İsrail’in ‘panik atak’ sorunu

Netanyahu’nun oyunun kurallarının değişmediğine dair açıklaması, 10 Şubat’ta ağır hasar gören İsrail imajını parlatmaya dönük bir iç politika manevrası değilse, İsrail’in düşmanlarını seyrine doyum olmayacak yeni maceralar bekliyor olacak.

Suriye ordusunun 10 Şubat’ta İsrail’e ait bir F-16’yı düşürmesi, Tel Aviv’e “misillemeden büyük, savaştan küçük bir cevap” oldu.

“Misillemeden büyük, savaştan küçük” ifadesi, Hizbullah’ın 28 Ocak 2015’te Şeba Çiftlikleri’nde bir İsrail askeri konvoyunu imha ettiği operasyon için Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrullah tarafından kullanılmıştı.[1]

Çünkü bu operasyon, İsrail’in 10 gün önce Suriye’nin Kuneytra kentindeki saldırısına bir misillemeydi; fakat İsrail’in kurmaya çalıştığı stratejik caydırıcılığı kıran bir etki yarattı. Halbuki bu sadece savaşla elde edilebilecek bir kazanımdı.

Ocak 2015 şartları

Ocak 2015’te henüz Rusya’nın askeri müdahalesi yoktu. Nüfusun büyük çoğunluğu devlet kontrolündeki yerlerde yaşamasına rağmen, coğrafi olarak ülke topraklarının büyük bir bölümü silahlı grupların işgali altındaydı.

İsrail, Suriye’nin omlet olduğuna ve yeniden yumurta haline dönemeyeceğine inanıyordu.[2]

2013’te savaşa dahil olan Hizbullah ise askeri açıdan Suriye’de, siyasi açıdan da Lübnan’da yoğun baskı altındaydı ve İsrail’le savaşı göze alması da beklenmiyordu.

Bu şartları fırsata dönüştürmek isteyen İsrail, 18 Ocak 2015’te Suriye’nin Kuneytra kentinde Hizbullah’a ait bir konvoyu vurdu. Saldırıda aralarında İranlı bir generalin de bulunduğu bazı Hizbullah komutanları hayatını kaybetti.

İsrail, açıkça üstlenmese de bu saldırıyla İran ve Hizbullah güçlerinin sınırlarına yaklaşmasını önleyecek bir caydırıcılık dengesi kurmak istediğini gizlemedi.

İsrail’in stratejik kaygıya dönüşen caydırıcılık hevesi

Ocak 2015’te durumun pek de iç açıcı olmadığı Suriye’de savaşın önemli bir parçası olan Hizbullah’ın önünde iki seçenek vardı:

Ya İsrail’le savaşı göze alıp misillemede bulunacak ve Suriye’nin İsrail sınır hattında var olmaya devam edecekti? Ya da sınır hattından uzak durarak İsrail’in caydırıcılığına boyun eğecekti?

Hizbullah, İsrail’in Kuneytra saldırısından 10 gün sonra Şeba Çiftliklerinde devriye gezen bir İsrail askeri konvoyunu yok etti.

İsrail’in aksine saldırıyı açıkça üstlendi ve resmi bildirisini “Bildiri No:1” başlığıyla yayımlayarak, ucu açık bir savaşa hazır olduğunun mesajını verdi.

İsrailliler, bildirinin sayısını göz önünde bulundurarak yeni bir operasyon olup olmayacağını UNIFIL aracılığıyla Hizbullah’a sordu. Hizbullah Şeba operasyonunun yeterli olduğu mesajını iletti; İsrail de yine UNIFIL aracılığıyla beyaz bayrak kaldırdı.[3]

Böylece Hizbullah, Nasrullah’ın tabiriyle “misillemeden büyük, savaştan küçük” cevabı ile İsrail’in 18 Ocak’ta yaratmaya çalıştığı stratejik caydırıcılığı kırmış oldu.

Suriye’de stratejik caydırıcılık dengesi kurmakta başarısız olan İsrail için ise 2015’ten itibaren stratejik kaygılar dönemi başladı.

