Aşağıdaki yazı, kısa bir süre önce, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova tarafından, bu bakanlığın sosyal medya hesaplarından birinde yayınlandı.
Marco Rubio’nun Venezuela halkını ve Nicolas Maduro’yu açıkça tehdit ettiği iki tweet, geçtiğimiz hafta epey dikkat çekti.
Aynı gün arka arkaya atılan bu tweetlerden ilkinde, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin iki fotoğrafı yer alıyordu. İlk fotoğrafta devlet başkanlığı sırasında bir geçit töreni sırasında görüntülenmişti, ikinci fotoğraf ise ABD ve Britanya tarafından örgütlenen cihatçı kalabalıklar tarafından linç edilmesi sırasında çekilmişti.
Rubio’nun tweeti, epey şikâyet de aldı; kullanıcılar, tehdit içeriği yüzünden twitter yönetimini topa tuttular, ancak bekleneceği gibi, twitter yönetimi burada fikir özgürlüğü buldu.
İkinci tweet, bizde ilki kadar yer bulmadı. Oysa en azından ilki kadar önemliydi ve trajik bir olaya gönderme yapıyordu: 1989’da Romanya lideri Nikolay Çavuşesku’nun kanlı bir darbeyle devrilmesine. Burada da ilk fotoğrafta Çavuşesku bir parti toplantısı sırasında konuşurken görünüyordu; ikinci fotoğrafta ise darbecilerin mahkemesinde karısı Elena ile birlikte elleri arkadan bağlanarak kurşuna dizilmeye götürülürken görüntülenmişti.
“Görüntülenmişti,” dedik ama, aslında doğru değil. Rubio’nun, ve sadece o değil sayıları herhalde epey kabarık olan danışmanları ve daha sonra uyarması gereken taraftarları da dahil, bir tarih cahili olduğu anlaşılıyor; çünkü bu ikinci fotoğraf aslında 2007’de çekilen, “Çavuşeskuların Son Günleri” adlı belgeselden alınma, yani gerçek değil.
Ne var ki, çoklarının hafızasına kazınmış olan şu kareyi kastettiği belliydi.
Keza, Çavuşeskuları “yargılayan” ilk “renkli devrimin” şu haydut çetesini de, birçok okurumuz herhalde hatırlayacaklardır.
Aşağıdaki yazı, kısa bir süre önce, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova tarafından, bu bakanlığın sosyal medya hesaplarından birinde yayınlandı.[1]
Bunun objektif bir yazı olduğunu söylemek gerek; belki tek eksiği, Romanya’da karşı-devrim ve Çavuşeskuların idamında Gorbaçov’un oynadığı role değinmemiş olması.
Yazıda gönderme yapılan kimi tarihi olaylar ve COMECON gibi çoktan ortadan kalkmış ancak o yıllarda dünyanın şekillenmesinde büyük rol oynayan örgütler üzerinde burada durmayacağız. Ne var ki, daha önce Gromıko vesilesiyle değindiğimiz, Rusya dış politikasında tarihi ve hatta siyasi devamlılık konusu bir kez daha hatırlatmak gerek.
***
Birkaç gün önce Amerikalı senatör Marco Rubio, sosyal medya hesabında, “Maduro’yu bekleyen ne?” şeklindeki bir ilüstrasyonda, Romanya Komünist Partisi Genel Sekreteri, 1974’ten itibaren de Romanya devlet başkanı Nikolay Çavuşesku’nun fotoğrafını yayınladı.
Sayın Rubio’nun, Senato’nun küçük işletmelerle ilgili komitesinin başkanı olduğunu da hatırlatayım. Kendisi, The Time dergisinin görüşüne göre 2012 yılında dünyadaki en etkili yüz kişi arasına girmişti. Bunu, ABD’yi ve dünyayı ne tür insanların yönettikleri anlaşılsın diye söylüyorum.
Şimdi esas meseleye gelelim. Mesele şu ki, senatör Rubio, “tecrübe ve statü”süne rağmen, fikir yürüttüğü konu hakkında hiçbir bilgiye sahip değil. Ama aslında bu da hiç şaşırtıcı değil, çünkü Amerikalı siyasetçiler, hatta bürokratlar, sorumlu oldukları şeyler hakkında pek bir şey bilmiyorlar. Ama Amerikalı senatör kafasını bir yerlere vurmuş olmasaydı eğer, onun anlattığı şu dünya tarihindeki cehaletinden bahsetmeye de gerek olmazdı.
Nikolay Çavuşesku’nun tarihi, Washington’un kendi ulusal menfaatleriyle örtüştüğü müddetçe her kim olursa olsun “demokratik değerler” şalıyla örterek desteklemeye hazır olduğunun klasik bir örneğini teşkil ediyor. Ama eğer bu ulusal menfaatler yüzünden artık birine ihtiyaç duyulmazsa, o zaman “mahfi”leriyle törensiz alaysız vedalaşıveriyorlar.
