İran Cumhurbaşkanı Pizişkiyan, BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasında İsrail'in Gazze ve Lübnan'daki saldırılarını kınadı, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının yeniden tesis edilmesini küresel barışın anahtarı olarak vurguladı.
YDH - İran Cumhurbaşkanı Mesud Pizişkiyan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yaptığı ilk konuşmada küresel barış ve adalet çağrısını yineledi. Pizişkiyan, tüm insanların, toplulukların ve ulusların haklarına adalet ve hakkaniyet temelinde saygı gösterilmedikçe, barışın sağlanamayacağını vurguladı.
New York'ta salı günü gerçekleştirilen BM Genel Kurulu'nun 79. oturumunda söz alan Pizişkiyan, BM Başkanını kutlayarak başladığı konuşmasında, barış, sürdürülebilir kalkınma ve insan onurunun mevcut ve gelecek nesiller için umut verici bir geleceğe kapı açmasını temenni etti.
İran Cumhurbaşkanı, İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım boyutundaki saldırılarından Lübnan'daki suçlara, İran'ın barış çabalarına ve ortaya çıkan küresel sistemdeki etkin rolüne kadar birçok konuya değindi.
Pizişkiyan, İsrail'in son dönemde işlediği terör suçlarının ve Lübnan’a yönelik saldırılarının cevapsız kalmayacağını belirterek, Batı Asya'da ve dünyada süregelen güvensizlik ortamının sona ermesinin tek yolunun Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının yeniden tesis edilmesi olduğunu ifade etti.
İran Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmanın tam metni şu şöyle:
“Sayın Başkan, Ekselansları,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 79. oturumunun açılışını ve hak ettiğiniz seçilmenizi içtenlikle kutluyorum. Bu oturumun ana temaları olan barış, sürdürülebilir kalkınma ve insan onurunun hem bugünkü hem de gelecekteki nesiller için aydınlık bir gelecek vaat edeceğine inanıyorum.
Geçen yıl, İran'ın şehit Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi bu kürsüden sizlere seslenmişti. Onun şehitlik mertebesine ulaşan fedakârlığı İran halkı için bir ilham kaynağıdır. Ruhu şad olsun.
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak sizlere ilk kez hitap ediyorum. Bu görevi, halkımın ‘Milli Empati platformuna verdiği destekle kazandım. Bu ilke, Kur’an-ı Kerim'in öğretilerine ve Yüce Allah'ın buyruğuna dayanmaktadır.
Kur'an'ın öğretilerine göre:
"İnsanlar tek bir ümmetti, Allah da peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla birlikte, hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeylerde insanlar arasında hükmetmek üzere hakikati getirmeleri için kitabı indirdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, kendilerine açıklama getirildikten sonra, sırf birbirlerine olan kıskançlıklarından dolayı onda anlaşmazlığa düştüler.” (Kur'an, Bakara: 213)
İmam Ali'nin (a.s) bir valisine söylediği şu sözler bu ilkenin temelini oluşturur:
"İnsanları bütün kalbinle kucakla; onlara şefkat göster ve merhamet elini uzat. Emrin altındakilere asla sertlik veya şiddetle davranma. Zira insanlar ikye ayrılır: Ya dinde kardeşin ya da yaratılışta eşindirler."
Tüm peygamberlerin amacı, toplumda renk, ırk, cinsiyet veya dil farkı gözetmeksizin adaleti ve doğruluğu tesis etmek ve yaymaktır. Tüm insanların, toplulukların ve ulusların hakları adalet ve hakkaniyetle korunmadıkça, dünyada barış ve güvenlik mümkün olmayacaktır.
Bugünkü dünyamız:
Dünyada gördüğümüz savaşlar, çatışmalar ve akan kan, saldırganların başkalarının haklarını ihlal etmesi, ulusların haklarını göz ardı etmesi, ayrımcılık ve eşitsizliğin dayatılması, belirli grupların zayıf ve geri bırakılmasından başka bir şey değildir. Herhangi bir yerde adaletsizlik, baskı, açgözlülük, yoksulluk ve cehalet devam ettiği sürece şiddet de bitmeyecektir. Bu temel sorunları çözmedikçe, çocuklarımızın geleceğini karanlıktan kurtaramayız.
Seçim kampanyamı ‘reform’, ‘milli empati’, ‘dünyayla yapıcı ilişkiler’ ve ‘iktisadi kalkınma’ temaları üzerine kurarak halkımın güvenini kazandım. Amacım, İran'ı yeni bir döneme hazırlamak ve küresel düzende etkin bir rol oynamasını sağlamaktır.
Sayın Başkan,
Geçtiğimiz yıl dünya, İsrail rejiminin gerçek yüzüne tanık oldu. İsrail, Gazze'de vahşet uygulayarak, on bir ay içinde çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 41 binden fazla masum insanı katletti. Bu soykırımı, devlet terörizmini ve savaş suçlarını ‘meşru müdafaa’ olarak tanımlayan İsrail liderleri, hastaneleri ve okulları ‘meşru askeri hedef’ olarak görüyorlar.
