Rusya’da seçimler yaklaşırken

img
Rusya’da seçimler yaklaşırken YDH

Neredeyse imkânsız gözüyle bakmak gereken Batıcı sağ zafer kazanmadığı sürece, dış siyaset eğilimlerinde belirgin bir değişiklik beklememek gerek.




Önemli teorik çalışmalar yaptığını düşündüğüm Sosyalist Kritik, bana, “Rusya: Çöküş, Yükseliş, Dinamikler” ile ilgili dört soru sordu. 

Kimi sağlık sorunlarım yüzünden bunların hepsini cevaplayamadım; ancak gecikmeli de olsa birini elimden geldiğince değerlendirmeye çalıştım. Bununla birlikte, bu değerlendirmeyi çok kısaca da olsa tamamlamak gerektiğini düşünüyorum. 

Bunun, uzun zamandır yazılarımı aksattığım YDH’ya ve YDH okurlarına bir özür sayılmasını dilerim.

Bu kapsamda, ilkin Sosyalist Kritik’e verdiğim cevaba yetişmeyen, “Kamuoyu Vakfı”nın 6 Ağustos’ta yayımladığı son seçim tahminlerini de özetle paylaşmak ve bunlar hakkında kısa birkaç gözlemde bulunmak istiyorum. 

Vakfın tahminlerine göre, seçmenlerin yüzde 17’si sandığa gitmeyeceğini, yüzde 2’si geçersiz oy kullanacağı, yüzde 22’si de kararsız olduğunu belirtmiş. 

Aynı toplam seçmen kütlesinin yüzde 27’si Birleşik Rusya’yı, yüzde 11’i Rusya Federasyonu Komünist Partisi’ni (RFKP), yüzde 9’u Liberal Demokrat Parti’yi (LDP), yüzde 6’sı ise Adil Rusya’yı tercih ediyor. 

Demek ki, toplam seçmen sayısı itibariyle diğer partilerin seçmen desteği aşağı yukarı sabit kaldığı halde Birleşik Rusya’nın oylarında dramatik bir düşüş var.

Eğer baraj yüzünden parlamentoya giremeyen Rusya Komünistleri'nin yüzde 2 seviyesinde oyu da hesaba dahil edilirse, seçimlere katılan solla Birleşik Rusya arasındaki oy farkı, hâlâ Birleşik Rusya lehine olmakla birlikte, yüzde 8’e kadar düşmüş görünüyor. 

Bu durum, Birleşik Rusya’nın ilk defa bir rıza yaratma sorunuyla karşı karşıya kalabileceğini düşündürtüyor. 

Çağdaş Rusya’da yönetici elitin iç siyasette en temel kaygısı Rusya’da "devletliliği" korumaktır; bu rıza ilişkisinde zayıflama, ‘devletliliğin’ zayıflaması anlamına gelir. 

Yönetici elit bu tehdidi göze alamaz, dolayısıyla böyle bir tablo karşısında aynı temel ilkeyi, "devletliliği" (bu da eşyanın tabiatı gereği Batıcı liberalizm karşıtıdır) savunan en yakın rakibine, parlamentodaki sola tavizler vermek zorunda kalacaktır.

Bu düşünceyi, seçimlerin olası maddi sonuçlarına bakarak derinleştirmek gerekiyor. 

Seçimlere katılmayacak, geçersiz oy kullanacak ve kararsız seçmeni dışında tutarsak, toplam seçmenin geri kalan yüzde 60’ının parti tercihleri şöyle: 

Yüzde 45 Birleşik Rusya, yüzde 18 RFKP, yüzde 15 LDP, yüzde 10 Adil Rusya.

Bu olası sandık sonuçlarına göre Birleşik Rusya’nın oyları 2003’ten beri en dramatik düşüşü yaşarken, RFKP oyları milenyumun başından beri en yüksek oran olan 2011’deki yüzde 19 seviyesine yaklaşıyor. 

Bu, RFKP’nin tek tek seçim bölgelerini esas alan kampanyasının başarılı olduğuna yorulabilir.

Bu tahminlere dayanarak, herhalde en az üçte bir kadarını eski Birleşik Rusya seçmenlerinin oluşturduğu kararsızların önemli bir bölümünün sola kayması beklenebilir. 

Bunların bir bölüğü Putin’in prestiji sayesinde eski partilerine geri dönecek, bir bölüğü ise geçersiz oy kullanacak veya seçimlere katılmayacaktır. 

Başka deyişle, son üç seçimdir görülen genel eğilim muhtemelen devam edecek ve Birleşik Rusya ile sol arasında bir seçmen dalgalanması yaşanacaktır.

Gene bu sonuçlara dayanarak, şöyle bir parlamento bileşiminin ortaya çıkması muhtemel görünüyor: Birleşik Rusya yüzde 51,1, RFKP yüzde 20,9, LDP yüzde 16,9, Adil Rusya yüzde 11,1. 

Bu tabloda Birleşik Rusya parlamentoda mutlak çoğunluğunu korumakla birlikte sol da sandalyelerin yüzde 31’ini alır ki, bu, neredeyse 2011 seçimlerinin tekrarıdır. 

Özetle, yukarıda sözünü ettiğim, Birleşik Rusya’nın toplam seçmen nezdindeki dramatik kaybından başka, liberal iktisat siyasetinden pandemiyle birlikte katlanan genel rahatsızlık da, iktidarı ortak bir ilke (devletlilik) çerçevesinde ve ortak bir düşmana (Batıcı liberalizm) karşı solla uzlaşmaya itebilir. 

Rusya Merkezi Seçim Komisyonu’nun, RFKP’nin karizmatik adayı Grudinin’in adaylığını iptal etmesinin ardından ortaya çıkan büyük gerginlik de buna eklendiğinde, iktidar siyasi adımlarını çok daha temkinli atmak zorunda kalacaktır. 

Putin’in, seçimlere bir buçuk aydan daha kısa bir zaman kalmışken sola çok daha yumuşak mesajlar vermeyi tercih etmesi ve hatta dün, işçi sınıfını “öncü siyasi güç” diye nitelemesi, bana öyle geliyor ki, bunun sonucudur. 

Seçim sonuçları, anket sonuçlarından belirgin şekilde farklı olabilir; kararsız seçmen sayısı artabilir veya azalabilir. Bunlar Birleşik Rusya ve sol arasında yeniden dağılabilir; ancak eğilimler değişmeyecektir. 

Bu eğilimler, Rusya’nın yakın geleceğinde iç siyasette şu veya bu ölçüde tayin edici rol oynayacaktır. Ancak neredeyse imkânsız gözüyle bakmak gereken Batıcı sağ zafer kazanmadığı sürece, dış siyaset eğilimlerinde belirgin bir değişiklik beklememek gerek.