"İsrail bir yıldır 'varoluşsal savaş' başlığı altında savaşıyor. Bu, direniş cephesinin de aynı 'varoluşsal savaş' mantığıyla hareket etmesi gerektiği anlamına geliyor."
YDH - Siyonist rejimin Lübnan'daki askeri operasyonlarının görünürdeki amacı sınır güvenliğini sağlamak olsa da asıl hedef Hizbullah'ı tamamen etkisiz hale getirmek. ABD ve bölge ülkelerinin desteğiyle İsrail, Hizbullah'ın sadece Lübnan'da değil, Suriye, Irak ve Yemen gibi diğer bölgelerdeki etkisini de kırmayı amaçlıyor. El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin değerlendiriyor.
Gazze'deki kanlı savaş deneyimi, İsrail rejiminin zihniyetini en açık şekilde ortaya koyuyor. Mesele sadece ateş gücü değil, aynı zamanda hedeflerle de ilgili. Başka bir deyişle, medyada ve hatta diplomatik koridorlarda İsrail'in Hizbullah'ın kuzey yerleşimlerine yönelik tehdidini ortadan kaldırmak istediğine dair tüm söylemler, bu savaşın gerçek maksadını gizliyor.
Amerikalılar, İsrail'in askeri operasyonunu örtbas ediyor ve destekliyor. Bunu, Hizbullah'ın geçen yıl yaptıklarının intikamı veya Hizbullah'ın olası bir saldırısına karşı önleyici bir tedbir olarak gösteriyor. Fakat Washington'ın asıl amacı, Hizbullah'ı askeri, siyasi, sivil ve sosyal bir kurum olarak tamamen ortadan kaldırmak. Amerika, İsrail ve bölge ülkeleri, Hizbullah'ın Suriye, Irak, Yemen ve hatta İran'daki etkisinden kurtulmak istiyor.
Diplomatik mesajlarda ve kamuoyuna yapılan açıklamalarda İsrail, operasyonlarının zaman ve kapsam açısından sınırlı olacağını söylüyor. Basit düşünenler ya da durumu görmezden gelenler bunu, Hizbullah mevzileri ve tesislerinin bulunduğu iddia edilen sınır bölgesindeki birkaç köyün işgali olarak yorumluyor. Ancak İsrail ve uluslararası toplum, direnişin insani ve askeri kapasitesinin bu coğrafi alanla sınırlı olmadığının farkında. Bu nedenle İsrail, kendi kamuoyuna operasyonların sınırlı olduğu yalanını söylüyor. Bu yalan, esas olarak İsrail liderlerinin Lübnan'la ilgili her konuda son derece hassas olduğunu bildikleri iç kamuoyunu yatıştırmaya yönelik.
Son gelişmeler ışığında birkaç kilit nokta tespit edilebilir:
Birincisi: İsrail ordusunun ve güvenlik güçlerinin motivasyonu şu anda en üst düzeyde. Bu durum, İsrail'i adım adım ilerlemeye teşvik ediyor. Bu hedefe ulaşmak için İsrail'in stratejisi 'yanıltma' ve 'art arda vuruşlar' üzerine kurulu. Zira İsrail, Hizbullah'a oldukça ağır bir darbe indirdiği ve örgütün bir daha toparlanamayacağı düşüncesiyle hareket ediyor.
İkincisi: İsrail'in tüm kurumlarıyla, daha önce hiçbir düşmanına karşı yapmadığı kadar kapsamlı bir hazırlık yaptığı açık. İsrail istihbaratı, Hizbullah'ın sistemine yönelik elde ettiği bilgileri kullanarak, örgütün güçlü yönlerini belirlemeye ve hızlı, doğrudan darbelerle etkisiz hale getirmeye odaklanıyor. Ardından, direnişi tamamen felç etmek amacıyla diğer alanlarda da saldırılarını sürdürmeyi planlıyor. Bu bağlamda, İsrail'in özellikle Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah'ın öldürülmesinden sonra yaşadığı 'zafer sarhoşluğu', onu operasyonlarına devam etmeye itiyor. Bu durum, düşmanca operasyonların gidişatının sahadaki gerçeklerle doğrudan alakalı olduğunu gösteriyor. İsrail, üstünlük sağladığını hissettiği her an daha da ileri gitmeye hazır.
