SAAF-Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Hizbullah liderliğindeki muhalefetin düzenlediği protesto gösterileri
SAAF-Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Hizbullah liderliğindeki muhalefetin düzenlediği protesto gösterileri 8. gününe girerken Lübnan İhvan-ı Müslimin’inin kurucusu Sünni lider Fethi Yeken, Hasan Nasrullah'ın çağrısı üzerine bugün protesto gösterilerinin düzenlendiği meydanda cuma namazı kıldırdı.
Ülkenin yaşadığı bunalımdan çıkabilmesi için Başbakan Fuad Senyora’yı tarihi bir adım atmaya davet eden Fethi Yeken, "Lübnan halkının protesto gösterileri ABD projesi düşürülene dek 1 yıldan fazla bir süre de olsa sürdürülebilir" dedi.
Fethi Yeken geçtiğimiz aylarda da Lübnan’da bir direniş ve birlik hükümetinin kurulacağını söylemiş ve bu konudaki açıklamasının bir nüshasını da Mısır İhvan-ı Müslimin hareketinin resmi sitesine göndermişti.
Lübnan’da muhalefetin Sinyora hükümetine bir hafta süre tanıdığı ve ikinci protesto gösterilerinin iş yerlerinin, hükümet dairelerinin, hava alanı gibi ulaşım alanlarının kapatılarak gösterilerin devam ettirileceği kaydediliyor.
Fethi Yeken’in Cuma hutbesi (Tam Metin)
Nasıl direniş gücü, temmuz ayında yenilmez devlet efsanesini başarısızlığa uğratmışsa, aynı şekilde tüm taifeleri, mezhepleri, siyasi ve fikri akımları kuşatan ortak eyleminiz Allah-u Teala’nın yardımıyla ABD’nin projesini başarısızlığa uğratacaktır.
Her nerede olursa olsun, insanlar şunu bilsinler ki burada yaşanan mücadele hayır ile şer arasında yaşanan bir mücadeledir. Bu, sonuna kadar açıktır ve Allah’ın Adem aleyhisselamı yarattığı günden yeryüzüne salih kullar varis oluncaya dek geçerlidir. Bu; Lübnan’da, Çeçenistan’da, Irak’ta, Filistin’de ve muhtelif Amerikan ülkelerinde devam edecektir.
ABD’nin dünya haritasındaki dünya ülkelerini tasnif eden öğretileri açıktır. Biz bu tasnifi iyi okumalıyız. Bu ülkeler ABD’nin isteği üzerine terörist olarak tasnif edilmiş ülkelerdir. Çünkü bu ülkeler ABD’nin direktiflerine boyun eğmemiş, baş kaldırmıştır. Bu yüzden bu ülkeler terör ülkeleri olarak anılmaktadır. Bizim bu başkaldırının bedelini pahalı ödememiz gerekiyor. Filistin’de, Irak’ta, Kore’de, Çin’de, Suriye’de, İran’da ve Lübnan’da! Ancak İsrail, tüm uluslar arası kararları ihlal etmesine rağmen ABD siyasetine göre terörist değildir. ABD siyaseti Lübnan’a el atmıştır.
Ancak Lübnan bu eli kesecek ve Amerika'ya ve Bush’a özgü projeyi çökertecektir. Lübnan, Yeni Ortadoğu Projesi’nin mezarı olacaktır. ABD şu anda İsrail’in temmuz ayında uğradığı başarısızlığın rovanşına oynamaktadır. ABD, temmuz savaşı boyunca direniş gücü tarafından geri dönüşü olmaksızın kırılan cazibesini onarmaya çalışmaktadır.
ABD, Irak’ta askeri olarak başarılı olamayınca çirkin ve iğrenç bir silaha başvurmuştur. Bu silah da mezhep çatışmasına dönük fitne çıkarılmasıdır. Irak’ı yaş, kuru demeden yanan ve söndürülmesi kimsenin elinde olmayan bir bölgeye çevirdikten sonra Irak’tan çekileceğini ilan etmiştir.
İşte ABD gözümüzün önünde yine aynı silahı kullanmaya çalışmaktadır. Böylelikle Lübnanlıları mezhep çatışmasına kışkırtmaktadır. Bu noktada Sünnileri Şii tehlikesine karşı, Şiileri de Sünni tehlikesine karşı dolduruşa getirmeye çalışmaktadır. Bunu da direnişi silahsızlandırma adı altında gündeme getirmektedir. Irak’ta da tüm insanlığı tehdit eden silahlardan bahsediliyordu.
14 Martçı güçlere soruyorum? Bu durumu gerçekten anlayabiliyorlar mı? Haritayı gördüler mi? Bu haritanın hayata geçirilmesini onayladılar mı? Bunun ne demek olduğunu biliyorlar mı? Yoksa bunu inkâr ediyor, görmezden geliyor yahut bilmiyorlar mı? Bunlar küçük kazanımlara yoğunlaşarak önlerindeki tehlikenin büyüklüğünü göremiyorlar mı? Onlara gece gündüz sunulan denklemler Lübnan yanıp tutuştuğu zaman ne anlam ifade edecek? Tüm bu anlaşmalar Lübnan yanarsa onların hiçbir işine yaramaz.
14 Mart grubu bu milyonlarca kişiyi geçersiz kılmayı mı düşünüyor? Böylesine hararetli bir kalabalık tarihi bir kalabalıktır. Bu kalabalık yalnızca Şiilerin, yalnızca Sünnilerin veya yalnızca herhangi bir grubun değildir. Bu kalabalık Lübnanlıdır, Lübnan kadardır. Bu kalabalık Lübnan’daki tüm taifelerin, mezheplerin ve Lübnan’daki tüm akımlarındır.
