New York Times gazetesi, Suriye savaşı özelinde CIA’nın çeşitli dönemlerde dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiği örtülü operasyonlarda Suudilerden aldığı maddi desteği yazdı.
YDH- 23 Ocak’ta New York Times’ta Mark Mazzetti ve Matt Apuzzo imzasıyla yayımlanan yazıda Pentagon’un IŞİD’e karşı savaşan silahlı grupları, CIA’nın ise Suriye ordusuna karşı savaşanları eğittiğine dair bilgi dikkat çekici.
Başkan Obama 2013’te gizlice CIA’ya Suriye’de çarpışan isyancıları silahlandırmaya başlama yetkisi verdiğinde, istihbarat örgütü bu gizli operasyonun masrafını karşılamaya gönüllü olacak bir ortağı olacağını biliyordu.
Bu, CIA’nın uzaklardaki çatışmalarda para ve etkili iş görme konusunda on yıllarca yaslandığı aynı ortaktı: Suudi Arabistan Krallığı.
O zamandan bu yana, CIA ve Suudi meslektaşları, isyancı eğitim misyonu için sıra dışı bir düzeni sürdürdüler; bu düzene Amerikalılar Çınar Kerestesi (Timber Sycamore) kod adını vermişlerdi.
Mevcut ve eski hükümet yetkililerinin belirttiğine göre, bu anlaşma uyarınca, Suudiler hem silah hem de büyük meblağlarda para sağlarken, CIA isyancıları AK-47 hücum tüfekleri ve tank tahrip edici füzeler üzerine eğitmek konusunda başı çekiyor.
Suriyeli isyancılara destek, Suudi Arabistan ve ABD istihbarat teşkilatları arasındaki on yıllardır devam eden ilişkideki son gelişmeden ibaret; bu ittifak, İran-kontra skandalını, Afganistan’da Sovyetlere karşı mücahitlerin desteklenmesini ve Afrika’daki vekalet savaşlarını görüp geçirdi.
Bazen, Suriye’de de olduğu gibi, iki ülke uyum içinde çalıştı. Bazı durumlarda da Suudi Arabistan Amerika’nın gizli faaliyetlerini finanse eden çekler yazmakla yetindi.
Başka Ortadoğu ülkelerinin de para sağladığı ortak silahlandırma ve eğitim programı, Amerika’nın Suudi Arabistan’la ilişkileri –ve krallığın bölgedeki yeri- değişim geçirirken de devam ediyor.
Amerika’nın yabancı petrole bağımlılığı azalır ve Obama yönetimi İran’la bir diplomatik yakınlaşmaya doğru parmak uçlarında yürürken, iki ülkeyi birbirine bağlayan eski ucuz petrol ve jeopolitik bağları zayıflama gösterdi.
ABD, Suudilere neden katlanıyor
Ne var ki ittifak sürüyor; Suudi parası ve karşılıklı çıkarlar denizi üzerinde taşınıyor. Suudi Arabistan’ın engin petrol rezervleri ve Sünni Müslüman dünyanın manevi direğine ek olarak, eskilere dayanan istihbarat ilişkisi, ABD’nin neden Suudi Arabistan’ın insan hakları ihlallerini, kadınlara muamelesini ve ABD’nin savaştığı terörist grupların ta kendilerinin beslendiği aşırı İslamcı akım olan Vahhabiliğe verdiği desteği açıkça eleştirmekte gönülsüzlük gösterdiğini açıklıyor.
Obama yönetimi, Suudi Arabistan’ın, kraliyet ailesine meydan okuyan muhalif Şii din adamı Şeyh Nimr el-Nimr’i idam etmesini açıkça kınamadı.
Her ne kadar Suudiler Suriye’deki isyancı grupları silahlandırdıklarını açıkça ifade ettilerse de, CIA’nın gizli harekâtıyla ortaklıklarının ve Suudilerin doğrudan finansal desteğinin derecesi ifşa edilmemişti.
Ayrıntılar, yarım düzine kadar mevcut ve eski Amerikalı yetkililerle ve çeşitli Körfez ülkelerindeki kaynaklarla yapılan röportajlarla toparlanıp bir araya getirildi. Çoğu, bu programla ilgili konuşmaya yetkileri olmadığından, isimlerinin gizli kalması şartıyla konuştu.
CIA operasyonu başladığı andan itibaren, Suudi parasından destek alındı.
ABD ile Suudiler arsasındaki karşılıklı bağımlılığın kaynağı para
Michigan’dan eski Cumhuriyetçi kongre üyesi ve CIA operasyonları başladığında Meclis İstihbarat Komitesi (House Intelligence Committee) olan Mike Rogers, “Biz olmadan yapamayacaklarını biliyorlar, biz de onlar olmadan yapamayacağımızı biliyoruz,” dedi. Rogers gizli programın ayrıntılarını konuşmayı reddetti.
Amerikalı yetkililer Suudilerin maddi katkısının miktarını açıklamadılar; fakat bu para, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in ordusuna karşı isyancıları silahlandırma programı için [ABD’den] başka bir millet tarafından ödenmiş olan açık ara en büyük meblağ. Tahminlere göre silahlandırma ve eğitim çabası birkaç milyar dolar maliyetine ulaşıyor.
Beyaz Saray, Suudi Arabistan’dan –ve Katar, Ürdün ve Türkiye’den- gelen gizli finansmanı, Obama’nın körfez ülkelerini bölgede daha yoğun bir güvenlik rolü üstlenmeye ittiği bir zamanda kucakladı.
Hem CIA’nın, hem de Washington’daki Suudi elçiliğinin sözcüleri yorum yapmayı reddetti.
Obama 2013 baharında isyancıları silahlandırmak üzere imzasını atarken, bunu biraz da bölgedeki görünür mahalle kavgasının kontrolünü ele almaya çabalamak için yapmıştı. Katarlılar ve Suudiler Suriye’ye bir yıldan fazla süredir zaten silah akıtmaktaydı. Katarlılar Türkiye sınırından Çin yapımı FN-6 omuzdan ateşlemeli füze bile kaçırmışlardı.
Suriye savaşının yerel patronu Bender bin Sultan’dı
Suudi çabaları gösterişli Prens Bender bin Sultan liderliğinde yürütülüyordu; kendisi dönemin istihbarat şefiydi ve Suudi casuslarını Doğu Avrupa’da Suriyeli isyancılar için binlerce AK-47 ve milyonlarca tam atım cephane satın almaya yönlendiriyordu.
CIA Suudilerin silah alımlarının bir kısmını ayarlamalarına yardım etti, bunlara Hırvatistan’da 2012’de gerçekleşen büyük bir alış veriş de dahildi.
2012 yazına gelindiğinde, Türkiye’nin Suriye sınırında bisiklete pedal çevirmeden serbestçe gitme duygusu etrafı sarmış, körfez ülkeleri isyancı gruplara, hatta Amerikalı yetkililerin el-Kaide gibi radikal gruplarla bağlantısı bulunduğundan endişe ettiği örgütlere bile para ve silah sızdırmaktaydı.
Bu dönemde CIA çoğunlukla uzaktan seyrediyordu, Beyaz Saray Çınar Kerestesi eğitim programıyla isyancılara ölümcül olmayan yardım sağlamasına yetki vermiş ancak silahlara izin vermemişti.
İki eski üst düzey Amerikan yetkilisine göre, 2012 sonlarında, zamanın CIA Başkanı David H. Petraeus, Ürdün Ölü Deniz yakınlarındaki bir toplantıda çeşitli körfez ülkelerinden istihbarat yetkililerine haşin bir vaaz verdi. Onları, birbirleriyle ya da Ürdün ve Türkiye’deki CIA yetkilileriyle koordinasyon kurmadan Suriye’ye silah gönderdikleri için azarladı.
Aylar sonra, Obama CIA’nın Ürdün’deki bir üsten isyancıları doğrudan silahlandırmaya ve eğitmeye başlaması için onay vererek Çınar Kerestesi programını öldürücü desteğe izin verecek şekilde yeniden düzenledi.
Yeni düzenlemeyle, CIA eğitimlerde liderliği ele alırken, Suudi Arabistan’ın istihbarat ajansı olan Genel İstihbarat Müdürlüğü para ve TOW tank savar füzeleri de dahil olmak üzere silah sağlıyordu.
Katarlılar da eğitimin finanse edilmesine yardım etti ve Katar’daki bir üssün ek eğitim yeri olarak kullanılmasına izin verdiler. Ancak Amerikan yetkililerin söylediğine göre Suudi Arabistan bu operasyonda açık ara en büyük destekçi oldu.
