"Önemli olan, İsrail meselesinin ne kadar zor olursa olsun ertelenemeyecek bir konu olduğu. Ahmed Şaraa, her an doğrudan bir soruyla karşılaşabilir ve doğrudan bir cevap vermek zorunda kalabilir. İşte o zaman Suriye’nin bölgedeki konumuna ilişkin yeni yönetimin bakış açısını değerlendirmek mümkün olacak."
YDH - Ebu Muhammed el-Colani (ya da yeni adıyla Ahmed eş-Şaraa) liderliğindeki yeni Suriye rejimi hem içeride hem de dış politikada köklü değişimlerin ve bölgede İsrail lehine yeni yaklaşımların habercisi olarak dikkat çekiyor. El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin, senenin son gününde Colani'nin açıklamaları ve temaslarından öne çıkan başlıkları ele alıyor.
Bir şeyi açıklamak, asla onu mazur göstermek anlamına gelmez. Ancak bugün Suriye özelinde açıklamanın önemi, mevcut durumu anlamanın, büyük değişimlerin yol açacağı etkilerle ilgilenenlerin tutumlarını netleştirmesine ve sağlamlaştırmasına olanak tanımasıdır.
Bu değişimler, özellikle Lübnan ve Ürdün gibi kırılgan devletler başta olmak üzere Suriye’nin etrafında da büyük yansımalara yol açacaktır. Zira bu ülkelerde, enfeksiyonun yayılmasını önleyecek yeterli bağışıklık mekanizmaları bulunmamaktadır.
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şaraa'nın açık ve net bir şekilde konuşması belki de iyi bir şey. Zira pek çok konuda diplomatik dil kullanma gereği duymuyor. Savunduğu “güçlendirme” ilkesi bile, düşüncelerini ifade etmesine engel teşkil etmiyor.
Bazılarının onun bu dönemi yönetme kapasitesini abarttığını düşünmesine rağmen, sonucu zaman gösterecek. Suriye’nin yaşadığı olağanüstü bölünmelerin kaosa yol açacağı düşüncesi de doğru değil.
Zira Şaraa ve ekibi, geçiş döneminin zamanla değil, hedeflerle sınırlı olduğuna inanıyor. Dolayısıyla, “parça parça” ilerleyen bir süreçte, hem Suriye içinde hem de dışında onu destekleyen ve karşı çıkanların tutumlarında inişler ve çıkışlar görmeye devam edeceğiz.
Şu ana kadar dikkat çeken şey, Şaraa'nın oldukça konuşkan olması. Diğer Selefi cihatçı örgüt liderlerinin aksine sessizliği tercih etmiyor, bilinçli bir şekilde konuşuyor ve onlarca kişi ve heyeti kabul ediyor. Bunların bir kısmı medyada yer alırken, bir kısmı ise kameralardan uzak kalıyor.
Fakat Şaraa ve ekibi, Suriyeli, Arap ve yabancı birçok kişiyle uzun bir dizi görüşme gerçekleştirdi ve askıda kalan dosyaları geniş bir şekilde tartıştı. Şaraa'nın bizzat görüştüğü veya ekibiyle bir araya geldiği kişilere ulaşmanın zorluğu nedeniyle, tüm tabloyu kavramak oldukça güç.
Bununla birlikte, Şaraa'nın son iki hafta içinde Suriye’yi ziyaret edenlerle yaptığı toplantıların özetini oluşturan güvenilir veriler toplanabildi. Bazıları onunla mevcut sorunları tartışmak için uzun saatler geçirdi. Toplanan bilgilere göre, şu noktalar kaydedildi:
Birinci olarak, Şaraa “ilk yüz gün” içinde iç ve dış aktörleri dikkate almayacağını söylüyor. Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ya da diğer örgütlerden olan tüm yoldaşlarına, bu dönemi yönetmek için kişisel olarak güvenmediği kişilere görev vermeyeceğini açıkça ifade etti.
“Ortaklar” ve "dostlarından" bu dönemi birlikte taşımalarını ve gelecek baharda oluşturmayı planladığı yeni bir hükümetin şeklini tartışmaya hazır olmalarını istedi. Bu hükümetin en az iki yıl sürecek bir geçiş dönemini yöneteceğini öngörüyor.
İkinci olarak Şaraa, iç güvenliğin sağlanması önceliği nedeniyle askeri grupların Savunma Bakanlığı çatısı altında birleştirilmesi sürecinde gevşeklik gösterilmemesi gerektiğini vurguladı. Bu süreçle ilgilenecek ekibin kimliğini önceden belirledi ve disiplin ile talimatlara uyum sağlama konusunda yetkinliği kabul gören kişileri seçti.
Üçüncü olarak Şaraa, Suriye’nin doğasını iyi bildiğini ve güçlü bir güvenlik aygıtına acilen ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Bu görevi Enes Hattab’a verdiğinde, kendisinin el-Kaide’den ayrıldığından beri yanında güvenlik operasyonlarını yöneten kişiyi seçti. Hattab, IŞİD hücrelerinin dağıtılmasında ve Nureddin Zenki Hareketi’nin etkisiz hale getirilmesinde kilit rol oynamıştı. Ayrıca, bir araya geldiklerinde HTŞ için baş ağrısı olabilecek küçük grupları kontrol altına aldı. Hattab, yerel gruplarla olduğu kadar bölgesel ve uluslararası güvenlik kurumlarıyla da ilişkiler kurdu. Son olaylar, onun eski rejimin askeri ve güvenlik kurumlarında ciddi sızmalar gerçekleştirdiğini ve bu durumun son askeri operasyonun başarısını kolaylaştırdığını ortaya çıkardı.
Dördüncü olarak Şaraa, Dışişleri Bakanlığı’nın ve dış politika ilişkilerinin sadece halkla ilişkilerden ibaret olmadığını açıkladı. Pek çok kişi Esad eş-Şeybani’nin ya da birçoklarının tanıdığı Zeyd el-Attar’ın önemini bilmiyor olabilir. Şeybani, Suriye muhalefetindeki diğerlerine kıyasla büyük bir deneyime sahip. Muhalif gruplarla siyasi ilişkilerin düzenlenmesinde ortak olarak çalıştı ve bölgesel ve uluslararası aktörlerle geniş bir arka plan ilişkileri ağı kurdu.
Muhalif bölgelerde faaliyet gösteren uluslararası örgütlerden yararlanma konusunda uzmanlaştı ve bu sayede bir ilişkiler ağı inşa etti. Şeybani, bu günlerde geleneksel diplomasinin zorluğunu bir “idari meydan okuma” olarak görüyor, özellikle de diplomatik çalışmalarda köklü bir geçmişe sahip Suriye gibi ülkelerde.
Beşinci olarak Şaraa, ilgililere Birleşmiş Milletler’in Suriye’deki çalışma mekanizmasına artık ihtiyaç duymadığını iletti. BM temsilcisi Pedersen’i pek beğenmediğini gizlemiyor; hatta eski rejim mensupları ve onu tanıyan diğer kişiler de Pedersen’den nefret ediyor. Ancak Şaraa, Pedersen’le Şam’da bir araya geldiğinde şekilsel konuları aşmayı kabul etti.
Öte yandan, Amerikalılar, Avrupalılar ve Arap ülkelerine yeni yönetimin artık 2254 sayılı BM Kararı ve ekleriyle ilgilenmediğini, önceki yıllarda BM’nin etkisizliğinin ortaya çıktığını ve bu nedenle kararın rejimin düşmesiyle sona erdiğini söyledi. Ancak Şaraa'nın bu tutumunun amacı, yabancı temsilcilere BM’nin herhangi bir iç Suriye diyaloğuna nezaret etmesini istemediğini iletmekti.
Hatta Türk tarafından Ulusal Diyalog Konferansı’nın yönetimine müdahale etmemesini talep etti ve bunun tamamen Suriyeliler arasında kalmasını istedi. Zira dış aktörlerin varlığının iç aktörler tarafından farklı hesaplarla kullanılacağına inanıyor. Bu noktada, Lübnan deneyiminden nefret ettiğini ve azınlıkların ve diğer grupların haklarını koruma bahanesiyle Irak deneyiminin kopyalanmasına asla izin vermeyeceğini söylemesi dikkat çekici.
Bazı muhataplarına, ulusal diyaloğun yeni devletin inşasında hızlı bir dönüşüm fırsatı olmasını istemediğini, genel seçimlerin yakın zamanda yapılmasına karşı çıktığını açıkça ifade etti. Zira bugün yapılacak bir oylamanın mezhepsel, bölgesel ve etnik temellere dayanacağını düşünüyor.
Altıncı olarak Şaraa, Baas rejimi boyunca uygulanan iktisadi modeli reddettiğini gizlemiyor. Ekibinden, eski hükümette çalışanlara rekabetçi ekonomiyi desteklediğini iletmelerini istedi.
Fakat yönetiminde üst düzey bir yetkili, Suriye’nin Arap ve yabancı ülkelerde olduğu gibi borç tuzağına düşmesini istemediklerini ve şu anda önceliğin devletin altyapısının yeniden inşası için kredi değil, destek almak olduğunu bir yabancı temsilciye iletti.
Türkiye, Katar ve diğerlerinden yönetiminin elektrik, su, iletişim ve yolların yeniden inşası konusunda cömert bir destek alacağı bilgisi geldi. Şaraa, aynı zamanda yabancı yatırımların kapısını açmaya hazır olduğunu ve bunları üretim sektörlerine yönlendirmeye çalışacağını ifade etti. Tarım sektörüne özellikle odaklanıyor ve Baas’ın kırsal kesimde yeni bir yönetim tabanı oluşturma deneyimini tekrarlamak istiyor gibi görünüyor.
Bu bağlamda, bazılarının kamulaştırma yasalarının etkilerinin kaldırılması konusunu gündeme getirmesi dikkat çekici. Ancak Şaraa ve ekibi, Baas’ın iktidara gelmeden önce olduğu gibi finansal güç merkezlerinin toprakları ele geçirme çabalarına ayak uydurmaya niyetli değil. Bunun yerine, Suriye’yi tarım sektöründe ileri bir üretim merkezine dönüştürmek için özel sektörle iş birliği projeleri öneriyor.
Sanayi sektörünün canlandırılmasının öneminin farkında olmakla birlikte, ekibindeki bazı isimler Suriye’nin bölgede ve dünyada sanayinin şeklinde meydana gelen büyük değişiklikler nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya kalacağını ve Suriye’nin dışarıdan gelen ürünler için bir tüketim pazarına dönüşmesini engelleyecek bir planın hazırlanması gerektiğini düşünüyor.
Yedinci olarak Şaraa ve ekibi, mali ve para politikaları alanında önceki yasaların uygulanmaya devam edilmesine karar verdi. Ancak değişim yakın görünüyor.
Merkez Bankası başkanlığına dün atanan kişinin mevcut durumdan köklü bir şekilde farklı bir yaklaşım sergilemeyeceği anlaşılıyor. Fakat Şaraa'nın yanında, küresel bankaların hızla Suriye’ye girmesine olanak tanıyacak bir mekanizma bulunmasını savunanlar var.
Ayrıca, normal ticari bankalar ile Körfez ülkelerinde olduğu gibi İslami bankalar arasında bir tür entegrasyon sağlanması öneriliyor. Şaraa, mevcut bankacılık sistemi ya da eski rejimin politikaları nedeniyle Suriye’den kaçırılan büyük miktarda paranın geri dönmesini sağlayacak adımların atılmasına sıcak bakıyor.
Fakat onun için asıl sorun, Amerikalılarla Suriye’deki bankacılık sektörünün faaliyetlerini engelleyen her türlü yaptırımın kaldırılması konusunda bir anlaşmaya varılması. Görünen o ki, Şaraa bu alanda ideolojik olarak kendi beğenilerine uymayan deneyimlere kapıyı açmaya hazır.
Lübnan ve Suriye’nin etrafındaki ülkeler olarak, bir kez daha Suriyelilerin yeni önceliklerini kendi arzularımız veya algılarımızdan bağımsız olarak anlamamız gerekiyor. En önemlisi, riskler barındırsa da yeni bir gerçeklikle yaşamaya mecbur kalacağız. Ancak bu gerçeklik, daha iyisini başarmak için pek çok fırsat sunuyor.
Düşmanlar, müttefikler ve zoraki dostlar
Suriye’de yeni yönetimin iktidara gelmesinin üzerinden üç hafta geçmesinin ardından, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin içeriğinden çok da farklı olmayan birçok açıklama yapıldı.
Bu açıklamalar, yönetimin düşmanlarını ve yerel ile uluslararası rakiplerini, ayrıca müttefiklerini ve dostlarını belirlemeye yönelik ilk ipuçlarını sunuyor. Ancak aynı zamanda “zoraki müttefikler” ya da “zoraki dostlar” olarak nitelendirilebilecek bir grup da var. Bunun yanı sıra, hassas konularda belirsizlik alanları da mevcut ve bu durum “tarafsızlık” adı altında yeni bir kategori eklenmesine yol açıyor.
İçeride Şaraa ve ekibi, Suriye’deki Alevi ve Şii grupların “kolektif şuurunu” en önemli yerel rakip olarak görüyor. Yeni yönetim, ilişkilerini yeni bir düzeye taşımadan önce kapatmak istediği dosyalara sahip.
Şaraa'nın ekibi, çoğunluğu Alevilerden oluşan 250 kişilik bir liste hazırladı ve bu kişileri tutuklanıp yargılanması gereken suçlular olarak görüyor. Büyük kentlerde ve Suriye kıyısında yaşayan Alevi ileri gelenlerle yapılan görüşmelerde, yeni yönetim ekibi, bu insanların “iyi hal ve davranışlarda bulunduklarını kanıtlamaları” gerektiğini, ancak bu şekilde “kendilerine yönelik öfkenin ortadan kaldırılabileceğini” söylüyor.
Şaraa, “yeni yönetimin şu anda birden fazla bölgede yaşanan intikam eylemlerini sınırlandırmaya çalıştığını” sık sık tekrarlıyor. Ancak şu anda bu grupların yeni yönetimle tam bir iş birliği içinde olmaları ve “yeni devlete bağlılıklarını kanıtlamaları ve geçmiş dönemin aktörleriyle tüm bağlarını kesmeleri” gerekiyor.
HTŞ'nin Şam’daki Şii nüfusu tarafsızlaştırmaya yönelik özel düzenlemeler yapma ve dini mekanlara yönelik tedbirler alma girişimine rağmen, yeni yönetimin rejimin düşmesinin ardından Irak ve Lübnan’a kaçan yaklaşık 20 bin Şii ailenin sorununu çözmeye yönelik bir girişimi yok.
Fakat sivil ya da dışarıdan gelecek arabuluculuklar için kapı açık. Pek çok kişi bu dosyanın yeni yönetim için öncelikli olmadığını düşünse de Şaraa'ya yakın kişiler bu dosyanın ihmal edilmesi halinde, sayıları 250 bine ulaşan bu büyük grubun (İsmaililer de dahil) yeni yönetime düşman aktörler tarafından yönetilebileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Bu kişiler, özellikle İran ve Hizbullah’a işaret ediyor.
Şaraa'nın başka yerlerde de benzer sorunları var. Dürziler ve Kürtler’e “olumlu tarafsızlık” öneriyor ama yeni yönetime entegre olmalarını, silahlarını teslim etmelerini ve dış aktörlerle bireysel ya da bağımsız ilişkiler kurmayı bırakmalarını şart koşuyor.
Şaraa'nın ekibinden üst düzey bir yetkili, Kürtlerin diğer Suriyelilerden farklı olarak kendilerine özel ayrıcalıklar talep eden bir blok olarak konuşamayacaklarını söylüyor. Bu nedenle Şaraa, şu anda bu gruplara yönelik bir operasyon için uygun zaman olmadığını düşünse de, Kürtlerin ya da Dürzilerin Suriye’deki İslami çoğunluktan korktukları gerekçesiyle özerk bir yönetim kurma çabalarına izin vermeyeceğini net bir dille ifade ediyor.
Öte yandan Şaraa, Hristiyanları rahatlatmaya çalışıyor. Bu konuya özel bir önem veriyor. Daha önce İdlib bölgesindeki Hristiyan din adamlarıyla yerel ilişkiler kurmuştu ve bu kişiler Halep’teki kilise liderleri ve Hristiyan ileri gelenlerle iletişim kanalları oluşturmuştu.
Geçen 27 Kasım’da başlayan son askeri operasyonla birlikte Halep’e giren birliklerinin kiliselere, okullara ve Hristiyan evlerine yönelik herhangi bir intikam eylemi ya da saldırıyı engellemek için adımlar atması kolay oldu. Bir hafta sonra, kilise liderleriyle iş birliği yaparak birçok aileyi evlerine dönmeye, diğerlerini ise Suriye’den ayrılmamaya ikna etmeyi başardı.
Şam’da ise Şaraa, Hristiyanların protesto eylemlerine yol açacak olayların yaşanmamasına özen gösteriyor. Hama’da bir Noel ağacının yakılması olayının ardından, failin kimliğini açıklayarak onun bir Özbek milis olduğunu ve cezalandırılacağını belirtti. Ancak Suriyeli milislerin böyle bir şey yapmayacağını vurgulamaya özen gösterdi.
Daha sonra Şam’daki silahlı unsurlarına, onlarca Şam gençinin protesto yürüyüşü yaptığı bir toplanma noktasından uzak durmalarını emretti ve din adamlarıyla görüşerek taleplerini öğrenmeleri için adamlarını gönderdi.
Şaraa ile iletişim halinde olan yabancı bir kaynak, Şaraa'nın Şam’daki Hristiyanların sesinin yükselmesinden ve bunun Batı’daki tüm kiliselerde alarm zillerinin çalmasına yol açmasından korktuğunu belirtti.
Öte yandan Şaraaü Sünni kesimdeki aktif gruplara daha fazla önem veriyor ve onları müttefik, rakip ve düşman olarak ayırmaya çalışıyor. Yabancılara ve Araplara, IŞİD'le bağlantısı olan herkesin düşman olduğunu ve Suriye’nin her yerinde onlarla savaşacağını kesin bir dille ifade etti.
Aynı zamanda, güney Suriye’deki gruplara ağır silahlarını teslim etmelerini emretti ve başkente yaklaşmamaları konusunda uyardı. Milli Ordu’nun ya da bir dönem Özgür Suriye Ordusu’nu oluşturan askerler de dahil olmak üzere diğer tüm gruplarla hızlı bir şekilde kapanmayacak bir diyalog başlattı.
Ancak bu gruplardan, savaşın ana gücü olmadıklarını kabul etmelerini istiyor. Onlarla yeni askeri yapılanma projesinde iş birliği yapmaya hazır olduğunu belirtiyor. Bu gruplardan bazılarının kendisini bireyselcilikle ve iktidarı tekeline almaya çalışmakla suçlayacağını bilse de Şaraa, herkesi memnun etmeye çalışmıyor. Fakat İslamcı grupların birleştirilmesinin yeni dönemin inşası için temel bir şart olduğuna inanıyor.
Dışarıda ise tablo daha net görünüyor. Şaraa ve ekibi, hatta onunla iş birliği yapanlar, İran’ı birincil düşmanları olarak görüyor. Zira İran, rejimin düşmesinden önce de böyleydi ve şimdi de bu konumunu koruyor. İran’ın (ve Hizbullah’ın) Suriye içinde kargaşa çıkarabilecek ve yeni yönetimi zayıflatmak için büyük sayıda Suriyeliyi harekete geçirebilecek tek aktör olduğuna inanıyorlar.
Bu nedenle Şaraa ve ekibinin pratikteki yaklaşımı, İran’ı bir düşman olarak görmek ve Tahran yeni yönetimi kışkırtmaya başlamazsa onu rakip kategorisine yerleştirmeye hazır olmak şeklinde.
