YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Şam’la müzakerenin kaçınılmaz olduğuna ilişkin açıklamasını ve muhtemel sonuçlarını değerlendirdi.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin (mealen) “sonunda Esad ile masaya oturmak zorunda kalacağız”[1] açıklaması dalgalanmaya neden oldu.
Kerry’nin sözleri demeci verdiği CBS kanalı tarafından bile derhal “bu, ABD’nin Suriye politikasının değiştiği anlamına geliyor; Kerry Esad ile görüşebilir” şeklinde yorumlandı.
ABD Suriye politikasını değiştiriyor olabilir mi?
Bu sorunun cevabını verebilmek için Suriye krizinde bilinenleri tekrar gözden geçirmek gerekir:
Küre genelindeki mücadelenin odağında yer alan Ortadoğu özelinde kim ne istiyordu?
ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeler;
Suriye krizinin stratejik sebepleri
-Baba Esad döneminden bu yana kendilerine her platformda zorluk çıkaran,
-Filistin davasını ciddiye alarak fiili olarak Filistin konusunda İsrail’e problemler yaratan,
-Yeni keşfedilen petrol ve gaz sahaları ve potansiyel geçiş güzergahları konusunda Batı ya da Körfez ile değil Rusya ve İran ile işbirliği yapmak isteyen,
- İsrail ile Golan başta olmak üzere hemen her konuda karşı karşıya gelen,
- İran ile ilişkilerinde tüm telkin / rüşvet / dayatmalara rağmen geri adım atmayan ve “direniş eksenindeki” merkezi konumunu sürdüren,
- Bölgesel İran–Arabistan / Şii–Sünni mücadelesinde İran–Şii tarafında yer alan,
- IMF ya da dünya bankasından borç almayıp küresel ekonomik çarka eklemlenmeyi reddeden,
- Bölgede ABD ve bölgesel işbirlikçileri tarafından yıllardır uygulanmaya çalışılan “bölgesel haritanın değiştirilmesi” projesine karşı çıkan ve bu siyasetin bölgesel aleti Müslüman Kardeşler’e taviz vermeyen Beşşar Esad’ın gitmesini istiyordu.
‘Suriye devrimi’ ile beklenenler
Bir başka açıdan görecek olursak eğer Esad (rejim) düşseydi ABD, Batı, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar söz dinleyen, kendilerine zorluk çıkarmayan bir isim ve siyasi yapıyı iktidara getirecek ve;
-İsrail her seferinde kendisine problem ve tehlike yaratan bir rejimden kurtulmuş olacak, Golan meselesi (belki de) sonsuza dek kapanacaktı.
-ABD ve Batı ülkeleri Filistin başta olmak üzere bölgesel konularda muhalif zincirin en önemli halkasını elimine etmiş olacaktı.
- Suriye kapitalist ekonomik dünyaya eklemlenecek; böylece yeni bir pazar açılmış olacaktı
- İran – Suriye – Hizbullah direniş ekseni kırılmış olacak İran ve Hizbullah ayrı ayrı yem olabilecekti
-Katar küresel gaz rekabetinde Rusya’ya karşı büyük avantaj elde edecek ve Suriye’yi geçiş güzergahı olarak kullanabilecek, Batı Rusya bağımlılığından kurtulabilecek, İsrail Akdeniz’deki gaz mücadelesinde (Hizbullah yalnız kaldığı için) Lübnan’ın muhalefet ve rekabetini bertaraf edebilecekti.
- AKP hükümeti, Müslüman Kardeşler’in ortak olacağı yeni siyasal yapı ile birlikte siyasal (Yeni Osmanlı) ve dinsel (Sünni eksen–Müslüman Kardeşler) hayalleri için çok önemli bir desteği sağlamış olacaktı.
- Suudi Arabistan en büyük rakibi İran’a karşı bölgesel gücünü pekiştirmiş olacaktı
-Rusya bölgeden tamamen çıkartılmış olacak, ABD ve Batı bölgedeki varlığını daha da ağırlaştıracaktı.
Stratejik hedefte değişme yok
Anılan ülke ya da blokların yukarıda sıralanmaya çalışılan hedeflerden vazgeçmesi mümkün mü? Taktiksel önceliklerde değişimler, ilerlemeler, gerilemeler olabilir; ancak stratejik olarak hayır.
Bu çerçevede savaş 4 yıldır devam ediyor.