Eski bir Amerikalı yetkiliye göre, Obama yönetimi bu koalisyonu Kongre’de artı puan getirecek bir gelişme olarak görürken, bazıları, örneğin Oregonlu Demokrat Senatör Ron Wyden, CIA’in neden operasyon için Suudi parasına ihtiyaç duyduğuna ilişkin sorular ortaya attı.
Wyden röportaja katılmayı reddetti, ancak onun ofisinden daha fazla şeffaflık talep eden bir beyan yayınlandı. Beyanda şu ifadeler kullanıldı: “Üst düzey yetkililerin açık olarak belirttiğine göre ABD, Esed karşıtı muhalefetin harp kapasitesini güçlendirmeye çalışıyor, ancak bunun nasıl yapıldığı, hangi ABD’li kurumların dahil olduğu, bu kurumların hangi yabancı partnerlerle çalıştıkları konusunda ayrıntılar kamuya açıklanmış değil.”
Bölgedeki müttefiklerin patronu CIA
Eğitim programına dahil olan ülkeler arasındaki ilişkiler zorlandığında, çözüm için aracı olmak sıklıkla ABD’ye düşüyor. Ev sahibi olarak Ürdün Suudiler ve Amerikalılardan düzenli ödeme bekliyor. Eski bir üst düzey istihbarat yetkilisine göre, Suudiler geç ödediğinde Ürdünlüler CIA yetkililerine şikayet ediyor.
Mevcut ve eski yetkililerin ifadelerine göre, Suudiler önceki CIA görevlerini kayıtsız şartsız finanse etmiş olsa da, Suriye’ye ödenen para beklentilerle birlikte geliyor.
Eski bir CIA analisti ve şimdi Brookings Enstitüsü’nde deneyimli uzman olarak bulunan Bruce Riedel, “Suudiler, masada bir sandalye ve masadaki gündemin ne olacağı konusunda da söz hakkı istiyorlar,” dedi.
CIA’in eğitim programı, Suriyeli isyancıları silahlandırmak için Pentagon’un düzenlediği ve sona ermiş olan başka bir programdan ayrı. Pentagon’un programı, isyancıları Suriye’deki ‘İslam Devleti’ (IŞİD) savaşçılarıyla mücadelede eğitmek üzere tasarlanmıştı, CIA’nın programı ise Suriye ordusuyla savaşan isyancı gruplara odaklanıyor.
Analistin ifadesine göre, istihbarat ittifakı Suriye savaşının merkezinde bulunsa ve el-Kaide’ye karşı savaşta önemli olsa da, Amerika-Suudi ilişkilerinde değişmeyen bir rahatsızlık, Suudi vatandaşlarının terörist grupları desteklemeye bu kadar devam etmesi.
Terörü desteklediği bilinmesine rağmen Suudilere ihtiyaç var
Dışişleri Bakanlığı’nda eski bir terörle mücadele danışmanı ve İslam Devleti üzerine bir kitabın yazarı olan William McCants, “Argüman ‘Onlara teröre karşı savaşta bir ortak olarak ihtiyacımız var’ şekline dönüştükçe ikna ediciliğini yitiriyor,” dedi. “Eğer bu sırf terörle mücadelede işbirliği meselesiyse, Suudiler de terörün başından yaratılmasında problemin büyük bir parçasıysa, o zaman bu argüman ne kadar ikna edici olabilir?”
Yakın vadede, istihbarat şefleri arasındaki bir bağla güçlendirilen ittifak sağlam duruyor. Suriyeli isyancıları silahlandırma işini Prens Bender’den kendi üstüne almış olan Suudi İçişleri Bakanı Prens Muhammed bin Nayif, CIA direktörü John O. Brennan’ı, Brennan 1990’larda CIA’in Riyad istasyonu şefi olduğu zamanlardan tanıyor.
Eski iş arkadaşları iki adamın hâlâ yakın olduğunu ve Prens Muhammed’in Arap Yarımadası’ndan el-Kaide gibi terörist grupları kaldırma yolundaki agresif hamleleriyle Washington’da dostlar kazandığını söylüyorlar.
Brennan’ın bir zamanlar Riyad’da elinde bulundurduğu iş, büyükelçiyi bile aşar şekilde, Amerika’nın Suudi krallığındaki gücünün gerçek odağı. Eski diplomatlar, en önemli görüşmelerin daima CIA istasyon şefi aracılığıyla yürütüldüğünü hatırlıyorlar.
