İsrail işgal güçleri tarafından alıkoyulan Filistinli kadın yaşadığı örseleyici gözaltı deneyimini Middle East Eye ile paylaşıyor.
YDH- Middle East Eye haber sitesinden Ahmed Aziz, İsrail'in kaçırdığı üç çocuk annesi Filistinli Amine Hüseyin ile kadının gözaltı sürecinde nelere tanık olduğunu ifade ettiği bir röportaj yaptı. Editör, röportajın hassas ve zorlayıcı bölümler içerdiğini belirtiyor.
Filistinli üç çocuk annesi Amine Hüseyin, aralık ayı sonunda İsrail'in harap ettiği Gazze'de sığındığı yerden kaçırıldıktan sonra cinsel istismar, dayak ve açlık yaşadığını söylüyor. Ruhen ızdırap içinde olduğu günleri anlatan Hüseyin her türlü tıbbi yardımın kendisinden esirgendiğini vurguluyor.
Amine Hüseyin'in maruz kaldığı tacizi anlatması, Birleşmiş Milletler uzmanlarının geçen hafta Filistinli kadın ve kız çocuklarının İsrail askerleri tarafından uğradıkları cinsel saldırılara ilişkin kaygılarını dile getirmelerinin ardından geldi.
Uzmanlar, "En az iki Filistinli kadın tutuklunun tecavüze uğradığı ve diğerlerinin de tecavüz ve cinsel şiddetle tehdit edildiği bildirildi" dedi.
Kadın tutuklular ayrıca "insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz bırakılmış, hijyenik ped, yiyecek ve ilaçlardan mahrum bırakılmış ve ciddi şekilde dövülmüştür".
Amine Hüseyin, soykırımın başından bu yana İsrail askerleri tarafından keyfi olarak gözaltına alınan yüzlerce Filistinli kadın, kız, erkek ve yaşlıdan biri. Onun hikâyesi olağandışı değil, işgal güçleri bunu hep yapıyor. Kırk günü aşkın esareti boyunca hayal bile edilemeyecek koşullara katlanan Filistinli kadın, İsrail askerlerinin bilinmeyen yerlere götürdüğü ve nerede oldukları hakkında hiçbir bilgi vermediği Filistinliler ile ortak bir hikâyeyi paylaşıyor.
Amine Hüseyin kaçabilen ve kurtulabilen az sayıdaki şanslı kişiden biri. Aşağıdaki tanıklık belgesi, Amine'nin Middle East Eye'a verdiği ve İsrail gözaltısında yaşadığı örseleyici deneyimi anlattığı röportaja dayanmaktadır.
Gece baskını
Amine Hüseyin, 13 ve 12 yaşlarındaki iki kızı ve 6 yaşındaki oğluyla birlikte Gazze'de yaşıyordu. Savaşın başladığı 7 Ekim'den dört gün sonra, evi bombalanan kız kardeşi de aileye dahil oldu. Yaklaşık bir ay boyunca, bitimsiz hava saldırılarının korkunç sesleri altında yaşadılar. Savaştan önce neredeyse bir milyon nüfusa sahip olan Gazze yakın tarihin en yıkıcı bombardımanına maruz kaldı; İkinci Dünya Savaşı sırasında Müttefiklerin Almanya'ya hava saldırılarından daha şiddetli bombardımanlar şehri harap etti.
Ümitsizce sığınak arayan Amine Hüseyin, üç çocuğuyla birlikte Gazze'deki bir okula sığındı.
Ama onun kabus henüz başlamamıştı bile. Amine Hüseyin “İsrail ordusu sürekli telefonla bizi arayarak taciz ediyor, okulu boşaltmamız yönünde bize baskı yapıyordu.” diyor
Amine Hüseyin Middle East Eye'a şöyle anlatıyor:
"Çocuklarımla Nuseyrat'ta bir okula sığındık, ancak o kadar kalabalıktı ki bırakın oturmayı ya da uyumayı, ayakta duracak yer bile bulamadık. Çocuklarım için güvenli bir yer bulmak için okulları dolaşmaya başladım, ta ki el-Burc mülteci kampında bir okul bulana kadar. Sonraki sekiz gün boyunca orada kaldım. Dokuzuncu gün İsrail ordusu okulu bombalandı, üstelik okulda yerinden edilmiş kadınlar, çocuklar ve aileler olduğunu bildikleri halde bunu yaptılar. Allah'a şükür, çocuklarım ve ben bombardımandan kurtulduk. Daha sonra başka bir okula sığındık.”
İki aydan kısa bir süre içinde birkaç kez yerinden edilen Amine Hüseyin, nihayet kıyı şeridinin civarında güvenli bir sığınak bulduğu için rahatlamıştı.
Ancak yine de en kötü kabus bu değildi. Middle East Eye'ın güvenlik nedeniyle adını vermeyeceği son okula henüz bir ay geçmeden İsrail askerleri geldi.
"Gece yarısı 2.30'da baskın yaptılar ve herkesin okulu terk etmesini emrettiler. Herkesi dövdüler. Askerler çocukları dışarı çıkardı ve çırılçıplak soydu. Erkekleri iç çamaşırlarıyla dışarılara kadar sürüklediler. Sabah 10'a kadar o şekilde kaldık. Öğleden sonra saat 3 civarında askerler kadınlara çocuklarını alıp güneye gitmelerini emretti. Bir hoparlör kullanarak her kadının sadece bir çanta ve çocuklarını alabileceğini söylediler. Toplayabildiğim tüm konserveleri toplamaya çalışıyordum, hayatta kalmamız için en gerekli şeylerle beraber toparlanıp çıkmaya çalışıyorduk" diyor Hüseyin.
Kadınlar okulu boşaltmaya başladığında İsrail ordusu bazılarını alıkoydu. İşte Amine Hüseyin o kadınlardan yalnızca bir tanesi.
Amine Hüseyin, "Askerler benden kimlik kartımı istediler ve beni diğer dokuz kadınla birlikte götürdüler. Hiçbirini tanımıyordum çünkü onlar el-Burjl'dandı ben Gazze'liydim. Yüzü gözü kapalı bir adam parmağıyla beni gösterdi ve bir askere adımı söyleyerek çadırı gösterdi, bana orada bir doktor olduğunu ve benimle kısaca konuşmak istediğini söyledi."
Hüseyin, o sırada çocuklarına dönüp hemen geleceğini, çocuklarını rahatlatmak için çadırdan yiyecek ve su almaya gideceğini söyledi.
Ancak içeri girdiğinde bir İsrail subayı onu bekliyordu. Doktor yoktu. Subay Arapça olarak "Her şeyini çıkar" diye emretti. İç çamaşırlarına kadar soyulan Amena Hussain tepeden tırnağa arandı.
"Hiçbir şey bulamayınca giyinmemi istedi ve ben de serbest bırakılacağımı düşünürken birden arkamdaki askerin sırtıma silah dayadığını ve bana yürümem için bağırdığını hissettim. "Nereye gidiyorum?" diye sordum ve bana susmamı ve beni içinde başka kadınların da bulunduğu büyük bir minibüse bindirene kadar yürümeye devam etmemi söyledi. Beni kelepçeledi, silahıyla vurdu ve kimlik kartımı vermeye çalıştı. Karanlıktı, hiçbir şey göremiyordum ve onu yakalayamadım. Bu yüzden silahıyla bana tekrar vurdu ve kimliğimi bana verdi." diyor Amine Hüseyin.
Minibüs daha sonra uzun bir yolculuğa çıktı.
İsrail'e hoş geldiniz
Yolda geçen dört beş saatin ardından minibüs varış noktasına ulaştı.
Amine Hüseyin, "Çocuklarımdan uzakta yüreğim daraldı." diyor.
Otobüsten indiklerinde bir asker onlara dönüp "İsrail'e hoşgeldiniz" demiş.
"İsrail'de olma düşüncesiyle şok oldum ve dehşete kapıldım, inlemeye ve bağırmaya başladım: "Çocuklarım ne olacak, onlara ne olacak, onları yalnız bırakamam, kimseleri yok. Delirecek gibi hissediyordum. Bana çocuklarımın iyi olduğunu söylediler ama onlara inanmadım."
Askerler birkaç kadını daha sonra serbest bırakmışlar; fakat Amine Hüseyin'in de aralarında olduğu 9 kadın gözaltı merkezi gibi görünen bir yere götürülmüş.
Merkezin içinde soğukta oturan ve ince laboratuvar önlüklerinden başka bir şey giymeyen 30-40 yaşlarında bir grup genç Filistinli gören kadınlar yaşanılanların tam bir işkence olduğunu aktarıyor.
Amine Hüseyin yerlerde oturan gençlerin kindar ve kırgın olduğunu söylüyor.
Battaniyeler kadınlara dağıtılırken, Amine Hüseyin yardım teklif edilmeyen erkeklerin bir de kıyafetlerinin çıkarıldığını görmeye dayanamadı.
Amine Hüseyin"Kadınlara battaniyeleri erkeklerle paylaşmamız gerektiğini söyledim. Aşırı soğuktan donuyorlardı. Onları o halde görmeye dayanamazdım. Çocuklarım aklıma geldi, onlar için de endişeliydim." diyor.
