Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, 30 Kasım’da Rossiya Segodnya Genel Müdürü Dmitriy Kiselev’e 2 saat süren uzun bir röportaj verdi.
Çevirmenin notu: Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, 30 Kasım’da Rossiya Segodnya Genel Müdürü Dmitriy Kiselev’e 2 saat süren uzun bir röportaj verdi. Lukaşenko, burada daha önce kamuoyu önünde dile getirmediği pek çok meseleye değiniyor; çevirilen kısımda Lukaşenko, Kırım’ın Rusya’ya dönüşünü ve Ukrayna’da Maydan darbesinden bu güne kadar gelişen süreci değerlendiriyor.
Çeviren: Emre Köse
Kiselev: Aleksandr Grigoryeviç, bana röportaj fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Soruları evvelden kimsenin benden duymak istememesi ve bize herhangi bir zaman kısıtlaması getirilmemesi beni çok etkiledi. Bana göre bu, konuşmamızın açık olacağına dair bir garanti. Bunun için çok teşekkür ederim.
Dürüst olmak gerekirse Dmitriy, özellikle moderatör olarak gazetecilikteki engin deneyiminiz göz önüne alındığında, sizi sınırlandıracak türden sorular sormak tehlikeli. Bunu size dürüst biçimde söylüyorum. Bunu asla yapmayız, zira her şeyi önceden dikte ederseniz, muhabbet yürümez.
Kiselev: Evet, bunlar yayınlanacak.
Evet, kesinlikle doğru.
Kiselev: Aleksandr Grigoryeviç, daha dün, pazartesi günü Vladimir Putin ile başka bir telefon görüşmeniz oldu. Sizi hala Kırım’a davet etmedi. Yoksa etti mi? Yaklaşan toplantıların planlarını ele aldınız. Bu herkesin çok ilgisini çekiyor.
Dmitriy Konstantinoviç, bunun herkes için çok ilgi çekici olduğunu düşünmüyorum. Davete gelince, bu esas soruya kurnazca bir yaklaşım oldu. Sorunuzu kabul ediyorum. Fakat Putin ile sizin kişiliğiniz hakkında bir dakikadan uzun bir süre konuşmuş olmamız da ilginç gelebilir. Açıkçası, medyadaki eylemlerimizi birlikte koordine ediyoruz. Ne diyebilirim ki, sizin hafife alınmayacak bir rol oynadığınız böylesine bir organizasyon; medya holdingi VGTRK ve müdürü olduğunuz Rossiya Segodnya, çok etkili bir yapı. Siz medyanın göstergelerine takılıp kaldığınız için [aslında] hayal bile edemeyeceğiniz kadar etkili. Ancak tecrübeli bir siyasetçi olarak bu rakamların her zaman gerçeği yansıtmadığını çok iyi biliyorum. Aslında holding, CNN ve BBC gibi yakın zamanda görüşme şerefine eriştiğim kanallarla sadece rekabet etmekle kalmıyor, onları geçiyor da.
Niye peki? Ülken [Rusya Federasyonu] sayesinde. Ülke, yıkıcı geçen 1990'lardan beri küresel siyasi Olimpos’a çok etkili bir şekilde yükseldi ve bugün herkes Rusya’ya odaklanmış vaziyette. Ve insanlar haberleri nereden almalı? En büyük medya holdinginden. Fakat bu rakamlarla ifade edilemez. İnanın bana, bir siyasetçi olarak konuşuyorum. Bu sebeple geçen sene güçlü holdinginizden destek talep ettim. Gazetecilerinize, Belarus’ta dış baskılar yüzünden yaşanan ihtilafta gelip bize sundukları oldukça ciddi destek için teşekkür ediyorum. Ona [Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e] desteğinden ötürü teşekkür ediyorum. Bana “melez savaş” hakkında bir soru sordu. “Meleze” dahil olanlardan biri de medyadaki karşı karşıya gelişler. Ona teşekkür ettim ve mastodonlardan birinin yarın beni ziyaret edeceğini söyledim. “Kim?”, “Kiselev”, “A, evet doğru” ve bana tecrübelerinden birkaç detay anlatmaya başladı.
