YDH- El Kudsu’l- Arabi gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atvan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye sorununun çözümüne ilişkin son önerisini değerlendirdi.
YDH-El Kudsu’l- Arabi gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atvan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye sorununun çözümüne ilişkin son önerisini değerlendirdi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gibi Bazı Türk yetkilileri, adeta yabancı oryantalistler gibi davranıyorlar. Ortadoğu bölgesindeki durumun tahlili konusunda ikinci dereceden kaynaklara itimat ediyorlar. Özellikle de hiç kimse için gizli kapaklı olmayan ve tam bir taifeci savaşın sürdüğü Suriye konusunda.
Sayın Davutoğlu dün bizi şoke etti. Duyduğumuza göre "Faruk Şara, akıllı, vicdanlı, bir adamdır ve Beşşar Esed'in yerine geçip cumhurbaşkanı olabilir ve Suriye'deki savaşı durdurabilir" demiş. Bu açıklamadan Davutoğlu'nun Şara'yı çok az tanıdığı, aynı şekilde Başkan Esed'in düşüncelerini, onun krizi nasıl yönettiğini ve etrafında nasıl bir topluluk olduğunu ise hiç bilmediği anlaşılıyor. Hatta Esed'in bu önemli işi yapmakla Şara'yı görevlendirmiş olması da mümkündür. Burada 3 konuya işaret etmem gerekiyor:
1. Sayın Şara, ancak içeride ve dışarıda güçlü garantiler aldığı zaman geçiş sürecinin adamı olmayı kabul edecektir. Bu uzlaşma gerçekleşmeyecektir, böylesi bir şeyin oluşabileceğine ihtimal vermiyoruz.
2. Başkan Esed’in çekilip yönetimi bırakmasıyla ilgili olarak şimdiye kadar onun böylesi bir niyet içinde olduğuna ilişkin hiçbir belirti gözlenmedi. Hatta Dışişleri Bakanı Sayın Velid Muallim gibi bazı Suriyeli yetkililerin açıklamalarından anlaşıldığına göre “terörist gruplara” yönelik temizlik operasyonu tamamlanmadıkça ve dışarıdan başlatılan komplo ezilmedikçe böylesi bu konuda hiçbir görüşme yapılmayacaktır.
3- Savaş cephesinde iki tarafın çatışmalarından anlaşılmaktadır ki ordudan ayrılan askerlerle onlarla birlikte olan milisler ve aşırı İslamcı gruplar ile Suriye ordusu arasında tam bir savaş yaşanmaktadır ve bu yazının yazıldığı sıralarda Halep ve İdlib’deki savaş, taraflardan herhangi birinin lehinde olmaksızın olanca şiddetiyle sürmektedir.
Ben Sayın Şara’yı şahsen tanırım, onunla Suriye içinde ve dışında birçok kez görüştüm. Aynı şekilde oğlunu ve ailesini de çok iyi tanırım. O, yıllardır Katar Hava Yollarında pilot olarak çalışmıştır ve uzmanı olduğu işini en iyi şekilde yapmaktadır. O, Suriye’de yaşamanın kendisi için zor olduğunu görmesine rağmen babasının nüfuzunu kullanarak kendisini Suriye hava yollarına aldırmayı kabul etmemesinden sonra Katar Hava Yollarında çalışmaya davam etti.
Şara, iliklerine kadar bir Arap milliyetçisidir. Emperyalizmden, başta Amerika olmak üzere onun her şeklinden nefret etmektedir. Bölgedeki emperyalist savaşın öncüsü olan ılımlı Arap eksenine son derece karşıdır. Şara, sahip olduğu bu tutumundan ötürü başta Suudi Arabistan olmak üzere bu ülkelerin bir çoğunda sevilmeyen adam olarak görülür. Bu devletlerin Suriye muhalefetine silah desteği vermesi, Şara'nın düşüncesinin ne kadar doğru olduğunun kanıtıdır.
Bazı bölge ülkelerinde özellikle de Suudi Arabistan’da ona eğilim gösterilmesinden bu yüzden rahatsızlık duymaktadır. Bütün bunlardan hareketle, bu günlerde “Suriyeli muhalifleri destekleyen ülkeler onu destekliyor” şeklinde yapılan yorumların ne ölçüde doğru ve güvenilir olduğunu anlamak mümkün.
İşte bu yüzden bu günlerde Faruk Şara’nın da diğerleri gibi Suriye yönetiminden ayrıldığına ilişkin haberleri hayretle karşıladım. Çünkü ben onu eskiden beri tanıyorum ve yanılmadığımı umuyorum.
Onun, Arap olsun ya da olmasın, tıpkı Albay Menaf Talas ve benzerlerinde yaşandığı gibi kendisinin Suriye yönetiminden ayrılmasını kolaylaştırabilecek hiçbir yabacı güçle irtibatı bulunmamaktadır. O, diğerlerinin aksine Şam’daki mütevazı evinde hayatını sürdürmeyi, para veya iktidar vaadiyle ülkesini terk etmeye tercih etmektedir.
Elbette Sayın Şara’nın, özellikle güvenlik politikalarının uygulanması konusunda nizamın içindeki bazı kişilerden farklı yanları da bulunmaktadır. Birçok güvenlik yetkilisinin sertlik yanlısı tutumuna rağmen onun Suriye’deki ölümlere, özellikle de kendisinin de mensubu bulunduğu Dera’daki aşiretine karşı sert uygulamalara öfkelenmiş olması veya karşı çıkmış olması hiç de ihtimal dışı değildir.
Ancak o, bölgeci bir adam değildir; nasıl böyle biri olsun ki; çünkü onun Arap Birliği’ne kesin ve sağlam bir inancı vardır ve bu inancı bir milim bile sarsılmamıştır.
Sayın Davutoğlu eğer, bir Alevi rejimi olarak gördüğü Suriye nizamının başkanlığına bir Sünni’yi getirerek Suriye krizine çözüm bulmayı düşünüyorsa yanılıyor.
Paul Bremer’in dönemin BM temsilcisi Ahdar İbrahimi ile birlikte Bağdat’ın düşmesinden sonra Irak’ta uyguladığı taifeciliği bir hatırlayın. Irak’ın parçalara ayrılmasına, Irak’ın ulusal kimliğinin yok olmasına ve Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra her şeyin taifecilerin yararına gelişmesine bu düşünce sebep oldu.
Suriye’deki sorun özgürlüğün olmaması, Suriye vatandaşlarının zelil edilmesi, insanların onurunun güvenlik birimleri tarafından ayaklar altına alınması, ülkeyi kuşatan yolsuzluklar ve demokrasi ile siyasi çoğulculuğun ortadan kalkmasıydı.
Suriye muhalefetini bitirmek için 20 aydır uygulanan askeri operasyonlar, başarısızlıkla sonuçlandı. Dış müdahale için tüm girişimlerin başarısız olmasından sonra silaha sığınma da başarısız oldu. Rejimi devirme ve halkı rejimin zulmünden koruma da başarısız oldu. 5 milyon insanın Suriye içerisine ve dışarısına göz etmesi ve her gün ölü sayısının artması bunun delilidir.
Suriye yönetimine başkaldıran muhaliflerin devrimci Suriye halkının bir parçası olduğu doğrudur; ancak bunlar, Amerika ve Arap müttefiklerine itimat ederek, Amerika ve Arapların Suriye rejimini devirmek için sarf ettiği sözlere kanarak bölge tarihinin en büyük aldatmacasına maruz kaldılar. Şimdi ne rejim düştü ne de halk güven içerisinde. Halk, ülkesinin yıkılışını hüzün içerisinde izleyen mültecilere dönüştü.
Şu an Suriye’nin yeniden yapılandırılması için 200 milyar Dolar’a ihtiyacı var. Bu, şimdiye kadar on binlerce kişinin ölümü ve ordunun yönetimden ve kurumlardan ayırılmasından kaynaklanan insani ve psikolojik yıkıma dahil değildir.
Güvenli ve rahat yerlerinde oturanların, savaş tüccarlarının, mezhebi amaçlar taşıyanların ve hem bizim hem de kendilerinin çok iyi bildiğimiz bölgesel hedefler peşindeki bölgesel güçlerin, Suriye halkının son ferdinin ölmesini de umursamadıklarını anlıyoruz.
Fakat biz, Suriye'ye ve fedakarlıkta derin tarihe sahip olan güzel halkına verdiğimiz değerden ötürü sözümüzü söyleyeceğiz. Şu an demografik ve taifi açıdan ayrışmış olduğuna tanık olduğumuz Suriye’nin coğrafi açıdan da bölünebileceği uyarısında bulunuyoruz. Bu, bizce en tehlikeli durumdur.
Türkiye, kendisinden destek uman Suriye halkının bir bölümüne sırt çevirdi. Amerika ise birçok uzmanın ve yetkilinin de dediği gibi aşırı İslamcı grupların iktidarı ele geçirmesinden duyduğu korkuyla tavır değiştirmeye başladı ve Körfez’deki Arap ülkelerine Halep, Deyr ez-Zor, İdlib ve Şam kırsalındaki isyancılara silah vermeyi durdurması talimatını verdi.
Daima Suriye halkına hakikatleri gösteren üçüncü akımın cesaretle harekete geçmesi, şuna ya da buna hıyanet iftiraları atmaktan ve yabancılara güvenmekten uzak durarak, sürdürülen kan banyosunu durdurmak ve Suriye halkının daha fazla mahcup olmaması için adım atması gerekiyor. Çünkü yabancılar onların yararını değil, yalnızca Suriye’yi viran etmeyi düşünüyorlar.
Çeviri: Yakındoğu Haber