Eski ve mevcut istihbarat yetkililerine göre bu iletişim kanalının bir faydası var: Suudiler kamuya kapalı alanda yapıldığında Amerikan eleştirisine çok daha fazla açıklar ve bu gizli kanal Suudi davranışlarını Amerika’nın çıkarlarına uygun bir yöne iletmek konusunda her tür kamuya açık azarlamanın yapabileceğinden daha fazla iş yaptı.
ABD-Suudi ittifakının kirli mazisi
İlişkinin kökleri derinlere dayanıyor. 1970’lerin sonlarında, Suudiler “Safari Kulübü” diye bilinen ve Fas, Mısır ve Fransa’yı da içeren uluslardan oluşan bir koalisyon kurmuşlardı; bu koalisyon, Kongre’nin yıllar süren istismarlardan sonra CIA’nın kanatlarını kırptığı bir dönemde Afrika civarında gizli operasyonlar yürütüyordu.
Eski bir Suudi istihbarat başkanı olan Prens Turki el-Faysal, Georgetown Üniversitesi’nde 2002’de verdiği bir konuşmada şöyle hatırlıyordu:
“Ve böylece krallık, inanıyorum ki, bu ülkelerle birlikte, ABD’nin bunu yapamadığı bir zamanda bir şekilde dünyayı güvenli tutmaya yardımcı oldu. 1980’lerde, Suudiler CIA’nın Angola’daki operasyonlarını finanse etmeye yardım ettiler, ABD burada Sovyet müttefiki olan hükümete karşı isyancıları destekliyordu. Suudiler de ateşli antikomünistler olsa da, Riyad’ın temel arzusunun CIA’yle bağlarını güçlendirmek olduğu görülüyordu. Operasyona dahil olmuş olan eski bir üst düzey istihbarat yetkilisi, “İyi niyet satın alıyorlardı,” diyerek hatırlıyor.
Suudiler, ABD’nin Afganistan’daki masrafının tamamını ödedi
Sonucu belki de en mühim olan hadisede, Suudiler Sovyetleri Afganistan’dan dışarı sürmek için mücahit isyancılarının silahlandırılmasına yardım etti. ABD bu göreve her yıl yüzlerce milyon dolar yatırıyordu ve Suudiler de doları dolarına bunun dengini ödediler.
Para, CIA’nın yürüttüğü bir İsviçre banka hesabı aracılığıyla akıyordu. Gazeteci III. George Crile, kitabı “Charlie Wilson’s War”da, CIA’nın İslam’daki faiz yasağına uyarak bu hesapta faiz işlememesi için nasıl ayarlamalar yaptığını anlatır.
1984’te, Reagan yönetimi Nikaragua’daki kontra isyancıları finanse etmek için İran’a silah satma yolundaki gizli planı için yardım aradığında, ulusal güvenlik danışmanı Robert C. McFarlane dönemin Washington’daki Suudi büyükelçisi Prenst Bender’le buluştu.
McFarlane’in daha sonra ifade ettiğine göre, Beyaz Saray Suudilerin işbirliği yapmakla “kayda değer miktarda hatıra geçeceklerini” garanti etmişti.
Prens Bender, Reagan yönetiminin Suudilere geçmişteki desteğine binaen, kontralara fon sağlamak için aylık bir milyon dolar taahhütte bulundu. Bu katkılar Kongre kontralara sağladığı fonu kestikten sonra da devam etti. Nihayetinde, Suudiler Cayman Adaları’ndaki bir banka hesabı aracılığıyla ödenen 32 milyon dolarlık bir katkıda bulunmuşlardı.
İran-kontra skandalı patladığında ve Suudilerin rolüne ilişkin soru işaretleri yükseldiğinde, krallık sırrını tuttu. Prens Bender, bağımsız hukuk müşaviri Lawrence E. Walsh’un yürüttüğü soruşturmaya yardım etmeyi reddetti.
Prens bir mektupla, beyanda bulunmayı reddederek, ülkesinin “sırdaşlıklarının ve taahhütlerinin, dostluklarımız gibi, anlık değil, uzun vadeli olduğunu” açıkladı.
C .J. Chivers bu rapora katkıda bulunmuştur.
Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu