Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in kısa süre önce gerçekleştirdiği Avrupa ziyareti, yeni bir küresel düzen arayışında olanlar için güçlü bir destekt, bu ziyaret onun stratejik karar alma ve küresel ihtiyaçlara cevap verme konusundaki kararlılığını gösteriyor.
YDH- Suriyeli siyasetçi Buseyna Şaban'ın el-Meyadin'de ''Global Community and Shared Future'' başlığıyla yayınlanan makalesinin ana noktası, İngiliz BBC veya The Guardian gibi Batılı ajansların, Çin Devlet Başkanı Xi de dahil olmak üzere başkalarının eylemlerini değerlendirme ve yargılama yetkisine sahip olduklarına hala inanmalarıdır. Ancak makaleye göre, Başkan Xi'nin Çin ve küresel toplum için net ve etkileyici bir vizyonu var ve büyük tavizler verme ya da Batı baskısına boyun eğme ihtiyacı hissetmiyor. Batı, baskı uygulamaya ve taviz koparmaya alışkındır ancak Başkan Xi farklı bir perspektif ve amaç doğrultusunda hareket etmektedir.
***
İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere yönelik soykırımını durdurmaya yönelik sözde arabuluculuk ve müzakere sürecinin tamamı tek bir şeyi kanıtlamıştır: Siyonist İsrail hükümeti Filistin halkını yok etmeye ve hepsini imha etmeye kararlıdır. Ayrıca, gerçek bir uluslararası toplum ya da uluslararası hukuk ve insan hakları hukukundan eser yokken ve ABD hükümetinin bu soykırıma tam askeri, mali ve siyasi desteği varken, onların kafatasları ve kemikleri üzerine kendi “devletini” inşa etmeye kararlıdır. Siyonist varlık, Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırım savaşında tüm insani ve ahlaki kuralları en korkunç şekilde kirletmiş ve saygısızlık etmiştir.
Yine de, ülkelerinin onurunu ve Filistinlilerin hayatlarını korumaya çalışan üniversite öğrencilerinin asil eylemleri dışında, dünyanın çoğunun insanların trajedisinin büyüklüğü karşısındaki tepkisinin gerçekten utanç verici olduğunu söyleyebiliriz. İnsan hayatının, kültürünün ve dininin kutsallığına yönelik bu derin ihlali ilk kez gözlerimizin önünde canlı olarak izliyoruz. Bir kadına aile fertlerinin gözü önünde tecavüz etmek ve itiraz ettiklerinde onları öldürmek bir insanın işleyebileceği en iğrenç suçtur, ancak ne emri verenler ne de eylemi gerçekleştirenler hakkında tutuklama kararı çıkarılmaktadır.
Dünya ülkelerinin bu şüpheli ve hain tutumu, 143 ülkenin Genel Kurul'da Filistin'e devlet statüsü verilmesi lehinde oy kullanmasıyla keskin bir tezat oluşturmaktadır. Aynı karar tasarısı birkaç hafta önce Güvenlik Konseyi'nde ABD tarafından veto edilmişti. Bu ve benzeri pek çok örnekten çıkarılacak ders, ABD hükümetinin, bu devasa askeri gücün, sadece Filistinliler için değil, dünyanın farklı ülkelerindeki pek çok insan için adaletin sağlanmasına gerçekten engel olduğudur. Çatışmaları ve savaşları kışkırtan ve uluslararası irade ve halkların meşru istekleri üzerindeki hegemonyasına ve tahakkümüne meydan okuyabilecek her türlü otoritenin altını tamamen oyan ABD'dir.
Belki de bu nedenle Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in üç Avrupa ülkesine yaptığı ziyaret bu kadar ilgi gördü ve Batı medyasında analiz makaleleri, dezenformasyon ve yorum yağmuruna yol açtı. Ziyaretin kendisi, mevcut dünya ve bölge kaosunun ortasında güçlü, zamanında ve akıllıca bir açıklamaydı; Sırbistan'daki Çin büyükelçiliğinin bombalanmasının 25. yıldönümünde Belgrad'ı ziyaret ettiği için sadece Çin halkının lehine değil, şu anda düzensiz duran küresel bir toplumda alternatif bir düzen arayan dünyadaki tüm insanların lehine bir açıklamaydı.
Xi'nin ziyareti ile ilgili olarak Batı'da yapılan değerlendirmeleri okumak gerçekten ilginçti; bu değerlendirmelerin çoğu beni şaşkınlıkla gülümsetti. İster İngiliz BBC ya da The Guardian, ister Reuters ya da EuroNews ya da Foreign Policy olsun, Batılı ajansların hala bir davaları olduğunu ya da başkalarının söylediklerini ya da yaptıklarını değerlendirecek ve yargılayacak ağırlığa ya da güvenilirliğe sahip olduklarını düşündükleri gibi garip bir duyguya kapılıyorsunuz. Anlattığı her kelimeyi ya da ifadeyi tartan ve sadece Çin için değil küresel toplumun geneli ve geleceği için de uzak görüşlü, net ve etkileyici bir vizyona sahip olan Başkan Xi hakkında konuşma cüretini gösterdiklerinde bu his bin katına çıkıyor.
