Kitleler, Filistin'in dekolonizasyon sürecinde sembolik bir değere sahip olan 7 Ekim sonrasında Filistin Direnişi'ni desteklemek için dünya çapında bir araya gelirken öğrenciler önderliğindeki kampüs hareketleri de Siyonist sömürgeciliğin destekçisi Batılı hükümetlere karşı toplanıyor.
YDH- Bağımsız gazeteci Yusuf Siher'in, el-Meyadin'de yayınlanan ''Student Intifada: The fifth column of the Palestinian Resistance'' başlıklı makalesi, Siyonizme karşı öğrenci mücadelesi hareketinin, Batılı hükümetlerin ahlaksızlıklarını ortaya çıkardığını ve onlara karşı kitlesel bir seferberliğin önünü açtığını vurgularken yeni neslin önderliğinde topyekûn bir devrim soluğunun emperyal sisteminin temellerinin sarsacağını duyuruyor.
***
Sömürge yönetiminin devamlılığı güç ve baskı kullanımına dayanır. Uygulanabilir alternatiflerin yokluğu, sömürgeleştirilmiş toplulukların özgürlükleri ve toplumsal, siyasi ve kültürel çerçeveleri tamamen bastırılmış bir şekilde boyun eğmeye devam etmelerini sağlar.
Bu temel kavram, Batılı tarih anlatılarında belirgin bir şekilde yer almasa da, istisnasız olarak geçerlidir. Filistin'in 1948'den bu yana yaşadığı durum da bu gerçeğin somut bir örneği.
Gelgelelim, ana akım tarih anlatıları, Franz Fanon'un da dediği gibi, sömürgecilikten kurtulmanın doğası gereği “şiddet içeren bir olgu” olduğunu kabul etmeye yanaşmıyor.
Bir zamanlar pasif olan direniş artık aktif bir kurtuluş mücadelesine dönüştü. Fanon aynı zamanda dekolonizasyonda, yaygın bir baskının sömürge toplumunun tüm yönlerini sardığı ve geri dönüşü olmayan bir değişim noktasına işaret eden kritik bir kavşak kavramını da dile getirmiştir.
Dekolonizasyon, ezen ve ezilen arasındaki güç dinamiklerini yeniden şekillendiren ve mevcut sosyal yapının derin bir şekilde bozulmasına yol açan dönüştürücü bir yolculuktur.
Uzun süredir devam eden sistemik adaletsizliklere katlanan ezilenler, sonunda pasif direnişin aktif kurtuluş çabalarına dönüştüğü bir patlama noktasına ulaşır.
Bu kurtuluş mücadelesi sadece fiziksel direnişi değil, aynı zamanda sömürgeci tahakküm tarafından sistematik olarak baltalanan kültürel kimlik ve özerkliği geri kazanma savaşını da kapsar.
Filistin'in sömürgesizleştirilmesi sürecinde “geri dönüşü olmayan nokta” da tarihte bir dönüm noktasına işaret eden 7 Ekim olarak belirlenebilir.
7 Ekim, değişimin şafağının söktüğü yeni bir dönemin başlangıcını ifade ediyor. Siyonizmin çöküşüne ve Batı sömürgeciliğinin son bölümüne bir başlangıç teşkil ediyor.
7 Ekim, uzun süreli boyun eğdirmenin birikmiş etkisi ile sarsılmaz direniş ruhunun kesiştiği, kendi kaderini tayin ve kurtuluşa yönelik bir hareketi ateşleyen kritik bir kavşağı temsil ediyor.
Dahası, Filistin'deki dekolonizasyon mücadelesi, sömürgecilik ve emperyalizme karşı küresel hareketlerle rezonansa girerek sömürgeci sömürünün kalıcı mirasını ve adalet ve egemenlik için süregelen mücadeleyi simgeliyor.
Filistin davası, Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki tarihsel mücadelelerle paralellikler kurarak dünya genelindeki diğer sömürgecilik karşıtı hareketlerle yankı bulmaktadır.
Bu hareketler kalıcı baskı, dirençli direniş ve kurtuluş arayışına dair ortak bir anlatıyı paylaşmaktadır. Filistin'de sömürge yönetiminin sona ermesi sadece Filistin halkı için çok önemli bir zafer anlamına gelmeyecek, aynı zamanda küresel jeopolitik manzarada da önemli bir değişime işaret edecektir.
Sömürgeci güç yapılarının kalıntılarına meydan okuyacak ve diğer ezilen topluluklara kendi özgürlük yollarını takip etmeleri için ilham verecektir.
Siyonizmin çöküşü, öne sürüldüğü üzere, yüzyıllardır eşitsizlik ve çatışmayı sürdüren sömürgeci ideoloji ve uygulamaların daha geniş çaplı bir reddini temsil etmektedir.
Aslında 7 Ekim'in etkileri sadece Filistin'de ya da Arap dünyasında yankılanmamış, tüm gezegene ulaşarak kitleleri ve özellikle de öğrencileri Filistin Direnişi ile dayanışmaya ve “İsrail” tarafından işlenen soykırıma karşı harekete geçmeye itmiştir.
Bir bumerang etkisiyle, “İsrail'in” sömürgeci uygulamaları, başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa olmak üzere müttefik ülkelerin siyasal-toplumsal bağlamlarına da yayıldı. Bu baskıcı sömürgeci uygulamaların Batı'da çok özel bir adı vardır: faşizm.
Faşizm aslında son beş yüzyıl boyunca başka coğrafi bağlamlarda beyaz olmayan halklara karşı uygulanan sömürgeciliğin ideolojik, özgürlükçü ve şiddet içeren araçlarının beyaz toplumlara uygulanmasından başka bir şey değildir.
Ancak, Batı ülkeleri bağlamında bu faşist-sömürgeci uygulamalardan ilk zarar görenler, zaten kendi içlerinde aşağılanmış ve marjinalleştirilmiş olan toplum kesimleridir; bunların başında da son derece sömürgeci, insanlıktan çıkarıcı ve aşağılayıcı bir statükoya tabi olan Araplar, Müslümanlar ve bir ırka indirgenmiş insanlar gelmektedir.
Öğrenci mücadelesi hareketi bu sistemi baskı altına alıyor, tüm zayıf noktalarını gösteriyor ve Filistin'deki duruma yönelik yozlaşmış değerlerin ve çifte standartlı politikaların taşıyıcısı olan ve Filistin Arap topraklarındaki Siyonist sömürge projesinin gerçek itici gücü olmasa bile suç ortağı olan Batılı hükümetlere karşı kitlesel bir seferberliğin habercisi oluyor.
Aslında, Amerika Birleşik Devletleri'nde Öğrenci İntifadası'nın patlak vermesiyle birlikte son haftalarda eşi benzeri görülmemiş bir şiddet yaşandı. Buna rağmen üniversite öğrencileri her zamankinden daha kararlı bir şekilde mücadelelerine devam etmektedir.
Dahası, Arap dünyası da bu dekolonizasyon olgularından muaf değildir. Aksine, Arap rejimleri, Siyonizm'in işbirlikçileri ve Batılı emperyalist yeni sömürgeci sistemin uşakları, Filistin'in kurtuluşu için mücadele eden öğrencilere karşı daha da fazla şiddet kullandılar.
Bu şiddet, 7 Ekim'den bu yana Filistin Direnişine ve onun şanlı ulusal kurtuluş mücadelesine tam destek verenlere karşı meydanlarda ve üniversitelerde görüldü.
Bu eşi benzeri görülmemiş şiddet ve hükümetlerin bu baskıcı faşist tepkisi, tüm Batı emperyal sisteminin temellerinin nasıl sarsılmaya başladığını gösteriyor.
İktidar sistemleri, tek amacı güçlünün cebini doldurmak için zayıfın ruhunu emmek olan bir sisteme, kapitalist sisteme, insanlığı yüzyıllardır bağlayan zincirlerden kurtarmak için tek bir mücadele veren birleşik kitlelerin -Filistin Direnişinin öncülerinin ve öğrenci hareketinin arkasında- güçlü baskısını hissetmektedir.
Yeni nesil, on dokuzuncu yüzyılın kadim sömürgeci ve ırkçı rejiminden kopmaya karar vermiştir. Topyekûn bir devrimle her şeyi altüst etmenin zamanı geldi. Üniversiteler bu devrimin dayanak noktası, öğrenciler de kahramanlarıdır.
***
Çeviri: YDH