İki grup daha sonra aileleri hakkında bilgi edinmek umuduyla birbirlerine kendilerini tanıtmaya başladı ancak kısa bir süre sonra kadınlar elleri kelepçeli ve bileklerine numaralı bilezikler takılmış halde tekrar götürüldüler.
"Bizi bir otobüse bindirdiler, oturmaya ve öne doğru eğilmeye zorladılar. Başımı oynattığımda ya da vücudumu düzelttiğimde, bir kadın asker bağırdı ve silahıyla bana vurdu. Beni aşağıladı ve tekmeledi," dedi Amine Hüseyin Middle East Eye'a.
Röportajın devamında Amine Hüseyin, "Daha sonra bizi başka bir otobüse aktardılar ve sonunda bana bir yudum su verdiler. Sadece bir yudum su. Bizi götürdüklerinden bu yana 24 saat içinde boğazımızdan geçen tek şeydi. Şeker ve kronik tansiyon hastasıyım. Askerlere bunca zaman hasta olduğumu söyledim ama umursamadılar." diye konuşmasını sürdürüyor.
Çıplak arama
Uzun ve yorucu bir günün ardından kadın grubu, sonraki on bir günü geçirecekleri başka bir gözaltı merkezine vardı. Amine Hüseyin gözleri bağlı olduğu ve sadece yakınlarda anlamadığı İbraniceyi duyabildiği için nerede olduğundan ya da alanın neye benzediğinden emin değildi. Oraya vardıklarında bir odaya alındı ve gözlerindeki bağlar çıkarıldı.
"Parlak ışıklar ve gözetleme kameralarıyla donatılmış olduğunu tahmin ettiğim bir pencere gördüm. O esnada İsrail askerleri bana vurmaya ve kıyafetlerimi çıkarmam için bağırmaya başladı. Tekrar soyunmamın istenmesine şaşırdım. Bir asker beni külotuma kadar soydu. Üzerime tükürüyordu." diyor Amine Hüseyin.
"Her gözaltına alındığımda, bir yerden başka bir yere nakledildiğimizde çıplak arandık. Memurlar ellerini göğsüme ve pantolonumun içine sokuyorlardı. Bize vuruyor ve tekmeliyorlardı ve en ufak bir hareket ya da gürültü yaptığımızda sessiz olmamız için bağırıyorlardı." diye devam ediyor.
Bu odada kalmaya başlamasıyla beraber bir daha İsrailli askerler kadınlara kıyafetlerini vermemiş.
Amine Hüseyin o anı şöyle anlatıyor: "Kadın askere sütyenimi geri vermesi için yalvardım. Sutyensiz duramayacağımı söyledim ama o giyemeyeceğimi bağırmaya devam etti. Bana bir pantolon ve bir tişört fırlattı ve giyebileceğim tek şeyin bu olduğunu söyledi. Giyinirken beni tekmelemeye ve copuyla vurmaya devam etti."
"Bu bir işkenceydi. Hepsi gibi o da çok kindar, aşırı şiddet yanlısı ve kızgındı. Beni her şekilde istismar etti. Kadınların başka kadınlara, kendi yaşlarındaki hatta daha büyük kadınlara kötü davrandığını görmek şok ediciydi. Bunu bize nasıl yapabildiler?" diye devam ediyor.
Amine Hüseyin daha sonra başka bir odaya götürülmüş ve burada taşıdığı para ve mücevherler hakkında bilgi istemişler.Üzerindeki 1,000 dolar civarındaki para ve altın küpeleri kendisinden alan askerler Amine Hüseyin'i tekmelemeye ve tartaklamaya devam ederek dışarı çıkarmışlar.
Dövülürken kızının sesini duyar gibi olan Hüseyin o anları şöyle anlatıyor: "Kızlarımın beni çağırdığını sandım, bu yüzden 'bebeğim, bebeğim' diye bağırıyordum. Sonra kızımın olmadığını fark ettim."
Kafesler ve sorgulamalar
Son olarak Amine Hüseyin, kendisiyle birlikte gözaltına alınan sekiz kadın ve diğer dört kişiyle birlikte küçük bir odaya götürüldü.
Gözaltındaki on üç kişi hayvan kafesini andıran küçük, karanlık bir odaya yerleştirilmişti.
"Kafeslerde ince şilteler, birkaç battaniye vardı ama yastık yoktu. Soğuk bir zeminde uyumak gibiydi. Sürekli ellerimiz kelepçeliydi. Ayrıca, tuvaletlerin hepsi kirliydi ve hasta olmaktan çok korkuyorduk. Hiç akan su yoktu. İçmek ve yıkanmak için bir şişe suyumuz vardı. Kızlar birbirlerine yardım etmeye ve destek olmaya çalıştı. Namaz kılmak istedik ama namazdan önce abdest almak için su yoktu, onun yerine toprak kullandık." diye anlatıyor Amine Hüseyin.
