendi emellerine ulaşmak için istifade etti. Ama bu sefer, kurtuluşun ABD’den gelmeyeceğini fark eden Suudi Arabistan savaşa gitti. Anlaşılabilir bir durum.

Husilerin Yemen’i ele geçirmesi Suudi Arabistan’ı her taraftan İran’a sadık güçlerce kuşatılmış bırakıyor. İran eğer istese, Suudi Arabistan’ın batı kısmındaki şehirleri felç edip bütün krallıkta sorun çıkarmakla kalmayıp, Kızıl Deniz ve Hint Okyanusu üzerinden Mekke’ye hacıların akışını da durdurabilir. 

İran ve müttefikleri, Hürmüz Boğazı’nı kontrol ediyor olmanın üstüne bir de Bab el-Mandeb Boğazı’nın kontrolünü ele geçirdiği anda, neredeyse bütün dünyaya giden petrol ve doğal gaz desteğini kesebilir.

Bu küresel bir tehdit ve Suudi Arabistan için doğrudan bir tehdit. İşte bu yüzden yeni tahta çıkmış olan Kral Selman, Pakistan’dan Mısır’a uzanan ve sahada ve havada savaşarak Husilerin Yemen’i ele geçirmesini durdurmaya çalışan bir Müslüman koalisyonun başına geçti.

IŞİD’e karşı yürütülen başarılı savaşı taklit etmek

Bu koalisyonun 150 kadar savaşçı jeti ve 150 000 tane de Suudi kara birliği var. Hatırı sayılır bir kuvvet bu. Bu kuvvet ve Yemen’de Husileri durdurmanın gerekliliğine dair konuşmalar birkaç aydır süregidiyordu; fakat ancak Husiler İran’dan destek alarak Bab el-Mandeb Boğazı’na ilerlemeye başladıktan sonra Suudiler eğer şimdi harekete geçmezlerse sonra artık çok geç olacağının farkına vardılar.

Şu an, ağırlıklı olarak, Husilere yardım eden Yemen hava kuvvetlerinin üslerini bombalıyorlar ve savaşçı yığınaklarını vuruyorlar, aynen Amerikalıların İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı başarıyla yaptıkları gibi.

Suudiler, Amerikalılardan ve bölgedeki diğer oyunculardan hedeflere dair istihbarat alıyor olsalar bile hava baskınlarının yeterli olmayacağını biliyor. Bu yüzden bu muazzam hava kuvvetini bir araya getirdiler, muhtemelen kullanmaya da niyetliler. Yalnızca büyük bir kuvvetin Husileri yenebileceğini anlıyorlar.

 Ancak Husiler Suudilerin ve Amerikalıların Yemen’de yüzleştiği tek düşman değil. Arap Yarımadası’ndaki en güçlü el-Kaide kolu Yemen’de.

Husi ayaklanmasından en çok el-Kaide’nin Yemenli kolu kazanacak gibi duruyor, ancak İranlıların Yemen’deki istikrarın altını oymak için el-Kaide’yi desteklediğine ilişkin söylentiler de var. Her halükarda, Suudiler eski cumhurbaşkanı Abdu Rabbuh Mansur Hadi’nin rejimini yeniden kurmaktan kazanç elde edebilecek gibi görünüyor.

Böyle bir girişimin başarısı ya da başarısızlığı, Suudi Arabistan ve İran’ın liderliğindeki radikal Şii eksenine karşı hep beraber birleşerek ona katılan Sünni koalisyon için kritik bir nokta.

 İsrail’in çıkarları aşikâr. İran’ın Gazze’ye giden kaçakçılık yolları Bab el-Mandeb’den ve Yemen’den geçiyor. Yemen, Sudan’dan Mısır’a ve oradan da tünellerle Gazze’ye silah kaçakçılığı yapmaya çalıştıkları zaman Sudan’a giderken İranlılar için ikinci bir üs görevi görüyordu.

Bu üs şimdi büyüyerek güçleniyor, Sudan artık İran’ın müttefiki olmasa bile. Ve bu önemli bir gelişme.

 Geçtiğimiz altı ayda İran’la aralarında gelişen bir diplomatik anlaşmazlık sonucu Sudan da Suudi liderliğindeki koalisyona katıldı, böylece İsrail ve Mısır’a yönelik artık öncekinden daha az ciddi, Bab el-Mandeb’in ele geçirilmesi durumuna rağmen.

Ama eğer Husiler Bab el-Mandeb Boğazı’nın Yemen kıyısını ele geçirirse İsrail’in denizcilik yollarına yönelik tehdit ciddi ve hatırı sayılır bir tehdit, özellikle ekonomik olarak.

 Yemen’de topyekûn bir savaş sürerken, Suudi Arabistan’ın askeri harekâtı İsrail için iyi haber; artık yapılacak tek şey onlara iyi şans dilemek, çünkü Amerikalılara artık güvenilmiyor. 

Fakat bütün bu savaş, hâlâ başkent Sana’a’nın 70 kilometre kadar batısında bulunan Raida şehrinde kalan düzinelerce Yahudi için kötü haber. Bazılarının da güney Yemen’de kaldığına inanılıyor ve onların kaderi şu anda öngörülemiyor.

Birkaç yıl önce Yemen’i ziyaret etmiştik, Husiler o zaman bile Yahudiler için bir tehdit teşkil ediyordu; ancak rejim Yahudi cemaatini koruyordu ve onları Husilerin ele geçirdiği bölgelerden uzaklaştırmıştı.

O dönemde Husilerle savaşan Abdullah Salih, şimdi onlara yardım ediyor ve onların başarılarından büyük ölçüde sorumlu.

Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu