Hadi el-Amiri’nin dilinden Gönüllü Halk Güçleri

img
Hadi el-Amiri’nin dilinden Gönüllü Halk Güçleri YDH

Irak’ta IŞİD’e karşı mücadele için kurulan Gönüllü Halk Güçleri’nin komutanlarından Hadi el-Amiri, bu güçlerin niteliğini ve kendisini buradaki konumunu açıkladı.




YDH- El Alem televizyonuna demeç veren Milletvekili Hadi el-Amiri, Gönüllü Halk Güçleri’nin (Haşdu’ş- Şa’bi) doğrudan başbakanlığa bağlı yasal statüye sahip bir güvenlik gücü olduğunu söyledi.

Gönüllü Halk Güçleri’nin IŞİD’in Haziran 2014’ta Tıkrit ve Musul kentlerini ele geçirmesinden sonra eski Başbakan Nuri el-Maliki’nin emriyle kurulduğunu hatırlatan Amiri, yeni Başbakan Haydar el-İbadi’nin de bunu teyit ettiğini söyledi.

Hadi el-Amiri, Halk Güçleri’nin başkan ve başkan yardımcısının bulunduğu bir heyet tarafından yönetildiğini belirterek bu heyetin tıpkı başbakanlığa bağlı diğer kurumlar gibi resmi bir niteliğinin bulunduğunu söyledi.

Kendisinin Halk Güçleri heyetinde herhangi bir sorumluluğunun olmadığını, sadece IŞİD’le savaşan bir asker olduğunu belirten Hadi el-Amiri, milletvekilliği görevini de sürdürdüğünü söyledi.

Irak’taki siyasi gruplardan Bedir Örgütünün başkanlığını yapan Hadi el-Amiri, önceki kabinede ulaştırma bakanlığı yapıyordu.

Ulaştırma bakanlığı yaptığı dönemde başbakanlık ofisi tarafından IŞİD saldırılarına karşı Diyala ilinin güvenliğinin sağlanması ile görevlendirildiğini belirten Amiri, Diyala’daki güvenlik kurumlarından Dicle Operasyonu Komutanlığı görevini aldığını ve komuta ettiği 5. Tümen ve polis güçlerinin Diyala ilinin tamamını IŞİD’den temizlediğini söyledi.

Gönüllü Halk Güçleri ile diğer güvenlik kurumları arasında herhangi bir sorun bulunmadığını belirten Amiri, “Halk Güçleri ile Savunma bakanlığı ve ordunun kara ve hava kuvvetleri arasında güçlü bir kardeşlik ilişkisi bulunuyor. Birçok konuda ortak görüşlere sahibiz. En üst düzeyde büyük bir uyum ve koordinasyon var, sadece teferruata dair konularda görüş ayrılıkları olabiliyor” dedi.

Felluce operasyonunun bir yıl önce başlamasını istemiştik

Sürmekte olan Felluce operasyonuna da değinen Amiri, şunları söyledi.

“Felluce operasyonunu yakından izliyoruz. Gerekli görülen yerlerde operasyonlara katılıyoruz. Biz maaş peşinde değiliz. Biz dini merceiyetin ülkenin IŞİD şerrinden kurtarılması yönündeki fetvası ile gönüllü olduk. Biz her göreve hazırız nitekim şimdiye kadar da her operasyonda öncü olduk.

Biz bir yıl önce Felluce operasyonunun yapılmasını istemiştik. Bu kentin Bağdat’a yakınlığından dolayı buraya öncelik verilmesinde ısrar ediyorduk. Burası bir zaaf noktasıydı ve gaflet gösterilmesi durumunda Bağdat’ı düşme tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak sorunlar üretiyordu. Ancak başbakan kimileri da haklı olan bazı gerekçelerle Ramadi’ye gitti.

Başbakan Beyci’ye öncelik verdi, halbuki biz Felluce’ye öncelik verilmesini istiyorduk.

Bununla birlikte başbakanın izahları da mantıklıydı; çünkü o Beyci’nin düşmesi halinde Tıkrit’in de düşebileceğine, dolayısıyla bizim geri çekilerek Samerra’yı savunmak zorunda kalacağımıza inanıyordu. Bu durumda mezhebi gerilimler artabilir ve Irak bütünüyle karanlık bir tünele girebilirdi. Neticede Beyci’ye gidildi ve oranın kurtarılması ile buna son verildi.”

ABD’nin Felluce’de hesapları var

Amerikalıların da Beyci’ye öncelik verilmesinden yana olduğunu belirten Hadi el-Amiri, “Çünkü Amerikalılar Beyci’deki savaşın karmaşık bir savaş olacağına inanıyordu. Oranın kurtarılması dengeyi büyük ölçüde değiştirdi.

Beyci’nin kurtarılması, IŞİD’i şoke etti. Ondan sonra el-Cezire savaşına gittik. Oradan askeri tesislere füze atılıyordu. Bu dosyayı tamamen kapatmak için Cezire’nin işinin bitirilmesi gerekiyordu ve bunu gerçekleştirdik.

IŞİD, Ebu Gureyb’deki silolar bölgesine bir yıldırım harekatı yaptı. Bu bir uyarıydı. Bağdat’taki son bombalı saldırılar, Felluce operasyonu meselesinin öne alınmasına neden oldu. Halkın tahammülü kalmamıştı ve herkes bu konudaki en önemli faktörün Felluce olduğuna ikna olmuştu.

Amerika ve Fransa seçim şovu peşinde

Amerikalıların Felluce’ye öncelik verilmesine karşı çıkmaları bir hataydı. Amerikalılar Felluce’yi bir düğüm ve bataklık olarak görüyorlar. Çünkü orada çok büyük kayıplar vermişlerdi. Dolayısıyla Felluce’nin basit bir mesele olmadığına inanıyor ve orayı görmezden geliyorlardı.

Amerikalılar ile Fransızların Musul’a öncelik vermelerinin sebebi, bu iki ülkede yapılacak olan seçimlerdi.  Musul’da IŞİD’e büyük bir darbe vurulmasının başkanlık seçimlerinde kendi lehlerine olacağına umut bağlamışlardı.

Dış faktörler bizi etkilemez

Bizi hiç kimse etkileyemez, ne Amerikalılar ne Fransızlar ne de başkaları... Önemli olan aldığımız kararların başbakan tarafından onaylanması. Bu gerçekleştikten sonra ne Suudi elçisi, ne Amerikan elçisi hatta ne de güvenlikle ilgili bakanlar bizi etkileyemez. Çünkü planlama yaptığımız zaman tüm imkanları göz önünde bulunduruyor ve tüm meseleleri ayrıntılı olarak değerlendiriyoruz.

Savaşların içişleri veya savunma bakanlarıyla hiçbir ilgisi yok, bu sadece güvenlik kurumları ile silahlı kuvvetler genel komutanı (başbakan) ile ilgilidir.

Saklaviye ve Kerme IŞİD’in ayaklarıdır

Felluce dosyasının hala kapatılamaması, teknik karmaşıklıklardan dolayıdır. Felluce operasyonundan sonra bu bölgeyi tamamen temizleyeceğimize inanıyoruz.

Felluce’yi kurtarıp teröristlerin solunum yollarını serbest bırakmak olmaz. Saklaviye, Kerme ve Amiriye bölgeleri, IŞİD için bir destek ve manevra alanları olabilir. IŞİD, bu bölgelere çekilerek buralardan diğer yerlere intikal ediyor. Bu yüzden bu dört kaçış noktasını kapatmayı düşündük.

Saklaviye ve Kerme, IŞİD’in elleri ayakları konumundadır. Kerme ve Saklaviye’nin kurtarılmasıyla IŞİD’in ayakları kesilmiş ve Felluce’deki kuşatma tamamlanmış olacak. Böylece IŞİD’e gerçek bir darbe vurulmuş ve Felluce IŞİD’den tamamen temizlenmiş olacak.

Gerilla savaşı IŞİD’e karşı en etkili yöntem

IŞİD’le savaşta en etkili yöntem gerilla savaşı, IŞİD’e karşı klasik savaş yöntemi işe yaramaz. Eğer ordu güçleri ile savaşacak olursak kesinlikle başarılı olamayız. Amerikalılar da Felluce’de el-Kaide ile yaptıkları savaşta aciz kaldılar. Tıpkı Vietnam’da olduğu gibi. Yüksek moralli, gönüllü, tehlikeden yılmayan ve eğitimli güçlerle gerilla savaşı yapılmalıdır. Bu, bizim tüm operasyonlarda başarılı olmamızın temel sebebidir.

Biz her operasyonda önce düşmanı nasıl kuşatma altına alabileceğimizi düşünüyoruz. Curf es-Sahar’a, Süleyman Beg’e, bu yöntemle gitmiştik.

IŞİD o dönemlerde birçok yeri ele geçirmiş hatta Kerbela yakınlarındaki Museyyeb’i işgal etmişti.

Biz, IŞİD’e karşı onun kendi yöntemiyle savaşıyoruz. Yani küçük ve hızlı gruplarla gerilla savaşı. Biz, savaş morali yüksek eğitimli gruplar oluşturduk. Bu gruplar IŞİD’e karşı koydu, bu yöntem bizim başarımızda en esaslı role sahip.

