Foreign Policy: İsrail varoluşsal bir korku içinde

img
Foreign Policy: İsrail varoluşsal bir korku içinde YDH

Foreign Policy, İsrail'in daha önce hiç yaşamadığı bir “varoluşsal korkular” yaşadığını vurguluyor ve son on aydaki aşırı saldırganlığını bu nedene bağlıyor.




YDH- Amerikan Foreign Policy dergisine göre, İsrail “düşmanlarına” karşı her zaman sergilediği saldırgan askeri tutumunu son on ayda daha da ölümcül hale getirdi. Dergi, bunun sebeplerinin, İsrail’in en sert eleştirmenlerinin Filistin milliyetçiliğinin son kalıntılarını yok etmek ve Filistinlilere karşı soykırım yapmak gibi söylemlerinin ötesinde olduğunu, bu artan saldırganlığın gerçek açıklamasının daha karmaşık olduğunu vurguladı.

Foreign Policy, İsrail işgalcilerinin 1967'den sonra varlıklarının artık risk altında olmadığını hissettiklerini ve bunun, Arap ülkelerinin “normalleşme” ve İsrail'in varlığını “tanıma” projesine dahil olmasıyla geliştiğini belirtti. Dergi, buna ekonomik büyüme ve artan yabancı yatırımın da eşlik ettiğini ekledi.

Foreign Policy'ye göre, bu görüşün pratik sonuçlarından biri, 1990'ların başında “savunma” harcamalarının azalması ve İsrail'in "savunma" stratejisinin üç ayağından ilki olan "savaşta zafer"i terk etmesi, ikinci ayak olan "caydırıcılık"ın aşınmasına izin vermesi ve yalnızca üçüncü ayak olan "istihbarat"a aşırı güvenmesi oldu.

Dergi, 1980'lerden bu yana İsrail'in konvansiyonel olmayan güçlerle yaptığı savaşların hiçbir zaman kesin bir zaferle sonuçlanmadığını kabul etti.

Bununla birlikte, Hamas'ın 2008'den bu yana İsrail’e karşı tekrar tekrar savaşmaya istekli olmasının da gösterdiği gibi, İsrail’in, “düşmanlarını” caydırma “kabiliyeti” azaldı ve İsrail kesin zafer ve etkili caydırıcılık yerine, duvarlar, çitler ve yüksek teknolojili erken uyarı sistemleri gibi "savunma önlemlerine" giderek daha fazla güvenir hale geldi.

Dergiye göre, İsrail bu politikalarının bedelini 7 Ekim 2023'te İran ve müttefiklerinin rejimin hem istihbari hem de örgütsel başarısızlığının büyüklüğünü fark etmesiyle ağır bir şekilde ödedi.

Dergi, Hizbullah'ın Aksa Tufanı Operasyonu'ndan sadece bir gün sonra kuzey sınırında saldırılar başlatmasıyla başlayan, Yemen’in füzelerinin ve insansız hava araçlarının Kızıldeniz'deki gemilere ve İsrail’e ateşlenmesiyle devam eden ve geçtiğimiz Nisan ayında İran'ın ilk kez İsrail’e karşı füze ve insansız hava araçlarıyla doğrudan bir saldırı başlatmasına kadar uzanan bu yörüngeyi açıkladı.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun vadettiği "mutlak zafer"in, bırakın Hizbullah ya da İran'ı, Hamas'a karşı bile elde edilemeyeceğini savunan dergi, “İsrail'in caydırıcılık yeteneğini yeniden tesis etmenin daha gerçekçi bir hedef” olduğunu ileri sürdü.

Foreign Policy ancak bunun “acısız” bir hedef de olmadığını, ideolojik olarak İsrail'i yok etmeye kararlı örgütler karşısında "etkili savunma yetenekleri göstermenin" yeterli gelmediğini belirtti.

Dergi bunların yanı sıra, İsrail'in son saldırılarının, bölgesel bir savaşı ateşleme riskini inkâr edemeyen, fakat çok iyi seçeneklere sahip olmadığının da farkında olan ABD ve Avrupa'daki politika yapıcılar ve kamuoyu için tehlikeli ve orantısız olduğunu kaydetti.

Foreign Policy, İsrail'in "nüfus, coğrafya ve ekonomi açısından küçük olduğunu ve şaşırmayı, uzun savaşlar yapmayı ya da süresiz olarak sıkı bir savunma pozisyonu sürdürmeyi göze alamayacağını" hatırlatarak, "bölgede sahip olduğu her yeni dost için inatçı bir düşmana sahip olduğunun" tamamen farkında olduğunu belirtti.

7 Ekim operasyonunun İsrailli yerleşimciler üzerindeki psikolojik etkisinin “derin” olduğunu söyleyen dergi ayrıca, “İsrail'in varlığına yönelik tehdidin düşmanlarının boş laflarından ibaret olmadığını” ve “sınırı güvence altına almada kısa bir anlık başarısızlığın sonuçlarının korkunç olduğunu” somut bir şekilde hatırlattığını belirtti.

Foreign Policy, İran'ın füze saldırılarına ek olarak Hizbullah roketleri, insansız hava araçları ve tanksavar füzeleriyle Kuzey'in aylarca bombalanmasının İsrail’e "sonun nasıl gelebileceği" konusunda bir fikir verdiğini de sözlerine ekledi.