Nasrullah: Suriye yönetimini deviremeyeceksiniz

img
Nasrullah: Suriye yönetimini deviremeyeceksiniz YDH

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, el-Menar ve el-Meyadin televizyonları tarafından canlı olarak yayımlanan konuşmasında Lübnan’ı ve bölgeyi ilgilendiren konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu.




 

YDH- Konuşmasına işçi bayramını kutlayarak başlayan Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın konuşmasının çarpıcı bölümlerini yayımlıyoruz.

İsrail

Birkaç gün önce İsrail Lübnan’dan gelen bir insansız hava aracını imha ettiğini iddia etti. İsrail medyası insansız hava aracının gönderilmesinden dolayı doğrudan Hizbullah’ı sorumlu tuttu. Elbette, bu konuda bir iddia sahibi olmamakla birlikte bu, bizim açımızdan bir izzettir.

Lübnan’daki bazı siyasi gruplar da İnsansız hava aracı gönderilmesinden dolayı Hizbullah’ı sorumlu tuttular ve sizin de bildiğiniz gibi suçlamalarda bulundular. Hizbullah şimdiye kadar bu tip bir uçak göndermemişti, bölgedeki durumun hassasiyetinden dolayı herhangi bir insansız hava aracı göndermediğine ilişkin bir bildiri yayımladı.

Bu durumda sorulması gereken en önemli soru şudur: Hizbullah uçak göndermemişse, bu işi kim yapmıştır? İsrailliler şimdiye kadar imha ettiklerini söyledikleri uçağa ilişkin herhangi bir görüntü veya fotoğraf yayımlamadılar. Şimdiye kadar basında da uçağın enkazının bulunup bulunmadığına ilişkin herhangi bir bilgi yer almadı.

Herkesin bildiği gibi Hizbullah yaptığı bir eylemin sorumluluğunu üstlenecek cesarete sahiptir. Özellikle de bu eylem düşmana karşı yapılmışsa hiçbir suçlamadan da çekinmez. Kaldı ki Hizbullah, Dimona nükleer reaktörünün yakınlarına kadar giden “Eyyub” isimli insansız uçağı bundan daha önemliydi ve Hizbullah bunu üstlenmişti.

Şimdiye kadar Hizbullah’ın yapıp da üstlenmeyi reddettiği hiçbir eylem söz konusu değildir. Yaptığımız açıklamalara inanmak ya da inanmamak kişilerin kendisini ilgilendirir.

Böyle bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini söylemiyorum; ancak bu uçağın girdiğine ilişkin bir delil mevcut değil.

İsrailliler sahip oldukları onca gelişmiş radara güçlü güvenlik sistemlerine rağmen hala uçağın nereden gönderildiğini belirleyemedi.

Burada birçok varsayım söz konusu. İsraillilerin sözlerine bakacak olursak birçok teori görüyoruz, bunlardan birincisi şudur. İsrailli bazı yorumcuların, uçağın İran devrim muhafızları tarafından gönderildiğine dair iddiaları gerçek dışı ve imkansızdır.

İkinci varsayıma göre Lübnan’da Lübnanlı veya Filistinli bir dost grup, İsrail’e insansız uçak gönderme kapasitesine sahiptir. Biz bu konuda bir bilgiye sahip değiliz; ancak incelemelerimizi sürdürüyoruz. Bu bir varsayımdır; ama buna ilişkin bir iz veya belirti yoktur.

Üçüncü varsayıma göre: Dost da İsrailli de olmayan bir grup, İsrail’in de Hizbullah’ın da bilgisi olmadan, Lübnan’dan ya da Lübnan dışındaki bir yerden bu uçağı İsrail’e göndermişti ve bununla da Hizbullah’ı suçlayan İsrail’in doğrudan bir müdahaleye girişmesini ve Hizbullah’ın da İsrail’le savaşa sürüklenmesini hedeflemiştir.

Dördüncü varsayıma göre: İsrail bu uçağı önce Lübnan hava sahasına sokmuş, ardından geri çekip bu uçağı düşürmüş, bununla da psikolojik ve politik bir hedef gütmüştür.

