İran’ın Irak’taki zaferi: Hükümet edemeyecek bir hükümet

Irak’ta İyad Allavi’nin değil, Nuri el-Maliki’nin seçilmiş olması, İran’ın; Suudi Arabistan, Mısır, Suriye, Ürdün ve hatta ABD ve Türkiye’ye karşı kazandığı bir zafer olarak yorumlanıyor; ancak bu sonucu, ABD ile İran’ın uzlaşması olarak okuyanlar da var.

Irak’ta 11 Kasım’da gerçekleştirilen parlamento oturumu, bu ülkede 7 Mart seçimlerinden bu yana yaşanan siyasi çıkmazın aşılması yönünde önemli bir adım oldu.

 

Celal Talabani’nin cumhurbaşkanlığına, Nuri el-Maliki’nin başbakanlığa ve el-Irakiye İttifakı Üyesi Usame Nuceyfi’nin de meclis başkanlığına seçilmesiyle sonuçlanan meclis oturumu, Irak’ta siyasi süreç konusunda yaşanan çıkmazı sona erdirmiş gözükse de hükümetin yapısı ve işlevselliği konusundaki belirsizliğin aşılmadığı söylenebilir.

 

Irak’taki en etkili karar mercii olan başbakanlığa, 7 Mart’taki seçimlerde meclisteki 325 sandalyeden 91’ini kazanarak birinci olan el-Irakiye İttifakı’nın Lideri İyad Allavi’nin değil, 89 sandalye kazanarak ikinci olan Hukuk Devleti İttifakı Lideri Nuri el-Maliki’nin seçilmiş olması, İran’ın; Suudi Arabistan, Mısır, Suriye, Ürdün ve hatta ABD ve Türkiye’ye karşı kazandığı bir zafer olarak yorumlanıyor.

 

Bu yorum, el-Irakiye İttifakı’nın niteliğine ilişkin öne sürülen aşağıdaki tespitlerle ve bu ittifakın bölgesel politikalar bağlamında Irak’ta üstleneceği rollere dair beklentilerle gerekçelendiriliyor.

 

1- Irak’ta İran karşıtı söylemlerini sansür etme gereği duymayan tek siyasi ittifak olan el-Irakiye’nin Lideri İyad Allavi’nin işgalden sonra ABD tarafından kurulan geçici hükümete başbakan olarak tayin edildiği hatırlatılarak askerlerini Irak’tan çeken ABD’nin Allavi’yi yeni süreçte kendisiyle en uyumlu çalışacak lider olarak gördüğü düşünülüyor.

 

2- Tarık Haşimi gibi İslamcı Sünnilerle Salih Mutlak ve Usame Nuceyfi gibi eski baasçıları Şii kökenli bir laik siyasetçi olan İyad Allavi’nin liderliği altında birleştirme başarısının Dışişleri Bakanı Ahmed Davutoğlu’na ait olduğu ve dolayısıyla da Irak’ta Kürt taleplerine ve İran nüfuzuna karşı dengeleyici rol biçilen el-Irakiye İttifakı’nın mimarının Ankara olduğu belirtiliyor.[1]

 

3- Siyasi süreçlerin başlamasının ardından Irak’ın Şiilerin ve Kürtlerin kontrolüne, dolayısıyla da İran’ın nüfuzu altına girdiğini düşünen bölgedeki Arap ülkelerinin İyad Allavi liderliğindeki el-Irakiye’yi Irak’a Araplılık kimliğini iade edebilecek İran’ın bölgesel nüfuzunu sınırlandırabilecek bir aktör olarak gördüğü bu sebeple de el-Irakiye’yi desteklediği öne sürülüyor.

 

ABD’nin, Türkiye’nin ve bölgedeki Arap ülkelerinin el-Irakiye İttifakı’na verdiği destek, Şiilerin seçimlere iki ayrı ittifak listesiyle ve parçalanarak girmiş olması ve Kürdistan İttifakı’nın iç bütünlüğünün Kürdistan Bölgesi’ndeki yerel seçim yasası üzerinde yaşanan anlaşmazlık sebebiyle tartışmalı hale gelmeye başlaması[2], Irak’ta 2005 seçimleri sonrası İran lehine oluşan siyasi yapıyı değişime zorlayacak gelişmeler olarak öne çıkmıştı.