Türkiye ve Katar’ın İran ile Suriye’deki yeni yönetim arasında yürüttüğü temasların sonucunu beklerken, herkes Şaraa'nın bu dosyayı hızlı bir şekilde sonuçlandırmak için acele etmediğini düşünüyor.
Öte yandan Şaraa, Türkiye ve Katar ile ittifakını pekiştirmeye çalışırken, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi “etkili rakipler” olarak gördüğü aktörleri tarafsızlaştırmaya çalışıyor. Fakat Suudi Arabistan, Mısır ve Irak’ı kapsayan bir “zorunlu dostlar” çemberi oluşturmaya özel bir önem veriyor.
Şaraa, Avrupalılarla iyi ilişkiler kurmaya önem verse de, odak noktası Amerikalılarla olan ilişkiler. Her gün Washington’un ilgisini çekeceğini düşündüğü mesajlar gönderiyor, yeni yönetim de dahil. Şam’ın, Rusya ve İran’ın müttefiki olan eski rejimin düşmesinin ardından Amerika’nın düşmanları listesinden çıkması gerektiğini düşünüyor.
Suriye’nin İsrail’le bir çatışmaya girmek istemediğini ve Filistin dosyasına yüksek düzeyde bir tarafsızlıkla yaklaştığını vurguluyor. Şaraa ve ekibi, Amerikalılara ve temsilcilerine ortak düşmanlarının IŞİD ve Hizbullah olduğunu sık sık tekrarlıyor.
Amerikalılar, Şaraa'nın Kürt dosyasını Türkiye’nin yaklaşımıyla tam olarak örtüşmeyen bir şekilde çözmeyi desteklediğini anladı. Bu durum, Türklerin askeri varlığını sona erdirmek için ısrar ettiği SDG güçleri konusunda bir anlaşmazlık noktası oluşturuyor.
Şaraa, bugün Kürtlerle devam eden çatışmaya dahil olma kapasitesi ya da isteği olmadığını açıkça ifade etti. Ancak Türkiye’nin bu görevi tek başına üstlenmesine karşı çıkmıyor, ancak bu dosyanın Amerikalılarla bir anlaşmaya varılmadan çözülemeyeceğine inanıyor.
Rusya’ya gelince, Moskova ile ilişkilerde pek çok “gizli kutup” var. HTŞ militanlarının Hama’nın eşiğine ulaştığında taraflar arasında varılan anlaşmalar ve Humus’a ve oradan Şam’a girişi kolaylaştıran büyük koordinasyon gibi pek çok veri incelenmeyi bekliyor. Rus kuvvetlerinin tamamen tarafsız kalması karşılığında, yeni Şam yönetiminin Rusları Suriye’den tamamen çıkarmak için acele etmeyeceği taahhüdü verildi.
İsrail... Şaraa'nın hazzetmediği o soru
Ahmed Şaraa, İsrail, Filistin ve direniş hakkında kendiliğinden konuşmaktan kaçınıyor. Fakat tüm röportajlarında dikkat çeken şey, hiçbir gazetecinin ona İsrail’in Suriye’ye yönelik geniş çaplı saldırısı, Gazze’de yaşananlar, Lübnan’da olanlar ya da Suriye’nin Arap-İsrail çatışmasındaki konumu hakkında doğrudan bir soru sormamış olması. Eğer biri bu konuya değinirse, konuşma genel ve yüzeysel kalıyor.
Geçenlerde el-Arabiya kanalıyla yaptığı mülakatta Şaraa, yaptıklarının bölgeyi geniş çaplı bir savaştan kurtardığını söyledi. İsrail’in Suriye’ye karşı büyük bir savaşa hazırlandığını ve İran’ın İsrail’le kapsamlı bir çatışmaya gireceğini, Irak’ın da bu çatışmada ortak olacağını belirtti. Türkiye’nin de İran’ın yanında yer alacağını ve savaşın Amerika’nın müdahalesine yol açacağını, Körfez’deki Amerikan üslerinin İran’ın hedefi olacağını söyledi.
