Filistin, emperyalizmle savaş cephesinin ileri hattıdır

img
Filistin, emperyalizmle savaş cephesinin ileri hattıdır YDH

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Direniş alimlerinin Filistin’e destek toplantısında video konferans yoluyla ile bir konuşma yaptı.




YDH- Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Nasrullah’ın konuşmasının geniş bir özetini sunuyoruz.

 

Bismillahirrahmanirrahim

Bugünkü konuşmamı iki bölüme ayırdım. Birinci bölüm çok kısa ve açıklamaya yönelik olacak, ikinci bölümde ise birkaç meseleye değineceğim.

Açıklama bölümü (şöyle): Biz Filistin’de şu anda Filistin halkının tarihi açısından yeni bir aşamaya tanık oluyoruz. Direniş, mücadele, devrim, intifada ya da adına her ne denirse densin...

Öncelikle şu an yaşananlar, yüksek bir ruhiye ve ilerici bir cihattır. Hemen her gün bir istişhadi bir operasyona tanık oluyoruz. Ateşli olmayan silahlarla, ya da arabalarla yapılan bu operasyonlar, çoğunlukla bunu yapanların şehit olmasıyla sonuçlanıyor. Bu operasyonları yapanlar şehit olacağını biliyor.

Bu kadar kısa sürede bu kadar operasyon görmemiz, dünyayı hayrette bırakan şehadete ve inanca dayalı bir istişhadi ruhiyedir.

İkincisi, bu savaşta kullanılan bıçak veya araba gibi basit silahlar, ne lojistik desteğe, ne örgütlülüğe ve ne de paraya ihtiyaç duyuyor. Bu silahlar durdurulabilecek silahlar değil. İşgalci rejim bu silahları yani bıçakları ve arabaları halktan toplayamaz.

Hiçbir yönetim halkın bunlara ulaşmasını önleyemez; çünkü bu araçlar halkın günlük hayatının bir parçasıdır.

İntifada siyonistleri şaşkına çevirdi

Bu, şunu gösteriyor: İrade edildiği zaman inisiyatifler ortaya çıkıyor; cihadın, intifadanın ve direnişin sürdürülebilmesi için araçlar bulunabiliyor.

Üçüncüsü, bu yeni intifada siyonistleri ve tüm dünyayı şaşkınlığa uğrattı.

Siyonist ordu ve güvenlik sistemi herkesten çok şaşkınlığa düştü. Şu an Filistin’in her yerine dağılmış olan onların casusları da kendileri de böylesi bir durumu öngörmüyordu.

Dördüncüsü, bu intifada şu birkaç hafta içerisinde siyonistlerin ve tepeden tırnağa silahlı olan siyonist rejimin kalbine korku ve dehşet düşürdü.

Siyonistlerin günlük hayatını geliş gidişlerini, toplantılarını ve onlar için çok önemli olan ekonomik hayatlarını etkiledi.

Sizler, basında bu intifadanın siyonist rejim kabinesi ve işgalci halkı üzerindeki etkilerini gördünüz.

Bu yeni dönemde Filistinliler için bir şey değişmedi; çünkü onlar her zaman tutuklamalarla zindanlarla, ablukalarla ve ölümlerle karşı karşıyaydı. Öte yandan yaşananlar bir umutsuzluk ve çaresizlik meydana getirmedi.

Arap dünyasından, hatta Filistinlilerden bazılarında bu bakış açısı var; ama bu bakış açısı doğru değil.

Umutsuzluk içinde olanlar bu durumlarını çeşitli şekillerde ve biçimlerde ortaya koyuyorlar. Onlar çok daha fazla çekiliyorlar ve yalnızlaşmaya uyuşukluğa yöneliyorlar. Ama Filistinlilerin, özellikle de genç kuşağın yaptıkları onların tam bir bilinç ve direniş seçeneğine güçlü bir inançla düşmanın karşısına çıktığını gösteriyor. Onlar doğru bir çizgi ve seçenek seçtiler.

Bu intifada, ümmeti bir kez daha Filistinliler karşısındaki sorumluluklarıyla karşı karşıya bıraktı.