Kiselev: Aleksandr Grigoryeviç, Kırım meselesinden kasten mi kaçınmaya çalışıyorsunuz?
Hayır hayır. Biliyor musun, bu sıkıntıyı sadece Vladimir Solovyev yaşıyor sanıyordum. VGTRK genelinde durumun böyle olduğu gün yüzüne çıktı. [Eski Ukrayna Devlet Başkanı Pyotr] Poroşenko’nun başkanlığının ilk gününde aldığım tutumu size anımsatmak istiyorum. Ukrayna’da tanınmış bir şahsiyet olan Pyotr Poroşenko’nun göreve başlamasının ardından Rada’nın [Ukrayna parlamentosu] önündeki meydana gitme onuruna ya da diyelim ki dikkatsizliğine nail oldum ve derhal etrafım yaklaşık birkaç bin kişiyle çevrildi. Gazeteciler, muhtemelen farklı ülkelerden yaklaşık 100 kişi falandılar. Ama çoğunlukla Ukraynalılar.
Ve her zamanki gibi beni Kırım hakkında sorularla rahatsız etmeye başladılar: “Ve Kırım”, “Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”, “Kırım’ın sahibi kim?” vb. Böyle bir baskı beklemiyordum bu yüzden onlara bir soru sordum: “Lütfen söyleyin bana, Kırım’ın kime ait olduğunu düşünüyorsunuz? Kim? Ukrana’ya.” Sonra ikinci soru: “Putin, Ukrayna’nın incisi Kırım’ı aldığında kaç kişi öldü?” Sessizlik. “Peki Kırım’ı müdafaa etmek için kaç el ateş edildi? Hiç.” Ben de onlara sordum, yanıtı sessizlik oldu. Kimse ölmedi, kimse silah sıkmadı.
“Kırım’ı gönüllü olarak Rusya’ya bıraktınız. Söyleyin bana Kırım’ın sahibi kim?” Bunu sordum. Konu burada kapandı. Kırım hakkındaki ilk açıklamam buydu. Abhazya’da olduğu gibi tüm düzeylerde çok tartışma yaşandı, size o zaman bundan bahsetmiştim. Her zaman, önce kendinize bir şeyi yapıp yapmamanız gerektiğini ve bunun size nasıl döneceğini sormalısınız.
Kiselev: [Kırım’ı] Tanımayı mı kastediyorsunuz?
Evet. Her adımda sebebini kendinize sormalısınız. Bu arada: Putin’in en sevdiği soru: Neden? Bunu neden yapıyoruz? Bunu çok seviyorum, her zaman bu prensibi takip ediyorum: Neden, ne anlamı var? Tutumum aslında açık olmasında rağmen o sırada Kırım’ı tanıdığımı varsayalım. “Evet, Kırım Rus’tur” diye cevap versem, Rusya ve Belarus’un bundan çıkarı ne olur? Dezavantajları neler?
Ne olur ne olmaz, Ukrayna’nın Belarus ile ticarette Rusya’dan sonra hala ikinci sırada olduğunu ve ticaret cirosunun devasa, milyarlarca dolar olduğunu söylemek istiyorum. Bunu bu yüzden yaptık. Hepimiz Kırım’ın fiilen — o zaman fiilen demiştim — Rusya’nın olduğunun idrakındayız. Referandumdan sonra Kırım, yasal olarak Rusya’nın oldu. Ama bu konuda fazla bir şey söylemedim, konuyu uzatmadım. Peki niye? Belarus’taki herkes açısından sarih olmasına rağmen, dürüstçe söylüyorum, belki de bu bağlamda ilk kez. İki kardeş bir araya gelip kavga ettiğinde, basitçe söyleyeceğim, üçüncü kardeş gözlerin morarmasına engel olmak için her zaman ortada bir konum almaya çalışır.