Keşke senatör Rubio, siyasi ezberini sosyal ağlarda sergilerken, şu yeryüzünün farklı köşelerinde yok olup giden milyonlarca hayattan tarihi olarak ABD’nin sorumlu olduğunu ortaya koyduğunu da bilseydi!
Şimdi, kısa bir ders verelim. Mesele şudur: Çavuşesku’nun dış politika hedefi, Romanya’nın SSCB’ye ve sosyalist kamptaki diğer ülkelere bağımlılığını azaltmaktı. Bu istikametteki en belirgin adımları şunlardı:
- Prag baharını desteklemesi;
- 1967’de “altı gün savaşı”nın ardından İsrail’le ve 1973’te Augusto Pinochet’in askeri darbesinden sonra da Şili’yle diplomatik ilişkilerini koruması;
- Federal Almanya Cumhuriyeti’ni [Batı Almanya] ağbilerinin “onayı” olmaksızın tanıması.
Ve, Batı’nın siyasi müesses nizamıyla ilişkileri aktif bir şekilde geliştiren de Çavuşesku’nun ta kendisiydi. Batı tarafından el üzerinde tutuluyordu, her tür ödülle ödüllendiriliyordu ve milyarlık krediler açılıyordu.
1970’li yıllarda batıdan 20 milyar dolardan fazla kredi aldı! Ama senatör Rubio, 2019’da bunu nereden bilecek ki --- 2019’da: yani başkan Nixon’un Bükreş ziyaretinin 50’nci yıldönümünde; hem de kiminle görüşmek için? Doğru bildiniz, Çavuşesku ile. İlginçtir, senatör Rubio’ya, Nixon’un da Cumhuriyetçi olduğu bilgisi verilmiş midir acaba?
Çavuşesku’nun başında bulunduğu Romanya için AET (bugün AB --- bunu, senatör Rubio için izah ediyorum) son derece lütufkâr bir rejim anlamına geliyordu; 1980’de ise AET ile Bükreş arasında, mamul madde takasıyla ilgili bir mutabakat imzalandı. Gördüğünüz gibi, nedense Çavuşesku’ya karşı yaptırımlar için acele etmemişlerdi.
Şimdi de, senatör Rubio’nun hayatındaki başlıca “Rus sahtekârlığı” olan şeyi açıklayalım: Romanya, 1984’te, Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi’nin [COMECON], Los Angeles’taki olimpiyat oyunlarını boykot etmeyen biricik üye ülkesiydi; bu yüzden de Çavuşesku 1985’te olimpiyat nişanıyla ödüllendirildi.
Batının aşklarında hep olduğu gibi, Çavuşesku velinimetlerini ihya etmeyi bırakınca her şey değişti. Nişanlar, ziyaretler, krediler ve diğer “lütuflar”, Çavuşesku siyasi olarak çok uzun süre iktidarda kaldığından ya da anti-demokratik yönetimden ötürü değil, batının menfaatleriyle örtüşmediğinden ötürü kesildi. Bu anda, “demokrasinin yeniden tesisi ve halkın menfaatlerinin her şeyin üzerine yükseltilmesi” hedefiyle, yani dezenformasyondan provokasyona kadar bütün geleneksel mekanizmalarıyla birlikte bölgedeki ilk renkli devrim patladı.
Yıllar sonra, 1989 olaylarıyla ilgili yeni ayrıntılar açığa çıktı. 2007’deki resmi soruşturmalar sırasında, Temeşvar’da orduya göstericilerin üzerine ateş açma emrini Çavuşesku’nun değil (iki saat sonra bu yüzden kurşuna dizmişlerdi onu), ama “halk saflarına geçen” (bu size hiçbir şey hatırlatmıyor mu?) general Stănculescu’nun verdiği kanıtlandı. Yeri gelmişken, Çavuşesku’nun mahkemesinin ve kurşuna dizilmesinin örgütleyicilerinden biri de Stănculescu’nun ta kendisiydi. Macaristan’ın eski başbakanı M. Németh ise, daha sonra, Romanya muhalefetini Macaristan gizli servisinin silahlandırdığını itiraf etti. Bu da mı bir şey hatırlatmıyor size?
Ben, kesinlikle, söz konusu Romanyalı devlet adamının hayranı değilim; ama Romanya’da 2010’da yapılan bir araştırmaya göre, nüfusun yüzde 40’ı başkan olarak Çavuşesku’yu görmek istiyorlardı.
Dahası da var. Senatör Rubio ve onu esinlendirenlerin üzerinde düşünmesi için bir bilgi. Yaklaşık yirmi yıl geçtikten sonra, 2008’de, “halkın saflarına geçip Çavuşesku’yu deviren” general Stănculescu, “1989 devrimi”nin bastırılmasına katıldığından ötürü uzun bir hapse mahkûm edildi. Çavuşesku’yu kurşuna dizilmeye mahkûm eden mahkeme başkanı ise, Romanya liderinin öldürülmesinden kısa bir süre sonra intihar ederek kendi hayatına son verdi.
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından kırka yakın çevirisi var. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor.@Hazal_Yalin
[1] https://vk.com/wall-70034991_338547