Şimdi yukarıda sıralanan maddelerden bağımsız olarak Suriye’deki savaşta 4 yıllık sürecin sonunda gelinen duruma bakalım:
-El Nusra, IŞİD gibi örgütler büyük aktörler haline geldi.
-Suriye içinde mücadele “muhalif – yönetim (ordu) savaşı olmaktan çıktı, güvenlik güçleri – cihatçı savaşına döndü.
-Kimse istediği sonucu alamadı; Batı bloku Esad’ı deviremedi.
Taktiksel çekilme
Peki Esad istediği sonucu alabildi mi? Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek lazım: Esad saldıran değil, direnen taraf.
Direnmeye devam ettiğine göre sonuç alamamış olsa da “saldırılara” başarıyla karşı koyduğu söylenebilir. Dolayısıyla asıl sonuç alamayan Batı bloku.
Ve son olarak son günlerde yaşanan gelişmelere ve Kerry’nin sözlerine gelelim:
-ABD Trükiye ile birlikte (aslında zaten yaptığı) “ılımlı muhalifleri eğitme” konusunda somut adım attı. Peki ABD ılımlı ya da 'ılımsız' muhaliflere / örgütlere eğitim verip yardım yapmıyor muydu, değişen ne oldu? değişen şu: Evet yapıyordu; ama bugüne kadar sonuç alamayınca işi ‘derli toplu’ ele almaya karar verdiler. Plana göre 3 yıl içinde toplam 15 bin kişi “düzenli ordu nizamında” eğitilecek.
-Kerry Suudi Arabistan’da “Esad’ı müzakerelere ikna için” askeri seçeneğin yardımcı olabileceğini söyledi.
-Diğer yandan Suudi Arabistan’ın ‘Arap gücü’ kurulması niyetinde olduğu açıklandı.
-CIA başkanı Suriye’de rejimin düşmesini istemediklerini söyledi.
-Kerry gürültü kopartan son açıklamalarını yaptı ve “sonunda Esad ile müzakere etmek zorunda kalabiliriz” dedi.
Kerry’nin açıklaması bir yeniği itirafı mı?
Bu açıklama medyada “ABD, Suriye politikasında değişikliğe gidiyor, sonunda yenilgiyi kabul etti” türünden başlıklar ile verildi ve aynı türden yorumlara neden oldu.
Ama;
ABD’nin istediği sonucu almadan, bunca yıldır devam ettirdiği mücadeleyi bir anda bırakacağını (politikasını değiştireceğini) düşünmek hayalcilikten başka bir şey değil.
Yukarıda saydığımız hedeflerden hangisi değişti ki ABD (ya da müttefikleri) mücadeleden vazgeçsin?
İkincisi Kerry’nin açıklaması (ABD’nin Esad ile ilgili politikası açısından bakıldığında) dikkatli okunursa sorunun ana noktası açısından hiç de bir politika değişikliği sinyali vermiyor.
Kerry “Esad ile masaya oturalım” derken, “bize göre Esad kalabilir” demiyor, “müzakereler için Esad’ı kafasındaki hesapları” yani “iktidarda kalma hesaplarını değiştirmek için ikna olmaya zorlayabiliriz” diyor.
Dolayısıyla Esad’ın gitmesi konusundaki politikadan vazgeçilmediği çok açık. Zaten açıklamanın “yanlış anlaşılması üzerine” ABD dışişleri sözcüsünün “Esad ile masaya oturma gibi düşüncemiz yok, olamaz da” açıklaması bunu doğruluyor.
Peki ABD neden bir yandan Esad ile masaya oturmayı reddediyor; ama (rejimin temsilcileri vasıtası ile) dolaylı da olsa masaya oturulabilir türünden açıklamalar yapıyor?
ABD’nin Suriye krizindeki ilk çelişkili açıklaması değil bu. Daha önce de Esad reformcu mudur değil midir, kanlı mı gidecek kansız mı, saldıralım mı saldırmayalım mi gibi konularda çelişkili açıklamalar yapılmıştı.
ABD çelişkilerinin sebebi
Bu çelişkili açıklamaların nedeni:
-ABD yönetiminde Esad konusunda net bir tavrın olmaması ve askeri seçenek konusunda iki farklı düşüncenin çarpışıyor olması.
-Atılan ve atılacak adımlarda hesap hatası yapılması
-Diplomasi ve siyasete önem veriyoruz görüntüsünün verilmek istenmesi bu çelişkili açıklamaların nedenleri olarak sıralanabilir.
