"Kısa vadede, bu durum İsrail ve Esed ile Direniş Ekseni'ne karşı olan herkes için cesaret verici bir haber."
YDH - Suriye'nin Halep kentinde cihatçı grupların ilerleyişi, İsrail'in konuya yaklaşımına, bölgede devam eden savaş ortamı göz önüne alındığında önemli kıldı. İsrail Başbakanı Netanyahu bu konuda acil toplantılar düzenlerken, Siyonist rejimin askeri kurumları Şam'ın stratejik bölgelerin kontrolünü kaybetme ihtimaline karşı hazırlık yapıyor. İbranice yayın yapan Kanal 12, İsrail'in konuya yaklaşımını detaylandırdı.
İsrail, Suriye’de yaşanan dramatik gelişmeleri endişeyle takip ediyor. Silahlı grupların, Suriye ordusunun 8 yıl önce geri aldığı ülkenin ikinci büyük kenti Halep’in kontrolünü ele geçirmesi, dikkatleri bir kez daha bölgeye çekti.
İran, Rusya ve Hizbullah’ın desteklediği Suriye'nin en önemli kalelerinden birinin kontrolünü kaybetmesiyle birlikte, İsrail’de Sünni cihatçı grupların sınırlarına yakın bölgelerde güç kazanıyor olabileceği endişesi artıyor.
Başbakan Benyamin Netanyahu, hafta sonu bu konuyla ilgili olağanüstü bir toplantı düzenledi ve savunma kuruluşları, stratejik öneme sahip bazı bölgelerin silahlı grupların eline geçme ihtimaline karşı hazırlık yapıyor.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulundu: “Suriye hükümetini savaş sırasında destekleyen üç ana aktör İran, Rusya ve Hizbullah’tır. Fakat bu üç aktör şu anda diğer bölgelerdeki savaşlara katılımlarından dolayı zayıflamış durumda. Bu yüzden Suriye’deki aktörlerin, özellikle silahlı grupların, son günlerde bu durumu kendi lehlerine kullanmaları şaşırtıcı değil. Fakat bu operasyonu ABD’nin terör örgütü olarak tanımladığı bir örgüt yürütüyor ve bu durum bizim için elbette endişe verici.”
Bu durumu, Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nde (INSS) kıdemli bir araştırmacı olan Dr. Carmit Valensi şöyle yorumluyor: “Bu, savaşın ilk yıllarına dair bir déjà vu gibi çok dramatik bir gelişme.”
Çarşamba günü başlayan saldırı, iki gün içinde çok fazla ilerleme kaydetti: Silahlı gruplar, Halep şehir merkezini, ana yolları, uluslararası havalimanını ve bir başka askeri havaalanını kontrol altına aldı.
Valensi, “Silalı gruplar bile Şam'ın zayıflığı karşısında ve birliklerin ya kaçtığı ya da gönüllü olarak mevzilerini terk ettiğine dair haberler karşısında şaşkın," dedi.
Silahlı gruplar, İran ve Hizbullah liderliğindeki Direniş Ekseni'nin zayıf anını fark ederek saldırı için doğru anı yakaladı.
Bu zayıflık, kısmen İsrail Hava Kuvvetlerine atfedilen, süregelen saldırılardan ve aynı zamanda Lübnan’daki Hizbullah ve İran'ın dikkatini başka yöne çeken Kuzey Okları Operasyonu'ndan kaynaklanıyordu.
Halep bölgesinde özellikle Şiilerin yoğun olduğu yerlerde ortaya çıkan bu kaos ortamı, silahlı grupların yeniden organize olmasını ve Türkiye'nin desteğiyle koordineli bir saldırı planlamasını mümkün kıldı.
Saldırıyı, eski adıyla Nusra Cephesi olarak bilinen ve el-Kaide’nin Suriye’deki eski kolu olan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) yönetiyor. Bu, 2011’de savaşın başlangıcından önemli bir değişikliği temsil ediyor; o dönemde Özgür Suriye Ordusu kalkışmanın öncüsüydü. Silahlı gruplar, kuzeydeki şehrin büyük bir bölümünü ele geçirmeyi başardılar ve hatta Suriye'nin önemli bir sembolü olan Halep’teki cumhurbaşkanlığı sarayına kadar ilerlediler.
Son yıllarda, Rusya ve İran tarafından desteklenen Suriye'nin silahlı grupların ülkenin büyük bölümünden çıkarmasının ardından silahlı gruplar Türkiye’nin desteğiyle İdlib bölgesinde birleşti. Eski adıyla Nusra Cephesi’nin liderliği altında, farklı silahlı gruplar HTŞ çatısı altında toplandı, geçici bir geçiş hükümeti kurdu.
Valensi, "Kısa vadede, bu durum İsrail ve Esed ile Direniş Ekseni'ne karşı olan herkes için cesaret verici bir haber. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, bu gruplar o dönem Özgür Suriye Ordusu’nu kuran, laik, pragmatik ve büyük ölçüde ılımlı olan muhalifler değil. Aksine, dini ve cihatçı bir ideolojiye sahip aşırı gruplar. Bunlar IŞİD değil ama onlardan çok da uzak değiller," ifadelerini kullandı.
