Amerikan rejiminin İsrail yanlısı diplomatlarından Dennis Ross, Direnişin yok edilemeyeceğini itiraf ederek Arap ülkelerine direnişin yalnızlaştırılması için İran’a karşı İsrail’e destek vermelerini tavsiye ediyor.
YDH- Halen İsrail yanlısı bir düşünce kuruluşu olan Washington Institute adlı düşünce kuruluşunda çalışan Amerikalı eski diplomat Dennis Ross, Foreign Affairs için yazdığı makalede İsrail rejiminin Filistin konusunda yeni bir stratejiye ihtiyacı olduğunu savunuyor.
Dennis Ross, “İsrail'in yeni bir stratejiye ihtiyacı var: Kesin zafer mümkün değil ama Hamas'ı silahsızlandırmak ve Gazze Şeridi'ni istikrara kavuşturmak mümkün” başlıklı makalesinde Amerikan ve İsrail rejimlerinin Gazze konusundaki klişelerini tekrarlıyor. Direnişin yok edilemeyeceğini itiraf ederek kesin zafer mümkün değil diyen Ross, Arap ülkelerine direnişin yalnızlaştırılması için İran’a karşı İsrail’e destek vermelerini tavsiye ediyor.
Foreign Affairs’te yayımlanan “Israel Needs a New Strategy: Total Victory Is Not Possible—but Demilitarizing Hamas and Stabilizing Gaza Still Are” başlıklı makaleyi Keda Bakış çevirdi.
***
İsrail askeri istihbaratı Şubat ayında Hamas'ın savaş sonrasında da terörist bir grup olarak kalacağını belirtti. Bu değerlendirmeye rağmen İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Hamas'a karşı "tam zafer" kazanılacağını ve bunun "yıllar değil aylar" alacağını söylemeye devam ediyor.
Bunun nedeni kısmen 7 Ekim'in İsrail üzerindeki dönüştürücü etkisidir; bu etki psikolojik sıkıntıya yol açmış ve İsrailliler arasında Gazze Şeridi'ni kontrol eden Hamas ile bir arada yaşamanın mümkün olmadığı inancını pekiştirmiştir. İsrail'in hem hava saldırıları hem de kara operasyonları yoluyla gerçekleştirdiği askeri harekât, Hamas'ın kökünü kazımayı amaçlıyordu ki bu, karmaşık tünel ağları ve örgütün Gazze Şeridi'ndeki tüm nüfusu canlı kalkan olarak manipülatif bir şekilde kullanması göz önüne alındığında oldukça zorlu bir girişimdi.
Ne yazık ki İsrail, Hamas'ın Gazze'den bir daha asla tehdit oluşturmamasını sağlamaya çalışırken Filistinliler ağır bedeller ödedi. Başbakan Netanyahu'nun da vurguladığı gibi, bu hedef İsrail askerlerinin Mısır sınırında yer alan güneydeki Refah kentine konuşlandırılmasını gerektiriyor. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden, bu yoğun nüfuslu bölgede yaşayan 1,3 milyon Gazzelinin tahliyesi için inandırıcı bir plan yapılana kadar bu eylemin ertelenmesinin gerekliliğini vurguladı.
İsrail askeri istihbaratının öngördüğü gibi Hamas Gazze'de terörist bir grup olarak kalmaya devam ederse, Netanyahu'nun bölgede tam bir zafer elde etmenin mümkün olmadığını kabul etmesi çok önemlidir.
Hamas'ın Refah'ta askeri varlık göstermesini engellemenin yanı sıra İsrail, Mısır sınırından Gazze'ye büyük miktarlarda malzeme sokulmasını engelleyecek tedbirler de almalıdır. Bu da Sina'dan Gazze'ye kaçakçılığı etkin bir şekilde durdurmak için Mısır ile ortak bir rejim kurulmasını ya da koordineli bir yaklaşım benimsenmesini gerektiriyor.
Sonuç olarak İsrail, Gazze'deki askeri çabalarının ve başarılarının yeni bir siyasi gerçeklikle sonuçlanmasını sağlamak için sadece sloganlara değil, stratejik bir plana ihtiyaç duymaktadır —şeritten İsrail'e yönelik tehdidi ortadan kaldıran bir plan.
