Lübnan ve Gazze'deki direniş hareketleri stratejik hassasiyet ve dirençle İsrail işgaline meydan okuyarak işgalcinin askeri kampanyalarının başarısızlığını faş ederken Direniş Ekseninin dış saldırganlığa karşı kalıcı gücünün de altını çiziyor.
YDH- İran televizyonu Press Tv'de yayınlanan Vesam Bahrani imzalı ''Hezbollah commander's assassination and Israeli military’s delusions'' başlıklı makale, İsrail işgal güçlerinin hem Lübnan'da hem de Gazze'de azalan etkinliğine dikkat çekerek, kapasitelerindeki sismik düşüşe ve yeniden dirilen direniş cephelerine karşı savaşmaya devam edemeyeceklerine işaret ediyor.
Hizbullah'ın en kıdemli ve saygın komutanlarından biri olan Ebu Talib'in (Talib Sami Abdullah) öldürülmesi Lübnan direnişini ve bölgesel dinamikleri nasıl etkileyecek? Ebu Talib'in geçen hafta bir İsrail hava saldırısında şehit olmasından bu yana ortada dolaşan soru bu. Kuşkusuz genel olarak Direniş Ekseni, özel olarak da Lübnan Hizbullah direniş hareketi en büyük varlıklarından birini kaybetti. Ancak bu durum savaş alanındaki denklemleri değiştirir mi? Lübnan cephesinde işgalci varlığın Hizbullah'ın askeri kapasitesini düşürmeye çalıştığı açık. Bu, güçlü ve zorlu bir direniş hareketine karşı zor bir görevdir. Gazze'ye yönelik soykırım savaşı ve Lübnan'ın güneyinde Hizbullah'la her gün yaşanan çatışmalarla geçen dokuz ay boyunca Siyonist varlık onlarca direniş komutanına suikast düzenledi.
Ebu Talib ve arkadaşlarının şehit edilmesinden bir gün sonra Hizbullah, işgal altındaki topraklarda İsrail askeri mevzilerine yüzlerce mermi atarak karşılık verdi ve yıkıcı darbeler indirdi. Hatta bazı gözlemciler misilleme saldırılarının rejimi Taş Devri'ne geri gönderdiğini belirtti. Hizbullah en kıdemli askeri komutanı İmad Muğniye'yi 2008 yılında kaybetti ancak Muğniye olmadan da Suriye'de IŞİD tekfirci teröristlerine karşı yıllardır süren başarılı mücadeleye öncülük etmeye devam etti. Lübnan direnişi Suriye'de bir başka üst düzey askeri komutanını, Mustafa Bedreddin'i kaybetti. Yine de, sanki Muğniye ve Bedreddin varmış gibi, 8 Ekim'de Gazze ile dayanışma içinde işgalci varlığa karşı güney cephesini açtı.
Bölgesel düzeyde ise Direniş Ekseni ünlü komutanı General Kasım Süleymani'yi kaybetti. Aksa Tufanı sanki merhum İranlı general hala hayattaymış ve ipleri elinde tutuyormuş gibi başladı öyle de devam ediyor. Irak direnişi de bir başka üst düzey komutan olan Ebu Mehdi el-Mühendis'i kaybetti ama Irak İslami Direnişi, işgalci Siyonist varlığa ve onun Batılı destekçilerine karşı giderek daha sofistike operasyonlar düzenlemeye devam ediyor.
Gerçek şu ki, Amerikan destekli Siyonist düşman liderleri ve komutanları öldürebiliyor, ancak Direniş Ekseni aynı planları uyguluyor ve savaş alanlarındaki performansı zerre kadar değişmiyor. İşgalci varlık, direniş liderlerine ve komutanlarına yönelik bu suikastlardan fayda sağlamıyor ve sağlayamaz. Bunların savaş alanı dinamikleri üzerinde hiçbir etkisi yoktur.
Hizbullah, Hac Rıdvan'ın (Muğniye) şehit edilmesinden önce, direnişin rolünün etkilenmemesi için komutanların nasıl değiştirileceğine dair planlar yapmıştı. Öte yandan Siyonist düşman insan gücünü kaybediyor ve soykırım saldırganlığını sürdürmek için bu gücün yerini nasıl dolduracağına dair bir stratejiden yoksun. Büyüyen anti-Siyonist direniş, son sekiz ayda açıkça görüldüğü üzere, düşmanın yeteneklerini hassas ve etkili bir şekilde hedef alıyor.
Lübnan direnişinin günlük operasyonları nedeniyle kuzeyi terk eden yüz binlerce yerleşimci bir yana, sadece Hizbullah'ın ateş gücü bile on binlerce İsrail askerinin saklanmasına neden oldu. Varlık aylarca Hizbullah füzelerinin GPS ile çalıştığını düşündü, ancak öyle olmadığını öğrendi. Anlaşıldığı kadarıyla, bir ekip bilinmeyen bir yerde oturuyor ve füzeleri yönlendiriyor (çarpışmayı yakalamak için bir video kamera ile donatılmış) ve fırlatıldıktan sonra mermilerin yönünü yarı yolda değiştirme yeteneğine sahip. Bu durum, özellikle de düzinelerce füze, Katyuşa roketi ve insansız hava aracı aynı anda ateşlendiğinde, İsrail'in çok övündüğü hava savunma sistemi Demir Kubbe için gerçek bir baş ağrısı anlamına geliyor.
Kornet'in gelişmiş versiyonuna gelince, (Rus yapımı tanksavar füzesinin bölgede adını duyurduğu) 2006 Temmuz savaşının günleri işgal için barış günleri gibi görünüyor olmalı. Hizbullah'ın elit Rıdvan gücünün, günlük ateş teatisi tırmanırsa işgal altındaki Şebaa Çiftliklerine girmeyeceğini kim söyleyebilir? Bu da pekala gerçekleşebilir.
Hizbullah'ın Hüdhüd'ü, Hayfa'daki Rafael askeri fabrikası, Demir Kubbe bataryaları, roket motoru depoları, David's Slingshot tesisleri, radar limanları ve havaalanları da dahil olmak üzere en hassas bölgelerin 9 dakikalık görüntülerini getirdiğinde, işgalcinin işlerinin yolunda gitmediğini görürsünüz.
Gazze'deki İsrail işgal güçlerinin son sekiz ayının kısa bir analizi de ABD destekli İsrail ordusundaki bu keskin düşüşün altını çiziyor. Gazze Şeridi'ne yönelik ABD destekli soykırım savaşının başlangıcında, işgal güçleri kuzey Gazze'ye girmeyi başardı ve iki hafta içinde 180 kilometrekarelik bir alanı işgal edebildi. Sekiz aydan uzun bir süre sonra, işgal güçleri son iki aydır Gazze'nin güneyindeki Refah kentinde savaşıyor ve 18 kilometrekareden fazlasını kontrol edemiyor.
Bu durum işgalci ordunun etkinliğinin hızla azaldığını, tamamen başarısız olduğunu, tükendiğini ve yeniden dirilen direniş cephesine karşı savaşmaya devam etme yeteneğini kaybettiğini göstermektedir. Sekiz ay önce işgal güçleri, Gazze'nin kuzeyine yönelik hava ve kara saldırılarını Hamas'ın komuta merkezinin ve direnişin burada olduğunu söyleyerek meşrulaştırmaya çalışmıştı. Cibaliya ve Gazze Şehri'nin Zeytin mahallesi gibi Gazze'nin kuzey bölgeleri birçok kez saldırıya uğramasına rağmen Filistin direnişi hiçbir yenilgi belirtisi göstermiyor, aksine İsrail ordusuna darbeler indirmeye devam ediyor.
İşgalci varlığın iddia ettiği gibi Hamas liderleri, komuta merkezleri ve esirler Refah'taysa, işgal güçlerinin Refah'taki askeri operasyonlarına neden sekiz aydan daha uzun bir süre önce başlamadığı sorusu akla geliyor. O dönemde Batı dünyasının ve uluslararası toplumdaki pek çok kişinin desteğine sahipti. Refah'tan başlamak, Siyonist işgalin bugün karşı karşıya kaldığı küresel öfke ile asla karşılanmazdı. Askeri açıdan bakıldığında, bu tamamen mantıklı olurdu.
Ancak bu bir soykırımdır, askeri bir müdahale değildir. Herhangi bir stratejik askeri planlamanın olmayışı, bir zamanlar bölgenin en güçlüsü olduğu düşünülen delüzyonel bir ordunun çöküşünü göstermektedir ki bu efsane 2000 yılında Hizbullah tarafından ve 2006 Temmuz savaşında tekrar tekrar yıkılmıştır.
Çeviri: YDH