Bazıları Hizbullah’a yönelik suçlamalar üzerinden bir hesap yapmıştır; ancak bu yanlış bir hesaptır. Umarım özellikle düşmanca tutumlar sergileyen siyasi gruplar, İsrail’den gelen her şeyi mantıksızca kabul etmezler. Çünkü bazı politikacıların bu konularda çocukça akıl yürüttüklerini görüyoruz, bu durum bölge açısından kaygı vericidir.

Filistin

Amerika ve Körfez’deki Arap ülkelerinin, Filistin davasını tasfiye etmek için Filistinlilere yeni şartlar dayatması endişe vericidir. Bu doğrultuda Filistin’e yapılacak her saldırı öncesinde Filistinlilerin cesaretini kıracak şartlar dayatmaktadırlar.

Ben, Gazze’deki yetkililerden bu konuya dikkat etmelerini istiyorum.

Eğer bölgedeki veya Lübnan’daki birileri, İslami Direniş’in Suriye, Irak veya bölgedeki isyanlardan ve İran’a yapılan baskılardan dolayı zaaf ve tereddüt içinde olduğunu sanıyorsa ciddi bir yanılgı içindedir.

İsrail ve sizin yanınızda yer alanlar, Lübnan’a yönelik bir aptallık yapmaktan sakınmalıdır. Çünkü Direniş, meşguliyet diye söz edilen her şeye rağmen uyanıktır ve vatanı olan Lübnan’ı savunma iradesine sahiptir.

Suriye

Bu konuda birçok mesele söz konusudur. Tavrımıza, bakış açımıza ve davranış biçimimize, bilincimize ve irademize darbe vurmak için başlatılan tüm çabalar başarısız olmuştur ve olacaktır. Bu, bize yöneltilen ilk psikolojik savaş değil.

Bazı medya organları, şehitlerimiz konusunda açık arttırma başlatmışlar. Bunlar, el-Cezire ve Arabiya’nın söylediklerini derliyorlar ve bizim bin taneden az şehit vermediğimizi düşünüyorlar.

Allah için doğru söyleyin bin şehidi, 500 şehidi, hatta 100 şehidi, Lübnan halkından ya da köylerinden gizleyebilmek mümkün müdür?

Biz şehitlerimizi hiçbir zaman saklamadık ve onlara tören yaptık. Bizden şehit olan her kardeşimizin ailelerine haber veriyoruz ve bir gün sonra da cenaze törenini yapıyoruz. BU tür iddiaları gündeme getirenler psikolojik savaş peşindeler ve bilinçsizce laflar ediyorlar.

Suriye’de iki yıldır yaşanan gelişmeler insanı şu sonuca götürüyor: Bu olayların hedefi yalnızca Suriye’yi Direniş ekseninden çıkarmaya yönelik değildir. Bu, Arap İsrail savaşının sadece bir kısmıdır.

Suriye’ye yönelik saldırıların arkasında olanların hedefi, Suriye devletini, ordusunu ve halkını tahrip etmek ve Suriye’yi artık güçsüz ve aciz bir ülke haline getirmektir.

Suriye yanlılarından “muhalifleri destekleyen herkesin kanı helaldir” diye bir fetva çıktı mı? Suriye ordusuna ve ona yardım edenlere yönelik fetva verenlerin dinle de şeriatla da ilgileri yoktur. Bu fetva sahipleri asla siyasi diyalog istemiyorlar.

Savaş yanlılarından ve silahlı gruplardan çekindikleri için siyasi muhaliflerden hiçbiri siyasi diyalogdan söz etmeye cesaret edemiyor.

Savaşmakta olan ya da bazı krallarla ve dışişleri bakanlarıyla görüşen kişiler, Suriye yönetiminin 2 aydan fazla süremeyeceği öngörülerini dinlediler; ama bu 2 ayı defalarca ertelediler. Kanlı çatışmalarla 2 yıl geçti, peki sahadaki çatışmalar hangi yöne gidiyor? Bazıları, Putin-Obama görüşmesinden önce durumu daha da kötüye sürüklemek istiyor.

Siz Suriye yönetimini devirme gücüne sahip değilsiniz, Suriye yönetimini müdahaleyle deviremeyeceksiniz, Çatışmalar uzayacak.

Biz Suriye yönetimini bu işi askeri yöntemlerle bitirmeye davet etmedik; ama size diyoruz ki sizler silahlı güçle Suriye yönetimini deviremeyeceksiniz.

