Orta Doğu'nun Sykes-Picot Anlaşması ile belirlenen sömürge sınırlarının sürekli çatışmaya yol açtığını iddia eden Dr. Eric R. Mandel, uzun süredir devam eden sorunları çözmek için “bu sınırları etnik ve dini çizgiler doğrultusunda yeniden düşünmenin gerekli olduğunu” öne sürdü.
YDH- Dr. Eric R. Mandel, ABD-İsrail'in Orta Doğu'daki potansiyel stratejisini özetleyen “Ortadoğu haritasının sınırlarını yeniden düşünmenin zamanı geldi” adlı makalesinde, Batılı sömürgeci güçler tarafından Sykes-Picot Anlaşması çerçevesinde çizilen ve “etnik ve dini gerçekleri göz ardı eden yapay sınırların sürekli çatışmalara yol açtığını” vurguladı. “Bölgenin uzun süredir devam eden sorunlarını çözmek için bu sınırların etnik ve dini çizgiler doğrultusunda yeniden gözden geçirilmesinin gerekli olduğunu” savundu.
MEPIN'in (Middle East Political Information Network) kurucusu ve direktörü Mandel, Batı'nın çıkarlarını ve önemli kaynakların ve jeopolitik konumların sömürülmesini göz ardı ederek, “bölgedeki kaosun esas olarak dini ve mezhepsel çatışmaların sonucu olduğunu” iddia etti.
Eric R. Mandel kimdir?
Greater MetroWest NJ Yahudi Federasyonu'na göre, MEPIN sadece bir başka özel Orta Doğu araştırma analiz “ağı” değildir. Kongre üyeleri, dış politika danışmanları, işgalci İsrail'in Knesset üyeleri, üst düzey gazeteciler, düşünce kuruluşları ve örgüt liderleri ile birlikte MEPIN'i yaygın bir şekilde okuyor.
Mandel ayrıca, ABD milletvekillerine ve onların çalışanlarına Ortadoğu'daki jeopolitik durum hakkında düzenli olarak brifing veriyor. Önde gelen İsrailli düşünürlerle bir araya geliyor ve son 15 yılda İsrail'in son beş savaşını takip eiyor.
Mandel, The Jerusalem Report'un kıdemli güvenlik editörü olarak görev yapıyor ve The Hill, The Jerusalem Post, i24, Jewish News Syndicate, Israel Hayom, Thinc. ve Defense News'e katkıda bulunuyor.
Mandel'in bakış açısı Batı'nın dış politika çıkarlarından uzaklaşmıyor, ancak konuya yaklaşımı bu çıkarları hedef almıyor.
Anlatısı toplumsal anlaşmazlık ve mezhepsel bölünme tohumları ekmeye odaklanırken, yazısında herhangi bir kolektif Arap kimliğini ya da Arap tarihini kabul etmemesi de dikkat çekiyor. Bunun yerine, İsrail’deki sözde Yahudi kimliğini yeni ve daha parçalanmış bir Orta Doğu için bir “model” olarak karşılaştırıyor.
Bu bakış açısıyla, Yahudiliği dünyanın dört bir yanında takipçileri olan bir dini mezhepten ziyade “ulusal bir kimlik” olarak sunuyor.
Mandel'in yaklaşımı, İbrahimi dinlerin içinden çıktığı halkları ve sosyal dokuyu tek bir halk olarak tasvir ederek tarihi gerçeklerle çelişşyor. Onları, kan ve sosyal bağlarla birbirine bağlı olmayan, tesadüfen kendilerini tek bir coğrafi bölgede bulan farklı insan grupları olarak göstermeyi ve tek bir Arap ulusal kimliği şemsiyesi altında bir arada yaşayamayacaklarını göstermeyi amaçlıyor.
Özellikle İsrail’in “ortak bir tarihe, geleneğe, yerliliğe ve dine” sahip insanları bir araya getirdiğini iddia eden Mandel, sanki Etiyopya ve Rusya'dan gelen Yahudiler tek bir inancı değil de tek bir kimliği paylaşıyormuş gibi sunuyor. Ayrıca, işgal altındaki Filistin topraklarında bir araya gelenlerin, yerli halkı sürgüne zorlayan yerleşimciler ve işgalciler olduğunu da kabul etmiyor.
Esasen “Ortadoğu'nun yeterince bölünmediğini” savunan Mandel'in “dürüst” olduğu konulardan biri de Sykes-Picot Anlaşması ile ilgili. Zira doğru “Orta Doğu” denilen şeyin “Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiliz ve Fransız diplomatlar (Sykes ve Picot) tarafından imparatorluklarının ekonomik ve siyasi çıkarlarını ilerletmek için yaratılmış yapay bir yapı” olduğunu söylüyor.
Mandel'in tartışmasının özeti
Mandel'e göre, “Orta Doğu’da bugün var olan sorunlar büyük ölçüde Sykes-Picot Anlaşması gibi sömürgeci anlaşmaların ve Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra San Remo Konferansı'nda alınan ve etnik, dini ve kültürel gerçekleri göz ardı eden kararların sonucu.”
Bölgenin sınırlarının “İngiliz ve Fransız diplomatlar tarafından kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarına hizmet edecek şekilde, çoğu zaman yerel dinamikler göz ardı edilerek yeniden çizildiğini” belirten Mandel, “bu şekilde oluşturulan Suriye ve Irak gibi ülkelerin, sonuç olarak iç bölünmeler ve çatışmalarla mücadele ettiğini” söylüyor.
“Suriye'de Esad yöentiminin Alevi azınlığının Sünni çoğunluğu uzun süredir baskı altında tuttuğunu” iddia eden Mandel, mevcut çatışmanın “Türkiye ve Katar tarafından desteklenen ve siyasi İslamcılığı hedefleyen Sünni aşırılık yanlıları tarafından yönlendirildiğini” söylüyor.
Bölgedeki en acil sorun olan Şam'daki kaosu ele alan Mandel, Suriye’nin geleceği ilerisi için şunları söylüyor: "Mantık, Suriye'nin özerk bir Amerika yanlısı Kürt bölgesi, Akdeniz kıyısında küçük bir Alevi bölgesi ve ne yazık ki, ülkenin geri kalanında Türklerin egemen olduğu Sünni cihatçı bir varlık olarak bölünebileceğini söylüyor. Hristiyan nüfusun çoğu zulüm korkusuyla kovuldu ve sürgüne gönderildi. Suriyeli Dürziler, Golan'ın İsrail tarafında ailelerine katılmayı tercih edebilir."
Benzer şekilde, “Irak'ın sömürgeci güçler tarafından kurulmasının da etnik ve mezhepsel gerilimlere yol açtığını” söyleyen Mandel, bu gerginliklerin “Saddam Hüseyin yönetimi ve ABD'nin işgaliyle daha da kötüleştiğini” ve bu işgalin, “Kürt, Şii ve Sünni devletler olarak ayrı bir bölünme ihtiyacını karşılamada başarısız olduğunu” ileri sürüyor.
Buna karşılık, “İsrail gibi ülkelerin ortak bir kimlikle istikrar sağlamayı başardığını” iddia eden Mandel, “Lübnan ve Ürdün gibi bölgedeki diğer yapay devletlerin ise yabancı dayatmalar nedeniyle sorunlarla karşılaşmaya devam ettiğini” belirterek İsrail yanlısı görüşünü destekliyor.
Orta Doğu'nun yüzyıllardır süregelen çekişmelere çözüm bulmak için “etnik ve dini hatlara dayalı sınırlarını yeniden gözden geçirmesi olduğunu” iddia eden Mandel, ancak bu tür değişikliklerin “uluslararası çıkarlar ve tarihi perspektifler nedeniyle karmaşık olduğunu” belirtiyor.