'Maksimum baskı'nın geri dönme ihtimali ve İran basınında Trump yorumları

img
'Maksimum baskı'nın geri dönme ihtimali ve İran basınında Trump yorumları YDH

"Trump, Beyaz Saray’dan ayrıldığında, İran nükleer bir güç değildi; şimdi ise girişimlerinin ters teptiği bir noktada geri dönüyor ve bugün Tahran, kısa sürede nükleer silah üretebilecek potansiyele sahip bir nükleer güç konumunda."




YDH - Donald Trump’ın ilk başkanlık dönemindeki İran'a yönelik "maksimum baskı" stratejisi, nükleer anlaşmadan çekilme ve yaptırımlar üzerine odaklanmıştı. Fakat bu politika, İran’ın nükleer programını durdurmak yerine daha da hızlanmasına yol açtı. Şu an Trump'ın başkanlığa dönmesiyle, bu stratejinin tekrar uygulanıp uygulanmayacağı veya nasıl şekilleneceği belirsiz. Trump’ın yönetiminde Pompeo ve Cotton gibi şahinlerin yer alması da beklentiler arasında. El-Ahbar yazarı Muhammed Havacai, İran basınının tepkisini ele alıyor.

Donald Trump'ın ilk başkanlık döneminde uyguladığı İran politikalarının başlığı, 2015 yılında bu ülkeyle yapılan nükleer anlaşmadan çekilme kararı sonrasında "maksimum baskı" olmuştu.

Şimdi, bölgedeki gelişmelerin ve İran ile İsrail arasında giderek genişleyen çatışmanın ortasında, başkanlığa dönüşüyle birlikte, Trump'ın İran'a karşı nasıl bir strateji benimseyeceği henüz net değil: Acaba İran'a yönelik baskı kampanyası devam edecek ve daha da sertleşecek mi? Yoksa İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun, başta İran olmak üzere direniş eksenini zayıflatma hedefiyle örtüşen bir çizgide mi ilerleyecek?

Bu baskı kampanyası, İran’ın politikalarını değiştirmemiş, hatta nükleer programını daha güçlü bir şekilde sürdürmesine yol açmış olsa da seçilmiş ABD başkanının yeni döneminde aynı politikayı benimseyeceği görülüyor.

Bunun başlıca nedenlerinden biri, ikinci ve son başkanlık dönemi olması; bu da onu daha cesur ve risk almaya yatkın hale getirebilir.

Son dört yıldaki gelişmeler ve İran'ın kendisini öldürme girişimlerine ilişkin iddialar gibi olaylar, İslam Cumhuriyeti'ne karşı tutumunu daha da katı ve sert hale getirecek gibi duruyor.

Ayrıca, Mike Pompeo ve Tom Cotton gibi isimlerin yeniden yönetimde yer alma ihtimali, Trump’ın yönetiminin Tahran’a karşı son derece düşmanca bir yol izleyeceğini gösteriyor.

En son bu bağlamda yaptığı açıklamada Trump, "İran’a zarar vermek istemiyoruz ama onların nükleer silaha sahip olmasına izin veremeyiz. Başarılı bir ülke olmalarını istiyorum, ancak nükleer silahları olamaz," dedi.

İran ise nükleer silah geliştirme niyetinde olmadığını açıklarken, Trump'ın bu sözleriyle mevcut İran nükleer programını sınırlamayı hedeflediği -özellikle de uranyum zenginleştirme seviyesinin yüzde 60’a ulaşmış olması dikkate alındığında- düşünülüyor.

Fakat Trump’ın, Tahran ile yeni bir anlaşma yapma niyetinde mi olduğu, yoksa İran’ın nükleer kapasitesini ekonomik veya askeri baskı yoluyla azaltmaya mı yöneleceği henüz bilinmiyor.

Aynı zamanda, Trump ve Netanyahu'nun, İran’ın bölgesel rolünü kısıtlama konusunda ortak bir çaba içine girecekleri görülüyor.

Trump, ilk başkanlık döneminde Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin suikastıyla, bölgedeki İran politikalarına karşı ciddi olduğunu açıkça göstermişti.

Şimdi ise soru şu: İran ve İsrail’in bölgesel sistemin geleceği üzerinde yaşadığı kader belirleyici savaş ortamında, Trump’ın yaklaşımı nasıl olacak?