Biz Daluiye savaşında yalnızca kuşatma ve sızma yöntemi kullanmaya karar verdik. Bölge bir ölüm sahrasına dönüştü. Son derece zorlu bir savaşa rağmen üç gün boyunca sadece birkaç metre, birkaç metre ilerleyebildik. Çünkü gençlerimiz tanklarla ve zırhlı araçlarla savaşmakta ısrar ediyorlardı. Ama üç gün sonra artık dayanamayıp zırhlı araçlardan indiler ve birkaç grupla bölgeyi kuşattılar ve bu yöntemle IŞİD’in işini yarım saat içerisinde bitirdiler.

Felluce IŞİD’in elinde esir

Felluce halkı IŞİD’in elinden çok çekti. Aslında IŞİD, oradaki herkesi tehdit eden bir hastalık gibidir. Bir kanser tümörü gibidir, bu yüzden milli, ahlaki ve şer’î sorumluluklarımız ülkemizin toprağını ve Felluce halkını bu hilekar grubun elinden kurtarmamızı gerektiriyor.

Bu operasyonun nündeki en büyük engel, sivillerin nasıl korunacağı meselesiydi. Çünkü bu halk bizim halkımız, bu aileler bizim ailelerimizdir, düşmanın değil. Sivillerin çıkışının sağlanması için güvenli güzergahlar oluşturduk. IŞİD, önceleri sivillerin çıkışını engelliyordu; ancak sonunda teslim olacak.

Bazı TV’ler fitne peşinde

Bazı medya kuruluşları etnik ve mezhebi kışkırtma yapıyor. Bunlar Irak’ın düşmanlarıdır ve Irak’ın istikrara kavuşmasını istemiyorlar. Irak’ta mevcut durumun devam etmesini IŞİD işgalinin ve yıkımının sürmesini istiyorlar.”

General Süleymani Bağdat’ın onayı ile Irak’ta

Hadi el-Amiri, İran’ı Irak’ın iç işlerine karışmakla ve Irak’a askeri müdahale yapmakla suçlayan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr’in açıklamalarıyla ilgili bir soruya da şu cevabı verdi:

“Askeri müdahale, Irak hükümetinin onayı olmaksızın Irak’a girmektir. Şu an Türk askerleri Bağdat’ın onayı olmaksızın Irak içerisinde bulunuyor. Halbuki Irak hükümeti defalarca Türkiye’den askerlerini çekmesini istedi. Ben Kahire’ye giderek bu konudaki şikayetimizi Arap Birliğine bizzat sundum. Arap Birliği de oy birliği ile Türkiye’den Irak’taki askerlerini çekmesini istedi.

Bugün hiç kimse uluslararası koalisyona bağlı uçakların Irak üzerindeki uçuşları konusunda bir şey söylemiyor. Ama İran’la ilgili çok şey söyleniyor.

İran’la ilgili sbu kadar çok şey söylenmesinin temel sebebi, İranlı askeri danışmanların IŞİD’e karşı operasyonlardaki başarısıdır. Irak güçleri, İranlı askeri danışmanların terörle mücadele tecrübelerinden çok yararlandı.

İran’ın silah, lojistik ve eğitim alanında yaptığı yardımlar, Tahran ile Bağdat arasında yapılan anlaşmaların sonucudur.

Irak’ın düşmesini önleyen 4 etken

Eğer dört etken olmasaydı, hiç kuşkusuz Irak IŞİD tarafından işgal edilirdi. Dini merceiyetin fetvası... Halkın merceiyetin fetvasına “emrindeyim” demesi ve İslami direniş gruplarının fedakarlıkları Irak’ın IŞİD karşısında ayakta kalmasını sağlayan 3 etken oldu.

İslami direniş grupları operasyon geçmişine ve tecrübelerine sahipti. Bunlar Gönüllü Halk Güçleri’nin oluşumunda önemli rol oynadılar.

O dönemde polis ve ordu, terörle mücadele için insan gücü temin edebilecek durumda değildi.

Ben hatta tek çocuklu ailelerin bile çocuklarını savaş meydanına gönderdiğine bizzat tanık oldum. Bu tek çocuklardan bazıları şehit oldular.

Dördüncü ve en önemli etken ise İran İslam Cumhuriyeti’nin Irak’a verdiği destek oldu. Bizzat Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani defalarca “eğer İran’ın desteği olmasaydı Erbil düşecekti” dedi.

Ben de Hadi el-Amiri olarak diyorum ki eğer bu dört etken olmasaydı, biz şu an başka bir durumda olurduk ve bu habis teröristlerin işgali Körfez ülkelerine kadar yayılırdı.

6 bin ABD askeri danışmanına ses çıkaran yok

Şu an Irak’ta 6 bin Amerikalı askeri danışman var, hiç kimse bunlarla ilgili bir şey söylemiyor. Fakat sayıları ancak onlarla ifade edilen İranlı askeri danışmanlar konusunda çok şey söyleniyor.    



Makaleler

Güncel