İran, Suriye Lübnan üçlüsü ABD küstahlığını yendi

img
İran, Suriye Lübnan üçlüsü ABD küstahlığını yendi YDH

Londra’dan yayın yapan Rey el-Youm gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atvan, İran’ın ambargo altındaki Suriye üzerinden Lübnan’a akaryakıt göndermesinin sonuçlarını yazdı.




YDH- Rey el-Youm Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Abdulbari Atvan, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın İran’dan akaryakıt satın alarak Amerika ve İsrail rejimleriyle onların bölgedeki ve Lübnan’daki müttefiklerini ağır bir yenilgiye uğrattığını belirttiği yazısında şunları yazdı:

***

Mazot taşıyan ilk İran gemisinin Suriye’nin Banyas limanına ulaşması ve yükün boşaltılma ve tankerlerle Lübnan’a taşınma sürecinin başlaması, Amerika, İsrail ve onların Lübnan’daki müttefikleri için ağır bir yenilgi olmuş ve onların üç Direniş Cephesi ülkesine dayattığı ambargonun kırılması anlamına gelmiştir.

Amerika’nın Lübnan’daki gücü ve itibarı dibe vururken kendini Lübnan’ın hakimi zanneden ve istediğini yüceltip, istediğini aşağılayabileceğini düşünen ABD’nin küstah büyükelçisi Dorothy Shea, istemeden teslim bayrağı çekip gözlerden kayboldu.

Seyyid Hasan Nasrullah, pazartesi gecesi televizyondan yaptığı konuşmada İran gemisinin hedefe vardığını, yükünü boşaltmaya başladığını, Perşembe günü de hastaneler, huzur evleri, ihtiyaç sahipleri ve çocuk esirgeme kurumları gibi öncelikli ihtiyaç sahiplerine hediye olarak dağıtılacağını söyledikten sonra yüzünde bir zafer tebessümü belirdi.

Güçlü, bilge ve cesur lider, dikkatli bir hesaplamadan sonra kararını alıp onu uygulayan kişidir. Seyyid Hasan Nasrullah’ın yaptığı işte budur. Bininci kez söylüyorum: O, söylediğini yapan, Lübnan halkı için insani gerekçeleri her türlü gerekçenin üstünde tutan biridir.

Bu halk aç kaldığında, fırınlar durduğunda, hastanelerin kapıları, daha doğrusu birçok hastanenin kapısı akaryakıt yokluğu nedeniyle hastalara kapandığında, eczaneler, kapılarına “abluka nedeniyle ilacımız yoktur” yazısı astığında bu halk Seyyid Hasan Nasrullah’tan ve Hizbullah’tan başka onları süratle kurtaracak ve onların sıkıntılarını önlemek için adım atacak kimseyi bulamıyor.

Peki diğerleri ne yapıyor? Onlar yüzlerini başka tarafa dönüp halkın yaşadığı sıkıntılardan zevk alıyor; efendilerinin emriyle çıkarılacak iç savaşı bekliyordu.

Bu, Amerika’ya, liderlerine, büyükelçisine ve onun ambargolarına karşı kazanılmış üç yönlü bir zaferdir. Bu ambargoların altında yaşayan üç ülkenin zaferidir. “Mübarek” mazot yükünü taşıyan gemilerin hareket ettiği İran, Sezar yasasını çiğneyerek limanını bu tankerlere açan Suriye ve bu gemileri her türlü Amerikan ve İsrail saldırısından korumayı taahhüt eden Seyyid Hasan Nasrullah.

O, “bu gemiler hareket ettikleri anda Lübnan topraklarında sayılır ve tüm araç ve imkanlarla (füzeler ve insansız uçaklar) Lübnan’ın egemenliği savunulacaktır” diye uyarıda bulunmuştu.

İran mazotu taşıyan bu gemi Direniş Ekseni’nin füzeleriyle korunuyordu ve tankerler aracılığıyla Lübnan’da abluka altındaki açlara ulaştırılıyordu. Bu, Amerikan hegemonyasına daha fazla yenilgi tattıracak diğer gemilerin ve tankerlerin hareketi için bir başlangıçtır.    