Bu kalabalık sadece bir hafta kalacak bir kalabalık değildir. Bir ay da değil… Bu kalabalık bir yıl da kalır, nasıl yenilmez ülke efsanesini yıkmışsak ABD’nin projesini yıkana dek bir yıl daha da kalır… Böylelikle bu proje tüm Arap ülkelerinde ve ABD’nin dikte ettiği tüm ülkelerde alaşağı olacaktır.
Yoksa 14 Mart gücü, muhalefetin parlamentonun üçte birini talep etmesinin maddi bir kazanım, toplumsal yahut ekonomik bir kazanım olarak değerlendirmediğini bilmiyor mu? Bu muhalefet Lübnan’ın bağımsızlığı ve bölünmemesi içindir.
Muhalefetin uluslar arası mahkemeyi reddettiği doğru değildir. Bu yalandır, iftiradır. Ancak muhalefet, bu mahkemenin sadece Başbakan Hariri’nin suikastının araştırılması görevini aşmamasını, Lübnan’ın oyuncak hale getirilmemesini istemektedir.
Bakanların hükümetten istifa etmesinin uluslar arası mahkeme projesini ilga etmek için gerçekleştirildiği iddiası da doğru değildir. Ben bu noktada söze devam edip bu mahkemenin başka bir dosyaya eklenmesi ve uluslar arası mahkemenin Bush’un Irak ve Lübnan’daki suçlarını da soruşturmasını da istiyorum.
Bu mahkemenin Siyonist bir mahkeme olduğunu ve Siyonist izlerin bu mahkemede olduğunu biliyor musunuz? Kofi Annan’ın bu mahkemenin başına bir Yahudi’yi atadığını biliyor musunuz? Bu Yahudi kadın Dr. Dafta Şerağor’dur. Bu kadın Tel Aviv Üniversitesi’nden PHP derecesiyle mezun olmuştur. Başında böylesi birinin bulunduğu mahkemenin yönlendirmelerinin ve kararlarının nasıl olacağını sorgulamamız gerekmez mi?
Muhalefetin Suriye ve İran’dan emir aldığı da doğru değildir. Bu muhalefetin liderleri hiçbir gün Suriye ve İran işbirlikçisi olmamış, bilakis müttefiki olmuştur. Hakiki işbirlikçilerin kimler olduğunu herkes çok iyi bilmektedir. Direniş gücünün Sünnileri Şiileştirdiği de doğru değildir. Bilakis işin gerçeği biz Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat olarak, (Lübnan’da) direnişe ilk başlayanlar olarak doğal konumumuzu belirlememiz gerekmektedir. “Eğer düşman İslam topraklarından bir karış işgal etmişse cihad kadın erkek tüm Müslümanlara farzdır.”
Ehl-i Sünnet sadece Lübnan’da direnişe ilk başlayanlar değildir. Geçtiğimiz asırdan beri bu böyledir. Cezayir’i Fransız işgalinden kim kurtarmıştır. Kahraman mücahit Ömer Muhtar da Sünni’dir. Filistin’deki direnişin rengi nedir? Biz ayrım yapmayız. Ancak Lübnan’da yaşadığımız bugünkü vaziyet dolayısıyla bunları dile getiriyorum. Irak’ta ABD işgaline karşı direniş gösterenler de İslami bir direniştir, Sünni bir direniştir. Muhalefetin ülkeyi çatışmaya ve iç savaşa çektiği doğru değildir. Doğrusu 14 Mart grubundan bazı güçlerin elleri ve kendileri Lübnan kanıyla kirlenmiştir. Bunlar Marunileri ve Sünnileri katletmişlerdir. Şu muhalefetin arasında eli Lübnan kanına bulaşmış biri var mıdır?!
Direnişin silahı Lübnanlılara doğrultulmamıştır. Siyasi bir yasaktan önce dini anlamda böyle bir yasak vardır.
Ey Lübnanlılar! Sünniler! Şiiler! Dürziler! Hıristiyanlar! Sakın bölünmeyin! Fitneye ve parçalanmaya karşı durun. Şeytanın ayaklarının dibine düşmeyin! Peygamberinizin tavsiyesine kulak verin: “Fitne uykudadır. Allah onu uyandırana, yakana ve körükleyene lanet etsin. Tekfir fitnesinden de uzak durun! Resulullah tekfir fitnesine karşı uyarmıştır: “Kim bir Müslüman’ı tekfir ederse kâfir olur!” “Eğer bir adam kardeşine ‘Ey Kâfir!’ derse onu öldürmüş gibi olur”
Lübnan’ı bu çukurdan çıkarmak için harcanan tüm çabalara teşekkür ediyorum. Bunların başında büyükelçi Abdulaziz Hoca gelmektedir. Suudi Arabistan’a ve ABD’nin kendisine nükleer silaha sahip olması suçlamasını yönelttiği Sudan’a da.
Maruni psikoposluk meclisinin davetini de tebrik ediyorum. Özellikle Milli Birliktelik hükümetinin oluşturulmasına yönelik çağrısını… Başbakanı ise öncelikle Allah’ı razı edecek tarihi bir duruşa davet ediyorum. Böylelikle fitne ateşi sönecek ve Lübnan karanlık çukurdan çıkacaktır.