“Rusların ve Ukraynalıların tarihi birliği üzerine”

img
“Rusların ve Ukraynalıların tarihi birliği üzerine” YDH

Putin’in bu yıl 12 Temmuz’da Kremlin resmi sitesinde yayınlanan makalesi, Ukrayna’daki gelişmeleri anlamak için kritik bir önem taşıyor.




Putin’in bu yıl 12 Temmuz’da Kremlin resmi sitesinde yayınlanan makalesi, Ukrayna’daki gelişmeleri anlamak için kritik bir önem taşıyor.

Makale, her ne kadar başlıklara ayrılmamışsa da, esas itibariyle üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm, eski Slav topluluklarından başlayarak 1917’ye kadar Rusya ve Ukrayna tarihi. Görece daha kısa olan ikinci bölüm, 1917’den Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar olan dönem. Üçüncü dönem ise bütünüyle güncel.

İlk bölüm, her ne kadar tarihi açıdan önemliyse de, bu tarih okurun az çok uzmanlık veya ilgi alanı değilse çevrilmeden bırakılabilir. Gene de bu bölümün marksizm dışı bir tarih anlayışıyla yazılmış olmasına rağmen çok iyi bir Ukrayna tarihi özeti olduğunu söylemek gerek.

İkinci bölüm, Putin’in anti-Bolşevik tutumunu apaçık ortaya koyuyor. Burada sıraladığı olgular (“tarihi Rusya’nın ayrılmaz parçası olan toprakların birlik cumhuriyetlerine dağıtılması”) doğru; gerçekten de eski birlik cumhuriyetlerinin hemen hepsi, birliğe girdiklerinde sahip olduklarından daha geniş toprak parçalarıyla çıkmışlardır. Bu da Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti hesabından yapılmıştır. Ancak bunun “keyfi”, hiç değilse “tamamen keyfi” bir şekilde yapıldığı doğru değil. Aslında burada iç savaşa ve en önemlisi yabancı müdahalesine gözlerini kapıyor.

Belki en önemlisi şu: Rusya Federasyonu, milliyetler arasında boğazlaşma olmadan birliğini korumayı başarmasını düpedüz Sovyetler Birliği’nin milliyetler siyasetine borçludur.

Ayrılma hakkının ülkenin altına konulmuş “saatli bomba” olduğu imgesini daha önce çok defa olduğu gibi burada da kullanıyor ama bu, tarihi tecrübeye çok uygun düşmüyor.

Burada, daha önce hem kimi makalelerimde, hem de “Rusya…”da bu ülkede milli meselenin hukuki formu üzerine yazdıklarımı çok kısaca özetlemek isterim. Ayrılma hakkı Sovyetler Birliği tarihi boyunca korunmuş bir hak değildi; anayasal değerini de mevcut anayasadan değil sadece 1918 anayasasından ve 30 Aralık 1922 Birlik deklarasyonundan (SSCB kuruluş anlaşması) alıyordu. 1924 anayasası bile kuruluş deklarasyonuyla başlamasına rağmen Sovyet cumhuriyetlerinin tek bir devlet içinde birleşmesi gereğini vurgular. 1936 (Stalin) anayasasında ise kendi kaderini tayin hakkıyla ilgili bir madde yoktur, birlik deklarasyonuna gönderme yapmaz ve dahası SSCB’nin merkezi üniter devlet haline getirilmesi eğilimini de açıkça yansıtır. 1977 anayasası gelince, kendi kaderini tayin hakkını Sovyetler Birliği’nde zaten gerçekleşmiş bir şey olarak kabul eder.

Özetle, 1989’dan itibaren ortaya çıkan milli boğazlaşma, ayrılma hakkından, “Rusya’nın altına konulan saatli bombadan” kaynaklanıyor değildi. Ayrılmanın kendisi bile Sovyet anayasasının ihlaline dayanıyordu; ayrılan cumhuriyetler 1922 deklarasyonuna göndermeler yapıyorlardı ama bu deklarasyon hukuki değerini kaybetmişti.

Gene de bu bölümde bana kalırsa en dikkat çekici ifadeler, SSCB içindeki sınırların konvansiyonel, hatta neredeyse fiktif olduğunu vurgulamasıdır. Putin’in, Birlik’in varlığına hiçbir itirazı yok; ancak birliğin dağılmasının sebebi olarak restorasyonu değil bir idare sorununu görüyor. Bu eksik ancak yanlış değil, gerçekten de idare sorunu, çok yapısal bir sorundu. Teorik olarak siyasetin sosyalizm boyunca tayin edici olacağı ve öyle olması gerektiği öngörüsü, aslında Sovyetler Birliği dağılırken apaçık ortaya çıkmıştı. Bu bağlamda Putin’in en önemli ifadesi şu: “SBKP’nin öncü rolü sayesinde böyleydi.” Bu eksiksiz doğrudur; SBKP’nin öncü rolü Birlik’in korunmasının biricik teminatıydı. Bu rol ortadan kalkınca, parti kendisini tasfiye edince, Birlik de ortadan kalktı.

Putin’in bu vurgusu, Rusya’da güçlü devlet beklentisinin maddi temellerinden birine gönderme yapıyor.

Makalenin üçüncü bölümü, dağılmadan sonra ortaya çıkan tarihi haksızlığa rağmen (“gelirken getirdiklerinizle gidin”) Rusya Federasyonu’nun ve kendi yönetiminin de mevcut durumu kabul ettiğini ve buna itirazı olmadığını vurguluyor.

Bu bölüm üzerinde yorumda bulunmayacağım. Ancak Rusya’nın sınırlarına bitişik bir “anti-Rusya” kurulmasına asla izin vermeyeceğini yeterince açıklıkla ve altını kalınca çizerek vurguladığını söylemekle yetineceğim.