Üçüncüsü: İsrail'in sadece 2006 Lübnan Savaşı'ndaki değil, aynı zamanda bir yıl önce Gazze'deki savaş deneyiminden de büyük ölçüde faydalandığı görülüyor. Bu da İsrail ordusunun hedef belirlerken daha temkinli davranmasına neden oluyor. Bu temkinli yaklaşım, sadece tuzağa düşmemek için değil, aynı zamanda İsrail toplumunda olası bir değişimi önlemek için de uygulanıyor. Benyamin Netanyahu hükümeti, iç kamuoyunun Lübnan'da yaşananlardan diğer cephelere kıyasla daha farklı etkilendiğinin farkında. Lübnan savaşına ilişkin mevcut ulusal mutabakat, başarılar elde edildiği sürece devam eder. Fakat gerçek dayanıklılık testi, sahada aksi sonuçlar ortaya çıktığında başlayacak.
Kara harekâtının ne coğrafi ne de zaman sınırı var. İsrail'in iç cephesinin dayanıklılığı ise direnişin füze kapasitesine bağlı.
Dördüncüsü: İsrail'in kuzey yerleşimlerini tehdit eden kabiliyetleri yok etme hedefinden bahsetmesi, ona büyük bir manevra alanı sağlıyor. İsrail zorluk yaşarsa, kendine geri çekilme imkânı tanıyıp siyasi çözümlerin önünü açabilir. Ancak gerçek şu ki, İsrail yerel bir çözüm düşünmüyor, çok daha geniş bir perspektife sahip. İsrail'in 'kolektif liderliğinin' Hizbullah'la yerel bir çatışmayla sınırlı kaldığını düşünenler yanılıyor. Zira İsrail'in stratejisi, bölgede stratejik bir değişimi hedefliyor. Bu, Hizbullah'ı sadece bir tehdit kaynağı olarak değil, aynı zamanda Filistin ve diğer bölgelerdeki direniş güçlerini yöneten bir merkez olarak da ortadan kaldırmayı içeriyor.
Beşincisi: İsrail'in tüm siyasi ve askeri operasyonları, Lübnan'la olan çatışmada 'aldatma' prensibiyle şekilleniyor. Bu, belirli bir bölgeyle sınırlı olmayan stratejik bir aldatmacadır. Bu bağlamda, İsrail'in 'herhangi bir kara harekâtının kapsamı ve süresinin sınırlı olduğu' yönündeki propagandası, gerçek niyetlerini yansıtmıyor. Fakat bu, İsrail'in müttefiklerinin Hizbullah'ı içeriden kuşatmak için siyasi baskı uygulayabileceği veya siyasi tavizler koparmak için kullanabileceği bir manevra. Dolayısıyla İsrail, saldırmak için 'dikey yapı' ilkesine göre hareket ediyor. Başka bir deyişle, saldırganlık seviyelerini kademeli olarak artırmaya hazır ama gerçek şu ki, İsrail çok daha kapsamlı bir operasyona hazır görünüyor. Bu durum, İsrail'in hedef çemberinin belirli bir bölgeyle sınırlı kalmayacağı ve Lübnan'ın ötesinde, direnişe hizmet ettiğine inandığı her şeyi kapsayacak şekilde genişleyebileceği tahminlerine yol açıyor. İsrail'in bu agresif tutumu, tüm diplomatik çağrılara rağmen durdurulamayacak gibi görünüyor, özellikle de ABD'nin İsrail'e mutlak desteğini sürdürdüğü düşünülürse. Diğer Batılı ülkeler ise İsrail'e yeni bir denklem dayatacak durumda değiller.
Altıncısı: İsrail şu anda 'günü gününe' mantığıyla hareket ediyor. Yani saldırıyor, sonuçları bekliyor ve sonra bir sonraki adıma karar veriyor. Bu da bizi, İsrail'i caydıracak ve askeri dürtüsünü durduracak şeyin direnişin eylem planına bağlı olduğu sonucuna götürüyor. Direniş, İsrail'in derinliklerinde stratejik saldırılar hedeflemeli, sahada sağlam durmalı ve düşmana 'art arda yumruk' stratejisiyle karşılık vermeli. Direnişin ister sınırlarda ister İsrail'in iç bölgelerinde olsun, düşmana karşı etkili saldırılar gerçekleştirmedeki başarısı kritik önem taşıyor. İsrail'in önceliklerini yeniden düzenleyen temel faktör budur ve kesinlikle başka hiçbir şey değildir.
İsrail bir yıldır 'varoluşsal savaş' başlığı altında savaşıyor. Bu, direniş cephesinin de aynı 'varoluşsal savaş' mantığıyla hareket etmesi gerektiği anlamına geliyor. Direnişin dün başlattığı yeni nitelikli saldırılar, farklı bir aşamanın başlangıcını temsil ediyor. İsrail, operasyonlarının yol açtığı hasarı değerlendirmekle meşgulken, direnişin, düşmanı caydırmanın tek yolu olarak saldırıya geçmekten başka seçeneği yok. Aksi takdirde, tüm siyasi fikirler ve çözüm konuşmaları bir seraptan öteye gidemeyecektir!
Çeviri: YDH