Savaş sürerken
Etkili bir strateji hedefi yeniden çerçevelendirmekle başlar. İsrailli liderler Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılmasının ya da yok edilmesinin ulaşılamaz bir hedef olduğunu kabul etmelidir. Amerika Birleşik Devletleri'nin IŞİD ile yaşadığı deneyime benzer şekilde, ne kadar iğrenç olursa olsun bir ideolojinin tamamen ortadan kaldırılamayacağı açıktır.
Amerika Birleşik Devletleri IŞİD'e karşı askeri bir zafer elde etmiş olsa da örgütün yeniden toparlanmasını ve kendini yeniden kurmasını önlemek için Irak'ta yaklaşık 3 bin Suriye'de ise 900 asker bulundurmaya devam ediyor.
İsrail ve ABD'nin nihai hedefi, İsrail'e karşı gelecekteki saldırıları önlemek için Gazze'nin kalıcı olarak askerden arındırılması olmalıdır.
İsrail, Gazze'nin bir dönüşüm geçirmesini sağlamalıdır ki bu da İsrail'in bölgede varlığını sürdürmesi halinde mümkün olmayacaktır. Ayrıca İsrail, Gazze'de yaşayan 2,3 milyon Filistinlinin sorumluluğunu üstlenmek istemediği gibi Gazze'nin yeniden işgalinden kaynaklanabilecek olası bir ayaklanmayla da uğraşmak istememektedir.
Bu nedenle İsrail, Hamas'ın askeri gücünü ve siyasi kontrolünü yeniden kazanamayacağından emin olana kadar Gazze'den çekilmemelidir. Bu, Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelmemekte, daha ziyade askeri altyapısının, silah stoklarının, askeri sanayisinin, komuta ve kontrol sistemlerinin ve örgütsel yapısının yok edilmesi anlamına gelmektedir.
Ayrıca, Hamas'a alternatif olarak Gazze'yi etkin bir şekilde yönetebilecek ve yeniden inşa amacıyla kanun ve düzeni koruyabilecek bir alternatif bulunmalıdır. İsrail ve ABD'nin nihai hedefi, İsrail'e karşı gelecekteki saldırıları önlemek için Gazze'nin kalıcı olarak askerden arındırılması olmalıdır. Bu yaklaşım hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin yararına olacaktır; çünkü İsrail Gazze'yi izole etmek ya da Gazze'ye saldırmak zorunda kalmayacaktır.
Olumlu gelişme ise İsrail ordusunun Gazze'yi askerden arındırmada ve Hamas'ın askeri gücünü etkisiz hale getirmede etkili olması. Şu an itibariyle İsrail, Hamas'ın 24 taburundan 18'ini ortadan kaldırmış durumda. Bu taburların tüm üyeleri etkisiz hale getirilmemiş olsa da, grupları dağıtıldı ve artık organize bir güç olarak faaliyet göstermiyorlar. Bununla birlikte, silahlı Hamas üyelerinden kaynaklanabilecek potansiyel bir risk hala mevcuttur, bu nedenle Hamas'ın önemli ölçüde zayıflatıldığı bölgelerde bile öngörülebilir gelecekte belirli düzeyde güvenlik önlemlerinin sürdürülmesi gerekecektir.
Büyük koalisyon
Refah'tan tahliye edilenlerin, başta Gazze'nin kuzey kesimi olmak üzere bu belirli bölgelere taşınması gerekmektedir. Çatışmanın ilk aşamalarında, İsrail'in Gazze Şehri, Beyt Hanun ve Cibaliya mülteci kampında başlattığı harekat sırasında bu kişilerin çoğu tahliye edilmek zorunda kaldı.
Tahliye edilen bu kişiler doğal olarak evlerine dönmek istiyor. Ancak en büyük engel, kuzey bölgesindeki binaların yüzde 70'inin ya yıkılmış ya da oturulamaz hale getirilmiş olması. Dolayısıyla stratejinin ilk adımı, ABD'nin öncülüğünde ve Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle işbirliği içinde bir insani yardım mekanizmasının kurulmasını içermelidir. Bu mekanizma geçici ve taşınabilir konutlar konusunda derhal yardım sağlamalıdır.
Hac ziyareti sırasında yaşanan büyük insan akınını karşılama konusundaki uzmanlıkları göz önüne alındığında, Suudilerin bu çabaya önemli bir katkıda bulunabilecekleri şüphesizdir. Ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri ve Katarlılar da karavanlar, römorklar ve prefabrik konutlar için mali destek sağlayabilir.
Körfez ülkeleri, ancak İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne yönelik bir planla bağlantılı olması halinde yeniden inşa yardımı sunacaklarını açıkça belirttiler. Bununla birlikte, gıda ve barınma gibi temel ihtiyaçların karşılanması açısından hayati önem taşıyan insani yardımları halihazırda sağlamaktadırlar. Bu ülkeler eylemlerinin Filistinlilerin acılarını hafifletmek için gerekli olduğunu savunabilirler.
Hamas'la bağlantısı olmayan yerel Filistinliler de güvenlik konusunda yardımcı olmaları için kiralanabilir.
Mısır, Avrupa Birliği, Ürdün ve Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte Körfez ülkeleri, Gazze'de 1994 yılında Filistin Yönetimi tarafından kurulan ve o tarihten bu yana Hamas'a bağlı olarak faaliyet gösteren idari yapıyla işbirliği yapmalıdır.
Bu yapı siyasi konulardan ziyade idari görevlere odaklanmış ve günlük ihtiyaçlarla ilgilenmiştir. Gazze'nin içinden ve dışından Filistinli girişimciler de bölgenin yönetimine dahil edilmeli ve insani yardım sistemi yardım dağıtmak ve ticari faaliyetlerin büyümesini teşvik etmek için onlarla işbirliği yapmalıdır.
Gazze'nin kuzeyinde gıda taşıyan kamyonlara ulaşmaya çalışırken yaklaşık yüz kişinin hayatını kaybettiği son olayda da görüldüğü gibi, insani yardımın taşınması ve dağıtımı için güvenlik önlemleri gerekli olacaktır.
İnsani yardım grubu üyelerinin sahada kendi güçlerini konuşlandırması pek olası olmasa da, güvenlik konularında deneyimli dış yüklenicilerle işbirliği yapabilirler. Ayrıca Hamas'la bağlantısı olmayan yerel Filistinliler de güvenlik konusunda yardımcı olmaları için kiralanabilir.
Üst düzey bir BM yetkilisinin de belirttiği gibi, Gazze'de durumdan doğrudan etkilenen insanların yardıma ihtiyaç duyması ve birçoğunun Hamas'a karşı kin beslemesi, güvenlik hizmetlerinin yerel Filistinlilerden alınması ihtimalini doğuruyor. Hatta Hamas savaşçıları varken insanlar sık sık onlara taş atarak hoşnutsuzluklarını dile getirmektedir.
Mevcut modellerden elde edilen en iyi uygulamalara uygun bir güvenlik çerçevesi oluşturmak önemlidir. Örneğin Birleşik Arap Emirlikleri şu anda Gazze'de kurduğu sahra hastanesinin güvenliğini sağlıyor ve görünüşe göre gıda ihtiyacını karşılamak üzere gönderdikleri beş otomatik fırın için de aynı şeyi yapacaklar.
Bu güvenlik bölgeleri potansiyel olarak genişletilebilir. Bu kolektif çabalar sayesinde, tahliye edilenlerin eninde sonunda geri döneceği kuzey bölgesindeki alanlar, Hamas kontrolü elinde tutmadığı sürece yaşamın ve iyileşmenin mümkün olduğunu gösteren başarılı pilot projeler olarak hizmet edebilir.
İnsani yardım mekanizmasının kurulmasına ek olarak Biden yönetimi, Hamas'a gizli malzeme kaçakçılığını önlemek için Mısır ve İsrail arasındaki müzakereleri derhal kolaylaştırmalıdır. İsrail bölgedeki dört Hamas taburuna karşı harekete geçse bile, Gazze'nin yeniden askerileştirilmesini önlemek için Refah'a yönelik yeni bir yaklaşım hayati önem taşımaktadır.
Washington aynı zamanda Batı Şeria'daki Filistin Yönetimi'nin reform yapmasını teşvik edecek adımlar atmalıdır. Filistinlilerin yüzde 91'inin Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın istifa etmesi gerektiğine inandığı ve yüzde 80'inin Filistin Yönetimi'nin yolsuzluk yaptığına ikna olduğu bir ortamda siyasi ufuk ya da oyunun sonunu tartışmak beyhudedir.
Filistin Yönetimi'nin kapsamlı bir revizyondan geçmesi gerekiyor; tıpkı 2007'de Bush yönetiminin Filistin Yönetimi'nin tüm bağışçılarını bir araya getirerek güçlendirilmiş bir başbakan atanmasını talep etmesi gibi. Abbas buna uydu ve Filistin Yönetimi'ni başarılı bir şekilde temizleyen Salam Fayyad'ı atadı.
Bu süreç, özellikle de diğer kritik hedeflerin gerçekleştirilmesi için gecikmeden tekrarlanmalıdır. Örneğin Gazze'nin yeniden inşası ve Suudi Arabistan'ın İsrail'le normalleşmesi, Gazze ve Batı Şeria'nın siyasi olarak yeniden birleşmesi olmadan başarılamaz. Doğal olarak bu iki hedef de Gazze'deki savaşın sona ermesine bağlı. Washington, bir rehine anlaşmasının uzun bir duraklamaya yol açabileceğini ve nihayetinde kalıcı bir ateşkesle ya da çatışmanın doğasında köklü bir dönüşümle sonuçlanabileceğini umuyor.
Yeniden inşa et ve silahsızlandır
İsrail ordusu tarafından yürütülen Gazze harekâtı dört farklı aşamaya ayrılmıştır. İlk aşama bir hava harekatını, ardından Gazze'de beş tümenden fazlasını içeren yüksek yoğunluklu bir kara müdahalesini içeriyordu. Daha sonra daha sınırlı ve hedefe yönelik bir kara müdahalesi yapılmış ve bu müdahale şu anda beş tugaya inmiştir. Son aşamada Gazze'den çekilecek ve kibbutzların etrafında dar bir tampon bölge oluşturulacak.
İsrail, tünellerde kalan Hamas liderlerini hedef almak ya da Hamas tehditlerinin yeniden canlanmasını önlemek için gerektiğinde girip çıkma hakkını elinde tutacak. Dördüncü aşama özünde askeri harekatın sona ermesi olarak değerlendirilebilir. Bu geçişin İsrail'de siyaseti yeniden ön plana çıkarması, Portföysüz Bakanlar Benny Gantz ve Gadi Eisenkot'un savaş kabinesinden ayrılması ve 7 Ekim'de başarısızlığın sorumluluğunu üstlenecek olan önde gelen güvenlik yetkililerinin istifasıyla sonuçlanması muhtemeldir.
İsrail'in öncelikli hedefi Gazze'nin kalıcı olarak askerden arındırılması olmalıdır, bu da nihayetinde başkaları tarafından gerçekleştirilebilir.
Bu değişiklikler seçime ve yeni bir hükümetin kurulmasına yol açacak bir dizi olayı tetikleyebilir. Bu gelişmelerin zamanlaması büyük ölçüde dördüncü aşamanın ne zaman başlayacağına bağlıdır ki bu da bir rehine anlaşması ya da İsrail'in kalan altı Hamas taburunu tamamen ortadan kaldırmasıyla tetiklenebilir. Bu gerçekleştiğinde, yeniden inşa süreci başlamalı ve fonların saptırılmamasını sağlayacak sağlam izleme mekanizmaları da buna eşlik etmelidir.
Gazze'nin yeniden inşası için çeşitli uluslararası ve bölgesel aktörlerin katılımı elzemdir. Bu durum İsrail için bir zorluk teşkil etmektedir; zira İsrail güçlerinin Gazze'de kalması halinde bu kuruluşlar katılım konusunda tereddüt yaşayabilir. İsrail'in öncelikli hedefi Gazze'nin kalıcı olarak askerden arındırılması olmalıdır, bu da nihayetinde başkaları tarafından gerçekleştirilebilir. Bunu başarmak için İsrail, yeniden inşayı denetleyecek ve Gazze'ye kaynak akışını izleyecek uluslararası bir çabayla işbirliği yapmalıdır.
Temel strateji, askerden arındırma karşılığında yeniden inşaya odaklanmak ve gerekli malzemeleri sağlamak için bir uluslar koalisyonuna ihtiyaç duymaktır. Biden'ın kısa süre önce malzeme sevkiyatı için bir iskele kurma kararı, gelecekteki yeniden inşa çabalarını kolaylaştırmaya yönelik bir adımdır.