 

* * *

 

Okura küçük bir not. Makalede geçen “Rus”, sadece bir sıfat değil, aynı zamanda sınırları belirsiz, genel hatlarıyla bugünkü kuzeybatı Rusya, Belarus ve kuzey ve orta Ukrayna’yı kapsayan bir coğrafya ve bu coğrafyada eski Slav halkları tarafından kurulmuş gevşek, konfederatif devletsi yapılar anlamına gelir.

 

Hazal Yalın

 

Rusların ve Ukraynalıların tarihi birliği üzerine

 

Vladimir Putin

 

… Şubat Devrimi’nden sonra, 1917 martında Kiev’de, en yüksek iktidar organı olduğunu iddia eden Merkezi Rada kuruldu. 1917 kasımında Rada, üçüncü universalinde[1] Rusya bünyesinde Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin (UHC) kurulduğunu açıkladı.

UHC temsilcileri 1917 aralığında, Sovyet Rusya ile Almanya ve onun müttefikleri arasında görüşmelerin yapıldığı Brest-Litovsk’a da geldiler. 10 Ocak 1918 oturumunda Ukrayna delegasyonu başkanı, Ukrayna’nın bağımsızlık notasını okudu. Onun arkasından Merkezi Rada da dördüncü universalinde Ukrayna’nın bağımsız olduğunu duyurdu.

Deklare edilen bu egemenlik uzun sürmedi. Rada delegasyonu birkaç hafta sonra Alman bloğuyla ayrı bir anlaşma imzaladı. Güç durumda bulunan Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın Ukrayna buğdayına ve hammaddesine ihtiyacı vardı. Geniş ölçekli teslimatların sağlanması için UHC’ne askeri kıtalarını ve teknik personellerini göndermek için mutabakat sağladılar. Bunu da fiilen işgal bahanesi olarak kullandılar.

Bugün Ukrayna’yı dışarıdan idareye teslim edenlerin, benzer bir kararın o zaman, 1918’de, Kiev’deki yönetici rejim için ölümcül olduğunu hatırlamaları yersiz olmaz. Merkezi Rada, işgal kuvvetlerinin doğrudan katılımıyla devrildi ve iktidara, UHC yerine aslında Alman protektorası altında bulunan bir Ukrayna devletini ilan eden “getman” P. Skoropadskiy getirildi.[2]

1918 kasımında, Almanya ve Avusturya-Macaristan’daki devrimci olaylardan sonra Alman süngüsünün desteğini kaybeden P. Skoropadskiy başka bir yol tuttu ve “Tüm Rusya Federasyonu’nun oluşumunda ilk harekete geçecek olanın Ukrayna olduğunu” açıkladı. Ancak rejim çok geçmeden gene devrildi. “Direktorya” diye anılan dönem başladı.

Ukrayna milliyetçileri 1918 güzünde Güney Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin (GUHC) kurulduğunu ilan ettiler; 1919 ocağında da bunun Ukrayna Halk Cumhuriyeti ile birleştiğini duyurdular. 1919 temmuzunda Ukrayna birlikleri Polonya kıtaları tarafından ezildi, eski GUHC toprakları da Polonya’nın egemenliği altına girdi. 

1920 nisanında S. Petlyur (bugünkü Ukrayna’da dayatılan “kahramanlardan” biri) UHC Direktoryası adına gizli konvansiyonlara imza attı; bunlarla da (askeri destek karşılığı) Galiçya ve Batı Volhinya topraklarını Polonya’ya verdi. 1920 mayısında Petlyur taraftarları Polonya kıtalarının katarıyla Kiev’e girdiler. Ama uzun süreliğine değil. 1920 kasımında, Polonya ile Sovyet Rusya arasındaki ateşkesten sonra Petlyur kıtalarından kalanlar aynı Polonyalılara teslim oldular.

UHC örneğinde, iç savaş ve kargaşa devam ederken eski Rusya İmparatorluğu coğrafyasında ortaya çıkan muhtelif türden yarı-devlet oluşumlarının ne kadar istikrarsız oldukları görülür. Milliyetçiler, kendi ayrı devletlerini kurmayı hedefliyorlardı; Beyaz hareketinin liderleri ise Rusya’nın bölünmezliğini savunuyorlardı. Bolşeviklerin taraftarları tarafından kurulan pek çok cumhuriyet de kendini Rusya’nın dışında düşünmüyordu. Bununla birlikte Bolşevik Partisi’nin önderleri kimi zaman onları muhtelif insiyaklarla düpedüz Sovyet Rusya’nın dışına itiyorlardı.

Böylece 1918 başında Donetsk-Krivorojski Sovyet Cumhuriyeti ilan edildi ve Sovyet Rusya’ya katılmak için Moskova’ya başvurdu. Reddedildi. V. Lenin bu cumhuriyetin yöneticileriyle görüştü ve onları, Sovyet Ukrayna’sı bünyesinde faaliyet göstermeye ikna etti. RKP(b) Merkez Komitesi 15 Mart 1918’de Ukrayna Sovyetleri Kongresi’ne, aralarında Donetsk havzasından katılacakların da bulunduğu delegeler gönderme, kongrede “bütün Ukrayna için tek bir hükümet” kurma kararı aldı. Donetsk-Krivorojski Sovyet Cumhuriyeti toprakları bundan sonra esasen Ukrayna’nın güneydoğu bölgelerini teşkil edecekti.

Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Polonya arasında 1921’de imzalanan Riga Anlaşması ile eski Rusya İmparatorluğu’nun batı toprakları Polonya’ya geçti. Polonya hükümeti iki savaş arasındaki dönemde “batı kresahlarındaki” (Polonya’da şimdiki Batı Ukrayna, Batı Belarus topraklarına ve Litvanya’nın bir bölümüne böyle diyorlardı) etnik bileşimi değiştirmek hedefiyle aktif bir yeniden iskân siyaseti uyguladı. Sert bir Polonyalılaştırma hayata geçirildi, yerel kültür ve gelenekler ezildi. İleride, İkinci Dünya Savaşı yıllarında da Ukrayna milliyetçilerinin radikal grupları bunu sadece Leh değil ama Yahudi ve Rus nüfusa karşı da terör uygulamak için bahane olarak kullandılar.

1922’de, kurucularından birinin USSC olduğu SSCB’nin kurulmasında, Bolşevik liderler arasında epey sert tartışmaların ardından Lenin’in eşit haklara sahip cumhuriyetlerden oluşacak bir federasyon olarak Birlik devletinin kurulması planı hayata geçti. SSC Birliği Kuruluş Deklarasyonu metnine, daha sonra da SSCB’nin 1924 anayasasına, Birlik cumhuriyetlerinin özgürce ayrılması hakkı konuldu. Bu suretle, devletliliğimizin temeline son derece tehlikeli bir “saatli bomba” yerleştirildi. Bu bomba, nihayetinde kendi içinden dağılan SBKP’nin yönetici rolünde beliren koruyucu sigorta mekanizması kaybolur kaybolmaz patladı. “Egemenlik geçit töreni” başladı. 8 Aralık 1991’de Bağımsız Devletler Topluluğu’nun kuruluşuna dair Belovejskaya Mutabakatı adını taşıyan mutabakat imzalandı; burada, “SSC Birliği’nin bir uluslararası hukuk öznesi ve jeopolitik gerçeklik olarak varlığının son bulduğu” duyuruluyordu. Bununla birlikte BDT’nun 1993’te kabul edilen tüzüğünü Ukrayna imzalamadı ve onaylamadı.

Geçtiğimiz yüzyılın 20’li ve 30’lu yıllarında Bolşevikler faal bir şekilde “yerlileştirme” siyasetini ileri sürdüler; bu da Ukrayna SSC’nde Ukraynalılaştırma olarak yürütüldü. Şu olay da simgesel bir önem taşır: Merkezi Rada’nın eski başkanı, Ukrayna milliyetçiliğinin ideologlarından biri ve zamanında Avusturya-Macaristan desteğinden yararlanmış olan M. Gruşevskiy de Sovyet yetkililerinin rızasıyla SSCB’ye döndü ve Bilimler Akademisi üyesi seçildi.

“Yerlileştirme” kuşku yok ki Ukrayna kültürünün, dilinin, kimliğinin gelişmesinde ve sağlamlaşmasında büyük bir rol oynadı. Bununla birlikte, sözüm ona Rus büyük güç şovenizmiyle mücadele görüntüsü altında Ukraynalılaştırma, kendilerini Ukraynalı saymayanlara da kısmen dayatıldı. Sovyet milli siyaseti, büyük bir Rus milleti, Büyük Rusların, Küçük Rusların ve Beyaz Rusların teşkil ettiği üç parçadan oluşan bir halk yerine, devlet seviyesinde üç farklı Slav halkının varlığını tespit etti: Rus, Ukrayna ve Belarus.

1939’da Polonya’nın daha önce ele geçirdiği topraklar SSCB’ne geri döndü. Bunların önemli bir kısmı Sovyet Ukrayna’sına katıldı. USSC’ne 1940’ta da Romanya tarafından 1918’de işgal edilen Besarabya’nın bir bölümü ve Kuzey Bukovina, 1948’de ise Karadeniz’deki Yılan Adası [Zmeinnıy] eklendi. 1954’te RSFSC’nin Kırım oblasti USSC’ne verildi. Bu, o sırada yürürlükte olan hukuki normların ağır bir ihlaliydi.

Avusturya-Macaristan’ın dağılmasından sonra Çekoslovakya’da kalan Karpat Rus’unun kaderi üzerine ayrıca konuşacağım. Yerli nüfusun önemli bir bölümünü Rusinler oluşturuyordu. Günümüzde bu olay pek hatırlanmıyor, ama Karpatların Sovyet kıtaları tarafından kurtarılmasından sonra bölgenin Ortodoks nüfusunun kongresi, Karpat Rus’unun ayrı bir Karpat Rus Cumhuriyeti olarak RSFSC veya doğrudan doğruya SSCB bünyesine katılmasından yana karar almıştı. Ama bu görüş göz ardı edildi. 1945 yazında (Pravda’nın yazdığına göre) Karpat Ukrayna’sının “ebedi vatanı Ukrayna” ile birleşmesine dair tarihi kararname duyuruldu.

Böylelikle, günümüz Ukrayna’sı tamamen bir Sovyet dönemi ürünüdür. Onun önemli bir ölçüde tarihi Rusya hesabından yaratıldığını biliyor ve hatırlıyoruz. 17. yüzyılda Rusya devletiyle hangi toprakların birleştiğini ve USSC’nin Sovyetler Birliği bünyesinden hangi topraklarla ayrıldığını karşılaştırmak yeterlidir.

Bolşevikler Rus halkına sosyal deneyleri için tükenmez bir malzeme gözüyle bakıyorlardı. Milli devletleri tamamen ortadan kaldıracak bir dünya devriminin hayalini kuruyorlardı. Bu yüzden sınırları keyfi olarak kesiyor, cömert toprak “hediyeleri” dağıtıyorlardı. Nihayetinde Bolşevik liderler ülkeyi dilimlerken ne amaç güttükleri artık önem taşımıyor. Şu ya da bu kararların ayrıntıları, geri planı ve mantığı üzerinde tartışmak mümkün. Açık olan tek bir şey var: Rusya, fiilen yağmalanmıştı.

