Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesi, bölge ülkelerinin Gazze savaşı öncesi ve sonrasındaki diplomatik temasların arka planına ulaştı.
YDH- Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesi, geçen Ekim ve Kasım aylarında Gazze Şeridi'ndeki gelişmelere ilişkin uluslararası ve Arap organların müzakerelerini kapsayan, Arap başkentlerindeki büyükelçilikler tarafından yayımlanan gizli belgeleri inceledi.
Raporda, Arap ülkelerinin geçtiğimiz Ağustos ayında, yani ‘Aksa Tufanı’ operasyonundan iki ay önce, ABD'ye ilettiği, Gazze Şeridi üzerinde mali ve hayati baskıların devam ettiği, özellikle de UNRWA'ya gelen fonların durdurulduğu yönündeki uyarılar yer alıyor.
Bunun Gazze şeridindeki durumu daha da kötüleştireceği ve Hamas'ı dünyanın dikkatini çekecek, İsrail ve komşu ülkeler üzerinde yankı uyandıracak bir askeri operasyon gerçekleştirmeye itebileceği belirtiliyor.
Belgelerde ayrıca Birleşmiş Milletler ile Arap ve Arap olmayan ülkelerin çatışmayla ilgili tutumlarına ilişkin bilgiler de yer alıyor.
Suudi bir diplomasi muhabiri, geçtiğimiz Ağustos ayının ikinci haftasında, yani ‘Aksa Tufanı’ operasyonundan iki aydan kısa bir süre önce, dört Arap ülkesinin Washington'daki büyükelçiliklerini temsil eden bir heyetin ABD Kongresi'ndeki yetkililerle görüştüğünü bildirdi.
Arap heyeti, ABD kongresi üyelerinden Gazze Şeridi sakinlerine gıda yardımı sağlamak amacıyla UNRWA'ya 75 milyon dolar ödenmesine yönelik itirazlarını iptal etmeye çağırdı.
Heyet, Kongre'deki ilgili yetkililere, özellikle de Dünya Gıda Programı'nın Temmuz 2023'te Gazzeli ailelere yaptığı yardımı azaltmasının ardından Gazze şeridindeki acıların ciddiyetini anlattı ve UNRWA'dan gelen fonların durdurulmasının sorunu daha da kötüleştireceği konusunda uyardı.
Filistinlilerin dörtte biri UNRWA’nın sunduğu gıda yardımlarına bağımlı yaşıyor. Arap diplomatik heyeti, elindeki tahminlerin, bu durumun Hamas hareketini, dünyanın dikkatini Gazze'de olup bitenlere çekmek için büyük bir askeri operasyon gerçekleştirmeye itebileceği ve bunun İsrail üzerinde güvenlik yansımaları yaratacağı yönünde ciddi korkulara işaret ettiği ve bunun sonucunda Mısır, Ürdün ve diğer komşu ülkeler üzerindeki yansımalara da dikkat çekti.
Bu mesaj, en iyi seçeneğin reformlar yapılıncaya kadar UNRWA’ya fon sağlamayı durdurmak olduğunu vurgulayan ve İsrail'e sadık Amerikalı yasa koyucularda yankı bulmadı. Ayrıca İsrail'in UNRWA'yı desteklemeye devam etme konusundaki itirazını da dikkate alarak Amerikan yönetiminin bu konunun takibiyle ilgili ilgisiz olduklarını da belirttiler.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Ortadoğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Barbara Leaf, geçen yaz Washington'daki Körfez büyükelçilerine, geçen Haziran ayında Filistin topraklarına yaptığı ziyaretin kendisine Batı Şeria'daki durumun ne kadar kötü olduğunu gösterdiğini söyledi.
Leaf, bu durumla ilgili olarak Filistin yönetiminin başkanı Mahmut Abbas otoritesine suçlamada bulundu. Filistin yönetiminin başında kaldığı sürece müzakerelerde ilerleme sağlanamayacağını düşündüğünü ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın yaşlandığını ve bu görevi yerine getirecek liderlik kişiliğine sahip olmadığını söyledi.
Mısır, hedefin Gazze halkını göçe zorlamak olduğunu değerlendiriyor
Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Sisi ise Amerikan kongre heyetine, Mısır'ın Filistin meselesinin kendi hesabına tasfiye edilmesini her ne şekilde olursa olsun kabul etmeyeceğini ve bundan dolayı her yöntemle mücadele etmeye hazır olduğunu söyledi.
Filistinlilerin yurtlarından çıkarılmasının sorunu çözmeyeceği gibi aksine Mısır ile İsrail arasındaki barışı tehdit edeceğini söyledi. Bu tür önerilerin Mısır'ın ulusal güvenliğine zarar vereceğine ve Hamas militanlarının Mısır'a sızma ihtimali anlamına geleceğine dikkat çekti.
Mısır Cumhurbaşkanı, Amerikan heyetine Hamas'ın Filistin halkını temsil etmediğini vurgulasa da yaptıklarının İsrail'e Gazze halkını toplu öldürme ve aç bırakma hakkı vermediğine vurgu yaparak, bunun yerine sonuçlardan ziyade sebeplerin ele alınmasının önemini vurguladı.
Sorunun derinleşmesinin geçtiğimiz dönemde Filistin halkının bağımsız devlet hakkının boşa harcanmasından kaynaklandığını gösterdiğini ifade etti.
Kongre heyetine gelince; onlar da Mısır liderliğine, Riyad ziyaretinin bir özetini iletti ve heyetin Suudi yetkililere 7 Ekim'de yaşananların "İran tarafından, Suudi-İsrail normalleşme yolunu durdurmak için planlandığı" konusunda bilgi verdiğini belirtti. Suudilerle normalleşme süreci iyi sonuçlar elde etti diyerek, İran'a bölge barışını durdurma şansı vermemesi için normalleşme sürecinin devam ettirilmesi gerektiğini söyledi.
Mısır Cumhurbaşkanı, normalleşmenin bölgedeki sıkıntılara kapsamlı bir çözüm teşkil etmediğine inandığını, son olayların bu yaklaşımın doğruluğunu kanıtladığını, bu nedenle Amerikan yönetiminin barış çabalarını canlandırmak ve Filistin halkının umutlarını gerçekleştirmek için çalışması gerektiğine inandığını ifade etti.
Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili, Beyaz Saray'ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett Mc Gurk'un geçtiğimiz Kasım ayında Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile Kahire'de yaptığı görüşmede ABD'nin iki devletli çözümü desteklediğini ancak taraflar arasında üzerinde mutabakata varılan kapsamlı bir vizyon gerektiğini söyledi. Brett Mc Gurk ayrıca Filistin Yönetimi ile güvenlik kurumlarında yapılacak reformların gerekliliğini ve Mısır ile Ürdün'ün her türlü çözümü desteklemesinin ve bunun için zengin Arap ülkelerinden finansman sağlamasının önemine dikkat çekti.
Şukri ise iki devletli çözümün Filistin Yönetimi'nde reform yapılmasını gerektirdiği yönündeki önerinin sorunun kaynağı olarak Filistin yönetimini sorumlu tutacağını ancak sorunun asıl kaynağının, İsrail tarafının iki devletli çözümü reddetmesi olduğuna inandığını söyledi.
Şukri, ateşkes olmadan ‘savaş sonrası’ hakkında konuşmanın gerçekçi olmadığını vurgulayarak, gerçekte yaşananın Gazze halkının yerinden edilmesi ve Filistin davasının tasfiyesi olduğuna işaret etti.
Ürdün ve sürgün takıntısı
Ürdün, yerinden edilme korkusu nedeniyle Batı Şeria'da yaşanan olaylara toplumsal ve siyasi tepkilerle etkileşim içinde oldu.
Kral Abdullah, BAE'den, Husilerin İsrail'e fırlattığı füzelere ve insansız hava araçlarına karşı koymak için hava savunma sistemleri elde etme konusunda destek istedi.
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safedi, bazı Batılı yetkililere Filistinlilerin topraklarından sürülmesinin Ürdün için kırmızı çizgi olduğu konusunda bilgi verdi. İsrail'in uygulamaları kutsal mekanlara uzanmasının devam etmesi İslam dünyasındaki “aşırılıkçıları” kontrolden çıkaracak tepkilere altyapı sağlamış olacaktır diye uyardı.
Bir diplomatik kaynak, Ürdün Kralı'nın bu dönemde Abu Dabi'ye yaptığı ziyarete ilişkin, Kral Abdullah'ın BAE'den, Husilerin İsrail'e fırlattığı füzelere ve insansız hava araçlarına karşı koymak için hava savunma sistemleri elde etme konusunda Krallığa destek vermesini istediğini söyledi.
Ürdün Kralı'nın korkuları, savaşın kapsamının genişletilmesi olasılığına ve bununla baş etmenin Ürdün açısından ne gibi sonuçlara yol açabileceği üzerine odaklanıyordu.
Fransa Cumhurbaşkanı'nın Hamas'a karşı uluslararası bir koalisyon kurma önerisi Ürdün'de muhalefetle karşılandı.
Arap bir diplomatın verdiği bilgiye göre, Ürdün Kralı, 25 Ekim 2023'te Amman'da yaptıkları görüşmede Fransa Cumhurbaşkanı'na, ülkesinin "Filistin direnişini terörist olarak kabul eden hiçbir girişimi desteklemediğini" bildirdi.
Ürdünlü bir yetkili, teklifin reddedilme nedenini Ürdün'ün bu tür pozisyonlara katılamamasını iç şartlara bağladı. Teklifle ilgili bu tutarsızlık, iki taraf arasında yapılması planlanan basın toplantısının iptal edilmesine yol açtı.
Öte yandan, geçen Kasım ayının sonlarında yayınlanan diplomatik bir raporda, Ürdün'ün Filistin Yönetimi'nde reform yapılması ve Gazze Şeridi'nin yönetimini devralmak üzere tüm tarafların kabul edebileceği isimlerin sunulması olasılığı konusunda bazı ülkelerin görüşlerinin alındığı belirtildi.
Bu bağlamda BAE ve bazı ülkelerin desteğini alabilme ihtimali olan Muhammed Dahlan ve tutuklu Mervan Bargusi'nin adı gündeme getirildi. Rapora göre bu öneri, İsrail'in Hamas'la anlaşmayı reddetmesi ile İsrail'in ilan ettiği hedefleri ve Hamas’ı ortadan kaldırma hedefine ulaşamaması arasında bir uzlaşmayı temsil ediyor.
Katar ve Körfez kutuplaşması
Mescid-i Aksa Tufanı sonrasında Gazze'deki gelişmelere ilişkin Körfez tutumu; Hamas, İsrail ve ABD ile ilişkilerini sürdüren Katar ile İsrail'le ilişki kurmak için müzakerelerde bulunan Suudi Arabistan arasında kutuplaşmaya sahne oldu.
Arabistan, Filistin meselesine İsrail'le uzlaşmaya köprü olacak bir çözüm bulmayı arzuluyordu.
Doha'daki hükümet çevrelerine bağlı bir kaynak, Arap büyükelçiliği tarafından yayımlanan bir belgede, Mısır'ın yanı sıra Suudi Arabistan ve BAE'nin, Katar'ın Gazze'deki savaşı durdurma, esir değişimi ve insani yardım konusunda yaptıklarından memnuniyetsizliğini dile getirdiğini söyledi.
Kaynak, BAE'nin bu alanda merkezi bir rol üstlenmek için çalıştığını ancak savaşın başında İsrail'in yanında yer almasının bu hırsına engel oluşturduğunu söyledi. Ayrıca Katar'ın Hamas’ın birçok liderine ev sahipliği yaptığı ve Hamas'la ilişkisinin Amerika ve İsrail tarafından da gerçekçi bulunduğunu ifade etti.
Katar Emiri'nin 9 Kasım 2023'te Abu Dabi'yi ziyareti ve BAE Başkanı Muhammed bin Zayid ile görüşmesine ilişkin olarak Abu Dabi'deki Katarlı bir diplomatik kaynak; Katar Emirinin Gazze’de ateşkes ilan edilmesi için Amerika ve İsrail taraflarıyla yapacağı görüşmelerde, BAE’dan Doha'yı desteklemesini istediğini bildirdi. Ancak bir başka kaynak, Emirlik tarafının buna istekli olmadığını söyledi.
Öte yandan Kahire'deki Amerikalı bir diplomatik kaynak, Hamasın 7 Ekim 2023'te başlattığı saldırının ardından, ABD'nin Katar'dan Hamas hareketinin liderlerini Doha'da ağırlama konusunu yeniden düşünmesini istediğini söyledi.
Kaynak, Amerikan tarafının Katar’a, Washington'daki yetkililerin Gazze Şeridi'ndeki gelişmelere göre Hamas liderlerinin Doha'daki varlığına ilişkin bir değerlendirme hazırladığını ve konuya olumlu bakmadıklarını söyledi.
Katarlı yetkili, Doha'daki Hamas bürosunun Hamas'la iletişim kanalları oluşturmak amacıyla Amerika'nın onayıyla kurulduğunu açıkladı.
Söz konusu kaynak; Katar'ın, Hamas liderlerinin Katar topraklarındaki varlığının, Hamas tarafından tutulan bazı İsrailli tutukluların serbest bırakılmasına yol açacak bir iletişim kanalı kurulmasına izin verilmesinin Washington’un bilgisi ve onayıyla yapıldığını belirtti.
Amerikalı kaynağa göre, Katar tarafı da Hamas'taki siyasi liderliğin 7 Ekim'de gerçekleşen saldırıdan haberi olmadığını, Amerika'nın tavrını Hamas'ın tüm liderlik kadrosuna genellememesi gerektiğini, Hamasın siyasi ve askeri liderliği birbirinden ayırmak gerektiğini savundu.
Aynı şekilde, Katar'ın Beyrut Büyükelçisi Suud bin Abdurrahman es-Sani de geçtiğimiz Ekim ayında, Hamas siyasi bürosu üyelerinin Doha'da bulunması nedeniyle ülkesinin Amerikan baskısı altında olduğunu doğruladı.
Ofisin Hamas'la iletişim kanalları oluşturmak amacıyla Amerika'nın onayıyla kurulduğunu, bunun geçmişte Katar'ın arabuluculuğu yoluyla Taliban ile Amerikalı yetkililer arasında doğrudan görüşmelere izin veren Doha'daki Taliban ofisi için de geçerli olduğunu söyledi.
Suudi Arabistan kendini ayrı tutuyor
Suudi Arabistan ise, Riyad'daki acil Arap zirvesinin tarihini kasıtlı olarak, Filistin topraklarındaki olayların büyüklüğüne ve Filistinli kurbanların sayısına rağmen, 11 Kasım 2023'e (yani Aksa tufanının başlangıcından bir aydan fazla zaman geçmesine ve kendisine yapılan davet tarihinden 12 gün sonra) ertelemeye karar verdi.
Hatta Suudi Arabistan'ın, acil Arap zirvesini kasıtlı olarak önceden planlanmış olmasına rağmen Arap-Afrika zirvesiyle aynı zamanda düzenlemesi, bazı resmi Arap çevrelerinde şaşkınlık yarattı.
Abu Dabi'deki Mısırlı bir diplomat, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın bir telefon görüşmesinde Suudi Veliaht Prens'ten, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığını görüşmek üzere Arap zirvesi tarihini daha yakına çekmesini istediğini; ancak Bin Salman'ın Arap zirvesi tarihinin erken olması durumunda ikinci zirvenin ivmesini etkilemek istemediğini söyleyerek, zirvenin planlanan tarihte Arap-Afrika zirvesiyle aynı zamanda yapılmasında ısrar ettiğini belirtti.
Suudi yetkililer; eski Suudi medya yetkililerinin, Filistinliler hakkında olumsuz yorumlar yapmasına ve daha önceki dönemlerde "barış fırsatlarını boşa harcamak" şeklindeki değerlendirmelere izin verdi.
Riyad'da bulunan ve körfez diplomatik grup tarafından hazırlanan raporda, Suudi Arabistan'ın Gazze'deki savaşa ve bunun bölgesel yansımalarına kasıtlı bir ‘marjinal’ tepkiyle yaklaştığı ve hükümetin ekonomik çıkarlarına öncelik vererek resmi gündemini değiştirmek istemediği ve Vizyon 30-20 kapsamında Amerikan yönetimiyle ilişkilerini tehlikeye atmamak ve İsrail ile ilişkiler kurulması yönünde bir anlaşmanın olgunlaştığı bir zamanda ilişkilerde çalkantı yaşamak istemediği belirtildi.
Suudi yetkililerin, Gazze'deki savaşın "Veliaht Prens'in müreffeh bir Ortadoğu vizyonuna uymadığını" söylediği aktarıldı.
Raporda, resmi olarak Davos Forumu'nun Suudi versiyonu olarak sembolize edilen "Geleceğe Yatırım Girişimi"nin planlandığı gibi ilerlediği, konserler düzenlendiği ve "Riyad Sezonu"nu başlattığı, Gazze'deki olaylar nedeniyle erteleme çağrısı yapan seslere aldırış edilmediği belirtildi.
Suudi yetkililer; eski Suudi medya yetkililerinin, Filistinliler hakkında olumsuz yorumlar yapmasına ve daha önceki dönemlerde "barış fırsatlarını boşa harcamak" şeklindeki değerlendirmelere izin verdi.
Ancak bu, geniş Suudi kesimlerinin ruhlarında kaynayan kırgınlık ve öfkenin varlığını engelleyemedi. Raporda, Suudi vatandaşların özel oturumlarında birincil konunun Gazze olduğu; ancak yetkililerin sert misilleme tedbirlerine maruz kalma korkusuyla bunu kamuoyunda ifade etmekten kaçındıkları belirtildi.
Öte yandan raporda, Gazze'deki savaş nedeniyle görüşmelerin dondurulacağı açıklanmasına rağmen Suudi-İsrail ilişkilerini normalleştirmeye yönelik müzakere sürecinin durmadığı ortaya çıktı.
Krallıkta çalışan Amerikalı bir diplomata göre, Suudi Arabistan'ın Gazze'deki olaylara ilişkin güçlü bir tutum almamasının "İsrail ile normalleşme projesi üzerinde çalışmaya devam etme arzusundan" kaynaklandığını söyledi.
BAE Provokatörlük yapıyor
Savaşın ilk haftalarında Kahire'deki bir BAE diplomatı, Gazze Şeridi'ndeki durumun yansımalarını tartışmak için Arap toplantılarının faydasız olduğunu gördüğü ve Gazze'de devam eden savaştan Hamas'ı sorumlu tuttuğunu ve bölgeyi geniş çaplı bir savaşa ittiğini söyledi.
Emirlik diplomatı, İsrail'in Hamas’ı ortadan kaldırılıncaya veya teslim oluncaya kadar askeri operasyonlarına devam edeceğine, Gazze Şeridi'ni ilhak ederek bir Filistin devletinin kurulmasını engellemeye kararlı olduğuna ve bu doğrultuda Gazze sakinlerinin Mısırdaki Sina’ya sürüleceğini söyledi.
BAE, “Aksa Tufanı” operasyonunun başlarında İsrail yerleşkelerine yönelik saldırıyı “iğrenç ve barbarca” diye niteledi.
Filistinlilerin İsrail kontrolüne karşı çıkması durumunda bu senaryonun Batı Şeria'da da uygulanacağını ve Filistinlilerin Ürdün'e sınır dışı edileceğini de sözlerine ekledi. Emirlik diplomatı, ülkesinin vatandaşlarının Filistinlilere ödenen parayı daha fazla hak ettiğini belirtti.
Ancak savaşın başında “Aksa Tufanı” operasyonunun başlarında Hamas hareketine saldıran BAE, İsrail yerleşkelerine yönelik saldırısını “iğrenç ve barbarca” olarak nitelendirerek bunu Güvenlik Konseyi'nde dile getirdi.
Daha sonra tonunu yumuşatarak, Ekim ayının sonunda BAE Dışişleri Bakanlığı, derhal ateşkes talebinde bulunarak, ilk tutumunun aksine, Hamas'a doğrudan bir saldırıdan kaçındı. Abu Dabi'deki bir diplomatik misyonun raporu, Emirliklerin ‘üslubundaki’ değişikliğin arka planına ışık tutuyor ve bunun nedenleri arasında, bu ülkenin federasyonunu oluşturan emirliklerdeki bazı toplumsal infiallerin olduğu belirtiliyor.
Abu Dabi'nin resmi tutumundan memnuniyetsizliğini ifade eden ve Şarce'nin ön saflarda yer aldığı Emirlikler, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısını kınadı.
Sebepler arasında BAE'nin pozisyonunun medyada ve sosyal medya sitelerinde sert eleştirilere maruz kalması da yer alıyor. Bu da onu bu sıkıntılı durumu resmi pozisyonu ile sumen altı pozisyonlarla boşluğu doldurmaya yöneltti. Ayrıca BAE, Kasım ayı sonunda düzenlenen iklim değişikliği zirvesine ev sahipliği yapma hazırlıkları için uygun bir atmosfer sağlamaya istekliydi, Gazze'deki savaşın dünya liderlerinin bu zirveye katılımı ile ilgili olumsuz bir etkiden endişe duyuyordu.
Ancak tondaki bu değişiklik, Abu Dabi'de Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnun bin Zayid ile görüşen İsrail istihbarat servisi başkanının da aralarında olduğu İsrailli yetkilileri ağırlamaya devam eden Abu Dabi'nin konumu üzerinde herhangi bir olumsuz etki yaratmadı. BAE ayrıca İsrail'e karşı herhangi bir diplomatik kınama gerçekleştirmedi.
BAE delegasyonu, İsrail delegasyonu tarafından 2 Kasım 2023'te Gazze'deki gelişmelerle ilgili olarak düzenlenen bir toplantıya beraber katılması, Arap Birliği toplantılarında alınan kararların ihlali söz konusu olduğu için birçok Arap delegasyonunun memnuniyetsizliğine sebep oldu BAE'nin konumu, Avusturya'nın başkentindeki Arap delegasyonunda bir çatlak yarattı.
Filistin Yönetimi rol arıyor
Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndaki bir kaynağa dayanan diplomatik bir belge, Filistin Yönetimi ile Amerikalı yetkililer arasında geçen Kasım ayının başında görüşmelerin gerçekleştiğini ve bu görüşmeler sırasında Amerikan tarafının, Filistin Özerk Yönetimi'nin savaş bitiminde Gazze'nin yönetiminde rol üstlenmesini önerdiğini belirtiyor.
Mahmud Abbas, çatışmaların Gazze Şeridi'nden Batı Şeria'ya yayılmasını önlemek için Filistin güvenlik servislerine talimat verdi.
Filistin Yönetimi, Gazze Şeridi'ne İsrail tanklarının üstünde gelmekle suçlanmaması için Arap destekli kapsamlı bir anlaşmaya bağlı olması koşuluyla bu rolü oynamaya herhangi bir itirazı olmadığını söyledi.
Filistin Yönetimi Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki, 11 Ekim 2023'te Kahire'de düzenlenen Arap dışişleri bakanları toplantısı sırasında bazı Arap bakanlara, Başkan Abbas'ın çatışmaların Gazze Şeridi'nden Batı Şeria'ya yayılmasını önlemek için Filistin güvenlik servislerine talimat verdiğini bildirdi.