ABD diğer yandan bundan sonrası için çok farklı bir senaryoya hazırlık yapıyor da olabilir. Bu nedenle her zaman yaptığı gibi “give peace a chance” nakaratını tekrar ediyor olabilir.
Çünkü artık tüm yollar tükendi. Gösteri olmadı, ÖSO olmadı, ılımlılar olmadı; Nusra, İŞİD olmadı; Kimyasal, insan hakları olmadı. Geriye sil baştan yeni strateji oluşturmak kaldı.
Bu strateji bize göre şöyle özetlenebilir: Yeniden toparlanalım, (ılımlılardan) askeri güç oluşturalım; bunlar bir yandan çalışsın; ama diğer yandan Esad’ı “daha fazla sorun çıkarmadan” gitmeye ikna edelim.
Ukrayna için yapılan anlaşma Rusya’ya karşı politikalarda hiçbir değişikliğe yol açmadı, ipler daha da geriliyor; Suriye’yi Ukrayna’dan ya da Ukrayna’yı Suriye’den bağımsız düşünmek mümkün mü?
İran ise nükleer ile ilgili görüşmelerdeki ılımlı havayı ya da Irak’taki mücadelesinin olumlu görülmesini bir lütuf olarak algılamıyor; dolayısıyla Suriye ya da bölgesel konularda Batı’ya diyet ödeme ya da politikalarını değiştirme niyetinde olmadığı çok açık.
Yeni senaryolar ve Suriye’nin tavrı
Peki Esad (Suriye) acısından durum ne?
ABD ya da diğerlerinin bugüne kadar yapılandan daha fazla yapacakları tek şeyin doğrudan askeri saldırı olduğunu biliyorlar. Bunun sıfıra yakın bir ihtimal olduğunu da. Diğer yandan zaten ülke içinde binlerce kişilik adı konulmamış bir orduya karşı savaşıyorlar.
Diğer yandan ülkeyi acıtan bu savaşta yer alan örgütleri bitirmek için saldırılarını daha arttırmış durumdalar. Amaç bu yıl içinde bu örgütlerin en azından belirli bölgelere hapsedilmesi. Diğer yandan İsrail’e karşı Kuneytra ve Dera bölgesinde yürütülen fiili savaşta ilerleme sağlandı, bundan geriye dönüş yok, sonuna kadar gitmeye kararlılar.
Yani ABD’nin ya da diğerlerinin açıklamalarının sahada devam eden mücadeleye en ufak bir etkisi yok.
Nitekim bu satırlar yazılırken Esad, Kerry’nin sözlerine cevap verdi ve “politika değişikliğine teröre verdiğiniz desteği kesmek ile başlayabilirsiniz, benim kalıp kalmayacağına ise Suriye halkı karar verir” dedi.
Sonucu askeri saha belirleyecek
Evet, Batı ülkelerinin ve ABD’nin Esad ile gizlice görüştüğü doğrudur, Suriye konusunda taktiksel geri adımların atıldığı doğrudur; ama Türkiye’de Erdoğan–Davutoğlu ikilisi, Suudi Arabistan’da Selman, ABD’de Kerry, Fransa’da Hollande, İngiltere’de Cameron olduğu sürece “biz yanlış yaptık, pardon” denilmesini beklemek çok da mantıklı değil.
Önümüzdeki günlerde Berlin’de İngiltere, Fransa, Almanya, Mısır gibi ülkelerin katılacağı bir toplantı yapılacak. Son sözlerinden dolayı Kerry’ye tepki gösterdiği belirtilen Cameron da olacak toplantıda, bakalım nasıl bir sonuç çıkacak.
Diğer yandan onlarca hesabın birbirine girdiği bir süreç içinde düğümün çözülmesi kolay değil. Artık durum kontrolden çıktı ve süreci Suriye ordusunun gücü belirleyecek.
Birkaç ay içinde Suriye krizi konusunda belirleyici dönüm noktasına gelinecek gibi görünüyor.
Bu nedenle heyecan yapmayalım. Birkaç ay daha sabredelim, Halep ve Kuneytra – Dera hattında neler olacak, Türkiye’de HDP barajı geçebilecek mi, Bağdadi Hz Muhammed’i rüyasında tekrar görecek mi, peygamber kendisine ne diyecek, yeni yerler işaret edecek mi bir görelim.
[1] CBS News. 15 Mart 2015. Face the Nation Transcripts March 15, 2015: Kerry, Cotton, Manchin http://www.cbsnews.com/news/face-the-nation-transcripts-march-15-2015-kerry-cotton-manchin/