Camp David zirvesi, Körfez krizini çözebilir mi?

img
Camp David zirvesi, Körfez krizini çözebilir mi? YDH

Trump, İran'a karşı tüm Arap ülkelerini birleştirmek için Suudi liderliğindeki ülkelerin Katar'la yaşadığı krizi çözmeye çalışıyor.




YDH-Huffington Post’un Arapça sitesi, Trump yönetiminin Camp David zirvesinde tüm Arap ülkelerini İran’a karşı birleştirmeyi hedeflediğini öne sürdü.

***

Washington’ın Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki krizi çözmek için 2017 yazından beri aralıklarla sürdürdüğü başarısız çabaların ardından Trump yönetimi şu an Konsey’e üye ülkelerin liderlerini bu sonbaharda krizin çözümüne yönelik arabuluculuk için Camp David’e davet etmeyi düşünüyor.  

Yönetimin İran’a yeniden baskısı kurması, Konsey’deki krizi sona erdirmeye yönelik son girişimin arkasındaki itici güç olarak görünüyor. Çünkü Amerikan Lobe Logsitesinin haberine göre İran’ın bölgedeki davranışlarını değiştirmek hedefiyle İran’ı yalnızlaştırmak için gösterdiği çabalara Araplardan mümkün olduğunca büyük destek istiyor.

Söz konusu Amerikan sitesine göre Başkan Donald Trump’ın Suudiler tarafından yönetilen blok (Suudiler, Emirlikler, Bahreyn) ile Katar arasındaki krize arabuluculuk yapabilme kapasitesi, hala kuşkulu bulunuyor.    

İş dünyasında öğrendiği müzakere yeteneği, belki bu krizin merkezinde yer alan ulusal gururla ve devletlerin karmaşık çıkarları ile ilgili konuları çözmeye yeterli olmayabilir.

Böylesi bir uzlaştırıcı zirve başarılmak isteniyorsa başkanın tıpkı Savunma Bakanı James Mattis gibi, bölgeyle ilgili geniş çaplı bilgisi olan yetkililere ve Amerikan dışişleri bakanlığı ile istihbarat servislerinin Ortadoğu uzmanlarına, güvenmesi gerekecektir; bunların yanı sıra bu donukluğu kırmak için Katar’a karşı Suudi koalisyonuna katılmaktan kaçınan Kuveyt ve Umman liderlere.

Trump’ın kriz karşısındaki değişken tutumu

 Körfez krizi 2017 yılının haziran ayı başlarında başladı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır, Katar’a ekonomik abluka uyguladı. Bu devletler, aşırı İslamcıları desteklediği ve İran’la sıcak ilişkiler içinde bulunduğu iddiasıyla Doha’nın bölgedeki davranışlarını kınıyorlardı.   

Şimdi artık krizin, Birleşik Arap Emirlikleri’ne mensup internet korsanlarının Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al-i Sani’ye ait sahte ifadeler yayımlamasıyla başladığı biliniyor.

Burada dikkate değer olan şey krizin Başkan Trump’ın aynı yılın mayıs ayında Riyad’a yaptığı ziyaretten yalnızca birkaç hafta sonra başlamasıdır. Nitekim Trump’ın birçok bölgesel meselede Suudilerin ve Emirliklerin görüşünü paylaştığı görülüyordu. 

Kriz başladıktan hemen sonra Trump, yazdığı twitle Katar’ı terörizmi desteklediğini belirtti. Ardından da 9 Haziran 2017’de Beyaz Saray’da düzenlenen bir etkinlikte “Katar çok yüksek düzeyde terörü finanse ediyor” diye iddiada bulundu.   

Bu tür açıklamalar, kuşkusuz Suudi liderliğindeki devletleri memnun etti ve belki de onları Katar’ı cezalandırma konusunda cesaretlendirdi. Fakat Trump yönetimindeki üst düzey yetkililer endişeliydi. 

Exxon Mobil yönetim kurulu başkanıyken Katar’la yoğun şekilde iş yapmış olan Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, krizin çözümü için arabulucu olmaya çalıştı. 

Körfez’le ilgilenen Amerikan Merkez Komutanlığının daha önce komutanlığını yapmış olan Savunma Bakanı James Mattis de aynı şeyi yaptı. 

Öyle gözüküyor ki Amerikan hükümetindeki iki yetkili de Trump’a Birleşik Devletlerin Katar’da önemli çıkarları olduğunu söylediler. 