 

Ancak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Bazrani’nin girişimiyle başlatılan Erbil görüşmeleri ve 11 Kasım’da yapılan meclis oturumu sonrasında ortaya çıkan durum, Irak’ta 15 Aralık 2005 seçimlerinden sonra Birleşik Irak İttifakı ile Kürdistan İttifakı ekseninde oluşan ve İran tarafından devamı istenen siyasi yapının tekrar edeceği görüntüsünü veriyor.

 

Irak: Çelişkiler kozmosu

Irak’taki siyasi sürecin, -sahip oldukları konum ve güç her ne olursa olsun- ne yerel aktörlere ne de bu ülkeyle ilgili olan başkentlere tek başına belirleyici olma imkanı vermediği görüldüğü için, Irak bu ülkeyle ilgili tüm aktörlerin hem çatışma hem de işbirliği zemini haline gelebiliyor.

 

Aşağıdaki örnekler, Irak’ın çelişkilerle örülü bir kozmos olduğunu ve bu kaderin ülkenin jeopolitiğinden kaynaklandığını fark etmeye yardımcı olabilir.  

 

1- Sekiz yıllık İran savaşı sırasında ABD tarafından açıkça desteklenen Saddam yönetimi, Kuveyt işgalinden sonra bölgenin en büyük tehdidi olarak görüldü. Ronald Reagan’ın temsilcisi olarak gittiği Bağdat’ta Washington’la Baas yönetimi arasındaki ilişkileri başlatan Donald Rumsfelt, George W. Bush’un Savunma Bakanı sıfatıyla Baas rejimini ortadan kaldıran kişi olarak ABD-Irak çelişkisinin sembol isimlerinden biri oldu.

 

2- Arap milliyetçiliğinin en militarist unsuru olan ve İran’ın Arap dünyasına nüfuzunun önündeki en güçlü bariyer olarak görülen Irak’taki Saddam yönetimi, İran’ın “büyük şeytan” olarak nitelediği ABD tarafından yıkıldı. Ancak Irak konusunda Avrupalı müttefikleriyle bile müzakereye yanaşmayan Washington, işgalden iki yıl sonra “şer ekseni” olarak ilan ettiği İran’la Irak konusunda müzakerelere oturmak zorunda kaldı.

 

3- Irak işgalini her zeminde kınayan ve silahlı grupları desteklemekle suçlanan İran, işgal sonrasındaki siyasi sürecin yanında yer aldı; Irak üzerinde Amerika’dan hiç de geri kalmayan bir nüfuz elde etti.

 

4- 2003’te Irak savaşını Güvenlik Konseyi iradesine rağmen başlatan, başta Almanya ve Fransa olmak üzere geleneksel müttefiklerini karşısına alan, ne BM’yi ne NATO’yu Irak konusuna müdahil ettirmeyen ve Türkiye’nin başlattığı Irak’a Komşu Ülkeler İnisiyatifi’ni adeta bir tehdit gibi gören ABD, 2006’dan itibaren BM’den ve Komşu Ülkeler İnisiyatifi’nden yardım istemeye başladı.

 

5- 2003’te Kuzey Irak’ta özerk bir Kürt yönetimi kurulmasını savaş sebebi sayacağını açıklayan Türkiye, 2008’de MGK tavsiyesiyle Bölgesel Kürt Yönetimiyle doğrudan temas kurma kararı aldı ve 2010’da da bölgesel yönetimin başkenti Erbil’de konsolosluk açtı.

  

6- Yerel iktidar mücadelelerinde birbirlerine karşı Saddam’la bile işbirliği yapan KDP Lideri Mesud Barzani ve KYB Lideri Celal Talabani, Kürdistan Bölgesel yönetimi üzerindeki güçlerini, Goran, Kürdistan İslam Birliği ve Cemaat-i İslami gibi muhalefetteki Kürt partilere karşı kullanmaya başladı.