Washington'un Başkan Xi'ye Brüksel ile yaklaşan ticaret savaşı ve Ukrayna'daki savaşta Devlet Başkanı Vladimir Putin'e yardım etmesi konusunda yaptığı uyarıları okuyunca insan gülmeden edemiyor. Xi'nin ziyareti için seçilen üç Avrupa ülkesinin - Fransa, Sırbistan ve Macaristan - “İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Washington tarafından dünyaya dayatılan sisteme karşı en tereddütlü Avrupa ülkeleri” olduğunu okuduğunuzda da gülümsüyorsunuz. Amerikan baskısı, zorbalığı ve savaş tehditleri dışında o eski sistemden geriye bir şey kaldığına gerçekten inanıyorlar mı?
Başkan Xi Jinping'in tüm dünyaya alternatif olarak sunduğu şey, tüm taraflar için egemenlik ve toprak bütünlüğü temelinde, tüm tarafların endişelerini dikkate alan, işbirliği ve istişareye dayalı bir ortak kader sistemidir. Fransa Cumhurbaşkanı'na hitaben Çin ve Fransa'nın dünya barışı ve istikrarına katkıda bulunabilecek Güvenlik Konseyi'nin iki daimi üyesi olduğunu söyledi. Başkan Xi, tüm ekonomik ve ticari meselelerde ve ortak ya da müşterek ilgi ve endişe duyulan tüm konularda diyalog ve istişareyi savunarak Sırbistan Cumhurbaşkanına “Hegemonya ve güç politikalarına birlikte karşı koymalıyız” dedi.
Çin Devlet Başkanı'nın Fransa'dan ayrılışının ardından Reuters'te yer alan bir yorumda şu ifadeler yer aldı “Xi, Cumhurbaşkanı Macron'un pazara erişim ve Ukrayna konularında baskı yapmasına rağmen ticaret ya da dış politika konusunda önemli bir taviz vermediği iki günlük gezisinin ardından Salı günü Fransa'dan ayrıldı.” Batı, başkaları üzerinde baskı kurmaya ve onlardan taviz koparmaya alışkındır. Bu, Batı'nın anladığı tek dil ve kabul ettiği tek başarıdır.
Çin Devlet Başkanı ise tamamen farklı bir perspektiften bakıyor ve tamamen farklı bir amaç için çalışıyor. Çin ile Sırbistan arasındaki serbest ticaret anlaşmasının önümüzdeki beş ila on yıl içinde Sırp ürünlerinin %95'inin Çin'e gümrüksüz ihracatını garanti edeceğini bilmek herhangi bir Batılı yetkili için şok edici olmaz mıydı? Avrupa Birliği 2009-2010 yıllarında Suriye ile bir ortaklık anlaşması müzakere ederken, Suriye pazarını Avrupa mallarına boğmak ve sadece çok az miktarda Suriye ürününün Avrupa pazarlarına girmesine izin vermek gibi koşullar dayatmak istedi - Suriye taslak anlaşmayı imzalamayı reddetti.
Batı medyası Sırbistan, Macaristan ve Çin'i Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kınamadıkları için suçladı ve Çin'i Avrupa ülkelerinin arasını açmakla suçlamaya çalıştı. Batı ayrıca “Çin'deki insan hakları ihlallerinden” bahsetme cüretini de gösterdi.
Başkan Xi, dünyadaki her insanı önemseyen, vizyonunu ve küresel kaygılarını paylaşan her ülke için yollar, kuşaklar ve ekonomik koridorlar inşa eden bir devlet adamı olarak konuşuyordu. Amerikan güçleri tarafından işgal edilen Suriye'nin kuzeydoğusundaki el-Hol ve Roj kamplarından 11 Batı vatandaşının (altı Kanadalı, dört Hollandalı ve bir Finlandiyalı) ülkelerine geri gönderilmesiyle övünürken, 60'tan fazla ülkeden 30 bin kişiyi kendi yönetimleri altındaki bir toplama kampında bırakan Batı zihniyetine sahip değil.
Başkan Xi, tüm ülkelerin ve tüm insanların barış, refah, eşit saygı, eşit bütünlük ve eşit insan haklarından yararlandığı ortak bir geleceğe sahip küresel bir toplum için net ve derin bir vizyonla donanmış olarak tamamen farklı bir yerden geliyor. Böyle bir dünyada, hiçbir hükümetin Batı'nın suç ortaklığıyla Filistinlilere karşı soykırım ve etnik temizlik uygulamasına izin verilmeyecektir.
Çeviri: YDH