İşgalci Amerikan rejiminin Suriye’deki varlığını pekiştirmek için Suriye’nin kuzeyindeki Kürtleri birleştirmeye çalıştığı bildirildi.
YDH- Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesinin haberine göre Amerika geçtiğimiz günlerde Suriye’deki muhtelif Kürt grupları Türkiye ile anlaşma konusunda birleştirerek Suriye’deki işgalci varlığını pekiştirmek için Kürt gruplar arasındaki görüşmeleri yeniden canlandırma hamleleri başlattı.
El Ahbar gazetesi, haberinde Amerika’nın PKK’nın uzantısı olarak görülen PYD ile Türkiye ve Irak Kürdistan Bölgesi tarafından desteklenen Kürt Ulusal Konseyi arasında görüşmeler başlatmak için çaba gösterdiğini belirtti.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adlı Amerikan destekli grubun komutanı Mazlum Abdi’nin Uluslararası Kriz Grubu ile yaptığı görüşmede SDG ile Irak Kürdistan Bölgesi arasındaki ihtilaflara özet olarak değindiğinin belirtildiği haberde şu ayrıntılara yer verildi:
Tarih boyunca Iraklı Kürt gruplarla Suriyeli Kürt gruplar arasında ihtilaflar olmuştur. Birliğe olan inanca rağmen Türkiye’nin onlardan bazıları üzerindeki geniş çaplı nüfuzu ve pratik mekanizmalardaki farklılıklar sebebiyle kendi aralarında bir uzlaşma formülü bulamadılar.
Mazlum Abdi, Ankara’ya doğrudan mesaj vererek Amerika’nın Kürt grupları birleştirmeye yönelik son adımlarının ardından PYD’nin ihtilafları görüşmeler yoluyla çözmek istediğini ortaya koydu.
Habere göre Amerika’nın Kürt grupları birleştirme girişimi Amerika’nın Kuzeydoğu Suriye Özel Temsilcisi Matthew Pearl tarafından yönetiliyor. SDG ile Irak Kürdistan Bölgesi’nin ilişkileri çıkmaza girmiş bulunuyor. Bu çerçevede Irak Kürdistan Bölgesi’nin SDG’nin kontrolü altında bulunan sınır kapısını kapatması, PYD tarafından Suriye’nin kuzeyinde kurulan “öz yönetimi” ekonomik olarak sıkıntıya sokuyor.
Bu şartlar altında Amerika, Türkiye’nin desteklediği Kürt gruplar ile SDG arasındaki savaş durumuna son vererek Suriye’deki işgalci varlığını garanti altına almak ve bunu Türkiye ile anlaşarak güçlendirmek istiyor.
Amerika’nın eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, geçtiğimiz pazartesi günü yayımlanan demecinde açıkça “Amerika’nın Suriye’de bulunmasının asıl hedefi, bölgedeki Amerikan çıkarlarını temin etmek ve İran’a yolu kapatmaktır” diyerek vurguladığı bir şeydi.
James Jeffrey, şöyle dedi: “Amerika’nın dışarıdaki askeri varlığının hedefi, Amerika’nın ve müttefiklerinin güvenliğini ve çıkarlarını temin etmek ve başka ülkelerdeki askeri varlığı aracılığıyla dış politikayı desteklemektir. Biz Suriye’nin Tenef bölgesinde Şam ile Tahran arasındaki bağlantı yolunu güneyden kapatmak için bulunuyoruz. Trump döneminde de Beşşar Esed rejimini baskı altına almak için adımlar atılmıştı.”
Matthew Pearl, geçtiğimiz hafta Kürt Ulusal Konseyi’ne bağlı partiler ve Suriye’deki “Öz Yönetimin” temsilcileriyle müzakerelerin yeniden başlaması amacıyla görüşmelerde bulundu.
Bu görüşmeler, Amerika’nın SDG’ye Rusya’nın Kürtleri Şam ile bir araya getirme teklifinden çekilmesi yönünde baskı yapmasından sonra gerçekleşti. Bu durum Moskova’nın öfkelenmesine sebep oldu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, SDG’den uzak görüşlü hareket etmesini istedi ve “bölgenin kaderini tayin edecek olan Amerika değildir” diyerek de bu Moskova’nın kızgınlığını ortaya koydu.
Lavrov, Irak tecrübesini hatırlatıp SDG’den bundan yararlanmasını ve Suriye merkezi hükümetiyle bir formül üzerinde anlaşmasını istedi. Suriye devleti de kendi adına Suriye’nin kuzey doğusunda Rakka’ya kadar uzlaşma operasyonları başlattı. Bu ise Amerika’yı ve SDG’yi tahrik etti. Çünkü bu uzlaşmalar şimdiye kadar sınırlı bir bölgede olmasına rağmen Amerikan projesinde çatlaklar yarattı.
El Ahbar gazetesinin haberinde ayrıca şu ayrıntılara yer verildi: “Bu şartlar altında öyle gözüküyor ki Suriye Demokratik Güçleri, önümüzdeki süreçte çok zorlu senaryolarla karşı karşı kalacak. Bunlardan ikisi son derece öne çıkıyor:
Birincisi, Amerikan projesinin ilerlemesidir. “Öz Yönetim” bölgesinin yapısal olarak yenilenmesin öngören bu proje PYD’nin etkisinin Türkiye ve Irak Kürdistan Bölgesi tarafından destekenen Kürt grupların lehine azalmasına neden olacak. Onların sahadaki varlığı zayıf olmasına rağmen büyük ekonomik desteklerle gelişme imkanı bulacaklar.
İkinci seçenek ise Rusya masasına geri dönmek ve Şam’la anlaşmaya varılarak bir çıkış yolu aramak. SDG liderleri, “Öz yönetim” projesinin fiili olarak sona erdiğini hissediyor. Bu ise onları daha fazla zaman kazanmaya çalışarak öz yönetimin varlığını pekiştirmek için üçüncü bir yol bulmaya zorluyor.
Bu çerçevede zaman faktörü SDG’nin savunma araçlarından biridir. SDG, kontrolü altında tuttuğu bölgelerde ekonomik baskıların artması, Amerika’nın onlara verdiği desteğin sınırlı olması nedeniyle şu an çok büyük bir baskı altında bulunuyor. Irak Kürdistan Bölgesi’nin sınır kapılarını kapatması, Türkiye destekli gruplarla savaş, SDG kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan genel halkın öfkesine yol açıyor. Dolayısıyla “hem üzümü hem de sepeti” aynı derecede isteyen SDG, sonunda tahammül edemeyeceği zararlara sebep olabilecek büyük zorluklarla karşı karşıya kalacak gibi gözüküyor.