 

7- 2005’te Şii bloğunu oluşturan Birleşik Irak İttifakı içerisinde İbrahim Caferi’nin başbakanlığına yöneltilen itirazlar üzerine İslami Yüksek Konsey’in adayı Adil Abdulmehdi’ye karşı Dava Partisi’nden Nuri el-Maliki’yi destekleyen Sadr Grubu, başbakanlığa seçilmesini sağladığı Maliki’yi Mehdi Ordusu’na yönelik güvenlik politikaları sebebiyle düşman ilan etti. 7 Mart seçimlerinde Maliki’nin Hukuk Devleti İttifakı’na karşı İslami Yüksek Konsey’in liderliğini yaptığı Ulusal İttifak’a katılan Sadr grubu, son süreçte Ulusal İttifak içerisinde Maliki’nin başbakanlığına destek açıklayan ilk Şii grup oldu.

 

8- İşgali gerekçe göstererek 30 Ocak 2005 seçimleri boykot eden Sünni gruplar, siyasi zemini kaybettiklerini fark etmelerinin ardından 15 Aralık seçimlerine yoğun bir katılım gösterdiler. 2005’te siyasi süreci gayri meşru diye niteleyerek “direniş” adına silahlı gruplar oluşturan Sünni gruplar, siyasi sürecin güçlenmeye başladığı 2006’dan itibaren “Uyanış Konseyleri” adı altında daha önce destek verdikleri silahlı gruplara karşı savaşan paralı askerlere dönüştüler.

 

Onlarca başka çelişki örneğiyle uzatılması mümkün olan bu liste, çelişkileri kışkırtılmış etnik ve mezhebi toplumsal yapısının ve bu ülkenin jeopolitiğinin doğal sonuçları olarak okunabilir. Sorun Irak’la ilgili politika üretmek durumunda olan aktörlerin ilkesizliği veya tutarsızlığıyla değil, Irak konusuyla doğrudan veya dolaylı ilişkisi bulunan yerel, bölgesel ve küresel aktörlerin bir diğerini yok saymaya ve yok etmeye yönelik aceleci ve fırsatçı politikalarıyla izah edilebilecek nitelik arz ediyor.

 

Barzani mi daha Iraklı el-Irakiye liderleri mi?

7 Mart’ta demokratik seçimlerin yapıldığı Irak’ta, 8 ay geçmesine rağmen hala hükümetin kurulamaması, sadece yerel siyasi aktörlerin ötekinin hakkını da göz önünde bulundurmayı ve uzlaşmayı öngören demokratik kültürden yoksun olmasıyla izah edilebilecek gibi gözükmüyor. Ancak bölgesel ve bölge dışı güçlerin yoğun ve açık müdahalelerinin söz konusu olduğu Irak’ta demokratik sürecin daha sancısız ve tahammül edilebilir geçmesi, yerel aktörlerin dış müdahaleleri sınırlayıcı tedbirler geliştirmesine bağlı görünüyor.

 

Örneğin 11 Kasım parlamento oturumunda atılan yaşanan çıkmazın aşılması noktasında ciddi bir adım niteliğinde olan son uzlaşmada Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin Erbil girişiminin son derece önemli olduğu söylenebilir.

 

Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Erbil toplantısından bir hafta kadar önce Iraklı siyasi grupların liderlerini hac bahanesiyle ülkeye davet ettiği ve hükümet sorununun Riyad’da çözülmesini önerdiği düşünülürse Barzani’nin 8 ay boyunca bir araya gelemeyen Iraklı siyasi liderlerin tamamını ülkesinin iç sorununu içeride çözmek üzere toplamasının önemi daha iyi kavranabilir.

 

Barzani’nin 11 Kasım’da cumhurbaşkanının, başbakanın ve meclis başkanının seçilmesiyle sonuçlanan uzlaşmanın temelini attığı Erbil toplantısı, Kürtlerin sadece kendi bölgelerini düşünen, Irak’ın geri kalanıyla hiç ilgili olmayan, hatta kendi çıkarları için Irak’ın parçalanmasına çalışan bir kesim olduğu yargısını değiştireceğini söylemek mümkün.

 

Çünkü Erbil toplantısı, 8 aydır bir araya bile gelemeyen Iraklıları uzlaştıran Barzani’nin Iraklılığının, Iraklılık ve Araplık söylemini dilinden düşürmemesine rağmen, seçimlerden sonra açıkça “uluslar arası toplum” ifadesiyle ABD’den ve Arap ülkelerinden hükümet sürecine müdahale etmesini isteyen el-Irakiye liderlerinden daha gerçekçi ve samimi olduğunu gösterdi.

 

Irak’ta 11 Kasım uzlaşması sonrası ortaya çıkan tablo, Şii ve Kürt ittifakına dayalı önceki siyasi tablonun devamı gibi gözüküyor. Ancak Irak’ın hiçbir kesimin dışarıda bırakılmasına imkan vermeyen bir ulusal birlik hükümetinin kurulmasını zorunlu kılan kendine özgü şartları ve 7 Mart seçimleri sonrasında ortaya çıkan parlamento aritmetiği, Irak’ta ancak “hükümet edemeyecek bir hükümetin” kurulabileceğini gösteriyor.

 

Daha önce hükümetin yetkilerini sınırlandırmak üzere oluşturulan Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nden başka, şimdi Stratejik Politikalar Belirleme Kurulu adlı bir kurul oluşturuldu ve İyad Allavi’nin başkanlığına getirildiği bu kurulun, üyelerinin yüzde 80’inin istemesi halinde hükümetin kararlarını veto yetkisi bulunuyor. Yani Allavi yeni, süreçte cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık arasında bir konuma yükseltilmiş oluyor.

 

Öte yandan Irak Meclisi, başbakanın yetkilerini sınırlandırmayı öngören bir yasa üzerinde çalışmaya başladı ve yeni yasayla Irak’ta artık başbakanın değil, bakanlar kurulu başkanın söz konusu olacağı yani başbakanın kişisel yetkileri olan bir makam olmaktan çıkarılıp, bakanlar arası koordinasyonu sağlayan bir tür genel sekreter konumuna indirileceği bildiriliyor.

 

Merkezi hükümetin son derece zayıflamasına sebep olacak bu durumun Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin, ABD’nin ve İran dışındaki bölge ülkelerinin işine yarayacağı söylenebilir.

 

Çünkü başta Sadr grubu olmak üzere diğer Şii grupların desteğini büyük ölçüde İran müdahalesi sayesinde arkasına alabilen ve hükümeti Allavi’ye kaptırmamak için Kürdistan İttifakı’nın koalisyon karşılığında öne sürdüğü 19 maddelik talebini kabul eden Maliki’nin başbakanlığının son derece etkisiz olacağı açıktır.

 

ABD’nin Sadr grubuna bakanlık verilmemesi yönündeki baskıları, Kürdistan İttifakı’nın Kerkük, peşmerge bütçesi ve petrol yasası ile ilgili talepleri, hem rakibi olan el-Irakiye’nin hem de mensubu olduğu Ulusal Birlik Koalisyonu’nun kilit bakanlıkları elde etme isteği karşısında Maliki’nin bütün bu talepleri karşılayabilecek bir ulusal uzlaşma hükümeti kurabilmesi zor görünüyor.

 

Ancak, böylesi bir hükümet kurulabilse bile yetkileri meclis tarafından sınırlandırılmış, Cumhurbaşkanlığı Konseyi ile Allavi’nin başkanlığındaki veto yetkisine sahip Stratejik Politikalar Belirleme Kurulu dengeleri içerisinde kimin başbakanlığında olursa olsun Irak’ın yeni hükümetinin hükümet edemeyecek bir hükümet olacağı söylenebilir.

 

Irak’taki bu sonucu, Irak’ta İran’ın ABD’ye zaferi olarak değil de ABD ile İran’ın uzlaşması olarak okuyanlar da var.

 

Onlara göre ise askerlerini Irak’tan çeken ABD, Irak’ta Maliki’nin başbakanlığı konusunda İran’la uzlaşarak bir yandan yeni güvenlik sorunlarının oluşmasını önlemiş diğer yandan da kolayca etki edebileceği bir hükümetin kurulmasını sağlamış oldu.

 



[1]http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1028142&Yazar=CENG%C4%B0Z%20%C3%87ANDAR&Date=09.11.2010&CategoryID=98

[2] http://www.yakindoguhaber.com/haber_detay.php?haber_id=8351