Trump’ın zaferinin açıklanmasından bir gün sonra, İran’da, onun izleyeceği politikalara ve İran’ın önümüzdeki dönemdeki politik ihtiyaçlarına dair farklı görüşler ortaya atıldı.

Bu çerçevede bazı medya organları, ABD’de başkanların kim olduğunun fark yaratmadığını, çünkü Amerikan’ın İran politikasının “birbirine benzer olduğu ve İran’a düşmanlık yapmayı içerdiğini” savunuyor.

Kayhan gazetesi, "Trump’ı kötü bir unsur, Demokratları ise melek gibi gösteren ilk izlenimlerin aksine, Demokrat ve Cumhuriyetçi yönetimlerin her ikisi de İran’ın ulusal çıkarlarını hedef alma, Siyonist varlığı destekleme ve dünyada kaos yaratma konusunda hemfikir olmuştur ve olmaya da devam etmektedir," diye yazıyor.

Aynı zamanda, Amerikan başkanları arasında fark olmadığını reddeden ve İran hükümetine Trump ile müzakerelere yönelmesini tavsiye edenler de var.

İran’ın eski Almanya Büyükelçisi Ali Macidi, İran'daki ılımlı kanada yakınlığıyla bilinen İntihab adlı analiz sitesine verdiği mülakatta, Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin "ABD'de kimin seçileceğine önem vermiyoruz," şeklindeki son açıklamalarını eleştirerek şöyle dedi:

"Dışişleri Bakanı'na sormamız gerekir, gerçekten ABD'de kimin başkan olacağına önem vermiyor mu? Her Amerikan başkanıyla müzakere edilebilir. Doğru, Trump Cumhuriyetçi Parti’den, ancak kişisel kararlar alıyor. Partilerle çok uyumlu değil. Böyle bir kişiyle, çeşitli lobi faaliyetleri aracılığıyla diyalog kurulabilir. Örneğin, Japonya, Cumhuriyetçilerle daha iyi ilişkiler kuruyor; bu kapıdan girilebilir ve ilişkiler kurulmasa bile bu durumdan çıkış yolu bulunabilir."

Benzer şekilde, Trump’ın bölgedeki savaşların sona erdirilmesi gerektiği yönündeki açıklamalarına dikkat çeken bazı kesimler, bunun İran ve ABD arasında işbirliği için iyi bir zemin oluşturduğunu düşünüyor.

Eski İranlı diplomat Abdürreza Ferci, reformist İtimad gazetesinde kaleme aldığı makalede, "İran’ın birinci önceliği, Gazze ve Lübnan'da ateşkesin sağlanmasıdır. Bu nedenle, bana göre, savaşın sona erdirilmesi amacıyla Trump ile müzakerelere başlama olasılığı mevcut. Bu dönemde İran’ın, bölgedeki konularla ilgili müzakereler için daha iyi bir zemin hazırlama ihtimali var," ifadelerini kullanıyor.

Öte yandan, bazı kesimler Trump’ın Beyaz Saray'da olmasının, İran’a nükleer ve askeri caydırıcılık yönünde daha fazla adım atma fırsatı sunabileceğini düşünüyor.

Muhafazakâr Ferhihtegan gazetesinde uluslararası ilişkiler uzmanı Mehdi Talebi’nin kaleme aldığı makalede, “Herkes Trump’ın İran’a verdiği zararlara odaklanmış durumda, ancak onun aynı zamanda Tahran için bir fırsat sunduğu da görülüyor. İlk başkanlık döneminde, yaptırımlar ve suikastlar yoluyla İran’a darbeler vurdu, ancak aynı anda İran’a nükleer anlaşma kapsamındaki taahhütleri gözden geçirme ve uranyum zenginleştirme oranını artırma gibi eylemleri meşru bir şekilde gerçekleştirme koşullarını sağladı. Trump, Beyaz Saray’dan ayrıldığında, İran nükleer bir güç değildi; şimdi ise girişimlerinin ters teptiği bir noktada geri dönüyor ve bugün Tahran, kısa sürede nükleer silah üretebilecek potansiyele sahip bir nükleer güç konumunda,” diyor.

Talebi, "Trump’ın tehditlerine dayanarak İran, caydırıcılık seviyesini ve küresel gücünü artırarak özel silah testleri ve uzun menzilli füze denemeleri yapma yolunda hareket edebilir. Trump’ın gelişinin ve geçmişteki eylemlerinin ışığında İran, pek çok girişimi için yeterli meşruiyete sahip olacak,” diye ekliyor.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel