İsrail'in 'gücü': Realite ve yanılsama arasında

img
İsrail'in 'gücü': Realite ve yanılsama arasında YDH

"Bu Arap liberaller, İsrail'in gücüne ve kabiliyetlerine İsrailli analistlerden daha fazla inanıyor ve Siyonist devletin akıbeti konusunda daha iyimserler."




YDH - Lübnan’da yayın yapan el-Ahbar gazetesinin yazarlarından Bedir el-İbrahim, aşağıda tercümesi verilen makalesinde, Arap liberallerin Siyonist rejimin askeri gücü ve imkanları konusundaki aşırı iyimser bakış açısına işaret ediyor. Yazar, rejimin son çatışmalardaki performansını analiz ederek, teknolojik üstünlüğüne rağmen stratejik hedeflerine ulaşmada zorlandığını vurguluyor.

İbranice gazetelerdeki makaleleri ve analizleri okuduğunuzda, ardından bir grup Arap liberalin İsrail'in bu savaştaki durumu hakkında yazdıklarını ve söylediklerini dinlediğinizde ilginç bir sonuca varıyorsunuz: Bu Arap liberaller, İsrail'in gücüne ve kabiliyetlerine İsrailli analistlerden daha fazla inanıyor ve Siyonist devletin akıbeti konusunda daha iyimserler.

Bu liberaller İsrail'in Lübnan'daki son saldırılarıyla adeta irkildiler ve kuşkusuz, 7 Ekim olayları karşısında şok yaşadılar, fakat bunu üstesinden gelinebilecek geçici bir ‘tökezleme’ olarak gördüler.

Meselenin özü, bu liberallerin ‘gerçekçi’ bir çatışma görüşüne bağlı kalmaları. Bu görüş, İsrail karşısında yenilgiyi kabullenmek ve ona karşı direnişi beyhude ve yıkıcı bir eylem olarak görmek üzerine kurulu.

Bu bakış açısı, Batı’nın mutlak üstünlüğünün kabulünün bir parçasıdır ve Arapların Batı şemsiyesi altına girmesi gerektiğini savunur. Onlara göre Batı'ya karşı direniş, Batı medeniyeti ve modernitesi ile bütünleşmenin önünde bir engeldir.

Batılı liberal modelin zaferiyle tarihin sona erdiğine inanan Amerikalılar inançlarını gözden geçirmiş olsa da bu ‘gerçekçiler’ Amerika ve İsrail'i yüceltmekten vazgeçmiyorlar.

Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana yaşanan pek çok hadise, Batı'nın pek çok sorununu ve gerileme belirtilerini ortaya çıkarmış olmasına rağmen, bu grup hala aynı fikirde. İsrail'in teknolojik üstünlüğünü överek ve herhangi bir direnişin buna ayak uyduramayacağını vurgulayarak argümanlarını güçlendirme fırsatı yakaladılar.

Sömürgeci güçlere karşı direniş hareketlerinin tarihsel rolünden bahsetmeyi bir kenara bırakalım. İsrail'in son yirmi yılda Filistin ve Lübnan'daki direniş güçlerine karşı yürüttüğü çok sayıda askerî harekâttaki başarısızlıklarını da göz ardı edelim. Bugün bu insanlara sorulması gereken ‘gerçekçi’ soru şudur: Siz hangi dünyada yaşıyorsunuz?

Seferberlik ve moral yükseltme retoriğinden uzak durarak (savaşın ortasında zafer ve yenilgiden bahsetmek mümkün değildir) savaşın şu ana kadarki seyrinin objektif bir değerlendirmesini yaparsak, İsrail ve Batılı destekçilerinin karşı karşıya olduğu stratejik bir çıkmazın varlığını görürüz.

Bu çıkmaz, İsrail'in askeri ve teknolojik üstünlüğüyle çözülemeyecek niteliktedir. Bu savaşta İsrail, askeri üstünlüğünü kullanarak caydırıcılık prestijini yeniden tesis etmek ve düşmanlarına iradesini kabul ettirmek için yola çıktı. Başarısı ya da başarısızlığı bu iki temelde değerlendirilebilir.

İsrail, Gazze'de bombardıman ve ardından kara harekâtıyla taktiksel başarılar elde etti. İç cephesine dönük roket tehdidini kayda değer ölçüde azalttığı ve Kassam Tugaylarının askeri yapısına zarar vermeyi başardığı söylenebilir. Fakat bu taktiksel başarılar, savaşın genel hedeflerine ulaşmada yetersiz kalıyor.

İsrail, operasyonları sonucunda sadece az sayıda esiri kurtarmayı başarırken bir kısmını öldürdü, bir kısmını da kurtaramadı. Kassam Tugayları tamamen ortadan kaldırılamadı ve Gazze Şeridi'nde İsrail ordusuna karşı yıpratma savaşı vermeye devam ediyor. İsrail güçlerinin ayrıldığı tüm bölgelerde Hamas'ın hakimiyeti sürüyor.

Lübnan cephesinde İsrail, sınır ötesi operasyonlar, telsiz konuşmalarını dinleme ve suikastlarla Hizbullah'a ağır darbeler indirmeyi başardı. Şu anda tırmanma skalasına hâkim durumda ve Lübnan ile bölge düzeyinde caydırıcılık dengesini geçici de olsa kendi lehine bozmayı başardı.

Ancak tüm bunlar şu ana kadar stratejik bir başarıya ya da tırmanmanın hedeflerine ulaşmasına yol açmadı. İsrail'in iç cephesi hâlâ Hizbullah roketlerinin tehdidi altında, kuzeyden göç eden yerleşimciler geri dönemiyor ve İsrail sürekli tırmandırmaya rağmen Hizbullah'ı işgal altındaki Filistin'in kuzeyindeki askeri alanlara ve yerleşimlere yönelik operasyonları konusunda caydıramıyor.

Ayrıca Lübnan cephesini Gazze cephesinden ayıramıyor. Eğer yoğun hava bombardımanı Hizbullah'ı caydırmayı başaramazsa kara harekâtı gerekli hale gelebilir ve İsrail bu noktada çıkmazını daha da derinleştirebilir.

İsrail gerilimi tırmandırmasına rağmen her iki cephede de istediği caydırıcılığı elde edebildi. Ne düşmanlarının savaşa devam etme iradesini kırabildi ne de onları askerî harekât baskısı altında tatmin edici bir çözüme zorlayarak kendi iradesini kabul ettirebildi.

Bazı meraklıların direniş hareketlerinin yenilmez hale geldiği inancına yol açan beyanları gerçekçilikten yoksunsa ve pratik olmayan beklentiler yaratıyorsa, İsrail'in ezici üstünlüğünden ve yenilmez ordusundan bahsetmek de tüm yaşananlardan sonra,

Yediot Aharonot gazetesinin bazı yazar ve analistlerinin alaylarına neden olacak kadar hayal satmanın, modası geçmiş sözlere sarılmanın ve gerçeklikten kopmanın bir biçimidir.

Çeviri: YDH