Bu makale üzerinde çalışırken herhangi bir gizli arşive değil iyi bilinen olguları ihtiva eden açık belgelere dayandım. Günümüz Ukrayna’sı yöneticileri ve onların dışarıdaki hamileri, bu olguları hatırlamamayı tercih ediyorlar. Ama bugün yurtdışı da dahil çok çeşitli vesilelerle, yerli yersiz, “Sovyet rejiminin suçlarının” mahkûm edilmesine girişiliyor, ne SBKP’nin, ne SSCB’nin, ne de günümüz Rusya’sının hiçbir ilişkisi olmayan olaylar da onlar arasında sayılıyor. Bu kapsamda Bolşeviklerin Rusya’nın tarihi topraklarından vazgeçmeleri suç sayılmıyor. Nedeni belli. Bu Rusya’yı zayıflattıkça, hasımlarımızı memnun ediyor.

SSCB’de cumhuriyetler arasındaki sınırlar elbette ki devlet sınırları olarak tanınmıyor, bir federasyonun bütün özelliklerini taşısa bile esasen yüksek derecede merkezileşmiş tek bir ülke çerçevesinde konvansiyonel nitelik taşıyordu; bu da, tekrar ediyorum, SBKP’nin öncü rolü sayesinde böyleydi. Ama 1991’de bütün bu topraklar, en önemlisi de buralarda yaşayan insanlar bir anda kendilerini yurtdışında buldular. Ve tarihi vatandan gerçekten de koparılmış oldular.

Ne diyebilirsiniz? Her şey değişiyor. Bu kapsamda ülkeler, toplumlar da. Ve elbette, bir halkın bir parçası gelişimi boyunca (bir dizi neden, tarihi şartlar yüzünden) belli bir anda kendini başka bir ulus olarak hissedebilir, kavrayabilir. Buna nasıl yaklaşılmalı? Tek bir cevabı olabilir: Saygıyla. Kendi devletinizi mi kurmak istiyorsunuz? Buyurun! Ama hangi şartlarda? Yeni Rusya’nın en parlak siyaset adamlarından birinin, St. Petersburg’un ilk belediye başkanı A. Sobçak’ın değerlendirmesini burada hatırlatacağım. Son derece profesyonel bir hukukçu olarak, her kararın meşru olması gerektiğini düşünüyordu ve bu yüzden 1992’de şu görüşü belirtmişti: Birlik’in kurucu cumhuriyetleri, 1922 anlaşmasını birlikte iptal ettikten sonra Birlik’e katılırken sahip oldukları sınırlara dönmelidirler. Geri kalan bütün toprak kazanımları da görüşme ve tartışma konusudur, çünkü temel, iptal edilmiştir.

Diğer bir deyişle, gelirken getirdiklerinizle gidin. Böyle bir mantığa karşı koymak güçtür. Yalnız şunu ekleyeyim ki, Bolşevikler sözünü ettiğim keyfi sınır değişikliklerine daha Birlik’in kuruluşundan önce başlamışlardı ve topraklarla bütün manipülasyonları insanların görüşlerine bakılmaksızın voluntarist bir tarzda yapıyorlardı.

Rusya Federasyonu, yeni jeopolitik realiteleri kabul etti. Ve kabul etmekle kalmadı, Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak yerini alması için de pek çok şey yaptı. Zorlu 90’lı yıllar boyunca ve yeni milenyumda Ukrayna’ya devasa yardımda bulunduk. Kiev’dekiler kendi “siyasi aritmetiklerini” kullanıyorlar, ama 1991-2013 yıllarında Ukrayna sadece düşük gaz fiyatlarıyla bütçesinde 82 milyar dolardan çok tasarruf etti, bugün de bizim gazımızın Avrupa’ya geçişi için Rusya vergi mükelleflerinin 1,5 milyar dolarına düpedüz yapışmış bırakmıyor. Ülkelerimiz arasındaki iktisadi ilişkiler korunsaydı bunun Ukrayna için olumlu etkisi, onlarca milyar doları bulurdu.

Ukrayna ve Rusya onlarca yıldır, asırlardır, tek bir iktisadi sistem olarak geliştiler. Aramızda 30 yıl önceki işbirliğinin derinliği günümüzde Avrupa Birliği ülkelerini ancak kıskandırabilir. Biz doğal, birbirini tamamlayan iktisadi ortaklarız. Böylesine sıkı bir karşılıklı ilişki, rekabet avantajlarını güçlendirme, her iki ülkenin de potansiyelini katlama yeteneğine sahiptir.

Ukrayna’nın potansiyeli ise büyük, güçlü bir altyapıyı, gaz nakil sistemini, ileri gemi, uçak, füze, araç gereç üretimi sektörlerini, dünya seviyesinde bilimsel, inşaat, mühendislik okullarını kapsıyor. Ukrayna liderleri böyle bir mirası aldıktan sonra bağımsızlık ilan ederlerken Ukrayna ekonomisinin en önde gelen ekonomilerden biri, insanlarının hayat seviyesinin de Avrupa’daki en yüksek seviyelerden biri olacağını vaat etmişlerdi.

Bugün, Ukrayna’nın bir zamanlar gurur duyduğu sınai ileri teknoloji devleri ve bütün ülke yan yatıyor. Son on yılda makine üretimi yüzde 42 düştü. Ekonominin de-endüstrilazasyonu ve en genelde de gerilemesi, elektrik enerjisi üretimi gibi bir göstergede de görülüyor; bu üretim Ukrayna’da son 30 yıldır fiilen yarı yarıya azaldı. Ve son olarak da IMF verilerine göre 2019’da, korona virüsü epidemisinden önce, Ukrayna’nın kişi başına GSYH seviyesi, 4 bin doların altındaydı. Bu, Arnavutluk, Moldovya Cumhuriyeti ve tanınmayan Kosova’nın daha aşağısındadır. Ukrayna bugün Avrupa’nın en yoksul ülkesidir.

Bunun suçlusu kim? Ukrayna halkı mı? Elbette hayır. Sayısız kuşağın başarılarını çarçur eden, rüzgâra savuran, Ukraynalı yetkililerdir. Ukrayna halkının ne kadar çalışkan ve yetenekli olduğunu biliyoruz. O, başarılara, seçkin sonuçlara inat ve ısrarla erişmesini bilir. Ve bu nitelikler, tıpkı açıklık, doğal bir iyimserlik, konukseverlik gibi, hiçbir yere gitmiş değil. Rusya’ya karşı sadece olumlu değil bizim Ukrayna’ya yaklaştığımız gibi büyük bir sevgiyle yaklaşan milyonlarca insanın duyguları da eskisi gibi.

2014’e kadar yüzlerce mutabakat, ortak proje, ekonomilerimizin, iş ve kültür ilişkilerimizin gelişmesi, güvenliğin güçlenmesi, ortak sosyal ve ekolojik meselelerin çözülmesi için işliyordu. Bunlar hem Rusya’da hem de Ukrayna’da insanlara hissedilir bir yarar getiriyorlardı. Bizim en önemli saydığımız şey de buydu. Bu yüzden Ukrayna’nın bütün, altını çiziyorum, bütün yöneticileriyle verimli karşılıklı ilişkiler içindeydik.

Kiev’de 2014’te meydana gelen malum olaylardan sonra bile Rusya hükümetine iktisadi ilişkilerimizin korunması ve geliştirilmesinde ilgili bakanlıklar üzerinden ilişki biçimleri üzerine etraflı düşünme talimatı vermiştim. Ama karşı taraftan bir arzu görmedik, halen de görmüyoruz. Üstelik de Rusya hâlâ eskisi gibi Ukrayna’nın en büyük üç ticari ortağından biri ve yüz binlerce Ukraynalı da çalışıp para kazanmak için bize geliyor, burada konukseverlik ve yardım görüyorlar. “Saldırgan ülke” işte böyle oluyor.

SSCB dağıldığında hem Rusya’da hem de Ukrayna’da pek çok insan, yoğun kültürel, manevi, iktisadi bağlarımızın, temelinde kendisini her zaman tek hisseden bir halk topluluğu olarak muhakkak korunacağına inanıyor, güveniyordu. Ancak olaylar başlangıçta tedricen, daha sonra ise giderek hızlanarak başka bir istikamette gelişmeye başladı.

Özünde, Ukrayna elitleri ülkelerinin bağımsızlığını geçmişin reddi üzerinden temellendirmeye karar verdiler — tabii ki, sınırlar meselesi dışında. Tarihi mitolojileştirmeye, yeniden yazmaya, bizi birleştiren her şeyi ondan silmeye, Ukrayna’nın Rusya İmparatorluğu ve SSCB bünyesinde bulunduğu dönemden işgalmiş gibi söz etmeye başladılar. Ortak trajedimiz olan kolektivizasyonu, 30’ların başındaki açlığı Ukrayna halkının soykırımı olarak kabul ettiler.

Radikaller ve Neonaziler, ihtiraslarını açıkça ve giderek daha küstahça beyan ediyorlardı. Bunları hem resmi yetkililer hem de Ukrayna halkını soyup çaldıklarını batı bankalarında tutan ve sermayelerini korumak için ana vatanlarını satmaya hazır yerli oligarklar şımartıyorlardı. Buna bir de, devlet kurumlarının kronik zayıflığını, yabancı bir jeopolitik iradenin gönüllü rehinesi haline gelişi eklemek gerek.

Şunu da hatırlatmak isterim ki, yeterince uzun bir zaman önce, 2014’ten de çok önce, ABD ve AB ülkeleri Ukrayna’yı planlı ve ısrarlı bir şekilde Rusya ile iktisadi işbirliğini bitirmeye, sınırlamaya itiyorlardı. Biz ise, Ukrayna’nın en büyük ticari-iktisadi ortağı olarak, ortaya çıkan problemleri Ukrayna-Rusya-AB formatında görüşmeyi öneriyorduk. Ama bize her defasında, Rusya’nın bununla ilgisi olmadığı, meselenin sadece AB ve Ukrayna’yı ilgilendirdiği cevabını veriyorlardı. Batılı ülkeler Rusya’nın sayısız diyalog tekliflerini de facto geri çeviriyorlardı.

Ukrayna’yı adım adım, hedefi Ukrayna’yı Avrupa ve Rusya arasında bir bariyere, Rusya’ya karşı bir köprübaşına dönüştürmek olan tehlikeli bir jeopolitik oyunun içine çekiyorlardı. Kaçınılmaz olarak, “Ukrayna Rusya değildir” konseptinin artık uygun olmadığı zaman da geliyordu. Asla boyun eğmeyeceğimiz “anti-Rusya” talep ediliyordu.

Bu projenin siparişini verenler, Polonyalı ve Avusturyalı ideologların “anti-Moskova Rus” yaratmak için yaptıkları eski hazırlıkları temel almışlardı. Bunun Ukrayna halkının menfaatleri için yapıldığını söyleyip kimseyi aldatmaya gerek yok. Polonya-Litvanya Birliği’nin[3] Ukrayna kültürüne ve hele de Kazak özerkliğine asla ihtiyacı yoktu. Avusturya-Macaristan’daki tarihi olarak Rus toprakları merhametsizce sömürülüyordu ve bunlar en yoksul yerlerdi. UİO-UMT’den[4] işbirlikçilerin hizmetine koştuğu Naziler içinse Ukrayna değil, ari efendiler için hayat alanı ve köleler gerekti.

2014 şubatında da Ukrayna halkının menfaatlerini düşünmüyorlardı. Sadece, sinik bir tavırla, insanların keskin sosyal ve iktisadi problemlerin, o zamanki yetkililerin yaptığı hataların, tutarsız eylemlerin neden olduğu haklı hoşnutsuzluğunu kullanıyorlardı. Batılı ülkeler Ukrayna’nın iç işlerine doğrudan doğruya karışmış, darbeyi destekliyorlardı. Bunların koçbaşı da radikal milliyetçi gruplardı. Bu grupların sloganları, ideolojisi, açıkça saldırgan rusofobileri birçok açıdan Ukrayna’daki devlet siyasetini tayin etmeye başlamıştı.

Bizi birleştiren ve o zamana kadar yakınlaştıran her şeye darbe inmeye başlamıştı. Öncelikle de Rusçaya. Hatırlatmak isterim ki, yeni “Maydan” yetkilileri ilk iş olarak devlet dil siyasetiyle ilgili kanunu yürürlükten kaldırmaya çalıştılar. Sonra “iktidarın temizlenmesi” kanunu, Rusçayı fiilen müfredattan çıkartan eğitim kanunu geldi.

Ve nihayet, bu yılın mayıs ayında Ukrayna başkanı Rada’ya “yerli halklar” hakkında bir kanun teklifi getirdi. Sadece azınlık teşkil eden ve Ukrayna sınırları dışında bir devlet yapısına sahip olmayan halklar böyle tanınıyorlar. Kanun kabul edildi. Yeni ayrılık tohumları ekildi. Ve bu, belirttiğim gibi, toprak yapısı, milli yapı, dilsel kompozisyon, oluşum tarihi açısından çok karmaşık bir ülkede yapıldı.

Şu argüman ileri sürülebilir: Madem tek bir büyük milletten, üç kollu bir halktan söz ediyorsunuz, insanların kendilerini nasıl gördükleri (Rus mu, Ukraynalı mı, Belarus mu?) ne fark eder? Tamamen aynı fikirdeyim. Dahası, özellikle karma ailelerde milli aidiyetin belirlenmesi seçiminde özgür olan her insanın hakkıdır.

Ama mesele şu ki Ukrayna’da şu anki durum tamamen başka, zira orada söz konusu olan, kimliğin zorla değiştirilmesi. En iğrenci de, Ukrayna’daki Rusları sadece kendi köklerinden, atalarının neslinden kopmaya zorlamakla kalmıyor, Rusya’nın düşmanları olduğuna inanmaya da zorluyorlar. Şunu söylemek abartı olmayacaktır: Zora dayanan bir asimilasyon, etnik olarak saf ve Rusya’ya karşı saldırgan bir Ukrayna devleti kurma yolu, sonuçları itibariyle, bize karşı kitle imha silahları kullanmakla karşılaştırılabilir. Rusların ve Ukraynalıların bu kaba ve yapay bölünmesi Rus halkı toplamda yüz binlerce, hatta milyonlarca azalabilir.

Bizim manevi birliğimize de darbe indirdiler. Büyük Litvanya Prensliği zamanlarında olduğu gibi, kiliseler arasında yeni bir ayrılık ürettiler. Seküler yetkililer, siyasi hedefler güttüklerini gizlemeksizin, kilise hayatına kabaca müdahale ettiler ve işi bölünmeye, tapınaklara el konulmasına, papazların ve keşişlerin dövülmesine kadar vardırdılar. Ukrayna Ortodoks kilisesinin Moskova patrikliğiyle ruhani birlik içinde kalarak geniş bir özerkliğe sahip olması bile onları tatmin etmiyor. Bu göz önündeki, asırlara dayanan akrabalık sembolü de ne pahasına olursa olsun yıkılmalı.

Sanırım Ukrayna temsilcilerinin defalarca Naziliğin yüceltilmesini kınayan BM Genel Kurulu kararına karşı oy kullanmaları da doğaldır. Resmi yetkililerin himayesi altında SS birliklerinden ele geçirilememiş savaş suçlularının onuruna eylemler, meşaleli yürüyüşler yapılıyor. Milli kahramanlar arasına çevresindeki her şeye ihanet eden Mazepa’yı, Ukrayna topraklarını Polonya himayesi karşılığında satan Petlyur’u, Nazilerle işbirliği yapan Bandera’yı koyuyorlar. Genç kuşakların zihinlerinden, Ukrayna’da her zaman gurur duyulan gerçek yurtseverlerin ve muzafferlerin adlarını silmek için her şeyi yapıyorlar.

Kızıl Ordu saflarında, gerilla birliklerinde savaşan Ukraynalılar için Büyük Anavatan Savaşı, gerçekten Anavatan savaşıydı, çünkü evlerini, büyük ve ortak Vatanlarını koruyorlardı. İki binden fazlası Sovyetler Birliği kahramanı olmuştu. Bunlar arasında efsanevi pilot İvan Nikitoviç Kojedub, korkusuz keskin nişancı, Odessa ve Sivastopol savunmacısı Lyudmila Mihaylovna Pavliçenko, yiğit gerilla komutanı Sidor Artyomyeviç Kovpak da vardı. Bu boyun eğmez kuşak savaştı, hayatını geleceğimiz için, bizim için verdi. Onların yaptıklarını unutmak, dedelerimize, analarımıza, babalarımıza ihanet etmek anlamına gelir.

Milyonlarca Ukraynalı, bu “anti-Rusya” olma projesini reddettiler. Kırımlılar ve Sivastopollular tarihi seçimlerini yaptılar. Güneydoğudaki insanlar ise barışçıl bir şekilde mevzilerini savunmaya çalışıyorlardı. Ama çocuklar dahil hepsi ayrılıkçı ve terörist olarak kayıt altına alındı. Etnik temizlikle ve askeri kuvvet kullanmakla tehdit etmeye başladılar. Ve Donetsk’in, Lugansk’ın halkı evlerini, dillerini, hayatlarını savunmak için silaha sarıldılar. Ukrayna’nın şehirlerinde doludizgin süren pogromlardan, 2 Mayıs 2014’te Ukraynalı Neonazilerin insanları diri diri yaktıkları, yeni bir Hatın örgütledikleri Odessa’daki dehşet ve trajediden sonra başka alternatifleri kalmış mıydı?[5] Banderistlerin takipçileri Kırım’da, Sivastopol’de, Donetsk’te, Lugansk’ta aynı saldırıyı yapmaya hazırlardı. Bugün de benzer planları reddetmiyorlar. Zamanlarının gelmesini bekliyorlar. Ama çok beklerler.

Devlet darbesi ve Kiev’deki yetkililerin bunu izleyen eylemleri kaçınılmaz olarak bir karşı koyuşu ve iç savaşı provoke etti. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri’nin değerlendirmesine göre, Donbass’taki çatışmayla bağlantılı olarak kurbanların sayısı 13 bin kişiyi aştı. Bunlar arasında yaşlılar ve çocuklar da var. Korkunç, yeri doldurulamaz kayıplar.

Rusya, kardeş katlini durdurmak için her şeyi yaptı. Donbass’taki çatışmanın barışçıl çözümünü hedefleyen Minsk mutabakatları imzalandı. Bunların o zaman da bugün de alternatifsiz olduğuna eminim. Her halükârda hiç kimse, ne Minsk “kompleks tedbirler” altındaki, ne Normandiya formatı ülkeleri liderlerinin buna uygun beyanatlarının altındaki imzasını çekmedi. Kimse, BM Güvenlik Konseyi’nin 17 Şubat 2015 tarihli kararının revizyonuna girişmedi.

Resmi görüşmeler sırasında, özellikle de batılı ortaklardan gelen “çıkışmadan” sonra Ukrayna temsilcileri periyodik şekilde Minsk mutabakatlarına “tam bağlılık” açıklamaları yapıyorlar, gerçekte ise bunların hareketlerine, mutabakatların “kabul edilemezliği” tutumu yön veriyor. Ne Donbass’ın özel statüsünü, ne burada yaşayan insanlar için bir garantiyi ciddiyetle tartışmaya niyetli değiller. “Dış saldırganlığın kurbanları” figürünü sömürmeyi ve rusofobi ticareti yapmayı tercih ediyorlar. Donbass’ta kanlı provokasyonlar tertipliyorlar. Uzun sözün kısası, dışarıdaki hamilerinin ve efendilerinin dikkatini her türlü araçla kendilerine çekiyorlar.

Bütün bunlara bakarak, artık şundan çok daha eminim: Kiev’e Donbass lazım değil. Neden? Çünkü, birincisi, bu bölgelerin sakinleri geçmişte ve bugün kendilerine kuvvetle, ambargoyla, tehditlerle dayatılmaya çalışılan düzenlemeleri asla kabul etmeyecekler. İkincisi de, Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti ile Rusya, Almanya ve Fransa’nın arabuluculuğunda doğrudan anlaşıp Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü barışçıl yoldan sağlamak için gerçek bir şans veren Minsk-1 ve Minsk-2’nin sonuçları, “anti-Rusya” projesinin bütün mantığıyla çelişiyor. Oysa bu proje ancak iç ve dış düşman imajının devamlı surette işlenmesiyle varlığını koruyabilir. Ve ekliyorum: Batılı devletlerin protektorası, kontrolü altında.

Pratikte olan da bu. Öncelikle, Ukrayna toplumunda bir korku atmosferinin yaratılması, saldırgan bir retorik, Neonazilerin şımartılması, ülkenin militarizasyonu. Bunun yanında, sadece tam bir bağımlılık değil, Ukrayna iktidar organları, gizli servisi ve silahlı kuvvetleri üzerinde batılı danışmanların nezareti de dahil doğrudan doğruya dışarıdan yönetim, Ukrayna topraklarının askeri “asimilasyonu”, NATO altyapısının kurulması. Yukarıda sözünü ettiğimiz, skandal kabilinden “yerli halklar” kanununun Ukrayna’da geniş kapsamlı NATO tatbikatı şemsiyesi altında kabul edilmiş olması tesadüf değildir.

Ukrayna ekonomisinden kalanların yutulması, doğal kaynaklarının sömürülmesi de aynı şemsiye altında yapılıyor. Tarım arazilerinin satılması da uzakta değil; kimin satın alacağı elbette belli. Evet, ara sıra mali kaynaklar, krediler ayırıyorlar Ukrayna’ya, ama kendi şartları ve menfaatlerine uygun olarak, batılı şirketler için tercih ve teşviklerle. Yeri gelmişken, bu borçları kim ödeyecek? Belli ki bunu sadece Ukrayna’nın günümüzdeki nesillerinin değil, onların çocuklarının, torunlarının ve herhalde onların da torunlarının yapması öngörülüyor.

“Anti-Rusya” projesinin batılı yazarları Ukrayna siyasi sistemini başkanların, milletvekillerinin, bakanların değişeceği, ama Rusya’yla karşılıklı bölünmenin, onunla düşman olmanın değişmeyen bir ilke olacağı şekilde kuruyorlar. Şu anki başkanın seçim öncesi temel sloganı, barışın sağlanmasıydı. İktidara bu sayede geldi. Vaatler yalan çıktı. Hiçbir şey değişmedi. Bazı açılardan Ukrayna’da ve Donbass çevresindeki durum da kötüleşti.

“Anti-Rusya” projesinde, kendi gerçek bağımsızlıklarını korumaya çalışan siyasi güçler için olduğu gibi egemen bir Ukrayna için de yer yok. Ukrayna toplumunda uzlaşmadan, diyalogdan, girilen çıkmazdan çıkış arayışından söz edenlere “Rusya yanlısı” casus damgası vuruluyor.

Tekrar ediyorum, “anti-Rusya” projesi Ukrayna’da pek çok insan için kabul edilemez. Ve bu insanlar milyonlarca. Ama onların başlarını kaldırmalarına izin verilmiyor. Kendi görüşlerini savunmak için yasal olanakları fiilen ellerinden alınmış durumda. Onların gözünü korkutuyor, yeraltına itiyorlar. Kanaatler, söylenen sözler, tutumunu açıktan ifade edişler, sadece baskı konusu olmakla kalmıyor, öldürüyorlar da. Cinayetler bir kural gibi cezasız kalıyor.

Şimdilerde sadece Rusya’dan nefret edenler Ukrayna’nın “doğru” yurtseveri olarak ilan ediliyor. Dahası, bütün Ukrayna devletliliğinin, anlıyoruz ki, ileride münhasıran bu fikir üzerinde inşa edilmesi öngörülüyor. Nefret ve hiddet, dünya tarihi defalarca kanıtlamıştır ki, egemenlik için gayet istikrarsız, pek çok ciddi risk ve ağır sonuçlarla dolu bir temeldir.

“Anti-Rusya” projesiyle ilişkili bütün sinsilikleri anlıyoruz. Tarihi topraklarımızın ve orada yaşayan, bizim için yakın insanların Rusya’ya karşı kullanılmasına da asla izin vermeyeceğiz. Böyle bir girişime başvuranlara ise bu suretle kendi ülkelerini yerle bir edeceklerini söylemek isterim.

Ukrayna’daki mevcut yetkililer, batı deneyiminden söz etmeyi seviyorlar, bunu taklit edilecek bir örnek olarak görüyorlar. Bakın, nasıl yaşıyor yan yana Avusturya ve Almanya, ABD ve Kanada. Etnik bileşim, kültür olarak yakınlar, fiilen aynı dili konuşuyorlar, bununla birlikte kendi menfaatleri olar, kendi dış siyaseti olan egemen devletler olarak kalıyorlar. Ama bu, onların çok sıkı entegrasyonuna veya ittifak ilişkilerine engel değil. Epey konvansiyonel, şeffaf sınırları var. O sınırlardan geçen yurttaşları da kendilerini evlerinde hissediyorlar. Aileler kuruyorlar, öğrenim görüyorlar, çalışıyorlar, iş yapıyorlar. Tıpkı Rusya’da yaşayan milyonlarca Ukrayna kökenli insan gibi. Onlar bizim için kendi insanlarımız.

Rusya, Ukrayna ile diyaloga açık ve en karmaşık meseleleri görüşmeye hazır. Ama ortağımızın başkalarına hizmet etmediğini, kendi milli menfaatlerini savunduğunu, bizimle mücadele için birilerinin elinde silah olmadığını bilmek önem taşıyor.

Ukrayna diline ve geleneklerine saygıyla yaklaşıyoruz. Ukraynalıların devletlerini özgür, güvenli, refah içinde görme arzularına da öyle.

Ukrayna’nın hakiki egemenliğinin Rusya ile ortaklık içinde mümkün olduğuna eminim. Manevi, insani, medeni bağlarımız yüzyıllar içinde şekillendi, aynı kaynaklardan çıktı, ortak tecrübelerle, başarılarla ve zaferlerle dövülüp sertleşti. Nesilden nesile akrabalığımız devam ediyor. Bu akrabalık yüreklerde, günümüz Rusya’sında ve Ukrayna’sında yaşayan insanların hatıralarında, milyonlarca ailemizi birleştiren kan bağlarında. Birlikte daima kat kat daha güçlü ve başarılıydık ve öyle olacağız. Çünkü bir tek bir halkız.

Bugünlerde bu sözler kimileri tarafından düşmanca algılanıyor. Diledikleri gibi yorumlayabilirler. Ama pek çok insan beni işitecektir. Tek bir şey söyleyeceğim: Rusya aslı “anti-Ukrayna” değildi ve olmayacak. Ukrayna’nın ne olacağına ise yurttaşları karar verecek.



[1]Rada’nın çıkardığı programatik ve hukuki önem taşıyan genel kararnameler “universal” adını taşıyordu.

[2]Ukrayna’da 16-17. yüzyıllarda Kazak kıtalarının komutanlarına “getman” deniliyordu. 18. yüzyıl ortasında tek bir “getman” orta Ukrayna’ya hakim özerk bir hükümetin başıydı.

[3]Reç Pospolitaya; Polonya’nın birinci bölüşülmesinden önce, 17. yüzyılda Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biriydi.

[4]Ukrayna İsyan Ordusu – Ukrayna Milliyetçileri Örgütü (banderistler).

[5]Naziler 22 Mart 1943’te Belarus’un Hatın köyünde 149 köylüyü diri diri yaktılar. 2 Mayıs 2014’te Ukraynalı neonaziler sendika binasını ateşe verdiler ve içindeki en az 42 kişiyi (kesin sayı hâlâ bilinmiyor) diri diri yaktılar.