İsrail’in zulmüne karşı sesini yükselten özgürlük yanlısı insanlara ‘Yahudi düşmanı’ damgası vuruluyor, yetmiş yıldır işgale karşı duran mazlum Filistin halkı ise ‘terörist’ olarak yaftalanıyor. Bilim insanlarımıza, diplomatlarımıza ve hatta topraklarımızdaki misafirlere suikast düzenleyen İsrail rejimi, IŞİD gibi terör örgütlerini de alenen desteklemektedir.
Buna karşılık İran, İsrail rejiminin işlediği suçlara karşı direnen halkları ve onların kurtuluş mücadelelerini desteklemektedir. Dünyanın dört bir yanında İsrail zulmüne karşı sokaklara dökülen insanlarla omuz omuza duruyoruz ve İsrail'in insanlığa karşı işlediği suçları kınıyoruz.
Uluslararası toplum, Gazze'deki şiddeti durdurmalı, kalıcı bir ateşkes sağlamalı ve İsrail'in Lübnan'daki vahşetine derhal son vermelidir. Bu vahşet, bölgeyi ve tüm dünyayı sarmadan önce durdurulmalıdır.
İsrail Gazze'de yenilmiştir ve hiçbir barbarca şiddet İsrail'in yenilmezlik efsanesini yeniden canlandıramaz. Doğal olarak, İsrail'in Lübnan'da son birkaç gündür uyguladığı kör devlet terörü ve ardından binlerce kurbanın verildiği büyük saldırı cevapsız kalamaz. Tüm sonuçların sorumluluğu, bu korkunç felaketi sona erdirmeye yönelik tüm küresel çabaları engelleyen ve kendilerine insan hakları şampiyonu deme cüretini gösterenler tarafından üstlenilecektir.
Batı Asya'da ve dünyada 70 yıldır süren bu kâbusu sona erdirmenin tek yolu, tüm Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını yeniden tesis etmektir. Tüm Filistin halkının –hem anavatanlarında yaşayanların hem de diasporaya itilmiş olanların– bir referandumla geleceklerini belirlemelerini öneriyoruz. Bu mekanizma sayesinde Müslümanların, Hıristiyanların ve Yahudilerin tek bir toprakta, ırkçılık ve ırk ayrımcılığından uzak, huzur ve barış içinde bir arada yaşayacağı kalıcı bir barışa ulaşabileceğimize inanıyoruz.
Ekselansları,
Bölgenin çağdaş tarihini inceleyin: İran hiçbir zaman bir savaş başlatmamıştır; sadece dış saldırılara karşı kendisini kahramanca savunmuş ve saldırganların yaptıklarından pişman olmalarına neden olmuştur.
İran hiçbir zaman hiçbir ülkenin topraklarını işgal etmemiştir. Hiçbir ülkenin kaynaklarına göz dikmemiştir. Kalıcı barış ve istikrarın tesis edilmesi amacıyla komşularına ve uluslararası platformlara defalarca çeşitli teklifler sunmuştur.
Bölgede birliğin ve ‘güçlü bir bölge’ kurmanın önemini vurguladık. ‘Güçlü bir bölge’ birkaç temel ilkeye dayanmaktadır:
İlk olarak, komşu olduğumuzu ve bu bağ nedeniyle her zaman birlikte kalacağımızı kabul etmeliyiz. Bölgemizdeki yabancı güçlerin varlığı geçicidir ve istikrarsızlığa yol açar. Gelişimimiz ve ilerlememiz birbiriyle bağlantılıdır ve güvenliği bölge dışı güçlere devretmek hiçbirimize fayda sağlamayacaktır.
İkinci olarak, yeni bölgesel düzen kapsayıcı ve tüm komşular için faydalı olmalıdır. Her bir komşu ülkenin çıkarlarını koruyamayan bir düzen sürdürülebilir değildir.
Üçüncü olarak, komşu ve kardeş ülkeler değerli kaynaklarını yıpratıcı rekabetler ve silahlanma yarışları için harcamamalıdır. Bölgemiz savaş, mezhepsel gerilimler, terörizm ve aşırıcılık, uyuşturucu kaçakçılığı, su kıtlığı, mülteci krizleri, çevresel bozulma ve dış müdahalelerden mustariptir. Gelecek nesillere daha iyi bir gelecek sunmak için bu ortak zorlukların üstesinden birlikte gelebiliriz.
Ben, modern tarihi boyunca tehditlere, savaşa, işgale ve yaptırımlara maruz kalmış bir ülkenin cumhurbaşkanıyım. Diğerleri ne yardımımıza koştu ne de ilan ettiğimiz tarafsızlığımıza saygı gösterdi. Hatta küresel güçler saldırganların yanında yer aldı. Sadece kendi halkımıza ve kendi yerel kabiliyetlerimize güvenebileceğimizi öğrendik.
İran İslam Cumhuriyeti kendi güvenliğini korumaya çalışmaktadır; başkaları için güvensizlik yaratmaya değil. Herkes için barış istiyoruz ve hiç kimseyle savaş ya da kavga istemiyoruz.
Ukrayna ve Rusya halkları için kalıcı barış ve güvenlik istiyoruz. İran İslam Cumhuriyeti savaşa karşıdır ve Ukrayna'daki askeri düşmanlıkların acilen sona erdirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Tüm barışçıl çözümleri destekliyor ve diyaloğun bu krizi çözmenin tek yolu olduğuna inanıyoruz.
Sayın Başkan,
Günümüzün küreselleşmiş dünyasında hiçbir ülkenin güvenliği ve çıkarları, diğerlerinin güvenlik ve çıkarlarını zedeleyerek sağlanamaz. Küresel zorlukları ele almak için yeni bir paradigmaya ihtiyacımız var. Böyle bir paradigma, algılanan tehditlere takılıp kalmak yerine fırsatlara odaklanmalıdır. Böyle bir angajman yaklaşımı sayesinde, iş birliği için yeni fırsatlar bulabiliriz.
İran ve küresel güçler, ortak fırsatlara dayalı bu yeni bakış açısı sayesinde 2015 yılında tarihi bir nükleer anlaşmaya imza attılar. İran, Kapsamlı Ortak Eylem Planı çerçevesinde haklarımızın tanınması ve yaptırımların kaldırılması karşılığında daha önce benzeri görülmemiş en üst düzeyde nükleer gözetimi kabul etti. Trump'ın bu anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi, siyasette tehdit dolu bir yaklaşımı, iktisadi alanda ise zorlama odaklı bir stratejiyi ortaya koymuştur.
Tek taraflı yaptırımlar masum insanları hedef almakta ve İran ekonomisinin temellerini sarsmaya çalışmaktadır. Amaç İran'ı güvenlikten başka bir şeyle uğraşamaz hale getirmektir; bu da herkes için güvensizliğe yol açmaktadır. ABD'nin sözde ‘azami baskı’ politikası, UAEK tarafından defalarca doğrulandığı üzere, İran KOEP kapsamındaki tüm yükümlülüklerini yerine getirirken aslında İran halkına karşı uygulanmıştır.
KOEP katılımcıları ile ilişki kurmaya hazırız. Anlaşma taahhütleri tam olarak ve iyi niyetle uygulandığı takdirde, diğer konulara ilişkin diyalog da bunu takip edebilir.
Burada Amerikan halkına seslenmek istiyorum:
Sınırlarınız boyunca askeri üsler kuran İran değildir. Ülkenize yaptırımlar uygulayan ve dünya ile ticari ilişkilerinizi engelleyen İran değildir. İlaca erişiminizi engelleyen İran değildir. Küresel bankacılık ve finans sistemine erişiminizi kısıtlayan İran değildir.
Askeri liderlerinizi hedef alan biz değiliz; aksine İran'ın en saygın askeri komutanına Bağdat havaalanında suikast düzenleyen ABD'dir.
İran'a karşı verimsiz bir strateji izleyen tüm devletlere mesajım tarihten ders almalarıdır. Bu sınırlamaları aşma ve yeni bir döneme girme fırsatına sahibiz. Bu dönem İran'ın güvenlik kaygılarının kabul edilmesi ve ortak sınamalar karşısında iş birliği yapılmasıyla başlayacaktır.
Yaptırımlar bir ülkenin ekonomisini felce uğratmak üzere tasarlanmış yıkıcı ve insanlık dışı silahlardır. Temel ilaçlara erişimden mahrumiyet, yaptırımların en acı sonuçlarından biridir ve binlerce masum insanın hayatını tehlikeye atmaktadır. Bu tedbir sadece insan haklarının açık bir ihlali değil, aynı zamanda insanlığa karşı işlenmiş bir suç teşkil etmektedir.
Milletimiz yıllar boyunca yaptırımların yol açtığı sayısız zorluk karşısında dayanıklılık göstermiştir. Bu yaptırımların toplumumuzda açtığı yaralar derin olsa da bu acı tecrübeyle yüzleşmek bizi sarsılmaz bir kararlılık ve özgüvenle daha güçlü bir ulus haline getirmiştir.
Gelecekte daha iyi bir dünya inşa etmek için İran, küresel güçler ve komşularıyla eşit temelde anlamlı iktisadi, sosyal, siyasi ve güvenlik ortaklıkları geliştirmeye hazırdır.
İran'ın bu mesajına verilecek en uygun yanıt daha fazla yaptırım uygulamak değil, İran halkının yararına olacak ve dolayısıyla daha yapıcı anlaşmaların temellerini atacak şekilde yaptırımların kaldırılmasına yönelik mevcut yükümlülükleri yerine getirmektir.
İran'dan gelen bu mesajın dikkatle dinlenmesini ümit ediyorum.
Teşekkür ederim, Sayın Başkan.”