İsrail, siyonistlerin projesinden ibaret değil

Herkes biliyor ki İsrail, sadece siyonistlerin projesinin sonucu değildir. Yani yalnızca siyonist Yahudilerin düzenledikleri konferansların ve bir devlet kurmak için gösterdikleri çabanın sonucu değildir.

Bu rejim, bir uluslararası iradenin sonucu olarak bizim bölgemizin kalbine ekilmiştir. Bu rejim hala başta ABD’den ve Batı’dan olmak üzere her alanda uluslararası desteğe sahiptir.

Filistin sorununun gerçek tarafları

Filistin meselesinde zahiren iki taraf bulunmaktadır. Bir tarafta kabinesiyle, ordusuyla, güvenlik örgütleriyle yerleşimcileriyle Filistin ülkesini işgal eden siyonist düşman yer almaktadır.  Diğer tarafta ise Filistin halkı, direniş grupları, siyasi örgütleri ve Filistin içindeki ya da dışındaki Filistin halkı bulunmaktadır.

Bu, meselenin zahiridir; bu işin iç yüzü farklıdır. Bu meselede yanlışa düşen, stratejik hatalar yapar.

Biz her zaman söyledik ve söylemeye devam edeceğiz; her zaman bu anlayışın düzeltilmesi gerektiğini söyledik ve söyleyeceğiz.

İsrail emperyalizmin tüm bölgeyi ve ümmeti kültürüyle, kaynaklarıyla ve uygarlığıyla hedef alan projesinin sembolü ve temsilcisidir.

Bu sebeple Filistinlilere birçok Arap ülkesinde yaygın olan görüşten farklı bir gözle bakmamız gerekmektedir.

Filistin’e dair doğru ve yanlış değerlendirmeler

Doğru değerlendirmenin söylediği şudur: Filistin halkı onlarca yıldır bu ümmetin bir temsilcisi olarak ve ümmeti temsilen ön cephede bulunmakta; savaşmakta, mücadele etmekte, direnmekte ve savunmaktadır.

Onlar ümmetin geleceğini, kutsallarını, uygarlığını, kültürünü ve onurunu savunmaktadır. Doğru tanım budur.

Yanlış olan değerlendirme ise şudur: “Bu sorun Filistinlilerle İsraillilerin sorunudur. Bu sorunu Filistinlilerin kendilerinin halletmesi gerekir. Biz de inceleriz ve onlara nasıl yardım edebileceğimize bakarız.” Bu bir bahanedir.

Bu yanlış tanımla “Bu, Filistinlilerle İsraillileri ilgilendiren bir sorundur” denmektedir. İsrail’le farklı alanlarda savaşan, ya da İsrail’e karşı direniş bayrağı açanlara “Siz ne için savaşıyorsunuz? Filistinlilere vekaleten mi savaşıyorsunuz? Filistinlilerden daha Filistinci mi olmak istiyorsunuz? Kraldan çok kralcı mı olmak istiyorsunuz?” deniyor.

Bu sözler zayıfların ve gericilerin sözleridir. Bu değerlendirme gerçekten yanlıştır.

Filistinliler cephenin ileri hattında

Bizim ümmetimiz Filistinlilere vekaleten İsrail’le savaşmıyor. Ümmetimiz kendine vekaleten savaşıyor. Ümmetimiz kendini ve kutsallarını savunuyor. Mescid-i Aksa ve Kudüs sadece Filistinliler için mi kutsal? Bunlar İslam’ın kutsalları değil mi?

Hıristiyanların kutsalları da aynı şekilde... Bunlar sadece Filistinlilerin kutsalları mı? Hıristiyanların da kutsalı değil mi?

Filistinliler onlarca yıldır cephenin ileri hattında bulunuyorlar ve bu ümmeti savunuyorlar. Bu ümmetin de bu gerçeği anlaması ve meseleye bu şekilde bakması gerekiyor.

Emperyalist blok tüm desteğiyle İsrail’in yanında

Bu çerçevede bugünkü savaşa baktığımızda karşı tarafın sahada büyük bir güçle bulunduğunu görüyoruz.

Düşman İsrail, her türlü para desteğine, ekonomik desteğe, silah desteğine teknoloji desteğine, siyasi desteğe ve medya desteğine sahip.

