Gazze ve İrlandalı Cumhuriyetçiler

img
Gazze ve İrlandalı Cumhuriyetçiler YDH

Seán Óg Ó Murchú, İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği soykırımın Sinn Féin'in yanlış önceliklerini ortaya çıkardığını yazıyor. Peki İrlandalı Cumhuriyetçiler hâlâ aynı fikirde mi?




YDH- Orta Doğu ve Kuzey Afrika'dan güncel olayları aktaran haber portalı New Arab'ta ''Are Irish Republicans shunning Sinn Féin over Gaza?'' başlıklı makalenin yazarı İrlandalı bir yazar ve aktivist olan Seán Óg Ó Murchú, O'Neill'in atanmasına rağmen Kuzey İrlanda'da kayda değer bir siyasi değişimin olmadığını vurgularken Birleşik İrlanda'nın uygulanabilirliğini ve Sinn Féin'in sömürge yönetimiyle uyumunu sorguluyor, ayrıca, Biden'a yonca vermek gibi sembolik jestlerle Amerikan yatırımlarını cezbetme kararı ahlaki açıdan iflas olarak belirtiyor ve Batı Belfast'taki siyasi retorik ile pratik gerçekler arasındaki kopukluğu yansıtıyor. YDH için Keda Bakış çevirdi. 

                                                                                                           ***

İrlandalı tanınmış yazar Brendan Behan bir zamanlar kendisini 'doktriner Cumhuriyetçi' olarak tanımlamış ve siyasi ortamdaki uygulanabilirliğine ya da pratikliğine bakmaksızın İrlanda Cumhuriyetçi davasına olan sarsılmaz bağlılığını ifade etmiştir. Sinn Féin'in kalesi olan Batı Belfast'ta büyümüş İrlandalı bir Cumhuriyetçi olarak bu tanımlama bende derin yankılar uyandırıyor. Sinn Féin'in Batı Belfast üzerindeki sıkı siyasi ve ekonomik kontrolü, Geçici IRA'nın bölgeye hakim olduğu döneme kadar uzanıyor. Bu kalıcı etki, Batı Belfast'taki mücadeleleri onlarca yıldır Filistin'deki mücadelelerle ilişkilendiren ortak bir tarih ve kolektif bir bilinçten kaynaklanıyor.

Batı Belfast'ta 'Shinners' olarak bilinen Sinn Féin'i kararlılıkla destekleyen ancak partinin kusurlarını görmezden gelen bireyler var. Buna karşılık, bu eksiklikleri kabul eden ancak Sinn Féin'e sadık kalanlar da var. Birçok Cumhuriyetçi, Sinn Féin'i 'Cumhuriyetçi Hareket'in bir devamı olarak görmekte, partinin 'Birleşik İrlanda' uğruna yaptığı tarihi ihlalleri ve sonrasında verdiği tavizleri gözlemlemektedir. Bazılarına göre Sinn Féin'in İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki eylemlerine verdiği ılımlı tepki halkla ilişkiler açısından yanlış bir adım olarak algılanmaktadır. Ancak hayatımda ilk kez Batı Belfast'taki insanlar, özellikle de gençler, bana bir daha asla Sinn Féin'e oy vermeyeceklerini söylemeye başladılar; partinin İsrail'in soykırım eylemleri karşısındaki görünüşte kendi kendini dayattığı iktidarsızlığı zihinlerinin ön saflarında yer alıyor.

Sinn Féin'in Gazze konusundaki ilgisizliği İrlandalıların göçüne yol açıyor

Bu tamamen anekdot değil, Şubat ayında Irish Times tarafından yapılan bir anket Sinn Féin'in popülaritesindeki düşüşün sadece benim tanıştığım insanlara özgü olmadığını gösterdi. Özgür Devlet'teki altı puanlık düşüş, “işleri düzeltme” sözü veren parti lideri Mary Lou McDonald için kesinlikle endişe verici. Gazze, İsrail hükümetine karşı kararlı önlemler ya da yaptırımlar için kampanya yürütmekte yavaş davranan Sinn Féin'e muhalif seçmenlerin takıldığı bir konu olmuştur. Filistin'in özgürleştirilmesi uzun zamandır birçok Sinn Féin seçmeni ve üyesi için kırmızı çizgi olmuştur. Gerçekten de parti yönetiminin maruz kaldığı iç tepkiler, onları çok geçmeden bu konuda daha sert bir tutum almaya teşvik etmiş gibi görünüyordu. Bir zamanlar işgale karşı direnişin temsili olarak var olan bir parti için ezilenlere destek bir zamanlar verili bir şey olarak görülüyordu ve Sinn Féin bir zamanlar Filistin direnişini destekleme konusunda uzun süreli bir üne sahipti.

Ancak parti liderliği İrlanda sınırının her iki tarafında da iktidara yaklaştıkça, modern dünyanın işgalcilerine daha da yakınlaştı. Parti, İsrail yaptırımlarına verdikleri gecikmiş desteğin yarattığı hasarı onarmaya ve kendilerini İrlanda-Filistin dayanışma hareketinin ön saflarında konumlandıran People Before Profit'in daha sonra elde ettiği kazanımları azaltmaya çalıştı. Ve bu yeterli olabilirdi - İsrail'in Gazze'ye saldırısının çalkantılı, hızlı hareket eden doğası, Sinn Féin'in tüm hatalarının şimdiye kadar unutulacağı anlamına gelebilirdi - eğer Aziz Patrick Günü için Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmeselerdi. Ziyaretten birkaç hafta önce partinin bağış toplama etkinliğinde konuşan ve Mary Lou'nun hâlâ “liderimiz” olarak tanımladığı, Troubles dönemi parti lideri Gerry Adams, “Ulusal kurtuluş mücadelelerinde yer alan insanlar, enternasyonalist de olsa kendi mücadelenizin birincil odak noktanız olması gerektiğini anlarlar” dedi. Bir Cumhuriyetçi olarak ben de İrlanda'nın yeniden birleşmesini başka pek çok şeyden daha fazla istiyorum. Ancak bir insan olarak, telefonumda açlıktan ölen, uzuvlarını kaybetmiş çocukların videolarını görüp bu konuda bir şeyler yapmadan duramam. İrlanda'da benim gibi pek çok insan, herhangi bir amaç uğruna böylesi bir terörün destekçileriyle aynı safta yer almayı haklı göremez. İrlanda'nın 850 yıllık işgalinin sona ermesi bile Filistin'de mücadele eden kardeşlerimize sırtımızı dönmemize ve onlara zulmedenlerin yanında yer almamıza değmez.

Sinn Féin'in Filistin politikasına ilişkin tüm bu feci destan, Şubat ayında Belfast'taki Europa Hotel'de düzenlenen bir parti etkinliğinde Filistinli protestoculara eşlik edilmesini gösteren viral bir video ile daha da belirginleşti. Bir zamanlar Filistin halkının mücadelelerine bu kadar yakın olan bir parti için utanç verici bir andı. Şimdi, Stormont'ta (İrlanda'daki bir İngiliz siyasi kurumu) güç paylaşımının yeniden sağlanmasının ardından İngiliz televizyonuna çıkan Mary Lou'nun 2030'a kadar bir referandum yapılacağını iddia etmesini dinleseydiniz, yeniden birleşmenin hemen köşede olduğunu ve risklerin her zamankinden daha yüksek olduğunu düşündüğünüz için affedilirdiniz. Ancak otuz iki ilçenin kurtuluşuna duyulan bu güvenin nereden kaynaklandığını anlamak zor.

Yanlış yerleştirilmiş öncelikler

Elbette İrlanda'nın demografik yapısı değişiyor ancak bunun seçmenler üzerinde herhangi bir etki yaratması için biraz zaman geçmesi gerekecek. Bu önemli bir faktör olsa bile, referandumun ne zaman yapılacağına karar vermek nihayetinde İngiliz Dışişleri Bakanı'na ait. Parti, Michelle O'Neill'in (İngiliz televizyonunda on yıl içinde referanduma gidileceğini de iddia etmiştir) İrlanda'nın işgal altındaki altı vilayetinin Birinci Bakanı olarak atanmasına işaret edebilir. Peki bu atamanın sembolizm dışındaki önemi nedir? Doğal olarak O'Neill şu anda milletvekili olarak sahip olduğundan daha fazla güce sahip değil. Dahası, parti 2022'de 2017'dekiyle aynı sayıda sandalye kazanarak ilk Milliyetçi Birinci Bakanın Sinn Féin'in popülaritesindeki herhangi bir artışın aksine DUP'un çok sayıda hatasının ve kötü liderliğinin bir ürünü olduğunu gösterdi. Zafer turuna rağmen, partinin bundan ne kadar memnun göründüğüne ya da bize bunun ne kadar önemli olduğunu söylemeye çalıştıklarına rağmen, O'Neill'in atanmasının bir sonucu olarak Kuzey İrlanda'da önemli bir siyasi değişiklik olmadı ve olmayacak. Eğer Birleşik İrlanda gerçekten “dokunulacak mesafede” ise, siyasi, ekonomik, sosyal ya da güvenlik planlaması nerede? Batı Belfast için nasıl görünüyor? Ya da Özgür Devlet için? Ya da Birlikçi toplum için?

Eski Birlikçi Birinci Bakan Arlene Foster, atamanın ardından O'Neill'in “Birleşik Krallık'ın bizim bölgemizde İngiliz yönetimini idare edeceğini” yazdı. Peki Sinn Féin Stormont'a girdiğinden beri bunu yapmıyor mu? Şu anda kendilerini uluslararası sömürge yönetimi idarecileriyle aynı hizaya getirmiyorlar mı? Ve Hayırlı Cuma Anlaşmasından bu yana dindar, doktriner Cumhuriyetçilerin başının üzerinde 'on yıl içinde referandum' asılı değil mi? Biden'a Paddy's Day yoncalarını vermeye giderek siyasi bir darbe almanın ne anlama geldiğini merak ediyor insan. Amerikan parasının altı ilçenin “iş için açık” olduğunu bilmesine değer miydi? Bunu zaman gösterecek ama şu anda net olan şey, kararın ahlaki açıdan iflas etmiş olduğudur.