İsrail neden kaygılanıyor?

Şam, Tahran ve Hizbullah Ocak 2015’te İsrail’in stratejik caydırıcılığına boyun eğseydi ve 28 Ocak 2015’teki misilleme yapılmasaydı, İsrail belki de 10 Şubat 2018’de bir savaş uçağını kaybetmeyebilirdi.

Çünkü İsrail’in 10 Şubat’ta Humus kentinin doğusundaki T-4 askeri havaalanına yaptığı saldırı, 2015’ten sonra giderek artan stratejik kaygılarının sonucu.

Amerika, İngiltere, Fransa, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın İslamcı militanları kullanarak “omlet” haline getirdiği Suriye, Eylül 2015’ten itibaren Rusya, İran ve Hizbullah’ın desteğiyle topraklarını yeniden kazanıyor.

Bununla birlikte Suriye krizinin ülkenin toprak bütünlüğünü garanti eden bir çözümle sona ermesi, tek başına İsrail’i kaygılandıran bir gelişme değil.

İsrail’i asıl kaygılandıran 2011’den önce sadece ismen var olan Direniş Ekseni’nin Suriye’deki gelişmeler sebebiyle nesnel bir askeri ittifaka dönüşmesi.

‘Direniş Ekseni’, 2011 öncesinde İran ile Suriye’nin Hizbullah, Hamas ve İslami Cihat’a destek için yaptığı işbirliğinin abartılmış adıydı.

İç bütünlük açısından test edilmiş değildi; nitekim Hamas’ın Suriye karşıtı kampa geçmesi de Direniş Ekseni’nin 2011 öncesinde şimdiki gibi nesnel ve işlevsel olmaktan uzak olduğunu ispat etmişti.    

Ancak Direniş Ekseni, Suriye’ye savaş dayatanların başarısızlığının hem sebebi hem de sonucu olarak iç bütünlüğü güçlü bir stratejik pakta dönüştü. İran, Suriye ve Hizbullah’tan en çok nefret edenlerin Suriye savaşını kaybeden taraflar olması bunun açık bir kanıtı.

Bu eksen, bugün artık Irak’tan Suriye’ye, Lübnan’dan Yemen’e kadar maddi imkanlarını, silahlarını ve insan kaynaklarını birbiri için seferber edebiliyor.

Dolayısıyla İsrail, Suriye’nin 2011 öncesindeki siyasi veya coğrafi niteliğine kavuşmasından değil, bu eksenin yeni bölgesel düzende belirleyicilik kazanmasından kaygı duyuyor.

İsrail’in stratejik üstünlüğü ciddi tehdit altında

Eylül 2015’ten itibaren Suriye’yi zafere götüren şu gelişmeler, İsrail’in 2011’den sonra ciddi boyutlar kazanan stratejik üstünlüğünü tehdit ediyor.

1- Uluslararası güçler tarafından ‘ılımlı’ adı altında açıkça desteklenen gruplar, Suriye’de denge yaratabilecek bir güç olmaktan çıktı.

2- IŞİD’in toprak hakimiyeti beklenenden çok daha kısa sürede sona erdi. Tüm taraflarca terörist olarak nitelenen grupların sahneden silinmeye başlaması, Suriye’nin toprak bütünlüğünü daha güvenli hale getirdi.

3- Irak ve Suriye’yi tehdit eden ortak düşmanı yok eden Direniş Ekseni, İran’ı Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a bağlayan bir koridor açtı.  

İsrail, birinciyi Suriye savaşını sürdürülebilir olmaktan çıkardığı için kaygı verici buluyor. Bu yüzden Suriye sınır hattındaki IŞİD ve Nusra da dahil olmak üzere tüm silahlı gruplara destek veriyor.

İkinciyi Suriye’nin ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü güçlendirdiği için olumsuz bir gelişme olarak görüyor. Bu sebeple de Amerika’nın PYD ile Türkiye’nin ise ÖSO adını verdiği gruplarla yeni ‘kurtarılmış bölgeler’ yaratmasını ‘Suriye’yi omlet yapmaya yönelik adımlar’ olarak destekliyor.

Üçüncüyü ise doğrudan kendi varlığını hedef alan bir tehlike olarak görüyor. Bundan dolayı da Direniş Ekseni güçleri üzerinde caydırıcılık yaratmak ve onları sınır hattından uzak tutmak için hava saldırıları yapıyor.

Kaygılı dostlar kulübü: Amerika, Türkiye ve İsrail   

Suriye ordusu ve müttefiklerinin Deyr ez-Zor ve Irak sınır hattında IŞİD’le işini bitirip, Türkiye sınırındaki İdlib’e ve İsrail sınırındaki Kuneytra ve Şam kırsalına yönelmesi, sadece İsrail’de değil Amerika ile Türkiye’de de paniğe neden oldu.

Amerika’nın paniğinin sebebi oyundan düşecek ve belirleyiciliğini kaybedecek olmasıydı.

IŞİD’le savaşın onlarca yıl süreceği öngörüsüyle daha önce Suriye’deki varlığını IŞİD’le gerekçelendiren Amerika, varlığını sürekli kılmak için PYD ile Suriye’nin kuzeydoğusunda devletçik kurma seçeneğine yöneldi.

Şam’la savaşta yalnız kaldığı ve PYD ile ilişkisinden dolayı Amerika ile ters düştüğü için Rusya ve İran safına geçen Türkiye ise söylem düzeyinde Suriye’nin toprak bütünlüğünü dilinden düşürmese de fiilen Amerika’nın tarafında.

Çünkü Türkiye, Suriye devletinin tüm topraklarını kontrol altına alması halinde 2011’den itibaren Suriye’ye gönderdiği on binlerce militanın kendisine geri dönmesinden korkuyor. Amerika’dan PYD ile yaptığı şeyi kendisiyle yapmasını istiyor ve hala Şam’da rejim devirme hevesleri taşıyor.

‘Panik atak’ İsrail’e pahalıya mal oldu

Amerika’nın "Suriye politikasının kilit hedefini İran'ın etkinliğini azaltmak"[4] olarak değiştirmesi İsrail açısından olumlu bir gelişme.

Türkiye’nin önce Fırat Kalkanı, şimdi ise Zeytin Dalı operasyonları da Suriye sınırında güvenli bölge kurma hevesleri taşıyan İsrail için çok değerli adımlar.

Ancak Amerika’nın Suriye’de kurmak istediği PYD devletçiği, Türkiye gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya; Türkiye’nin İsrail için model olabilecek güvenli bölge adımlarının kaderi ise Rusya’nın elinde.

Dolayısıyla Amerika ve Türkiye faktörleri İsrail’in kaygılarını gidermeye yetmiyor. İsrail’i kaygılarından kurtarabilecek tek yol, Direniş Ekseni üzerinde stratejik caydırıcılık yaratmak ve bu güçleri sınırından uzak durmaya zorlamak.

İran’ın Suriye’de üs edinmesine, füze fabrikası kurmasına ve Hizbullah’ın sınırlarına yaklaşmasına izin vermeyeceğini tekrarlayıp duran İsrail, bu tehditlerini 10 Şubat’ta hayata geçirmeyi denedi.         

Ancak bu denemesinin sonunda yıllar sonra ilk kez bir savaş uçağını kaybetti ve kurmak istediği stratejik caydırıcılık dengesine ölümcül bir darbe vurulmasına neden oldu.

10 Şubat’a dair İsrail anlatısı

Geleneksel olarak hedefini gerçekleştiren bir saldırı yaptığında bunu resmen üstlenmeyen; ama medyası veya lobileri aracılığıyla ballandıra ballandıra anlatan İsrail, 10 Şubat saldırısını ‘savunma yapan mağdur taraf’ pozisyonuyla resmi açıklamayla duyurdu.

İsrail ordusunun Arapça açıklamalar yapan sözcüsü Avihai Adrai’nin anlatısı, tabi ki saldırdığı Suriye ordusu tarafından F-16’sı düşürülen başarısız bir operasyon tasviri yapmıyordu.

