"Direnişçilerin sahadaki kararlı duruşu sayesinde Lübnan, düşmanın istediği teslimiyet ve yenilgi anlaşmasını reddetmeyi başardı ve anlaşmanın içeriğinde önemli değişiklikler yaptı."
YDH - İki ay süren yoğun çatışmaların ardından Lübnan ve İsrail arasında bir ateşkes anlaşması sağlandı. Direniş güçlerinin kararlı duruşu, İsrail'in teslimiyet şartlarını kabul ettirme çabalarını başarısızlığa uğrattı ve taslak metinde önemli değişiklikler yapılmasını sağladı. Anlaşma metninde İsrail'in "zafer" iddialarını boşa çıkaran ifadeler yer aldı ve İngiltere ile Almanya'nın anlaşma denetiminden dışlandığı belirtildi. Bu durum, İsrail'in hedeflerini gerçekleştirme girişimlerinin başarısızlığını gözler önüne serdi. Özellikle Hizbullah’ı etkisiz hale getirme ve sınırda tampon bölge oluşturma çabaları sonuçsuz kaldı. El-Ahbar gazetesinin başyazısı.
İki tam ay süren İsrail saldırılarının ardından ve direnişçilerin sahadaki cesur duruşları ile İslami Direniş'in aldığı ardışık darbelerden toparlanması sayesinde, ateşkes anlaşması nihayet ilan edildi.
Anlaşma, ABD Başkanı Joe Biden, Lübnan Geçici Başbakanı Necib Mikati ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ekiplerinden eş zamanlı yapılan açıklamalarla, sabahın erken saatlerinde yürürlüğe girdi.
Netanyahu, ordusunun Lübnan topraklarında serbest hareket edebilmesine ilişkin bir "zafer" algısı yaratmaya çalışsa da anlaşmanın metni bu iddialarla çelişti.
Metinde, “Bu taahhütler, İsrail’in veya Lübnan’ın meşru müdafaa hakkını kullanmasına engel olmaz,” ifadesine yer verildi.
Bu hususu, Milletvekili Hasan Fadlullah, mülakakatında vurgulayarak şu sözleri dile getirdi: “ABD’li arabulucu Amos Hochstein’ın Lübnan’a getirdiği ilk taslak metin üzerinde Lübnan bir dizi değişiklik yaptı ve bu değişiklikler temel alınarak saldırıların durdurulması için bir anlaşma sağlandı. Şu anda, bu sürecin ilk aşamasındayız.”
Bu bağlamda, direnişçilerin sahadaki kararlı duruşu sayesinde Lübnan, düşmanın istediği teslimiyet ve yenilgi anlaşmasını reddetmeyi başardı ve anlaşmanın içeriğinde önemli değişiklikler yaptı.
Ayrıca, İsrail, İngiltere ve Almanya’nın anlaşmanın uygulanmasını denetleyecek komiteye dahil edilmesi planlarını dayatamadı. Gelen bilgilere göre, komitenin sadece ABD ve Fransa’dan oluşacağı, İngiltere ve Almanya’nın süreç dışında bırakıldığı belirtildi.
Tüm bu gelişmeler, sahadaki direnişin Lübnan devletine anlaşmada değişiklik yapma imkânı verdiğini ve düşmanın teslimiyet dayatmasını ya da hedeflerini gerçekleştirme çabalarını başarısız kıldığını gösteriyor.
Düşmanın sınırda tampon bölge oluşturma veya Hizbullah’ı ortadan kaldırma gibi hedeflerinin ulaşılamaz olduğu bir kez daha kanıtlandı. Bu durum, düşmanın sinirlerini iyice bozdu ve son saatlerde Lübnan’da zafer kazandığını ima etmeye çalıştı.
Ancak, sahada yaşadığı başarısızlıklar zincirinin ardından kayda değer bir başarı elde edemedi. Öyle ki, askerleri sadece Litani Nehri kıyısında, sınırdaki Deyr Mimas kasabasına girip fotoğraf çektirebildi.
Bu nedenle düşman, saldırılarını güney Lübnan, Bekaa ve güney banliyöleri yoğunlaştırdı ve bunlara Beyrut’u da ekledi.
Beyrut, sabaha kadar süren sürekli saldırılara maruz kaldı. Düşman, Berbur, Nuveyri, Handek el-Gamik ve Zukak el-Balat gibi mahallelere defalarca hava saldırısı düzenledi.
Ayrıca, saldırılarını ilk kez Hamra’nın kalbine kadar taşıdı. Gece boyunca, Lübnan ile Suriye arasındaki tüm kara geçişlerini de bombaladı.
Bu esnada, İslami Direniş, İsrail’in Lübnan’daki askerî yığınaklarını ve İsrail’in kuzeyindeki pek çok yerleşimi hedef alarak karşı saldırılarını yoğunlaştırdı.
Direnişin füzeleri ve türünün tek örneği olan insansız hava araçları (İHA'lar) Tel Aviv’e ulaştı. Bu saldırılar, İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Tomer Bar’ın konutunu hedef aldı ve hedeflerine tam isabet sağladı. Direnişin askeri medya birimi tarafından yayınlanan bir bildiride bu başarı doğrulandı.
Ayrıca direniş, Tel Aviv ve çevresindeki kritik askerî hedeflere insansız hava araçlarıyla kapsamlı bir saldırı düzenlediğini ve operasyonun hedeflerine başarıyla ulaştığını açıkladı.
Bunun yanı sıra, kuzeydeki şehirler ve yerleşimler, Kiryat Şmona’dan Hayfa’ya kadar aralıksız roket atışlarıyla vuruldu.
Son olarak, Beyrut’a yönelik saldırılara cevaben direnişin son sözü söyleyeceği beklentisi neredeyse kesinleşmiş durumda.
Düşman, saldırılarının Hizbullah’a ait askerî ve finansal tesisleri hedef aldığını iddia etse de aslında başkent Beyrut’tan kaçan sivilleri vurdu.
Sokaklar, güvenlik güçlerinin adeta "komada" olduğu bir atmosferde, başlarını sokacak yer arayan insanlarla doldu. Fakat, bu yoğun saldırıların gerçek amacı, düşmanın vahşi izlerini bırakarak Lübnan halkını terörize etmek, iki aydır direnen ruhları kırmak ve halkın bilincini manipüle etmekti.
ABD Başkanı Joe Biden, Lübnan ve İsrail’in ateşkese onay verdiğini duyururken, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a teşekkür etti.
Biden, basın toplantısında, “Güney Lübnan’da Amerikan güçleri bulunmayacak ve bu anlaşmanın amacı, çatışmaların kalıcı olarak durmasıdır” ifadelerini kullandı.
Ayrıca Biden, Lübnan Başbakanı Necib Mikati’yi arayarak çabalarından dolayı ona teşekkür etti.
Elysee Sarayı da bir açıklama yaparak, Macron’un temsilcisi Jean-Yves Le Drian’ın Lübnan’a giderek ülkedeki siyasi krizi çözmek için girişimlerde bulunacağını duyurdu.
Çeviri: YDH