Elbette onlarca yıldır İran’ın Suriye’de uzmanları bulunmaktadır. Ama şimdiye kadar Suriye’de İran’a ait hiçbir güç bulunmadı. Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Eğer Amerikalılar ve İngilizler buna ilişkin tek bir delil bulabilseydi, bu konuda sorunlar çıkarırdı.     

Suriye’nin dünyada ve bölgede gerçek dostları bulunmaktadır ve bunlar, bu ülkenin Amerika, İsrail ve tekfirciler tarafından devrilmesine izin vermeyecektir.

Filistin davasının yok olmamasını isteyenler, Lübnan’ın, Ürdün’ün, Türkiye’nin, Irak’ın ve bölge halklarının iyiliğini isteyenler, Suriye’de siyasi çözüm için çalışırlar.

Şu an 1 milyon mültecinin yaşadığı Lübnan’da mülteci sorununun çözümünü isteyenler bilmelidir ki bunun tek yolu bu insanların ülkelerine geri dönmesidir.

Suriye yönetimi, diyalog için görevlendirdiği kişilerin isimlerini Rusya’ya iletti; ama karşı taraf, siyasi çözüm için müzakereyi reddediyor ve durum, çatışmalar yönünde ilerliyor.

Biz, Kusayr bölgesinde yaşayanları sürekli olarak komşularıyla barışa davet ettik; ama silahlı gruplar, tüm ateşkes anlaşmalarını ortadan kaldırdılar.

Son dönemlerde bu bölgelerdeki köylerde çatışmalar arttı. Aldığımız güvenilir bilgilere göre çok sayıda savaşçı bu bölgelere hakim olmak için hazırlık yapıyor. Bazı Lübnanlılar da bu saldırılara katılacak.

O halde Suriye ordusunun ve halk komitelerinin onlara karşı koyması doğaldır nitekim bu da oldu.

İki yıl önce Lübnan’da fetvalar yayımlandı, ya konuşmalarla halk tahrik edildi ya savaşçılara para ve silah gönderildi, Suriye konusunda yapabilecekleri her şeyi yaptılar.

Gizli söyledikleri şeyleri, bunlar gerçekleştikten sonra açıktan söylemeye başladılar. Yani Lübnanlıları, Kusayr’daki Lübnanlılara karşı savaştırdılar.

Lübnan hükümeti hangi adımları attı, neler yapabilirdi? Lübnan ordusunu Lübnanlıların yaşadığı Suriye’deki köylere gönderebilir miydi? Lübnan hükümeti bunu yapamazdı. Yapabileceği en fazla şey Arap Birliği’ne tepkisini iletmek olabilirdi. Halbuki Suriye’deki çatışmaları Arap Birliği yönetiyor.

Kusayr halkının kendini savunma hakkı vardır. Kuzayr civarındaki köylerde yaşayan Lübnanlıları Silahlı gruplar karşısında yalnız bırakmayacağız.

Biz, Lübnan’da sorun çıksın istemiyoruz, Suriye’deki olayların Lübnan’a sıçramasını istemiyoruz. Kusayr çevresinde yaşayan Lübnanlılara saldıran Lübnanlıları isim isim biliyoruz. Ama bu konuda bir şey söylemiyoruz. Çünkü Lübnan’ı tartışmalardan uzak tutmak istiyoruz. Korktuğumuz için değil, şer’i, ahlaki, insani ve milli sorumluluğumuzdan dolayı onların isimlerini açıklamıyoruz.

Suriye’de yaşananlar hepimiz için büyük önem taşıyor. Artık Lübnanlıların Suriyeliler için dilekte bulunmaları veya bir bildiri yayımlayarak kendilerini masum saymaları dönemi bitmiştir. Lübnan dışındaki devletlerle ve hükümetlerle ilişkide olanların tek bir ses duyması gerekiyor o ses de Suriye’deki savaş bitirilmelidir.

Bazı silahlı gruplar, ülkeye hakim olduklarında Hz. Zeyneb’in türbesini yıkmakla tehdit ettiler ve bunların bu tutumdan geri adım atmadıklarına da tanık oluyoruz. Bu, tekfircilerin Irak’ın Samerra kentindeki imamların türbelerine yönelik saldırısı gibi tehlikeli sonuçlar doğuracak tavırlardır.

Hz. Zeynebin türbesini savunanlar, onu savunurken şehit olanlar, bir fitneyi önlemektedir.