Petrol ve gaz satın alımı, el-Udeyd hava üssü (ki bu üs Amerikan Merkez Komutanlığının bölgedeki ön cephe üssüdür ve 11 bin Amerikan askerini misafir etmektedir) ve Amerika’nın Afganistan’da Taliban’a ve Doha’da temsilcileri de bulunan Gazze’deki Hamas’a vermek istediği mesajların iletilmesinde Katar’ın oynadığı diplomatik rol bunlardan bazılarıdır. 

Amerikan sitesine göre Suudilerin liderliğindeki blok yanlısı düşünce önem büyük olan ekonomik ve siyasi ilişkilerle güvenlik ilişkilerini bozacaktı. 

Gözüken o ki Trump mesajı anladı. Katar’ı eleştirmekten sakındı ve Tillerson’un o yaz başlayan krizde arabuluculuk yapmasına izin verdi. Tillerson, bu amaçla bölgeye birçok ziyaretler yapmasına rağmen taraflar arasında uzlaşma sağlayamadı. 

Belki de Suudiler, onun Trump’la yakın kişisel ilişkilere sahip olmadığını biliyordu ve onu aşabileceklerine inanıyordu. Öte yandan belki de Suudiler Amerika’nın Katar’dan ne istediklerini açıklamaları yönündeki baskısından sonra Tillerson’un bu taleplerden bazılarının “Katar tarafından yerine getirilmesinin zor” olduğunu söylemesine biraz kızdılar.

Bu ihtilafın özü, Suudi liderliğindeki bloğun Katar’ın bağımsız bir dış politikaya sahip olmamasını tercih edecek olmasıydı; ancak bu aşırı talep Katarlı yetkililer açısından kabul edilemez. 

Katar’ın Suudi bloğunun taleplerine karşı çıkması, ülkede bir tür yeni Katar ulusalcılığı meydana getirdi ve Şeyh Temim bin Hamad’ın ve hükümetinin konumunu güçlendirdi.

Amerikan sitesine göre Katar halkı, Suudilerin liderliğindeki bloğun ablukasından kaynaklanan bazı sorunları kabullenmiş gözüküyordu. 

Yırtık bir Körfez İşbirliği Konseyi ile uğraşmak

Tillerson’un arabuluculuk görevinde başarısız olmasıyla Katar ve Suudi liderliğindeki blok, Washington’u etkilemek için üst düzey ziyaretler ve çok pahalı halkla ilişkiler kampanyaları düzenlemeye başladı. 

Bir süreliğine Trump yönetimi çatışan tarafların üst düzey yetkililerini kabul etti ve tüm taraflarla ilişkileri derinleştirdi.

Örneğin yönetim, 2018 başlarında Katar’la stratejik diyalog başlattı. Amerikan Dışişleri Bakanlığında düzenlenen bir toplantıda Katar’a “Terör ve aşırılığın tüm görüntüleriyle mücadelede yaptıkları için” teşekkür etti. 

Amerika “Katar’ın ülkedeki mevcut Amerikan üssünde hayati imkanları genişletme teklifini” memnuniyetle karşıladı. Daha sonra, Haziran 2017’deki krizin başlamasının ardından Katar, Washington’da itibar kazanabilmek için 12 milyar dolarlık F-15 savaş uçağı anlaşması imzaladı. 

Trump, Suudi liderliğindeki blokla ilgili olarak da Suudi Veliahdı Muhammed bin Salman’ın Mart 2018’deki ziyareti sırasında Suudilerin Amerika’dan milyarlarca dolarlık silah ve askeri araç satın almasından dolayı övgülerini belirtti. 

Bunun ardından krizin tarafları, Washington’daki halkla ilişkiler savaşından kendilerinin galip çıktığına inanmaya başladı.

Sabır taşıyor

Mart 2018’e rağmen, Traump’ın sabrı tükenmiş gibi gözüküyordu. 2018 ilkbaharında Körfez İşbirliği Konseyi için bir zirve toplantısı düzenleme fikri  ortaya attı. Ancak Körfez İşbirliği Konseyi krizinin çözümü yolunda bir ilerleme olmazsa böylesi bir toplantının düzenlenmeyeceğini vurguladı.  

Bazı gazetelerin haberine göre Trump, Katar’ın terörün finansmanı konusunda anlamlı adımlar atmasından duyduğu memnuniyeti ve Suudi liderliğindeki bloğun ise çekişmenin uzlaşmaz tarafı olduğunu dile getirdi. 

Trump ayrıca emekli General Antony Zinni ve Körfez İşlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Tim Linderking’i bu çatışmanın çözümünde arabuluculuk yapmaları; ancak Tillerson gibi de eli boş dönmemeleri için bölgeye gönderdi.  