Heyet Tahrir eş-Şam’ın yanı sıra, sadece askeri faaliyetlerle sınırlı kalmayıp kontrol ettikleri bölgelerde sivil işlerini de yöneten bu grup, cihatçı ideolojiyle bağlantısı olmayan Türkiye yanlısı örgütlerle de birlikte savaşıyor. Savaşan güçlerin ilan ettiği hedef, Şam ve Rusya'nın son aylarda artan saldırılarını durdurmak ve İdlib’i "güvenli bölge" olarak tanımlayan 2018 yılı statükosunu geri getirmek.
Dün hafta sonu haberlerinde bildirildiği üzere, Başbakanlıktaki güvenlik toplantısında istihbarat yetkilileri, Hizbullah’ın Suriye'yi korumaya yönelik önemli kaynaklarını ve dikkatini bu yöne kaydırmak zorunda kalacağını tahmin etti.
Bu gelişme, kuzey sınırında sükunetin korunma ihtimalini artırıyor. Ayrıca, siyasi liderliğe sunulan istihbarat değerlendirmesine göre, sahada ortaya çıkan yeni koşullar, İsrail’in Suriye sahasındaki hareket özgürlüğünün genişlemesi beklentisini de beraberinde getiriyor.
İsrail’in silahlı gruplara yaklaşımında son derece temkinli olması gerekiyor. Valensi, "İsrail’in onları destekleme kararı almasının doğru olduğunu düşünmüyorum. Savaşın başında Özgür Suriye Ordusu'nun bir parçası olan bazı Suriyeli muhaliflere destek verdiğimiz durumlar olmuştu. Ancak, çoğunun yerel düzeyde olsa da cihatçı bir ideolojiyle bağlantılı olduğunu unutmamalıyız. Bu nedenle, geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz tüm askeri girişimlerin ardından, şu aşamada bu karmaşaya da dahil olmamız pek doğru görünmüyor," diye konuştu.
Savunma kuruluşları, silahlı grupların eline stratejik kabiliyetlerin geçmesinden, hatta kimyasal silahların kalıntılarının dahi onlara ulaşmasından endişe duyuyor.
Valensi, "Seres Merkezi’ne, Suriye’nin silah geliştirme enstitüsüne yaklaştıklarına dair haberler vardı. Bu merkezin aynı zamanda İranlıları ağırladığını da biliyoruz. Bu, nihayetinde bize de yansıyabilecek önemli bir gelişme," diye belirtti. Valensi'ye göre, İsrail'in müdahalesi yalnızca stratejik silahların veya kimyasal silah kalıntılarının silahlı grupların eline geçmesi durumunda değerlendirilecek ve bu müdahaleler, esasen askeri altyapıya yönelik nokta atışı saldırılarla sınırlı olacak.
Valensi, "Birden fazla senaryoya hazırlıklı olmalı ve tabii ki Körfez’deki ortak devletlerimizle diyalog kurmalı, onların hangi yönde ilerleyeceğini görmeliyiz. Bu ülkeler, önceki yıllarda silahlı grupları destekledikten sonra, son yıllarda (Suriye Cumhurbaşkanı Beşar) el-Esed ile ilişkilerini normalleştirdi," dedi.
Valensi'ye göre Şam'ın normalleşme koşullarını yerine getirmemesi ve bunu bir ödün vermeden kabul etmesi, Körfez ülkelerinin bu gelişmeleri onunla ittifaklarını terk etmek için bir fırsat olarak görmesine yol açabilir: "Esed, her zaman kendisinin yanında durmayan Arap ülkelerine güvenmediğini dile getirdi, bu nedenle bu kez de haklı çıkabilir."
İsrail’deki değerlendirme, Şam'ın son yıllarda büyük ölçüde ülkeden ayrılan İranlı güçlerin yeniden Suriye’ye dönmesine izin verebileceği yönünde. Valensi, "Önümüzdeki günler, bu olayın sonuçlarını anlamak açısından kritik olacak. Eğer cihatçı gruplar Suriye’de iktidarı ele geçirmeyi başarırsa, bize yönelik düşmanlıkları İranlılarınkinden aşağı kalmayacaktır. Fakat daha ılımlı muhalifler başarıyla entegre olur ve isyanı liderlik ederse, HTŞ'nin askeri başarılarını siyasi bir dönüşüme çevirebilirler," diye konuştu.
Silahlı grupların kazanımlarına rağmen, bunun Suriye’deki güç dengesinde stratejik bir değişim olup olmadığını söylemek için henüz erken.
Fakat Şam'ın zayıf tepkisi ve Rusya ile İran’dan anlamlı bir yanıt gelmemesi, benzeri görülmemiş bir zayıflığa işaret ediyor. Valensi, "Ruslar önümüzdeki günlerde güçleri takviye etme ve silah tedarik etme sözü verdiler, İranlılar ise asker gönderebilir. Fakat Şam aynı zayıf yolu izlemeye devam ederse, bu kesinlikle stratejik bir değişimi işaret edebilir," tahmininde bulundu.
Çeviri: YDH