Dünyanın herhangi bir yerinde bir ses yükseldiğinde derhal bastırılıyor. Bugünlerde el-Meyadin televizyonuna bunu yapıyorlar. Bunların sesinin işitilmesi bile yasak. Bunlar karşı cephede olanlar...

İsrail kendisine destek verilmesinin tüm dünyanın görevi olduğuna ve kimseye hiçbir minnetinin olmadığına inanıyor.  Çünkü onlara göre dünyanın menfaati için bölgeyi savunuyor. Dolayısıyla dünyanın da onlara destek vermesi ve isteklerini karşılaması gerekiyor. İki gün önce Amerika’dan 5 milyar dolar istediklerine tanık olduk.

Onlar, İran’la yapılan nükleer anlaşmadan dolayı Amerika’dan 5 milyar dolar talep ettiler. İsrail bu alanda her fırsatı kullanıyor.

İslam dünyası Filistin’in yanında mı?

Peki karşı taraf, bizim ümmetimiz, kendisini temsilen savaşanlara karşı nasıl davranıyor? Durum değerlendirmesi olumsuz, bundan olumlu bir değerlendirme yapamayız.

Ben burada kimseyi kınamak istemiyorum. Biz, umutsuzluğa kapılmadan çözüm yolu ve sebep değerlendirmesi peşinde olmalıyız. Çünkü savaş devam ediyor; bu, komutanlarla, belli gruplar veya nesillerle sınırlı değil. Bu savaş tüm ümmetimizi ilgilendiren tarihi bir savaştır ve biz bu alandaki sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz.

Bizim ümmetimizin bu meseleye yaklaşımı olumsuz ve yenilmiş bir yaklaşımdır. Bu mesele, şu an bölgemizde yaşanan gelişmelerden önce de vardı. Zira bazıları şöyle diyorlar: “Ümmetimiz şu an Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de, Afganistan’da, Pakistan’da vs. çeşitli meselelerle meşgul. Herkes kendi sorunlarıyla meşgul.”

İsrail tehlikesine ilgisizlik bugünün meselesi değil

Ey kardeşim, beş yıl öncesine kadar bu ülkelerin çoğunda herhangi bir şey yoktu. Son savaşlar, tehditler, mezhepçilik ortamı oluşmamıştı. Direniş grupları şimdi olduğu gibi bazı meselelerden dolayı suçlanmıyordu.

İnsanlar o zaman da oturuyordu; İsrail ise onların gözlerinin önünde Filistin’de ve Lübnan’da savaşıyordu. Sadece Suriye, İran ve başka yerlerdeki direnişçiler Filistinlilere destek oluyordu.

Pekala, biz Arap veya İslam dünyasından İsrail’in 1982’deki saldırısı karşısında ne gördük? İsrail’in 1996’da Lübnan’a yönelik Gazap Üzümleri saldırısı ve Kana’daki mülteci kampında gerçekleştirdiği katliam sırasında ne gördük?

2006’daki temmuz savaşı sırasında büyük Arap ve İslam dünyası dayanışmasından söz ediyoruz. Peki o dönemde ne yaptılar?

1 milyar 400 milyonluk Müslüman nüfusun yalnızca 50 ya da 100 bin kişisi gösteri yaptı.  2008’de Gazze’ye yapılan saldırıdan son savaşa kadar Arap ve İslam dünyası neredeydi? Elbette belli bir kesim saygın bir tutum takındı, mali siyasi ve askeri yardım gönderdi; ama bu 1 milyar 400 milyonluk Müslümanlar düşünüldüğünde son derece sınırlıydı.

Hiç kimsenin Atlas Okyanusundan Körfez’e, Endonezya’ya ve daha benim bilmediğim birçok yere kadar bizim bölgemizdeki mevcut fitneden söz etmesi gerekmiyor. Bu, dikkate alınması gereken bir meseledir.

Filistin’in yardımcıları var olma savaşı veriyor

Zira Filistin’e siyasi ve askeri alanda, medya alanında veya lojistik alanda yardım edebilecek olanların birçoğu, şu an varlık yokluk veya varlığını koruma savaşı veriyor. Bu, süratle değerlendirilmesi gereken bir meseledir.