Yiyeceği, suyu ve kıyafeti olmayan rehineler şiltesi ve yastığı olmayan kafeslerde tutuluyordu, askerler tarafından sürekli sözlü tacize maruz kalıyorlardı.
Amine Hüseyin “Bedenim hasta ve bitkin düşmüştü. Dövülmüş ve tecavüze uğramıştım. Yere yığılacakmış gibi hissediyordum. Sürekli çocuklarım için endişeleniyordum, güvende olup olmadıklarını, yiyecek ve sularının olup olmadığını, sıcak olup olmadıklarını ve onlara bakan biri olup olmadığını düşünüyordum."
Kadın grubu merkezde on bir gün geçirmiş ve bu süre zarfında travmatik bir deneyim olarak Amine Hüseyin iki kez sorgulanmış. "Bana ailem, kocam ve kardeşlerim hakkında pek çok soru sordular" diye hatırlıyor Amine Hüseyin.
"Askerler sürekli çocuklarıma zarar vermekle tehdit ediyor, eğer onlara gerçeği söylemezsem işkence edip öldüreceklerini söylüyorlardı. Erkek ve kız kardeşlerim hakkında sorular sorup durdular. Kardeşlerimden biri avukat, diğer ikisi öğretmen, biri doktor ve bir diğeri de kuaför. Onlar çalışkan insanlar, hiçbir şeyle bağlantıları yok. "Aktivist" oldukları konusunda ısrar ettiler ve bununla ne demek istediklerini sorduğumda bana cevabı bildiğimi söylediler. Sorgulamalar sırasında beni bir sandalyeye bağladılar ve bir kadın asker yanımda durarak beni tekmeledi ve düzgün cevap vermem için silahıyla bana baskı yaptı. Bana sosyal ağ hesaplarımı da sordular ve ben de onlara sadece Facebook kullandığımı söyledim. Beni bu ağ üzerinden izlemeye devam etmekle tehdit ettiler."
Gazze'ye Dönüş
Amine Hüseyin Gazze'de bir cezaevine götürüldüklerinde bitkindi, acı çekiyordu ve açlıktan ölmek üzereydi. Şeker hastalığı için birkaç gündür hiç ilaç almamıştı ve durumu giderek kötüleşiyordu. Mahkum arkadaşları sürekli doktor istiyordu, sonunda doktor geldi ve onlara biraz daha yiyecek ve ilaç verdi. Nihayet uzun zaman sonra duş alabildiler.
Amine Hüseyin "Orada bulunduğum süre boyunca yaşadığım en güzel andı. Kısa bir an için kendimi özgür hissettim." diyor.
Amena Hussain 32 gün boyunca hapishanede kaldı. Günde üç kez yemek veriliyordu; ama her öğün bir kişi için yeterli değildi. Verdikleri pirinçler pişmemiş pirinçti.
42. günde nihayet Gazze'ye dönmek meselesi gündeme geldi.
"Yanınızda götüremeyeceğiniz ne varsa, evraklarınız ya da başka bir şey, hepsini burada bırakın", diye emretti bir asker ayrılmaya hazırlanan kadın grubuna."
"Askerler benden her şeyimi çaldı. Paramı ya da herhangi bir eşyamı geri alamadım. Bana sadece küpelerimi bir zarf içinde geri verdiler ve tüm paramı çaldılar" diyor Amine Hüseyin.
Amine Hüseyin en kötüsünün geride kaldığını düşünüyordu, ancak dehşet içinde eve dönüş yolculuğunun da en az hapis tutulma kadar travmatik olduğunu keşfetti.
"Yolda üç saat geçirdikten sonra başka bir büyük odaya götürüldük. Orada gözlerimi bağladılar ve odanın içinde bir grup çıplak Filistinli kadın gördüm. Askerler beni tekmeledi ve soyunmamı istedi. Reddettim ama tekmelemeye ve vurmaya devam ettiler. Biz soyunurken askerler odaya girip çıkmaya devam etti." diyor Amine Hüseyin.
Kadınlar nihayet serbest bırakılmadan önce giyinebildiler.
Ancak otobüse binmeden hemen önce, kameralı bir İsrailli gazeteci sahneyi çekmek için yaklaştı ve Amine Hüseyin'in yüzünü filme aldı.
"O esnada bir asker bana kameraya 'her şey yolunda' dememi söyledi ve ben de öyle yaptım. Gazeteci çekimi bitirir bitirmez beni otobüse ittiler. Karem Şalom geçiş noktasında indirildik. Askere döndüm ve eşyalarımı ve paramı sordum. Bana şöyle dedi: "Kaç. Sadece kaç."