‘Saldırgan İran’ın insansız uçağına karşı kendini savunan; ama uçağını kaybettikten sonra Suriye ve İran güçlerini ‘perişan eden’ süper kahraman İsrail resmi çiziyordu.

Adrai’ye göre İran’a ait bir insansız uçak, İsrail hava sahasına girmiş, İsrail helikopterleri bu uçağı düşürmüş; ardından İsrail savaş uçakları İran’ın bu insansız uçaklarının geldiği Humus’un doğusundaki T-4 hava üssüne saldırı düzenlemek ‘zorunda kalmıştı.’

Suriye S-200 gibi artık ilkel sayılan bir füzeyle İsrail uçağını düşürmüştü; ama İsrail de uçağın düşürülmesinden sonra, Suriye topraklarındaki 12 üssü yok etmişti. ‘Bunlardan 8’i Suriye ordusuna 4’ü de İran’a aitti.’

İsrail Hava Kuvvetleri generallerinden Tomer Bar ise 10 Şubat’taki Suriye saldırısının 1982’den bu yana yaptıkları en önemli ve kayda değer saldırı olduğunu açıkladı.[5]

İsrail uçakları 9 Haziran 1982’de Suriye ordusunun Lübnan’ın Bekaa vadisindeki 30 SAM hava savunma bataryasından 29’unu vurmuş ve birkaç saat içerisinde 82 ya da 86 Suriye uçağını imha etmişti.

Yani Suriye ordusu 10 Şubat’ta İsrail’in bir F-16 uçağını hem de kendi hava sahasında vurmuş olabilirdi; ama İsrail’in bu saldırısı 86 Suriye uçağının ve 29 füze bataryasının yok edildiği 1982 yılındaki operasyon kadar büyük ve kayda değer bir ‘kahramanlık’ hikayesiydi.  

İsrail basını ise ‘kahramanlık’ hikayesinin çapını Ruslara da meydan okuyacak kadar genişletti.

Onlara göre insansız uçağın havalandığı T-4 hava üssü, Ruslar tarafından da kullanılıyordu.

Ruslar, İran’ın Suriye’deki uzun süreli askeri varlığına tahammül etmeyecekti; ama uçağın düşürülmesiyle bundan sonra artık İsrail’in hava saldırılarına tahammül edilmeyeceğinin mesajı da verilmiş oluyordu.

10 Şubat'a dair İran ve Suriye anlatısı

Düşürülen İsrail uçağının Humus’un doğusundaki T-4 hava üssüne saldırdığını İsrailliler de inkar edemiyor. Bu durumda İran’ın neden Şam kırsalı veya Kuneytra yakınlarından değil de sınırdan kilometrelerce uzaklıktaki T-4 havaalanından İsrail’e insansız uçak gönderdiği sorusu akla geliyor?

İran Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Amiral Ali Şemhani, İran’ın Suriye’de bir askeri üssü ve askeri birliği olmadığını, sadece askeri danışmanlarının bulunduğunu söyledi. İsraillilerin anlatısıyla alay etti. Suriye ordusunun silahı ve askeri ile ülke savunmasını yapabilecek güçte olduğunu söyledi.[6]

Devrim Muhafızları Ordusu İkinci Komutanı General Hüseyin Selami de tıpkı Amiral Şemhani gibi İran’ın Suriye’deki askeri varlığının askeri danışmanlarla sınırlı olduğunu söyledi; ancak İsrail’in İran’a ait bir insansız uçağı düşürdüğüne dair iddiasını eğer Şam teyit ederse kendilerinin de teyit edeceğini söyledi.[7] Böylece İran’ın Suriye’de insansız uçaklarının varlığının doğru olduğuna kapı aralamış oldu.

İran’ın Suriye sahasındaki güçleri olarak nitelenebilecek olan ‘Suriye’nin Müttefikleri Operasyon Odası’ olayı şöyle anlattı:

‘’İsrail uçakları, T-4 havaalanındaki insansız uçak üssünü vurdu. Bu insansız uçakları, IŞİD ve diğer terörist gruplarla ilgili istihbarat toplamak için kullanılıyor.

Siyonist rejim uçakları tarafından vurulan insansız uçaklar, Suriye’nin doğu bölgesinin IŞİD’den temizlenmesinde büyük rol oynamıştı.

Siyonist rejimin Suriye insansız hava araçlarının İsrail hava sahasını ihlal ettiğine dair sözleri tamamen yalandır.

Siyonist rejim ve Amerika, Suriye’deki terörist grupları destekleme konusunda önemli rol oynadı.

Amerikalılar, Fırat’ın doğusundaki IŞİD’çileri Irak sınırındaki Tenef üssüne götürüyorlar ve onlara eğitim veriyorlar.

Siyonist rejimin saldırganlığı cevapsız kalmayacak her türlü yeni saldırıya sert ve ciddi karşılık verilecektir.’’[8]

Karar 2016’da alındı

F-16 uçağının düşürülmesi, İsrail’in Suriye’de caydırıcılık yaratma hevesine çok ağır bir darbe vurdu.

Lübnan’ın Neşra haber ajansına açıklamada bulunan Suriyeli bir askeri kaynak, Suriye hava sahasını ihlal eden İsrail uçaklarını vurma kararının Direniş Ekseni ile istişare içinde 2016’da alındığını açıkladı.

İsrail’in Ocak 2013’ten itibaren her yıl hava saldırıları yapmasına rağmen Suriye’nin 2016 yılına kadar cevap verme kararı dahi alamaması sahadaki şartlarla doğrudan ilgiliydi.

İsrail’in ilk saldırısından sadece iki ay önce yani Kasım 2012’de İsrail’i izleyen Şam kırsalındaki Merc es-Sultan radar üssünün silahlı gruplar tarafından ele geçirilmesi son derece açıklayıcıdır.  

Neşra’ya demeç veren askeri kaynağın daha önce de İsrail’in bir uçağının Lübnan hava sahası üzerinde vurulduğunu; ancak İsraillilerin bunu gizlediğine dair ifadesi, İsrail uçaklarına müdahale kararının 10 Şubat’tan önce alındığını doğruluyor.

Suriye’nin ‘Bir İsrail uçağını düşürdük’ şeklindeki açıklamasının yer aldığı 17 Mart 2017 tarihli haber de[9] Neşra’ya açıklama yapan Suriyeli askeri yetkiliyi teyit ediyor.

Suriye’nin mesajı

Askeri yetkilinin ifadesiyle Suriye’nin Direniş Ekseni ile istişare sonucu 2016’da hava sahasını ihlal eden İsrail uçaklarını düşürme kararı alması, İsrail’e caydırıcılık yaratma heveslerinin pahalıya mal olacağının mesajını verdi.

Suriye’nin 17 Mart 2017’de vurduğunu iddia ettiği İsrail uçağı, ciddi bir isabet almadığından olsa gerek ki İsrail bu mesajı göz ardı etti ve 10 Şubat 2018’de yeniden saldırdı.

Son saldırıda çok övündüğü hava kuvvetlerinin bir uçağını kaybetmesi, İsrail saldırganlığını sona erdirebilecek büyüklükte bir olay olmayabilir.

Ancak İsrail’in 10 Şubat’tan sonra savaş tehdidiyle Suriye’deki düşmanları üzerinde caydırıcılık yaratamayacağını anlamış olması muhtemel.

İsrail güvenlik kabinesinin olaydan hemen sonra ‘durumun sakinleşmesinin İsrail’in yararına olduğunu’ açıklaması ve İsrail rejiminin gerilim istemediğini belirterek Amerika ile Rusya’nın devreye girmesini istemesi, Suriye’den verilen mesajı doğru anladığını gösterdi.

Bu durumun yarattığı panik ve şaşkınlık İsrailli yetkililerin açıklamalarına yansıdı. Örneğin, Netanyahu "İran yüzsüzce İsrail'in egemenliğini ihlal etti. Suriye topraklarından İsrail'e bir insansız hava aracı yolladılar. İsrail, İran ve Suriyeli ev sahiplerini sorumlu tutuyor" diyerek İsraillilerin tehdit ederken bile mazlum rolü oynayan geleneksel söylemini kullandı. Ama öte yandan "İsrail'in barış istediğini"[10]vurgulayarak da kendince tansiyonu düşürmeye çalıştı.

