Nasrullah: Casus uçağı biz gönderdik

img
Nasrullah: Casus uçağı biz gönderdik YDH

YDH- Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah İsrail’e gönderilen casus uçağın Hizbullah’a ait olduğunu açıkladı.




 

YDH- Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah İsrail’e gönderilen casus uçağın Hizbullah’a ait olduğunu açıkladı.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, televizyon aracılığıyla yaptığı konuşmada geçtiğimiz hafta İsrail’de düşürülen casus uçakla ve bölgesel gelişmelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın konuşmasından çarpıcı bölümlerin çevirisini sunuyoruz.     

Biz, bölge ve Lübnan direniş tarihinde, gerçekten de çok önemli, sıra dışı bir operasyonla karşı karşıyız. İsrail kaynaklarını takip ettiğimiz kadarıyla İsrailliler de bu operasyonun önemi üzerinde ittifaka vardılar.

Konu, Direniş’in Lübnan'dan modern bir uçağın karasularında yüzlerce kilometre gittikten sonra düşmanın hava savunmasını delerek işgal altındaki Filistin hava sahasına girmesidir. Düşmanın da açıkladığı gibi insansız uçak, hassas noktalarda uçuş yaptıktan sonra düşman tarafından düşürüldü.

Teknik detaylara girmeyeceğim. Bu gece için sadece uygun olan şeyleri söyleyeceğim. Bu açıklamam aynı zamanda insansız uçak eyleminin Direniş tarafından üstlenildiğinin ilanıdır.

İnsansız uçak, Dimona tesislerine yakın bir noktaya kadar gitti. İnsansız uçak, Rus yapımı değildi. İran yapımıydı ve montajı Hizbullah gençleri tarafından yapılmıştı. Direniş’in tarihinde ilk defa bir uçak, bu kadar derinliğe ve hassas bölgeye kadar girebildi.

İnsansız uçağın düşürülmesi tabiidir. Bunu bekliyorduk. Kazanım ve başarı, insansız uçağın radarlarla dolu bölgede yüzlerce kilometre ilerleyebilmesidir.

Bu operasyona, Şehid Hüseyin Eyyub ismini verdik. Sabrıyla bilinen Nebimiz Eyyub (as) ve şehidimiz Hüseyin Eyyub'ten hareketle Bu insansız uçağa da "Eyyub" ismini verdik.

İsrail'in 1701 sayılı BM kararının imzalandığı günden itibaren Lübnan hava sahasının 20864 kez ihlal ettiğini hatırlatırım.

Lübnan devletinin aczi, uluslararası toplum ve Lübnan'daki bazılarının sessizliğinin gölgesinde bizler de keşif uçaklarımızı dilediğimiz zaman düşmana göndereceğiz.

Bu eylem ilk olmadığı gibi son da olmayacak.  Bizim gücümüz, planladığımız her noktaya ulaşmaya yeter.

Bu operasyonu gerçekleştirmek için çok çaba harcadık, çok zamanımızı aldı. Bu operasyonun hedefi, bizi düşman dışında başka hiçbir şey meşgul etmiyor. Biz, güzümüzü ve imkanlarımızı geliştirmekle ilgileniyoruz. Bu operasyonu üstlenmenin bedelinin büyük olacağını da biliyoruz.

Suriye konusundaki tutumumuz

Suriye'deki olayların başladığı ilk günden itibaren bizim siyasi duruşumuz net oldu. Bir çok kez bu duruşumuzu açıkladık.  Duruşumuz ve kanaatimizden ötürü ne tereddüt içerisindeyiz ne utanıyoruz ne de korkuyoruz. Suriye'deki duruşumuzdan ötürü ödeyeceğimiz bedel de bizim için sorun değil.

Suriye'deki olayların başladığı ilk günden itibaren Suriyeli muhalifler, "Hizbullah'ın rejimin yanında savaştığını" söylediler. Olayların başladığı 2. ya da 3. gün, 3000 Hizbullah savaşçısının Suriye'de rejimin yanında savaştığını söylediler. Bu yalan. Doğru değil. Biz yaptıklarımızı gizlemeyiz, tam aksine gurur duyarız. Lübnan'da herhangi bir şeyi gizlemek mümkün değil. Birisi şehid olduğu zaman, nerede ve nasıl şehid olduğunu ilan ediyoruz ve aleni bir şekilde defnediyoruz.

14 Martçıların medya kaynakları, Hermel yakınlarındaki Rable'de 75 şehid verdiğimizi iddia etti. Nerede bu şehitler? Bu haberlerin aslı yok. Humus'ta 13 Hizbullah savaşçısının esir alındığı iddiası da yalan.  Şu ana kadar biz, yönetimin yanında savaşmadık. Suriye yönetimi de şu ana kadar bizden böyle bir talepte bulunmadı.