O zaman bu tutumu aldım ve durumu bir şekilde etkilemeye çalıştım. Bu tutum sayesinde Normandiya Dörtlüsü’nün toplantısı burada, Putin ve Merkel sayesinde, anlaşmaları vesilesiyle bu odada gerçekleşti. Bu nedenle bu tutumu aldım.
Ve bir şey daha: 94 ya da 95'te Budapeşte’de Yeltsin, Clinton, Nazarbayev, ben ve Britanya Başbakanı, aynı kademede, Devlet Başkanınızın girişimiyle, Kırım dahil Ukrayna sınırlarının açılması için bir deklarasyon imzaladık; hiçbir çekince göstermeden, imzam var, sınırların dokunulmazlığı, nükleer kalkan vb. konularında.
Karşılığında nükleer silahlarımızdan vazgeçtik: Ukrayna ve özellikle şu anda hizmette olan Topol füzelerini bulunduran Belarus, hepimiz bu anlaşmaları tam 25 yıl önce imzaladık. Şahsen imzaladım, önceki hükümetimiz olmasaydı eğer, asla imzalamazdım, o zaman Devlet Başkanı olarak ilk senemdi. Bu uluslararası anlaşmayı var eden bu hükümet olmasaydı, imzalamazdım.
Aslında halihazırda imzalamıştım, paraflıydı vs. ama ardından birkaç yıl sonra Belarus’tan nükleer silahlarımı çekmedim. Bunu neden erteledim biliyor musunuz? Neden bunları Belarus’ta tutup anlaşmayı bozdum? Sadece Amerikalıların talebi üzerine değil, buna inanamayacaksınız: Özellikle Yeltsin ve o sırada orada bulunan tüm ekibin şiddetli baskısı altındaydım. Neden Batı’ya düşman oldum? Diktatör olduğumdan falan değil. Ancak, bir istisna dışında, Topol’ların bulunduğu tüm sistemler tamamen korundu ve halihazırda kullanılabilir. Batı’nın nükleer silahlara ve diğer şeylere nasıl tepki verdiğini biliyorsunuz.
[Nükleer] Tesisleri imha etmeyi bırakır bırakmaz düşman ilan edildim. Bilhassa Boris Yeltsin, Batı kendisine baskı yaptığı için bu tesislerin havaya uçurulmasını talep etmesine rağmen… Amerikalılar ona baskı yaptı, o da bana baskı yaptı. “Hayır” dedim ama aşırı baskı olduğu sırada, ki bilin diye söylüyorum, bunu kanıtlayabilir ve gösterebilirim, bir tesisi havaya uçurduk, ormanın derinliklerindeydi, devasa büyüklükteydi. Ve oradaki kubbe, yeraltı dehlizlerimiz yoktu, toprağın üstündeydiler ve tamamen kapalı tonozlardaydılar, tüm bilgileri aldım. Amerikalılar bunu bana sormaya devam ettiler. Batılılar nedenini merak etti. Bu soruları hala yanıtlayamadım. Bu yüzden Dmitriy, bu anlaşmayı imzaladığım esnada kabullenmek benim kaderimdi. Ve Rus siyasetçilere her zaman şunu sorarım: Her şeyi yapmaya muktedirken neden Kırım ve benzeri sorunları çözmediniz? Niye?
Hatırlayacağınız üzere Donbass’ta savaş başlamadan önce Aleksandr Turçinov iktidardaydı. Eski bir Komsomol elemanıydı, dindardı, sanırım Protestandı ya da öyle bir şey. Onu iyi tanıyordum ve sonra görüştük. Ben onu kişisel olarak da tanıyordum. Nasıl bir siyasetçi? Sadece bu pisliğe tesadüfen bulaşmış bir adam.
Kiselev: “Tesadüfen” ile ne kast ediyorsunuz? Özür dileyerek… Maydan’ın kumandanıydı, darbeyi o yönetti. Bu nasıl bir tesadüf? Darbeyi yanlışlıkla mı yönetti?
Kumandan, evet. İşin içindeydi.
Kiselev: Devlet Başkanı oldu, tankları ve uçakları Donbass’a gönderip savaş başlattı. Bunlar hakikattir.
Bundan daha fazlasını biliyorsunuz, orada bulundunuz, çalıştınız. Fakat siyasette tam anlamıyla rastgele bir insan olduğunu düşünüyorum. Tıpkı Vladimir Zelenskiy’in bugün Devlet Başkanı olmasına rağmen kesinlikle rastgele bir insan olması gibi. Bilin diye söylüyorum: O dönem Kırım’da neler yaşandığını biliyorum. Ukraynalılarla bu konuda konuşmak benim için çok basit. Ukrayna ordusu o zamanlar bugünkü gibi değildi, size karşı da öyle.
Kiselev: Evet.
Şimdi en hafif tabirle aşırı milliyetçi. Ama neden? Oradaki bazı birlikler ve liderler şu an faşizme geldi. Bunu herkesten daha iyi görüyorum, zira burada, hemen yanımdalar. Aynı akademilerde okuyan gençler, bilirsiniz, Belaruslular, Ruslar ve Ukraynalılar çok samimiydiler. Burada evlendiler, herkes birbirine karıştı. Kırım’da bulunan askerler de Ruslara sığındı. Bu hangi yıldı, Turçinov dönemiydi.
Kiselev: 2014?
2014, evet, 2014 veya 2013… 2014. Şimdi neden bahsettiğimi anlayacaksınız. Ruslara sığındılar ama komuta düzeyinde değil, askerler. Bir iki içtiler, sohbet ettiler. Ve tabii ki Ukraynalılar iyi adamlardı. Rusları, Ruslar belirli tedbirler almazlarsa Kırım’ın artık Rusya’nın olmayacağı konusunda uyardınız. Ukrayna’ya da ait olmayacak. Peki kime ait olacak? NATO’ya. O ara NATO’nun gözü Kırım’daydı ve yine Ruslarla yaptığımız bir görüşmeden sonra, ki yakın temas halindeydik, tüm bu hadiselerden önce aşağı yukarı normal ilişkilerimiz vardı, teklif sundular: “Başkanınıza Kırım sorununun çözülmesi gerektiğini iletin.” Aldığım bilgilere göre, Rusya Devlet Başkanı bilgilendirildi.
Kiselev: Amerikalılar halihazırda Sivastopol’da kışla kurmayı planlamıştı…
Evet, kurdular. Zira orada, Kırım’da görev yapanlar, yani Ukraynalı eski Sovyet generalleri ve subayları bunu gördüler. Ve bunu Ruslara teklif ettiler, sanırım bunu kimin teklif ettiğini soracak olan sizsiniz. Konu sunuldu, elbette ki Rus ordusunun orta kademesine gittiği bilinmekte. Ve bilgilerime göre Başkan [Putin] hukuki bir çözümde ısrarcı oldu. Bu kesinlikle bunun içindi. Putin’in tutumunu biliyorum: Kırım’da hiçbir koşulda NATO birlikleri olmamalı. Ancak bildiğim ölçüde yanıtı şuydu: “Nasıl? Bunu nasıl aklınıza getirebilirsiniz? Orası başka bir ülkenin toprakları…”
Kiselev: Ama bu kırmızı çizgi.
Şu an için evet.
Kiselev: O zaman da öyleydi.
O zaman da öyleydi, ama şimdi “kırmızı çizgi” açıkça görünecek bir şekilde ilan edildi, o zaman tartışılmamıştı. Fakat mesele, kimin kime, nasıl rapor verdiği değil, Kırım’da görev yapan Ukrayna ordusu askerlerinin Rus yoldaşlarına Kırım’ı NATO işgalinden kurtarmayı teklif etmeleri, sizin dilinizde, Kiselev’in dilinde, “Kırım işgalden kurtarıldı” demek, bu ileri sürüldü. Ve bildiğim kadarıyla “yeşil adamlar”, sahiden gerekli olduğunda hayata geçecek ikinci ve üçüncü alternatifti. Amerikalılar yalnızca kendi kışlalarının planını yapmakla kalmayıp orada gemilerini beklerken bu insanlar ortaya çıktı. Ve bu sebeple orada çekim yapılmadı, zira önceden Kırım’ın kurtarılması gerektiğine karar verilmişti ve sonra bildiğim ve anladığım kadarıyla Putin, referandumda ısrarcı oldu. Öyleydi, sonrasında referandum geldi…
Kiselev: Tabii ki referandum gerçekleştirildi. Referandum sonucunda Kırım, Rusya ile yeniden birleşti.
Bu kesinlikle doğru. Yani yasal çerçeve bu, gerçekte öyleydi. Ve şimdi benden ne söylememi istiyorsunuz? Bunun nasıl cereyan ettiğini biliyorum.
Kiselev: Aleksandr Grigoryeviç, Turçinov’un siyasette alelade bir adam olduğunu söylediniz, Zelenskiy için de öyle, ancak siz kesinlikle alelade değilsiniz, neredeyse 30 yıldır Belarus’u yönetiyorsunuz ve kati surette dikkatsiz veya düşüncesizce konuşmuyorsunuz. Öyleyse, kulağa oldukça hoş ve samimi gelen ve Rusya’nın muhtemelen duymaktan mutlu olacağı, Putin’in Kırım’a gittiği ama sizi davet etmediği şakasını neden yaptınız?
Bu bir şaka değildi.
Ama kulağa çok iyi niyetli geldi ve oraya gitmeye hazır olduğunuz anlamına geliyor. Fakat oraya giderseniz ve Kırım’ın resmi olarak tanınması söz konusu değilse, neden gidesiniz? Yani biz bunu beklemekteyiz ve Putin sizi davet edebilir. Sizi henüz davet etmedi ama edecek.
Birincisi, eylemler benim için her zaman sözlerden daha önemli. Dolayısıyla Kırım’ı ziyaret etmem, kimin himayesi, liderliği veya otoritesi altında olursa olsun benim hakkım. Zira Kırım, aynı zamanda benim de Kırım’ım. Denizi ilk defa büyük oğlum çocukken Kırım’da gördüm. Burası benim de Kırım’ım, anladınız mı? Putin ile Kırım’a gideceğimiz konusunda mutlak bir anlaşmamız var. Belki uygunsuz bir şekilde söyledim ama şaka değildi. Mutabık kaldık…
Kiselev: Böyle bir anlaşma var mı peki?
Evet, Başkan bana, “Bir gün gidelim…” diye teklif etti.
Kiselev: İşte başlıyoruz.
Böyle söylendi, onunla teknede, uskunada, Karadeniz’deyken konuştuk. Ona dedim ki: “Bana Kırım’ı gösterebilirsin.” “Hallederiz” demişti. Ama uçakla, bu gemiyle değil, çünkü oraya uskunayla varmak 24 saat sürer. Uçakla… Ama ikinci şart olarak Sivastopol’a gitmeyi sundum. Çünkü ben başkan olduğumdan beri hep Sivastopol’da bulundum. Putin bana Sivastopol’daki mevcut hava üssü hakkında çok şey anlattı. Uzay kuvvetleri. Çok büyük. Ve Sivastopol’da, havaalanında, hava üssündeki her bir metrekareyi biliyorum.
Kiselev: Belbek mi?
Evet, Belbek. Görmemin enteresan olacağını söyledim. Oraya uçakla gidelim diyor: “Uskunayla gitmek istemiyorsan uçakla gideriz. Oraya ineceğiz ve size neler yapıldığını göstereceğim.” Ona Belbek’ten Sivastopol’a, Yalta’ya giden yolu bitirip bitirmediğini sormaya başladım. “Burası ana cadde….” Orayla alakalı her şeyi en ince ayrıntısına kadar biliyor. Ve hakkında konuşmaya başladık. Dedim ki: “Vakti ben seçeceğim, Kırım’a gitmek istiyorum.” Benim için çok kolay. “Ukrayna benim için cennetin kapılarını kapattı” dedim. Kırım’a nasıl gidilir? Bu konu Rusya’yı ilgilendiriyor. Eğer başkan beni davet ederse… Muhabbet ve anlaşma bu şekildeydi. Ona şakayla karışık imada bulundum ama ne hakkında olduğunu anladı.
Kiselev: Zamanı sizin belirleyeceğiniz konusunda mutabık kaldınız mı?
Hayır.
Kiselev: Az evvel vakti kendiniz seçtiğinizi söylediniz.
Hayır, bunun üzerine üç kez konuştuk. Ona, “Beni davet ederseniz oraya gideriz” dedim. Ama ikinci bir şart koştum: Sivastopol… Oraya inmek istiyorum. Bunu zaten birkaç kez görüştük.
Kiselev: Aleksandr Grigoryeviç, siz…
Fakat sorunuza verdiğim yanıt bitmedi. Diyorsunuz ki: Oraya [Kırım’a] gideceğim ve resmi olarak tanıyacağım. Başkan zaten Rusya Devlet Başkanı ile oradaysa… Başka hangi yakıştırmalar yapılabilir?
Kiselev: Bu fiili manada tanıma anlamına mı gelecek?
Tabii ki, tabii ki. Bu ben ya da Putin için bir sır değil ve dahası, henüz ortada olmayan bir soru. Henüz Putin ile aramda bu soru geçmedi.
Kiselev: Yani bu resmileştirme, son olacak.
Resmileştirme diyelim. Beni suçlamanızı ya da birisinin yanıtımı duyup şöyle demesini istemiyorum: Lukaşenko niyeyse yüzeyseldi ve kafa karıştırıcı yanıtlar verdi.
Kiselev: Her şey kesinlikle samimice.
Şimdi size ilk defasında neler yaşadığımı, nasıl olduğumu, neden bu tutumu aldığımı vs. anlattım. Ve bu ihtilafta, Rusya’ya Donbass, Kırım ve benzerlerindeki suçlamalar konusunda deyim yerindeyse Ukrayna yanlısı bir tavır almama rağmen, bu insanların [Ukraynalılar] neler yaptıklarını görebilirsiniz.
Kiselev: Ben buna Ukrayna yanlısı bir tutum demezdim.
İşte ben buna öyle derim. Bundan daha da fazlasını diyorum, Normandiya Formatını ve diğer şeyleri düşünün, orada Ukrayna yanlısı bir tutum aldım. Yine de bu p**ler…
Kiselev: Daha tarafsız bir tavır aldınız.
Hiçbir zaman Poroşenko’nun tarafında olmadım. Şimdi size o kadar çok şey anlatabilirim ki… Başkan Putin’in isteği üzerine Poroşenko’nun önünde nasıl diz çöküp süründüm…
Kiselev: Neden bahsediyorsunuz?
Bundan 2 yıl önce Putin’le Soçi’deyken söz etmiştim, hatırlarsınız, Poroşenko demiryolunu kapatmıştı. Ne zamandı? 2 yıl önce? Ondan önce, Debaltsevo’dan sonra, bu kazan savaşını falan konuştuk. Ve Putin tüm kalbiyle şunu söyledi: “Buna bir son vermeliyiz, bu halk…” Ona “Tam olarak ne önerirsin?” diye sordum. Dedi ki: “Kriz sona ermeli ve Donbass yeniden inşa edilmeli. İnsanların yeniden normal bir şekilde yaşayabilmeleri gerekiyor. Bu resmileştiğinde Poroşenko ile bu konuda görüşmeye hazır olacağımı söylüyorum.”
O zamanlardan aklımda ne kalmış? Elimi sıktığında gitmek üzereydim. “Ve Donbass’ı yeniden inşa edeceğim, bunu yapacağım. Bunu ilet” dedi. Poroşenko’nun yanına geldim ve çok saygılı bir biçimde, mecaz anlamda, diz çökerek konuşmaya başladım. Ona “Petro” derdim. İyi bir ilişkimiz vardı.
Kiselev: Kibar ve nazik.
Evet, dostane olmaktan da öte, zira onu başkanlığından önce de tanıyordum. Bence Kuçma ya da Yanukoviç yönetiminde Belarus ile ilişkilerden sorumluydu. Semaşko ile hükümetler arası komisyona başkanlık etti. Bu yüzden onu iyi tanırdım, ona “Petro” derdim.
Sinirli sinirli bir şeyler söylemeye başladı. Ona daha sonra Zelenskiy’e söylediğim şeyi söyledim: “Petro, savaştasın, savaş benimle değil, Putin ile değil, senin toprağında ve bu savaşı bitirmek için elinden geleni yapman lazım. İnsanlar ıstırap çekiyor. Ve hepsinden önemlisi, bak! Donbass’ı yeniden inşa etmeniz teklif edildi. Putin bana bunu direkt söyledi. Altını çiziyorum.” Biliyorsun, Poroşenko nihayetinde kabul etti. Ancak bir ay sonra, bir ay içinde tam tersini yapmaya başladı. Çünkü bu adam başka birinin kontrolündeydi, ne, öyle değil mi?
Kiselev: Öyle.
Öyle.
Kiselev: Açık gerçek bu.
Kırım’dan ve diğer tüm meselelerden uzaklaşalım. Kırım meselesine derinden dahil oldum. Putin ile tekrar konuştuğumuzda, AGİT bu gözlemcileri gönderdiğinde dedim ki: “Ömrüm boyunca bu gözlemcileri yeteri kadar gördüğümü biliyorsun. Hiçbir şey getirmeyecekler, Batı’nın tarafında oynayacaklar.” Dedi ki: “Pekala, dilerlerse bu gözlemciler onların olabilir.” Bunun içinden çıkmak için ne yapardınız? Dolayısıyla benim için Ukrayna’da neler olduğu ve bu durumdan çıkış yolunun ne olduğu çok açık. Ukrayna-Rusya sınırının 400 kilometrelik kısmına sınır muhafızlarımı yerleştirmeye bile hazırdım.
Kiselev: Öyle mi?
Evet, o hattı kapatmaya hazırdım. Putin Minsk’e geldiğinde bu meseleyi görüştük. “Evet, bu şeklilde tarafsız bir tutum alıyorsun. Ben buna karşı olmayacağım” dedi. Ancak Ukrayna buna karşıydı. Yani her normal girişimin altı oyuldu. Peki, o zaman Lukaşenko’ya güvenmiyorsunuz. Şimdi, Lukaşenko’nun, dedikleri gibi, Putin’in uşağı olduğu açık. Ama dediğin gibi tarafsız bir tutum aldım.
Kiselev: Yüzde yüz.
Ama tarafsız bile değildi.
Kiselev: Tüm bu meselelerde oldukça müşfik, açık ve kardeşçe bir tutum.
Doğru. Evet, kendi açımdan ele aldığım her girişim Putin’i de ikna etti. Tam tamına destekledi, bunların Ukrayna hükümeti tarafından altı oyuldu. Burada şu soru ortaya çıkıyor: Neden? Çünkü o dönem kendi ülkelerini kendileri yönetmiyorlardı, bugün de kesinlikle. Haklı olarak söylediğiniz gibi ülke dışarıdan yönetiliyor. Bütün bu hikaye muhtemelen benim Kırım, Donbass, Lugansk ve bir bütün olarak Ukrayna meselelerine dahil olmam hakkında anlatabileceklerimin sadece onda biri. Kendim müdahale etmedim, ancak Ukrayna liderliğinin ve Rusya Devlet Başkanı’nın buyruğuyla bir dışarılıklı biri olarak çağrıldım. Şu anda Ukrayna’da olanlardan sonra Minsk’te işlerin kızışacağını anladım.