Yeniden inşa süreci için gerekli malzemeler Gazze'ye girdikleri andan itibaren depolanana ve nihayetinde kullanılana kadar etkin bir şekilde yönetilmeli ve yakından izlenmelidir. Hamas'ın ya da herhangi bir silahlı kişinin bu malzemeleri ihlal etme ya da yönlerini değiştirme girişimleri, yeniden inşa çalışmalarının derhal durdurulması ve yeni malzemelerin girişinin engellenmesiyle sonuçlanmalıdır.
Çatışma sonrası durumlarla başa çıkma konusunda değerli deneyime sahip olan Kanada gibi ülkeler, kapsamlı yerinde ve çevrimiçi izleme sistemlerinin geliştirilmesinde öncü bir rol oynayabilir. Bu sistemler Hamas'ın kontrolü yeniden ele geçirmeye ya da malzeme dağıtımını manipüle etmeye çalışmamasını sağlamak için uygulanmalıdır. Hamas'ın iktidarda kalması ve sağlanan yardımları kötüye kullanmaya devam etmesi halinde hiçbir bağışçının Gazze'ye yatırım yapmaya istekli olmayacağı açıktır.
Hamas'ın aktif bir şekilde yardımların yönünü değiştirmeye ve askeri kabiliyetlerini yeniden inşa etmeye çalışacağı herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu nedenle, yeniden inşa çabalarının gerçekleşebilmesi için Gazze'de gerçekten farklı bir yönetimin kurulması şarttır. Son olarak, Suudilerin İsrail ile normalleşmesi meselesi var. Riyad, 7 Ekim'den önce Filistinliler için en azından sembolik de olsa bir şeyler yaptığını göstermek istiyordu. Bugün Suudiler daha fazlasına ihtiyaç duyduklarının farkındalar.
7 Ekim'in iki farklı sonucu oldu. Suudiler ve daha genel anlamda Araplar için Gazze'deki ölüm ve yıkım, halklarını Filistin meselesini ele alma ihtiyacı konusunda uyandırdı ve hükümetler bunu görmezden gelemeyeceklerini anladılar. Bunu akılda tutarak, 1993 ve 1995 Oslo Anlaşmaları da dahil olmak üzere, kalıcı bir çözüm getiremeyen önceki süreçlerden farklı, net bir son oyun istiyorlar. Dolayısıyla bu hükümetler Filistin devletine giden garantili bir yoldan bahsediyorlar.
İsrail'de ise tam tersi bir görüş var. Siyasi yelpazenin her kesiminden İsrailliler, 7 Ekim'den sonra kurulacak bir Filistin devletinin Hamas ya da Hamas benzeri gruplar tarafından yönetileceğine inanıyor. Halihazırda Hamas ve Filistinliler arasında bir ayrım görmüyorlar - özellikle de Hamas'ın 7 Ekim'de yaptıklarına Filistinlilerin destek verdiğini gösteren anketler ve vahşeti inkar eden açıklamalar göz önüne alındığında. Buna İran'ın vekillerini kullanarak İsrail'le çatışmaya devam etme kararlılığı da eklenince İsrailliler bir Filistin devletini büyük bir tehdit olarak görüyor. Dahası, 7 Ekim'in sonucunun Filistinliler ya da Hamas için devlet kurma güvencesi şeklinde bir ödül olması gerektiği fikrine karşı derin bir muhalefet var.
Uzlaşma vakti
İsrail'in endişeleri geçerlidir ve kabul edilmelidir. Ancak iki devletli bir çözümde Filistin devletinin Hamas için bir ödül olacağını iddia etmek doğru değildir. Hamas için gerçek zafer, iki devletli çözümün başarısız olması olacaktır. Bunun nedeni Hamas liderlerinin İsrail'in meşruiyetini reddettikleri için sadece tek bir devleti destekliyor olmalarıdır. İronik bir şekilde, İsrail'in bir Filistin devletine karşı devam eden direnişi tek devletli bir çözümle sonuçlanacaktır.
Ancak İsrailliler için, bir Filistin devletinin kurulması uzak bir ihtimal olsa da bunun bir tehdit oluşturmadığını kabul etmek çok önemlidir. Zira bir Filistin devletinin kurulabilmesi için yerine getirilmesi gereken çok sayıda ön koşul vardır. Başarısız bir devlet olmasını önlemek için sağlam kurumların inşa edilmesi şarttır.