Ben konuşmamın sonunda bir öneri getireceğim; ama ondan önce duruma ilişkin genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Burada ayrıntılara girmek istemiyorum yalnızca sebepleri incelemek istiyorum.

Maalesef bazı Arap ve İslam ülkeleri yanlış bir bakış açısına sahipler ve halklara, hatta dindarlara, İslami hareketlere ve İslamcılara da sirayet eden bu yanlış bakış açısı, Filistin meselesine ilgisizlik ve aldırışsızlıktır.

Diyorlar ki “bizim Mescid-i Aksa ve Kudüs konusunda bir sorumluluğumuz yoktur. Bu yalnızca Filistinlileri ilgilendirir.

Geçen on yıllar içerisinde özelikle de son yıllarda bu mesele çokça vurgulandı. Bu konuda ilmi ve kültürel çalışmalar da yapıldı hatta iş fıkhi fetva vermeye kadar uzandı. Halbuki bu fetvanın hiçbir fıkhi dayanağı yoktur.

Bu durum bizi bu konu üzerinde çalışmaya ve programlar geliştirmeye zorluyor. Şu an birçok insan şüphe ve tereddüde düşmüş bulunuyor. Şer’i sorumluluk ve yükümlülük altına girdikleri gerçeğini, Filistin’i savunmanın dini bir görev olduğunu bilmiyorlar.  

Bu mesele bizim için apaçık hakikatlerdendir. Ama birçok saptırmadan dolayı birçoğu için bu mesele o kadar da açık değil. Bunun anlaşılması için alimlerin ve havza-yı ilmiyelerin çabalarına ihtiyacımız var.   

İslam dünyasının İsrail aymazlığı

Diğer bir mesele de bazıları, İsrail’i bir tehlike olarak görmüyor. Onlara göre İsrail yalnızca Filistin için bir tehlikedir; Lübnan, Suriye, Ürdün, Mısır için bir tehlike değildir; Arap dünyası güven içindedir.

Maalesef sadece bazı devletler değil, sıradan halkın ve aydınların birçoğu da bu görüştedir.

Direniş güçlerinin fedakarlıkları sebebiyle İsrail tehlikesinin azaldığı doğrudur; ‘Büyük İsrail’ projesinin ortadan kalktığından ve güney Lübnan’da ve Gazze’e barınamayan İsrail’in Büyük İsrail’i kuramayacağından hiçbir şüphe yoktur.

Lübnan ve Gazze’nin yere çarptığı ‘Büyük İsrail’ sona erdi. Ama Gazze dışında Filistin’i işgal altında tutan işgalci İsrail hala güçlüdür. Halkları ve devletleri tehdit etmekte ve hedefine ulaşmak için her fırsatı da kullanmaktadır.

Dolayısıyla bizim bölge halklarının ve devletlerinin İsrail’in tehlikeli olduğunu ve tehlikeli hedeflere sahip olduğunu anlamasını sağlamamız gerekiyor.

Bu iş için siyasi, kültürel çabalara, medya çalışmalarına ihtiyaç var ve bu da alimlerin, siyasetçilerin basın mensuplarının ve aydınların omuzlarındadır.

İnsan harekete geçmek için ya dini, ahlaki ve milli yükümlülük hissetmeli, ya da tehlike hissetmelidir.

Biz şu an öyle bir noktaya geldik ki İsrail’in çevresindekiler ne yükümlülük hissediyorlar ne de tehlike...

Biz Lübnan’da sürekli olarak bundan söz ediyoruz. Ama Lübnanlıların birçoğu İsrail’in Lübnan için bir tehlike sayılmadığına ve Direniş’in bu meseleyi silahını korumak için bahane yaptığına inanıyor.  Bu düşünce bizim bölgemizi saran bir musibettir.

Üçüncü mesele, dost ve düşmanın tanınmasında yanlışa düşülmesi, uluslararası araçlara dayanılması ve bu meselede onlara kulak verilmesidir. İran ve İsrail meselesi bu konu için açık bir örnektir.

Irak, Suriye, Afganistan’a ‘cihada’ gidenlerin Filistin sorunu yok

Dördüncüsü önceliklerin belirlenmesinde ve anlaşılmasında yanlışa düşülmesidir. Bu mesele, birçok devletin ve kişilerin ihtilaflı meselelere girmesine neden olmakta bu da Arap ve İslam dünyasının temel meselelerinden uzaklaşılmasına yol açmaktadır.