Oyunun kuralları

10 Şubat’la ilgili olarak Suriye ve müttefiklerinin ortak kanaati, bundan sonra ‘oyunun kuralları değişti’ şeklindeyken ‘İran ve Suriye’ye ağır darbe vurduklarına inanan İsrail Başbakanı Netanyahu ise ‘kuralların hiçbir şekilde değişmediği’[11] konusunda ısrarcı.

İsrailliler, 2013’ten 2015’e kadar Suriye’ye yaptığı saldırılarla ilgili resmi açıklamalarında ya Hizbullah’a giden silahları ya kimyasal silah tesislerini vurduklarını ya da sınırdan atılan bir rokete karşılık verdiklerini söylediler.

2015’ten sonra ise bunların yerini İran’ın Suriye’deki askeri varlığından kaynaklanan tehdit söylemi aldı.

İsrail, 2013-2015 yılları arasındaki gerekçeleriyle yaptığı saldırılarla caydırıcılık yaratmayı başaramadı; ama ciddi bir bedel de ödemedi.

Ancak İran tehdidi gerekçesiyle yaptığı saldırıda kendi hava sahasında vurulan F-16’sının enkazını toplamak zorunda kaldı.

Netanyahu’nun oyunun kurallarının değişmediğine dair açıklaması, 10 Şubat’ta ağır hasar gören İsrail imajını parlatmaya dönük bir iç politika manevrası değilse, İsrail’in düşmanlarını seyrine doyum olmayacak yeni maceralar bekliyor olacak.  



[1] YDH. 31 Ocak 2015. Her suikasttan İsrail’i sorumlu tutacağız http://www.ydh.com.tr/HD13610_her-suikasttan-israili-sorumlu-tutacagiz.html

[2] Hürriyet. 21 Temmuz 2015. Suriye artık omlet oldu http://www.hurriyet.com.tr/suriye-artik-omlet-oldu-29606320

[3] YDH. 1 Şubat 2015. İsrail, Şeba’da caydırıcılığını kaybetti http://ydh.com.tr/YD446_israil-sebada-caydiriciligini-kaybetti.html

[4] BBC 18 Ocak 2018. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson: Suriye sınırında güvenlik gücü yaratmıyoruz http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42726323

[5] Haartez. 10 Şubat 2018. Israeli Air Force General: Syria Strike Is the Most Substantial Since 1982 https://www.haaretz.com/israel-news/israeli-air-force-general-syria-strike-most-substantial-since-1982-1.5806840

[6] Asriran, 11 Şubat 2018. شمخانی: ادعای اسرائیل درباره پایگاه‌های ایران در سوریه دروغ است http://www.asriran.com/fa/news/592171/

[7] YDH. 10 Şubat 2018. İran: Suriye teyit ederse biz de ederiz http://www.ydh.com.tr/HD15582_iran--suriye-teyit-ederse-biz-de-ederiz.html

[8] YDH. 10 Şubat 2018. Suriye’nin müttefikleri: Her saldırıya sert karşılık veririz http://www.ydh.com.tr/HD15583_suriyenin-muttefikleri--her-saldiriya-sert-karsilik-veririz.html

[9] YDH. 17 Mart 2017. Suriye: Bir İsrail uçağını düşürdük http://www.ydh.com.tr/HD15124_suriye--bir-israil-ucagini-dusurduk.html

[10] BBC 11. Şubat 2018. Suriye'deki saldırıların ardından İsrail'den İran'a uyarı http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-43022920

[11] I24. 11 Şubat 2018. Israeli strikes were 'heavy blow' to Iranian, Syrian forces: Netanyahu https://www.i24news.tv/en/news/israel/diplomacy-defense/167402-180211-israeli-strikes-were-heavy-blow-to-iranian-syrian-forces-netanyahu