Suudi Arabistan ve İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi güvence sağlamada önemli bir rol oynayacaktır. Aslında normalleşme, bölgeyi dönüştürme ve İran ile vekillerine karşı bir koalisyon için temel oluşturma potansiyeline sahip olduğu için güvenceden daha fazlasını sunuyor.
Şu anda ve öngörülebilir gelecekte, bir Filistin devleti muhtemelen önemli zorluklarla karşılaşacaktır. Dahası, kurulmadan önce yerine getirilmesi gereken birkaç koşul vardır. İlk olarak, Hamas ya da benzeri aşırılık yanlısı gruplar tarafından yönetilemez ya da kontrol edilemez ve İsrail'e düşman uluslarla ittifak kuramaz. İkinci olarak, iki halk için iki devlet kavramını kabul etmelidir.
Filistinli liderler henüz Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımamış, dolayısıyla İsrail'in sadece varlığının ötesinde meşruiyetini kabul etmemiştir. Bu kabul eksikliği İsrail'e karşı kışkırtmayı meşrulaştırmayı kolaylaştırmaktadır ve Filistinli liderlerin kışkırtmaya ve düşmanlığı teşvik etmeye son vermelerinin tam zamanıdır. Son olarak, kurulması öngörülen Filistin devleti askerden arındırılmalıdır. Polis ve güvenlik güçleri bulundurabilecek olsa da orduya sahip olmaktan kaçınmalıdır.
İsraillilerin bir Filistin devleti olasılığını kabul etmeleri için onlara güvence vermek çok önemlidir. Bunu başarmak için atılacak ilk adım, yeni ve askerden arındırılmış bir Gazze'nin kurulmasına yönelik tedbirlerin sahada uygulanması olabilir. Arap ülkelerinin bu sürece aktif olarak katılmaları önemlidir; zira Hamas'ın kontrolüne bir alternatif yaratılmasına ve sürdürülmesine katkıda bulunabilirler.
Nihayetinde bu ülkeler Hamas'ın 7 Ekim'de yaptığı gibi eylemlerini kınamaya istekli olmalıdır. Şu anda Arap liderler İsrail'in Gazze'deki eylemlerini savunuyormuş gibi görünmekten çekiniyorlar. Ancak Hamas'ı kınamanın mümkün olacağı bir zaman gelmelidir. Bunun yapılmaması İsraillilere Arapların Hamas ve benzeri grupları gayrimeşrulaştırmaya istekli olmadıkları mesajını verir.
Suudi Arabistan ve İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi güvence sağlamada önemli bir rol oynayacaktır. Aslında normalleşme, bölgeyi dönüştürme ve İran ile vekillerine karşı bir koalisyon için temel oluşturma potansiyeline sahip olduğu için güvenceden daha fazlasını sunuyor. İsrailliler bunun güvenliklerini önemli ölçüde arttırabileceğinin farkındalar çünkü bu, İsrail'i İran'ın vekilleriyle mücadelede yalnız bırakmak yerine İran'a karşı kolektif bir yaklaşım benimsemek anlamına gelecektir.
Elbette İsrail'in de yükümlülükleri vardır. Gazze'deki çatışma, bir devlet kurma haklarının İsrail tarafından tanınmasını isteyen Filistinliler için derin bir duygusal sıkıntıya neden olmuştur. Buna ek olarak İsrail, bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyecek adımlar atmaktan kaçınmalıdır.
Buna yerleşimlerin, özellikle de kurulan blokların ötesinde genişletilmesine son verilmesi de dahildir. Batı Şeria'daki Filistinlilerin daha fazla toprak bütünlüğüne ihtiyacı vardır ve İsrail, yeni bir başbakanı güçlendirmek için Filistin Yönetimi'nin reformuna yardımcı olmalıdır. Ayrıca Filistinlilerin hareketi, ticareti ve yol ve su gibi altyapı yatırımları üzerindeki kısıtlamaların hafifletilmesi, reformdan geçmiş Filistin Yönetimi'nin etkinliğini gösterebilir. Batı Şeria'da İsrail'in kontrolü altındaki bölgelerde Filistinlilerin ekonomik faaliyetlerinin artmasına izin verilmesi de faydalı olacaktır. İsrailli yetkililer, kanunsuzluğu engelleyerek ve şiddet eylemlerinde bulunan ya da nefreti körükleyenleri yargılayarak aşırılık yanlısı yerleşimciler tarafından tehdit edildiğini düşünen Filistinlilerin endişelerini gidermelidir.