Bugünkü duruma bakınca insan rahatsız oluyor. Yıllar önce on binlerce mücahit savaşçı Afganistan’a burayı Sovyet işgalinden kurtarmak için gitti.

Bu yolda devletler ve halklar büyük masraflar ve bedeller ödedi. Tüm İslam dünyasında her türlü araç bu kişiler için seferber edildi. Peki bu iş neden Filistin için olmuyor?

İlginçtir ki Afganistan savaşında Filistinliler de bulundu. Şu, üzerinde çok düşünülmesi gereken büyük bir sorudur. Acaba Afganistan, Filistin’den daha mı kutsaldı?

Elbette hiç kuşkusuz Afganistan meselesi de haklıydı; ama eğer orada hak söz konusu ise Filistin’de hak, kutsallar ve tüm ümmet söz konusudur.

Suriye, Irak, Yemen hatta Libya’da savaş var. Bu ülkelerde ciddi silahlar ve masraflar söz konusu. Devletler ve kişiler buralar için milyarlarca dolar harcadı. Ne fetvalar verildi, savaşçı çekebilmek için büyük adımlar atıldı. Peki bunlar neden Filistin için olmuyor?

2003’ten beri Irak’ta Irak halkını, mescitlerini, hüseyniyelerini, kiliselerini hedef alan intihar saldırılarını görüyorsunuz. Bunun benzerlerini Suriye’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Lübnan’da Nijerya’da, Yemen’de ve diğer ülkelerde yapılanların yanına koyarsanız facianın derinliğini anlarsınız.

Dünyalarını ve ahiretlerini kaybettiklerinden dolayı kendileri için kan ağlamamız gereken bu gençleri ve onların operasyonlarını toplasaydık bu, hiç kuşkusuz İsrail’i yok etmeye yeterdi.

Ama bu kişiler ve paralar, halkları, toplumları, orduları, iradeleri, bilinçleri, hatta insani duyguları tahrip etmek için kullanıldı.

Bu imkanlar, bizim Filistin karşısındaki sorumluluğumuzu yok etmek için kullanıldı. Bu, üzerinde düşünülmesi, araştırma ve inceleme yapılması gereken bir mesele değil mi?

İsrailliden dost, Filistinliden düşman algısı

Beşinci ve daha kötü olanı, bazı Arap ve İslam ülkeleri halklarında Filistinlilere yönelik düşmanlık yaratılmasıdır. Bu da on yıllardır yapılıyordu; ancak son yıllarda daha da şiddetlendirildi.

Arap devletleri ve basını, İsrail’e karşı galeyan yaratmak yerine aksi yönde adım atarak Filistin halkını düşman, hasım ya da sevilmemesi gereken insanlar olarak gösterdi. Şu an Arap ve Müslüman halklar, bir milletin kaderi konusunda aldırış etmeyen bir hale geldi.

1970’lerin başlarında Filistin halkı Ürdün’ün ve Ürdünlülerin düşmanı olarak tanıtılıyordu, kuşkusuz bunda gizli ellerin rolü vardı.

Lübnan’da iç savaşı Filistinlilerin başına patlattılar. Filistinli mültecileri ve mülteci kamplarını düşman olarak gösterdiler.

İran-Irak savaşı sırasında falancanın (Arafat) Saddam’ı desteklemesi sebebiyle İran’ın Filistin’i destekleyen tutumunu değiştirmesini sağlamaya çalıştılar.

Kuveyt meselesinde Filistin halkı zarar görmedi mi? O dönemlerde kimileri çeşitli bahanelerle Filistin halkını başka halkların düşmanı olarak göstermeye ve Filistin’i o ülke halklarının kalbinden çıkarmaya çalıştı.

Şu anda da benzer şeyler yapılıyor. Filistinlilere ve Filistin direnişine en büyük desteği veren Suriye, İran, Irak, Yemen ve Bahreyn halkıydı. Ama bakın son yıllarda onlara neler ettiler.