Şaraa, silahlı grupların el-Esed'i devirerek İran’ı Suriye’den uzaklaştırmasının bu projeyi fiilen durdurduğunu ve böylece bölgeyi elli yıllık bir gerilimden kurtardığını iddia etti.
Şaraa'nın, İsrail’in eski Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esed'e doğrudan tehditler savurduğunu bildiği varsayılıyor. İsrailliler, el-Esed'in komutanlarıyla doğrudan iletişime geçmiş ve Ürdün ya da Birleşik Arap Emirlikleri aracılığıyla, Suriye’nin Hizbullah ve Hamas’la savaşa girmesi halinde İsrail’in sadece Suriye ordusuna değil, devlet merkezlerine de yıkıcı saldırılar düzenleyeceğini ve el-Esed'i öldüreceğini iletti.
14 ay boyunca, Suriye’nin destek cephelerindeki rolü tartışılırken, şehit Seyyid Hasan Nasrullah, Suriye’nin bu cephede doğrudan yer almadığını herkese açıkça söyleyen tek kişiydi.
Ancak gerçekte olan şu ki, el-Esed yönetiminin düşmesinden ve muhalefetin İran ve Hizbullah’ı uzaklaştırmayı başarmasından saatler sonra, İsrail Suriye ordusunun kapasitesini yok etmek ve ordunun tüm birimlerini hedef alan geniş çaplı bir askeri harekata girişti.
İsrail, bu saldırılara karşı herhangi bir direnişle karşılaşmadı. İsrail, Suriye’nin güneyindeki 5. ve 7. Tümenlerin çöküşünü ve askerlerin terhis edilmesini şaşkınlıkla izliyordu. Bu durum, İsrail’in Suriye’de olup bitenleri izlemeye uygun bir konumda olmadığını gösteriyor. Şaraa ve ekibi, İsrail’in Suriye’yi kimin yönettiğine değil, Suriye’nin kendisine stratejik bir tehdit olarak baktığını anlamalı.
Bununla birlikte Şaraa, kamuoyu önünde yaptığı açıklamalarda yönetiminin İsrail’le savaşmak niyetinde olmadığını söylemeye özen gösterdi. Resmi makamlar ve Arap dünyasındaki tarafsız odaklar gibi, uluslararası toplumu İsrail’in işgalini genişletmesini engellemeye çağırdı. Ancak Suriye halkının bu işgale direnme hakkına hiçbir zaman atıfta bulunmadı.
Bilakis, Lübnan ordusu bu kampları kendi tarafında kapatmadan önce Suriye’deki Filistinli örgütlerin silahsızlandırılmasına, eğitim kamplarının kapatılmasına ve Lübnan sınırındaki FHKC Genel Komutanlık kamplarının Suriye tarafından kapatılmasına dönük adımlar attı. Buna rağmen, İsrail bu dosyanın kapanıp kapanmadığına kendisinin karar vereceğini ilan eden hava saldırıları düzenledi.
Suriye halkının çoğunluğunun şu anda işgal altındaki toprakların kurtarılmasını günlük yaşam, istikrar, evlere dönüş ve yeniden inşa gibi konuların önünde bir öncelik olarak görmediğini söylemeye gerek yok. Ancak Şaraa ve Suriye’nin yeni liderliği için düşmanla ilgili soruya cevap vermekten kaçınmak giderek zorlaşıyor.
Zira bu düşman sadece Suriye topraklarını işgal etmekle kalmıyor, tüm bölge halkları için bir tehdit oluşturuyor. Suriyeliler, 8 Aralık’tan sonra işgal edilen bölgede ya da Golan’da bile olsa, işgal güçlerine karşı silahlı direnişe geçtiğinde bu soru daha da acil hale gelecek.
Önemli olan, İsrail meselesinin ne kadar zor olursa olsun ertelenemeyecek bir konu olduğu. Ahmed Şaraa, her an doğrudan bir soruyla karşılaşabilir ve doğrudan bir cevap vermek zorunda kalabilir. İşte o zaman Suriye’nin bölgedeki konumuna ilişkin yeni yönetimin bakış açısını değerlendirmek mümkün olacak.
Çeviri: Emre Köse