Vakit kaybetmeden çılgınca alternatifler (Mısır gazı, Ürdün elektriği) peşinde koşan Amerika’nın bayrakları “helal” mazot yüklü petrol tankerinin Direniş’in Seyyidi’nin izzet ve bereketi ve salih insanların duasıyla gururlu bir şekilde hareket etmesinden sonra iniverdi.

Başbakan Necib Mikati’nin bu tankerlerin gelişinin memnuniyet verici olduğunu söyleyip Amerika’nın karşıtlarına ve müttefiklerine karanlığa sövmek yerine onların alternatifinin ne olduğunu sorduğu anda biz iki temel şeyin peşindeydik: Birincisi, tankerlerin girdiği anda kurulan Lübnan hükümeti, parlamentodan güven oyu alacak; ikincisi ise bu ülke nihayet durumu iyileştirmenin uzun yoluna çıkacak. Bunun başlangıcı da bu geminin ve tankerlerin gelişidir.

Seyyid Hasan Nasrullah da Hizbullah da akaryakıt uzmanı değildir. Ekonomiden ve onun kaynaklarından anlamazlar; çünkü onların uzmanlığı işgalcilerin ve komplocu Amerika’nın planlarına karşı direniş mevzisinde durmaktır.

Ancak o her şeyden daha önemli olarak insandır. Bir lider olmaktan da öte Lübnan halkının – tüm Lübnan halkının- sıkıntılarının yanında duruyor. Tüm mülahazaların ve nefret verici taifeci hastalıkların üzerine çıkıyor ve bu mazotun tüm Lübnanlılara ait olduğunu vurguluyor. Bu mazot, fakirlere, ihtiyaç sahiplerine ve kurumlara ücretsiz dağıtılacak. Başkalarına da maliyet fiyatından daha ucuza verilecek.  Bunun zararını Uluslararası Para Fonu’nun şartlarını desteklemek için temel ihtiyaç mallarındaki sübvansiyonları kaldırarak yoksulların sıkıntılarını arttıran -ki Lübnan halkının büyük çoğunluğu böyledir- ve ülkenin servetini yağmalayan zenginler sınıfı ödeyecek.

Sabırlı ve direnişçi Lübnan halkına akaryakıt getirmek ve bu halkın boynuna dayatılan açlık kılıcını kaldırmak, cihadın ve direnişin en üstün şekillerinden biridir ve insanların cevheri yalnızca böylesi zorlu şartlarda belli olur.

Düşman olan Amerika ve onun kuyruğu İsrail, yalnızca güç dilinden anlar. Bu yüzden de Direniş Ekseni ve onun Filistin’deki, Lübnan’daki, Suriye’deki Yemen’deki, Irak’taki İran’daki erleri zafer kazanıyor.

Eğer bu düşman bu akaryakıt gemilerini koruma vaadinin tıpkı Amerikan siperinde yer alan ve Amerika tarafından desteklenen ülkelerinki gibi içi boş bir tehdit olduğunu bilseydi, bu gemileri denizde engeller ve onun Banyas limanına ulaşmasını engellerdi.

Hastanelerinde, güç santrallerinde ve fırınlarında yeniden elektriğe kavuşan Lübnan halkına tebrikler! Söyledikleri sözü yerine getiren, verdikleri vaadi yerine getiren yiğitlere ve en yukarıdan en üst makamdan en aşağıdaki makama kadar bu isteği en küçük bir tereddüt göstermeden hemen yerine getiren müttefiklere teşekkürler.

Son olarak da Amerikan elçisi Dorothy Shea’ya hala yaşadığı travmadan dolayı acil şifalar dilerim. Bu travma ilk tankerin Lübnan’a gelmesi ve Beyrut caddelerinin yeniden ışığa kavuşmasıyla daha da şiddetlenebilir.

Çeviri: YDH    



Makaleler

Güncel