Bazıları, şu anda Filistin’in yanında yer alan halklara Filistin’in sizinle bir ilgisi yok düşüncesini empoze etmeye çalışıyor. Filistin’e ve Gazze’ye yönelik son savaşlarda ne bir göz yaşı ne dua gördük; bundan daha da kötüsü, şu son savaşta Arap basınından Filistinlilere hakaretler gördük, kimilerinin “Netanyahu’ya onları ez yok et” diyecek kadar küstahlaştığına tanık olduk.

Filistin halkıyla ilgili olarak ortaya koymamız gereken bir diğer önemli gerçek de şudur: Filistin halkı onlarca yıldır büyük acılar yaşamış tehditler ve saldırılar altında bir halktır. Bu, sadece onlarla değil tüm İslam ve Arap ümmeti ile ilgilidir.

Filistin halkı on binlerce şehit vermiş, binlerce genci zindanlarda bulunan bir halktır. Çoğu vatanının dışında mülteci durumunda olan bir halktır. Filistin halkının bu insani ve cihadî boyutu her hal ve dönemde doğru bir şekilde anlatılmalıdır.

Buna karşın Filistin halkı; bilinçle, dikkatle, şartları göz önünde bulundurarak, en az zarar görecekleri en iyi yolları seçmelidir; çünkü her halükarda onlar cephenin ileri hattında bulunmaktadır.

Tekfirciler Filistin’i yalnızlaştırıyor

Son olarak, şu an dini ve mezhebi fitne çıkarmak için büyük çabalar gösteriliyor. Geçen 3-4 yıl içerisinde Hıristiyanlar, özellikle de doğu Hıristiyanları, genel olarak Filistin’i destekliyordu. Ama son yıllarda meydana gelen bazı şeyler, Filistin meselesinde bile taifeci çatışmalar yaşanmasına neden oluyor ve bu da Müslümanların, Hıristiyanları tehdit ettiği şeklinde değerlendiriliyor.

Hatta bazı Hıristiyanlar, İsrail’i kendilerinin koruyucusu ve müttefiki olarak niteledi. Bunun sebebi kişiler, mezhepleri dinler ve taifeler arasında fark gözetmeyen tekfircilerin yarattığı tehlikeydi.

Bölgede Sünni-Şii çatışması için büyük bir çaba sarf ediliyor bu da her kesi yakıyor.

Filistin için öneri

 Ben son olarak şunu öneriyorum. Bir çerçeve oluşturulsun –Uluslararası İslam Alimleri Birliği bu konuda öncü olabilir- bu çerçeve içerisinde alimler araştırma merkezleri, direniş grupları, aydınlar toplansın, sorunlar konusunda fikir paylaşsın ve çözümler üretsin.

Biz bu sorunların üstesinden gelebiliriz. Belki tüm ümmeti bu mücadeleye dahil edemeyebiliriz; ama en kötü şartlarda bile ümmetin beşte birini Filistin meselesine ortak edebiliriz.

Bu adım çok büyük bir çaba gerektirmiyor ve uzun da sürmeyecek. Çünkü bir ok şey yapıldı; onlardan istifade edilebilir. Bu konuda iş bölümü yapılır. Alimler için, devletler için, medya için aydınlar için görev tanımı yapılabilir.

Eğer durum böyle giderse, büyük zararlar göreceğiz, bu zararların önlenmesi gerekiyor.

Son olarak tekrar intifadaya destek talep ediyorum. Bunu her türlü ihtilaf ve çatışmadan uzak olarak istiyorum. Bu intifadanın Mescid-i Aksa’yı ve kutsalları savunma kapasitesi var.

Şu an biz Filistin’i özgürleştiremiyoruz; ama siyonist düşmanı Mescid-i Aksa’dan uzak tutabiliriz.

Eğer Filistin halkı bize vekaleten Mescid-i Aksa’yı ve kutsalları savunuyorsa onlara yardım etmeliyiz. Biz Allah’a inanıyor ve güveniyoruz. Onun direnişçilere yardım vaadinin doğru olduğunu biliyoruz. Şüphesiz bu işin sonunda zafer bizimdir. Önemli olan kendimizi Allah’a yardım edenlerden ve gelecekteki zaferi inşa edenlerden kılmaktır.

Çeviri: YDH