Ancak Amerikan sitesine göre Trump’ın çekişmenin çözümünü ödüllendirmek için Körfez İşbirliği Konseyi zirvesi düzenleme fikri çabucak bir çözüme ulaşmak için Körfez İşbirliği Konseyi zirvesi düzenleme fikrine dönüşüverdi.  

Bazı haberler zirvenin Nisan 2018’de Washington’da, diğer bazı haberler ise zirvenin Camp David’de Mayıs 2018’de yapıldığını bildiriyor. 

Bunun dışında öyle gözüküyor ki Trump çatışan tarafların başlangıçtaki ilerlemeyi bile kaydedemeyeceğini görerek hüsrana uğradı.

Dolayısıyla Beyaz Saray, 3 Nisan 2018’de planlanan Körfez İşbirliği Konseyi zirvesinin Eylül 2018’e ertelendiğini açıkladı.

İsminin açıklanmasını istemeyen Amerikalı yetkililer, o zamandaki ertelemenin program yoğunluğundan ve bunun yanı sıra Tillerson’un halefi olan Mike Pompeo’nun dışişleri bakanlığının onaylanmamasından kaynaklandığını söylemesine rağmen başka bazı kaynaklar, bu ertelemenin sebebinin bu çatışmanın devam ediyor olmasından kaynaklandığını söyledi.

Suudi Dışişleri Bakanı Adil Cubeyr’in açıklamasıyla ilgili bir etken de olabilir; Cubeyr, eğer Camp David’de bir zirve toplantısı olsaydı, bunun Katar ihtilafıyla ilgili olmayacağını söyledi ve bunun Körfez İşbirliği Konseyi’nin kendi iç meselesi olduğunu vurguladı. 

Görünen o ki bu yorum Suudilerin ihtilafta işlerine gelmeyecek muhtemel bir Amerikan baskısından kaygı duyduğuna işaret ediyor. Amerikan sitesine göre bu yüzden Suudiler bir zirve toplantısı düzenlenmesine ilgi duymadılar.  

Nisan 2018’de yeni atanmış Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’a gitti. Suudi yetkililere Katar ihtilafıyla ilgili şu mesajı verdi: “Yeter artık!” O ayın başlarında Trump, Katar Emiri Temim bin Hamad’ı Beyaz Saray’da ağırladı ve Katar’a güçlü bir destek verdi. Suudiler, Trump’ın sabrının Körfez ihtilafından dolayı tükenmekte olduğu mesajını aldı ancak Pompeo’nun ziyareti de bu katılığı kıramadı. 

Son baskının arkasındaki İran faktörü

Geriye döndüğümüzde Pompeo’nun Nisan 2018’deki ziyareti, Trump’ın İran’a yönelik sertleşen tavrını güçlendirmesi beklentisiyle en azından Körfez İşbirliği Konseyi içinde birleşik bir Arap desteği almaya odaklanmış gözüküyor. Trump, 8 Mayıs 2018’de Amerika’nın İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekildiğini açıkladı. 

İki hafta sonra Pompeo, İran'ın "tarihteki en güçlü yaptırımlar" olarak tanımladığı şeyden kurtulmak için yerine getirmesi gereken 12 talep listesi hazırladı.

Bu yaptırımların bir kısmı uygulanmış, geri kalanlar ise Kasım 2018 için planlanmıştı, İran'la ilgilenen şirketlere petrol yasakları ve yaptırımlar da dahil edilmiştir. Bunlara İran’la iş yapan şirketlere yaptırımlar da dahil edilmişti. 

İran ekonomisine baskı yapmayı hedefleyen bu yaptırımlar, İran’ı bölgedeki davranışlarını değiştirmeye zorlamak, küçük ve barışçı olsa bile nükleer programa sahip olmasını engellemek ve Mattis ile Pompeo da dahil olmak üzere Trump yönetimindeki yetkililerin reddetmesine rağmen İran’da rejim değişikliği için de olabilir. 

İran, bugün bu zorlu politikayı desteklemek için Körfez İşbirliği Konseyi gibi geleneksel Arap müttefiklerinin önemine inanan Trump yönetiminin en büyük endişesini oluşturuyor. Buna karşılık, parçalanmış Körfez İşbirliği Konseyi bu desteği zayıflatıyor ve ise İran'ın çıkarına oluyor.

Trump ve Pompeo, Körfez İşbirliği Konseyi'nin krizinin Suudi liderliğindeki ablukaya karşı koyabilmek için Katar’ı İran'a yaklaştırdığını, İran’ın Katar uçaklarının hava sahasını ülke dışına ve ülkeye yapacağı seferlerde kullanmasına ve İran toprakları üzerinden temel mal ve gıda ithal etmesine izin verdiğini gördü. 

Körfez İşbirliği Konseyi’nin önemini anladığı konusunda Beyaz Saray’ın Trump’ın Katar Emiri ile Nisan 2018 başlarında yaptığı telefon görüşmesiyle ilgili açıklamasında öne çıkanlar şunlar: İki lider, sadece mevcut Körfez İşbirliği Konseyi krizini ele almadılar, “İran’ın bölgedeki davranışlarının bölge istikrarına yarattığı tehdidi” de görüştüler. 

Trump'ın müzakere yeteneklerini test edin

Körfez İşbirliği Konseyi'nin Camp David zirvesi gerçekten Eylül 2018'de gerçekleşecekse veya sonbahardan daha sonra yapılacaksa Trump, Körfez İşbirliği Konseyi krizini Suudilerin öncülük ettiği Katar’a yönelik ablukayı kaldırmak için müzakere yeteneklerini kullanmak zorunda kalacak. 

Bu asla bir emlak projesi içeren bir iş anlaşması değildir. Trump'ın o işte iyi olduğu söylenir; ancak dış politika meseleleri, basit ve sıradan işleri aşan, ulusal gurur ve egemenlik gibi karmaşık konularla ilgili karmaşık bir meseledir.

Amerikan web sitesine göre, Trump, doğal yeteneklerine dayanarak bu türden bir anlaşmaya varamaz, tıpkı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Helsinki'de yaptığı gibi, diplomasiyi kullanmanın en iyi yolu olmayacak. (kesinlikle siyasi analistlerin çoğu Putin’in ondan üstün olduğuna inanıyor)

Bunun yerine, kendisi ve meslektaşları, krizi iyi tanıyan Kuveyt ve Umman'la müzakere etmek zorundadırlar ve krizin her iki tarafına da hitap edebilecek ortak bir yaklaşım geliştirmeye ve koordine etmeye çalışmalıdırlar.

Trump ayrıca, Körfez devletlerinin dinamiklerini çok iyi bilen Savunma Bakanı Mattis’e ve Dışişleri Bakanlığının ve istihbarat servislerinin uzmanları gibi bölgeyi bilen ABD yetkililerine danışmalıdır.

Amerikan sitesine göre, asıl zorluk Suudiler ve Emirliklerin Katar'daki ablukaya son verirken onurlarının korunmasına izin verecek kabul edilebilir bir çıkış yolu bulmaktır. 

Suudi liderliğindeki bloğun baş taleplerinden biri olan Katar’ın el-Cezire televizyonunun kapatılması pek mümkün değilse de Kanada’nın Suudi kadın haklarını eleştirmesi çerçevesinde Riyad’la Ottawa arasında yaşanan ihtilafta Suudi dış politika çevrelerinde yaygın görülen bir ifadeyle çatışmanın tarafları karşı tarafın iç işlerine karışmamayı taahhüt edebilir. Suudilerle Emirliklerin anlaşması halinde Mısır’la Bahreyn de anlaşabilir. 

Belki de bu, Tramp'ın ilk defa Filistin-İsrail meselesinde düşündüğü ancak Kudüs konusundaki kişisel politikasındaki hatası sebebiyle hüsran olan “yüzyılın anlaşması” olmayacaktır. Ancak bu, Washington’un Arap ortakları arasındaki rahatsız edici çatışmaya son verecek bir zafer olabilir. 

Trump, bu başarıyı sadece bir diplomatik zafer olarak değil, İran’a karşı sert politikalarında Arap desteğini almak için bir propaganda olarak da kullanabilir. Böylelikle Katar, kuzey komşusuna hava bağlantıları ve kaynakları konusunda bağımlı olmayacaktır (Katar ve İran Körfez'deki geniş bir gaz alanında ortaklıklarını sürdürecek olsa da.) 

ABD'nin son zamanlardaki çabalarına karşı ironik olan, bu kriz başlamadan önce dahi Körfez İşbirliği Konseyi’nin aslında İran'a karşı birleşmiş olmadığıydı. 

Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn zor bir yaklaşımı desteklerken, Umman, Kuveyt ve Katar daha ılımlı bir politika tercih etti. Bununla birlikte, Amerika’nın arabuluculuk çabalarının, temelden başlaması çözülmesi gereken anlaşmazlığı sona erdirmek için önemlidir.

Çeviri: YDH