Ilımlılar Eksenin Gazze savaşı

Ilımlılar ekseninin Türkiye, Katar, Mısır ve Suudi Arabistan’dan oluşan dörtlüsünün iç savaşını Filistin’e taşıması, Gazze’yi her anlamda savaşın odağı haline getiriyor.

Gazze’de ateşkes için yapılan dolaylı müzakereler, Filistinli gruplar açısından da uluslar arası tarafların pozisyonu açısından da benzersiz bir denge yaratmış gözüküyor.

Yeni dengenin Filistinli gruplar açısından benzersizliği, direniş seçeneğinin temsilcisi olan gruplarla müzakere seçeneğinin temsilcisi olan Özerk Yönetim’in ortak hareket etmesinden kaynaklanıyor.

Filistinlilerin 2007’den beri devam eden Gazze-Ramallah ayrılığının 2 Haziran’da kurulan ulusal uzlaşma hükümetiyle sona ermesi ve Gazze savaşına rağmen bu birliğin bozulmamış olması Filistin açısından eşsiz bir kazanım.

Gazze’de ateşkesle ilgili olarak ortaya çıkan yeni dengenin uluslar arası tarafların pozisyonundaki benzersizlik ise aslında sorunun özüne dair aynı politikaya sahip ülkelerin konjonktürel şartlar sebebiyle farklı noktalarda duruyor olmasından kaynaklanıyor.

Gazze’de ateşkes konusunda Amerika ve Mısır doğrudan; Katar ise dolaylı bir role sahip uluslar arası taraf olarak öne çıkıyor.

Türkiye, Suudi Arabistan ve Avrupa ise doğrudan veya dolaylı rol sahibi tarafların pozisyonlarına katkı sunan tali aktörler olarak gözüküyor.

Filistin sorununun özüne dair tezleri ve Filistin direnişi ile ilişkileri bakımından belirleyici bir konumu olan İran’ın ise Gazze’de ateşkes konusunda herhangi bir rolü gözükmüyor.

Filistin sorununun özü ve iki farklı eksen

Filistin sorununun özüne dair iki temel tez ve eksen bulunduğu biliniyor. Filistin’de Hamas, İslami Cihat, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, bölgede ise Suriye, İran ve Hizbullah “Direniş Ekseni”ni temsil ediyor.

Direniş Ekseni, 1948 veya 1967 toprakları ayrımını reddediyor, “denizden nehre kadar” tüm toprakları “İşgal altındaki Filistin” olarak tanımlıyor, İsrail’i tanımıyor ve Filistin’in özgürleşmesinin tek yolunun silahlı direniş olduğunu savunuyor.

‘Ilımlılar Ekseni’ ise Filistin’de el-Fetih, bölgede Suriye dışındaki Arap ülkeleri ve Türkiye tarafından temsil ediliyor.

‘Ilımlılar Ekseni’, 1948 topraklarını İsrail, 1967 topraklarını ise Filistin olarak tanıyor. Filistin’deki işgalden Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki İsrail varlığını anlıyor, 1967 topraklarında kurulacak bir Filistin devletini ‘çözüm’ ve bu çözümün yolunun da silahlı direniş değil ‘müzakereler’ olduğunu savunuyor.

‘Ilımlılar Ekseni’nde konjonktürel farklılık

Gazze’de ateşkes konusuna taraf olanların pozisyonlarındaki farklılık Filistin sorununun özüne dair perspektifin farklılığından kaynaklanmıyor.

Çünkü Kahire’deki müzakere süreçlerinde sadece aynı eksende yer alan Mısır ve Katar çelişkisine dair farklılık gözüküyor. Bu çelişki içerisinde ise Türkiye’ye Katar’ın, Suudi Arabistan’a da Mısır’ın pozisyonunu destekleyen tali roller düşüyor.

Gazze’de kalıcı ateşkese varılmasını zorlaştıran bu denge Amerika’nın düşük profilli rolünden dolayı oluşmuş gözüküyor ve Washington’un ağırlığını koymamasından dolayı da herhangi bir taraf lehine bozulacak gibi gözükmüyor.

Çözümsüzlük dengesini yaratan etkenler

Son Gazze savaşının 2008 ve 2012’dekinin aksine azami 20 gün içerisinde durdurulamamasının başlıca nedeni savaşın tarafları olan İsrail ve Filistin’in kendi içindeki bütünlüğü ve kararlılığı, buna karşın arabuluculuk rolünde olan üçüncü tarafların parçalanmışlığı ve kararsızlığı olarak gözüküyor.

İsrail:Batı Şeria’da üç yerleşimcinin öldürülmesini gerekçe göstererek Gazze savaşını başlatan İsrail, savaşın hedefini Filistin direnişinin yok edilmesi olarak koyuyor.

İsrail yönetimi öngördüğü hedefin büyüklüğünün farkında olsa dahi, yeni Mısır yönetiminin Hamas karşıtı tutumundan ve Suriye ile İran’ın bilinen bölgesel şartlarından aldığı cesaretle kararlılığını sürdürüyor. İç kamuoyunun itirazlarının hükümeti devirecek büyüklükte olmaması da kararlılığını güçlendiriyor.

Tarihi boyunca savaş stratejisini yıldırım harekatıyla sonuca ulaşmak üzerine kuran ve yıpratma savaşlarından kaçınan İsrail, Suriye ve İran’ın Gazze’ye bağlantısının zayıfladığını öngörerek bu kez, füze stoku tükeninceye kadar Filistin direnişiyle yıpratma savaşını kabul etmeyi göze almış bulunuyor.

Filistin:2007’den bu yana süren iç bölünmüşlüğü aşan Filistinliler ise ulusal bütünlükten aldıkları güçle savaşın hedefini 10 yıla yaklaşan ablukanın kaldırılması olarak ortaya koyuyor.

Tüm yıkıma ve can kaybına rağmen Gazze halkının direnişin yanında durması Filistinli grupların kararlılığını arttırıyor.

Yıldırım harekatı ve kara saldırısıyla baş edebileceğini düşünen Filistin direnişi, füze saldırılarıyla İsrail kamuoyunun hükümeti ateşkese zorlamasını hedefliyor ve bu yüzden de yıpratma savaşını tercih ediyor.

Amerika:İsrail’le kendine özgü ilişkilerinden dolayı zahiren kayıtsız şartsız Tel Aviv’in yanında duran ABD, Netanyahu hükümetinin aşırı tutumlarından duyduğu rahatsızlığı “açık unutulmuş mikrofon üzerinden yaptığı gaflarla”[1] ifade edebiliyor.

Amerika, Katar’ın ‘toprak takası’ ile başlamasına önayak olduğu Filistin-İsrail müzakerelerinin İsrail’in yerleşke inşaatlarını sürdürerek sabote etmesinden duyduğu öfkeyi bile açıkça yansıtamasa da sürece ilişkin düşük profilli tutumuyla rahatsızlığını gösteriyor.

Washington’un Mahmud Abbas’a baskı yapıp Filistin iç bütünlüğünü parçalayarak direniş gruplarını marjinalleştirmemesi, Gazze’deki ateşkes sürecinde düşük profilli kalmayı tercih ettiği gösteriyor.

Amerika’nın sadece İsrail’e nasip olabilecek bu ‘cezalandırma’ tarzı ise Gazze ateşkesi konusunda teraziyi Mısır’ın eline veren kendiliğinden bozulması çok güç olan bir denge yaratıyor.

Mısır:Gazze’ye olan sınırı ve Arap dünyasındaki konumu sebebiyle Filistin sorununun en belirleyici aktörü hiç kuşkusuz Mısır.

Ancak 2012’de ateşkesin kısa sürede sağlanmasını sağlayan İhvan yönetimindeki Mısır’ın yerinde şu an Filistin İhvan’ı olan Hamas’ı tehdit gören bir Mısır var.

İsraillilerle ortak hazırladığı iddia edilen ateşkes planını Filistinlilere basın aracılığıyla duyuran Mısır, Filistinlilerin kararlılığı ve ABD’nin ise alkışlamaması sebebiyle buyurgan tutumunu arabuluculuk şeklinde değiştirmek zorunda kaldı.

Bununla birlikte İsrail’in şartlarını Filistin tarafına kabul ettirmeye çalışan bir ‘arabulucu’ olmaktan kendini alamadı.[2]

Mısır’ın Filistin sorunu üzerindeki tüm belirleyicilik potansiyeline rağmen İsrail lehine kullandığı ‘arabuluculuğu’, Hamas’a ev sahipliği yapan Katar’a kendiliğinden rol kazandırmış oldu.

Katar:Başta Suriye olmak üzere Arap Baharı’ndaki başarısızlığı sebebiyle bölgedeki tüm oyunlardan düşen Katar’ı Gazze konusunda rol sahibi yapan tek faktör, Hamas’ın siyasi bürosuna ev sahipliği yapıyor olması.

Elbette Katar’ın rolü, Hamas’ı 2012 şartlarında bir ateşkese ikna etmekle sınırlı. Nitekim 2012 ateşkes, Hamas üzerinde Katar’dan çok daha etkili olan Muhammed Mursi hükümeti sayesinde gerçekleştirilmişti.

Ancak şu an Filistin direnişinde hala ciddi bir ağırlığı olmakla birlikte Hamas, 2012’dekinin aksine Filistin tarafında ateşkes konusunda tek başına karar verici pozisyonda değil.

Filistin ulusal birliği Hamas’ı tek başına karar verici olmaktan çıkardığı için Katar’ın Mısır’a alternatif rolü de son derece etkisiz ve gölgede kalıyor. Türkiye’nin rolü de bu çerçevede söz konusu oluyor.

Türkiye:Ankara Filistin sorununda kendine özgü bir teze ve ilişki biçimine sahip değil.

Türkiye, eskiden İsrail’le ilişkileri çerçevesinde daha sonra da İhvan yönetimindeki Mısır’la olan ilişkileri çerçevesinde Filistin sorununda rol sahibi olabiliyordu.

‘Eski Türkiye’ İsrail’le ilişki biçimi sebebiyle Filistin’de Özerk Yönetimi merkeze alan bir politikaya sahipti. ‘Yeni Türkiye’ Katar ve İhvan hükümetinin hakim olduğu Mısır’la ilişkileri sayesinde Hamas’ı merkeze alan bir politika değişikliğine gitti.  

Özerk Yönetimi merkeze alan ‘Eski Türkiye’nin sırtı direnişe dönüktü; ancak ‘Yeni Türkiye’ sırtını Özerk Yönetim’e dönüp Hamas’ı kucaklamaya çalışmakla yüzünü direnişe dönmüş olmadı.

Bunun üç sebebi var:

1- Türkiye’nin Filistin sorununa ilişkin politikası, müzakereleri ve ‘iki devletli’ çözümü öngörüyor. Direniş ise “denizden nehre” tüm Filistin’in silahlı direnişle özgürleştirilebileceğine inanıyor.

2- Türkiye’nin Hamas’la ilişkisi Filistin sorununun çözümüne ilişkin görüş, hedef ve yöntem birliğinden kaynaklanan ve doğrudan direnişin kazanımlarını destekleyici pratik bir ilişki değil. Katar ve İhvan üzerinden kurulmuş dolaylı ve siyasal konjonktürün imkanlarıyla sınırlı bir ilişki.

3- Filistin direnişi Hamas’tan ibaret değil.

Amerika’nın düşük profilli tutumu ile Suudi Arabistan ve Mısır’ın Direniş karşıtı rolü, ‘Ilımlılar Ekseni’nde yer alana Katar ve Türkiye’ye ‘Direniş Ekseni’ imajı kazandırmış bulunuyor.

Doha ve Ankara ise dış politikada ‘Ilımlılar Ekseni’nde durup, iç politikada ‘Direniş Ekseni’nin nimetlerini devşirmeye çalışıyor.

Ilımlılar ekseninin Türkiye, Katar, Mısır ve Suudi Arabistan’dan oluşan dörtlüsünün iç savaşını Filistin’e taşıması, Gazze’yi her anlamda savaşın odağı haline getiriyor.

  



[1]Akşam. 21 Temmuz 2014. ABD Dışişleri Bakanı Kerry‘den İsrail‘e gizli tepki. http://www.aksam.com.tr/dunya/abd-disisleri-bakani-kerryden-israile-gizli-tepki/haber-326172

[2]YDH. 12 Ağustos 2014. Atvan’dan Hamas'a ateşkes eleştirisi. http://www.ydh.com.tr/HD13114_atvandan-hamas-a-ateskes-elestirisi.html



Makaleler

Güncel