Şehid Ebu Abbas ve Hermel'de şehid olanlarla ilgili meseleye gelirsek. Lübnan'ın Hermel şehrine sınır olan bazı Suriye beldeleri var. Bu beldelerde Lübnanlılar yaşıyor. Yaklaşık 23 belde ve 12 çiftlik var. Burada yaşayan Lübnanlılar sadece Hizbullah'a mensup kişiler değiller. Lübnanlı tüm taraflardan insanlar var. Yaklaşık 30 bin Lübnanlı yaşıyor bu beldelerde. Orada ticaret yapıyorlar, çiftlikleri var, evleri var.

Burada yaşayan aileler, Beka'da yaşayan ailelerle aynı soy isimleri taşıyorlar. Lübnan vatandaşlığı hakları var. Her seçimde oy kullanıyorlar. Bazıları Hizbullah'ın yanında bazıları da diğer partilere mensup. Evet, çoğunluğunun Hizbullah'tan yana olduğu doğru. Bu Lübnanlılardan bazıları, düşmana karşı savaşta Hizbullah'ın yanında savaştılar.  Ama Hizbullah oraya savaşçı göndermedi.

Buradaki Lübnanlılar, kendilerini Suriye'deki iç savaştan uzak tutmak istediler. Fakat Suriye'deki bazı silahlı kişiler, bu köylere saldırdı, Lübnanlıları evlerinden kovdu, evlerini yaktı, bazılarını da öldürdü. Bazı Lübnanlılar, bu bölgeden göç etmeyi tercih etti. Çoğunluğu ise silahlanarak kendilerini savunma kararı aldılar. Bunun adı, rejimin yanında silahlı gruplara karşı savaşmak değil kendini ve mülkiyetini savunmaktır.  Fakat burada yaşananların aldıkları kararlarla bizim hiçbir alakamız yok.  Bölgeyi terk etme kararı alanlarla alakamız olmadığı gibi silahlananları da engelleyemem.

Bu kişiler, Lübnan hükümetine sordular: Ne yapalım? Lübnan hükümetinden onlara bir cevap gelmedi. Bundan ötürü de insanlar kendilerini savunma kararı aldılar. Hikayenin hepsi bundan ibarettir.

Şehid Ebu Abbas, hakkında medyada söylenenlerin hepsi yalan. Ebu Abbas'ın, Hizbullah'ın Suriye'deki operasyonlarına komuta ettiğini söylediler. Yalan. Gidin Beka'ya, Hizbullahçı olanlarla ya da Hizbullahçı olmayanlara sorun. Şehid kardeşimiz Ebu Hasan, Hizbullah'ın Beka'daki askeri yapılanmasında gençlik teşkilatlarından sorumludur. Beka'daki ailelerin de Suriye'deki 24 beldede yaşayan çocukları var. Dolayısıyla Ebu Abbas, onlardan da sorumlu. Ebu Abbas, Lübnan'daki direnişte şerefli bir geçmişe sahip.

Suriye'deki bu beldeler bugüne kadar havan toplu saldırılara maruz kalmakta, yollara patlayıcı bombalar yerleştirilmektedir. Bu saldırılarda Lübnanlılar şehid oluyor. İşte Ebu Abbas da o şehitlerden bir tanesidir.

Tüm baskılara rağmen biz, Suriye konusundaki net olan siyasi duruşumuzu değiştirmedik. Suriye'de yaşananlar, Suriye için, Filistin için, Filistin davası için, Lübnan için, Irak için, Türkiye için, Ürdün için, tüm bölge için tehlike oluşturmaktadır.

Gece gündüz, Suriye'deki krizin diyalog ve siyasi yolla çözülmesi  için akan kanın durdurulması için çağrı yapıyoruz. Bu bizim duruşumuz. İnsanlar bizi övse de bize sövse de duruşumuz değişmez. 

Suriye yönetimi, yanında savaşması için şu ana kadar ne bize ne de başkasına  muhtaç oldu.  Ayrıca bir çok sebepten ötürü Suriyeli olmayan tarafların Suriye'ye girerek savaşa dahil olması maslahatına değildir. Suriye yönetimi ne bizden bu yönde talepte bulundu ne de biz Suriye'de savaşma kararı aldık. Cesur ve net bir şekilde söylüyorum: Eğer bizim bir gün Suriye'de savaşmamız zorunlu olursa, bunu hiç kimseden gizlemeyiz.

 

Suriyeli bazı muhaliflere tavsiyem, bizi tehdit etmemeleridir. 30  yıllık tecrübemize dayanarak söylüyorum: Hizbullah'ı tehdit etmenin size bir faydası yok. Lübnanlıların esir almak ayıp. Kaçırdığınız her Lübnanlı Hizbullahçı mı çıkıyor? Onlar masumlar. Lübnanlıları kaçıranlar, benim özür dilememi bekliyorlarmış. Hiç kimsenin benim özrümü kabul edeceğine inanmıyorum.  Bırakın da biz savaşın dışında kalalım. Hiç kimse bizi tehdit etmesin. Hiç kimse bizi sınamasın.

Suriye'de yaşanan çilenin, Suriye ve bölge halklarının talepleri doğrultusunda sona ermesini temenni ediyorum.