Önce Ukrayna, şimdi Gazze
İsrail-Filistin çatışmasında ve daha geniş anlamda bölgede olumlu bir değişim yaratmak için 7 Ekim olayları ve sonrasında yaşananlar bir fırsat sunmaktadır. Ancak bu dönüşüm kendiliğinden gerçekleşmeyecektir. Biden yönetimi proaktif diplomasi yürütme konusundaki kararlılığını sürekli olarak vurgulamıştır. Bu kararlılık, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'yı işgali öncesinde ve sonrasında açıkça görülmüştür.
Washington yaptırımları hızla uygulamaya koydu, Rusya'nın petrol ve gaz satışlarının azalmasının etkisini hafifletmek için adımlar attı, Ukrayna'ya askeri yardım ulaştırmak için bir lojistik merkezi kurdu, Kiev'e önemli ölçüde ekonomik yardım sağladı, ileri konuşlandırmalar yoluyla NATO'nun caydırıcılığını güçlendirdi, İsveç ve Finlandiya'nın ittifaka dahil edilmesini kolaylaştırdı ve savunma sanayilerine desteği artırdı. Washington katkıda bulunmaya hazır müttefiklere sahipti, ancak onlara liderlik etme ve organize etme rolünü üstlenen ABD oldu. Şu anda Orta Doğu'da da benzer bir çabaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail arasında bir normalleşme anlaşmasına varılması için çalışmalı ve Hizbullah ve İran'a gerilimin tırmanmasının sonuçlarını anlatmalıdır.
Biden yönetiminin Mısır ve İsrail arasında Refah'la ilgili anlaşmaları kolaylaştırması, Körfez ülkeleriyle işbirliği içinde bir insani yardım mekanizması kurması ve tahliye edilenlerin kuzey bölgesine dönmelerine izin vermek için İsraillilerle koordinasyon sağlaması gerektiğinden, zorluğun büyüklüğü çok büyüktür. Aynı zamanda Washington, başta barınak ve gıda olmak üzere tüm temel yardımların sağlanmasını temin etmeli ve güvenliği organize edebilecek olanlarla işbirliği yaparak bölgeye girişlerini garanti altına almalıdır. Ayrıca ABD, Hamas ve Gazze'nin askeri harekâtı sonlandırması ya da dördüncü aşamaya geçmesi için gereken askerden arındırma düzeyi konusunda İsrail ile bir mutabakata varmalıdır.
Tüm bu görevler yerine getirilmeli ve Washington İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını sağlama çabalarını sürdürmeli ve Gazze'nin yeniden inşası için kaynakların saptırılmasını önleyecek yeterli izleme ve yaptırım tedbirlerini içeren bir plan oluşturmalıdır. Bu aynı zamanda Filistin Yönetimi'nde reform yapılmasını ve yetkili bir başbakan atanmasını savunmak için Arap ve Avrupa ülkelerinin desteğini almayı da gerektirecektir.
Aynı zamanda yönetim, Suudi Arabistan ve İsrail arasında bir normalleşme anlaşmasına varılması için çalışmalı ve Hizbullah ve İran'a gerilimin tırmanmasının sonuçlarını anlatmalıdır. Her iki taraf da 7 Ekim sonrası İsrail'in eskisi gibi olmadığını anlamalıdır. İsrail'in tehditlere karşı toleransı asgari düzeydedir ve ABD'nin de öyle.
Bu, yoğun ve dikkatle koordine edilmiş çabalar gerektiren ve ABD hükümetinin topyekûn çaba sarf etmesini gerektirecek heybetli bir görevler listesidir. Tıpkı Rus işgalinden önce ve sonra Ukrayna'yı desteklemek için organize olduğu gibi, Washington şimdi de Gazze ve Orta Doğu'yu desteklemek için organize olmalıdır. Zira 7 Ekim ve sonrasında yaşanan felaket daha azını gerektirmiyor.