Hamas hareketinin Batı Şeria'da İsrail'e karşı tansiyonu yükseltme çabalarına dikkat çekti ve “Gazze'deki Hamas'ın İran'dan aldığı gelişmiş silahları var; ancak Batı Şeria'nın İsrail'e karşı kendini savunacak hiçbir şeyi yok” dedi. El Maliki, ABD Başkanı Biden'ın İsrail'i koruduğuna ve aslında Gazze'deki savaşı yöneten kişinin kendisi olduğuna inandığını söyledi.
Guterres: Batı Şeria da tehlikede
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçen 13 Ekim'de New York'ta bir grup Arap büyükelçiyle yaptığı toplantıda, ABD'nin aslında Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıda İsrail'i desteklediğini ve İsrail'in Gazze topraklarına girişi konusunda herhangi bir çekincesi olmadığını söyledi.
Guterres, İsrail'in yalnızca Filistinlileri Gazze'den çıkarmak istemediğini, aynı zamanda dini ve güvenlik açısından taşıdığı önem göz önüne alındığında bunu Batı Şeria'da da yapmak istediğine inanıyor.
Guterres: Ateşkes çağrısı yapmayın; çünkü bu, çatışmanın durdurulması ve yeniden başlatılması anlamına gelir.
İsrail'in özel kuvvetlerini Batı Şeria'da konuşlandırdığını ve bunun da Gazze Şeridi'ne bakan yerleşim yerlerine 7 Ekim'de düzenlenen saldırının başarısında katkıda bulunmuş olabileceğini belirtiyor.
Daha önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumunda İsrail Başbakanı ile görüştüğünü, Başbakan'ın kibirli bir üslupla İsrail'in süper güç olduğunu, barış için buraya gelenlerin Arap ülkeleri olduğunu söylediğini ifade etti. İsrail'in Filistinlilere önem vermediğini sözlerine ekledi.
Genel Sekreter, ABD ve Avrupa ülkelerinin İsrail'in Hamas'la mücadelesini kısıtlamayı reddetmesi nedeniyle Güvenlik Konseyi'nin ateşkes konusunda bölünmüş durumda olduğunu söyledi.
Toplantıda konuşan Mısır Büyükelçisi Usame Abdulhalık, Güvenlik Konseyi'nde Arap olmayan bir kesimin ateşkes projesi sunmasını tercih etti. Çünkü “kendisinin görüşüne” göre Araplar meselenin tarafıydı ve savaşın uzamasından endişe ettiğini vurgulayarak bu durumun büyük bir insani krizle sonuçlanacağını söyledi. Gazze sakinlerinin güneye sınır dışı edilmesinin reddedilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Arap ülkelerine şunları tavsiye etti:
- Ateşkes çağrısı yapmayın; çünkü bu, çatışmanın durdurulması ve yeniden başlatılması anlamına gelir.
- Güvenli bölgelerin kurulmasını talep etmeyin; çünkü gerçekçi olarak bu bölgeler İsrail ordusunun kontrolü altında olacak.
- İsrail'in eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'i İnsani İşler Koordinatörü olarak atamasına yanıt vermeyin; çünkü bu UNRWA'nın zararına olacaktır.
Uluslararası hukuk ihlalleri konusunda hesap verebilirliğin harekete geçirilmesi ve iki devletli çözüm arayışı fırsatının değerlendirilmesi çağrısında bulundu, aksi takdirde bu savaş Filistinlilere karşı son savaş olmayacak.
Avrupa ‘bir kraliyet değil’; Rusya, Libya'ya sürgünden korkuyor
Aksa Tufanı'nı takip eden günlerde Avrupa'nın İsrail’e sempatisi çok güçlüydü ve Avrupalı delegelerin Arap yetkililerle yaptığı tüm açıklamalarda ve toplantılarda "İsrail'in kendini savunma hakkı" deyimi her zaman mevcuttu.
Bir Arap Birliği yetkilisi, Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un, işgal altındaki Filistin'e yaptığı ziyaretin ardından Birliğin Genel Sekreteri ile görüştüğü sırada Avrupalı mevkidaşları arasında İsrail'e karşı en yakın kişi olduğunu ve İsrailli yetkililerin "beynini yıkamayı" başardıklarını söyledi.
Toplantı sırasında ‘Aksa Tufanında’ öldürülen bir kısım İsrailli ailelerle yaptığı görüşmelerden bahsetmeye başlayınca gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başladı. Avrupa Birliği Başkan Yardımcısı Anna Shaw, geçtiğimiz kasım ayında bir Arap diplomatla yaptığı görüşmede, Riyad'da düzenlenen ortak Arap-İslam Zirvesi'nde alınan kararların Avrupa Birliği ülkelerinin beklentileriyle çeliştiğini söyledi.
Ayrıca bu kararların Gazze'deki olayların ölçeğine uygun güçlü kararlar alınmaması durumunda, Avrupa Birliği ülkelerinin İsrail'i destekleyen konumunu güçlendireceğini belirterek kendi kendine "Avrupalılar neden kraldan daha kralcı olsun?” diye sordu.
Shaw, Mısır'ın kendi topraklarında sahra hastanesi kurma ve insani yardımlara yardımcı olma tekliflerini reddeden Avrupa ülkelerinin rahatsızlıklarını dile getirdi.
Bogdanov: Suriye Cumhurbaşkanı'nın Arap-İslam Zirvesi'ndeki konuşması, katılımcı başkanlar arasında en güçlü konuşmalardan biriydi.
Norveç'in Lübnan Büyükelçisi Ingvild Berggraaf da Riyad'daki Arap ve İslam zirvelerinin Gazze'deki savaşa ilişkin toplantının beklenenin altında olduğunu belirtti. Beyrut'taki toplantılarda Berggraaf, Avrupa'nın Gazze'deki savaşla ilgili tutumunu çifte standart olarak niteledi.
Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Rusya Devlet Başkanı'nın Ortadoğu Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov ise geçtiğimiz Kasım ayında Moskova'da Arap büyükelçileriyle yaptığı toplantıda İsrail'in bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını kabul etmeyeceğini söyleyerek, Bu sözleri Moskova'daki İsrail büyükelçisinden aktarıyorum dedi.
Bogdanov, Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarma sürecinin fiilen başladığını bildirdi. Mısır'ın, Amerika'nın Gazze'den mülteci kabul etme baskısından etkilenebileceğini ifade etti. Batı'nın Filistinli ve Afrikalı mültecileri güney Libya'ya nakletme ve orada onlar için bir vatan kurma çabalarından Libya’nın duyduğu endişeye dikkat çekti.
İsrail'in Suriye'ye yönelik provokasyonlarına devam etmesi halinde, Suriye'yi çatışmaya itebileceğine dikkat çekti. Suriye Cumhurbaşkanı'nın Arap-İslam Zirvesi'ndeki konuşmasını, katılımcı başkanlar arasında en güçlü konuşmalardan biri olarak nitelendirdi.
Arap ve İslam ülkeleri dışişleri bakanları, Arap Birliği Genel Sekreteri ve İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri'nden oluşan bir heyetin 22 Kasım 2023 tarihinde Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Rus tarafının, Gazze Şeridi'nde ateşkes için uluslararası desteği harekete geçirmek amacıyla Riyad Zirvesi'ne katılan heyetin Gazze’nin geleceği konusunda ortak bir vizyona sahip olmadığını kaydetti.
Bir Rus diplomatik kaynağı, ABD yönetiminin ekonomik koşullarını istismar ederek Mısır ve Ürdün'ün Gazze'deki olaylara ilişkin tutumunu etkilemeye çalışmak için çabaladığını gördüğü ifade edildi.
Çeviri: YDH