Gazze ateşkesi: İsrail her alanda başarısız oldu

img
Gazze ateşkesi: İsrail her alanda başarısız oldu YDH

“Filistin halkı, dünyaya tüm bir savaşın üstesinden gelebileceklerini ve topraklarından asla vazgeçmeyeceklerini gösterdi.”




YDH - İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’deki 15 aylık savaşı sona erdiren ateşkese karşı uzun süre direndikten sonra, uluslararası baskılar ve iç zorluklar sonucu geri adım attı. Netanyahu’nun savaş stratejileri, Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın istifası ve İsrail kamuoyunun tepkileriyle sert bir şekilde sarsıldı. Gazze’yi etnik temizlikle boşaltmayı amaçlayan “Generallerin Planı” uluslararası toplum tarafından savaş suçu olarak kınandı. Middle East Eye portalının genel yayın yönetmeni David Hearst, savaşın Filistin halkı açısından kazanımlarını değerlendiriyor.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, sonunda pes eden taraf oldu. Aylardır Netanyahu, kendi müzakerecilerini bile büyük bir hayal kırıklığına uğratarak Gazze ateşkesinin önündeki en büyük engel haline gelmişti.

Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın istifası, bu durumu iki ay önce açıkça ortaya koymuştu. Gallant, 15 aylık savaşın baş mimarı olarak, ordunun Gazze’de yapabileceği bir şey kalmadığını net bir şekilde ifade etti.

Ancak Netanyahu ısrarcı davrandı. Geçen bahar, Hamas’ın CIA Direktörü William Burns’un huzurunda imzaladığı anlaşmayı reddederek Rafah’a yönelik bir saldırıyı tercih etti. Sonbaharda ise kurtuluşu Generallerin Planı’nda aradı. Bu plan, Kuzey Gazze’yi boşaltarak İsraillilerin yerleşimine hazırlamayı amaçlıyordu. Plan, halkı aç bırakarak ve bombalayarak Kuzey Gazze’den çıkarmayı öngörüyordu. Gönüllü olarak ayrılmayan herkes terörist muamelesi görecekti.

Bu plan o kadar aşırı ve uluslararası savaş kurallarına aykırıydı ki, eski Savunma Bakanı Moşe Yaalon tarafından bile savaş suçu ve etnik temizlik olarak kınandı.

Planın anahtarı, İsrail sınırından denize kadar Gazze Şeridi’nin merkezinden geçen askeri bir yol ve bir dizi karakoldan oluşan bir koridordu.

Netzarim Koridoru, Gazze’nin kara alanını neredeyse üçte bir oranında azaltacak ve yeni kuzey sınırı haline gelecekti. Kuzey Gazze’den çıkarılan hiçbir Filistinlinin geri dönmesine izin verilmeyecekti.

Biden yönetiminden hiç kimse Netanyahu’yu bu planı yeniden düşünmeye zorlamadı. Ne içgüdüsel bir Siyonist olan ve tüm konuşmalarına rağmen İsrail’e Gazze’de soykırım yapma imkanı sağlayan ABD Başkanı Joe Biden, ne de bölgede en az güvenilen diplomat olarak şüpheli bir üne sahip Dışişleri Bakanı Antony Blinken bu konuda adım attı.

Ateşkes anlaşmasının son rötuşları yapılırken bile Blinken, Hamas’ı önceki teklifleri reddetmekle suçlayan bir basın toplantısı düzenledi. Ancak gerçek tam tersiydi.

Müzakereleri takip eden her İsrailli gazeteci, Netanyahu’nun önceki anlaşmaları reddettiğini ve bu anlaşmanın gecikmesinden sorumlu olduğunu bildirdi.

Netanyahu’nun 15 aylık savaşına son vermek, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın özel Orta Doğu elçisi Steve Witkoff ile yapılan kısa bir toplantıya kaldı.

Tek bir toplantının ardından, Netanyahu’nun 15 aylık süreçte defalarca çizdiği kırmızı çizgiler silindi.

İsrailli yorumcu Erel Segal’ın dediği gibi: “Trump’ın seçilmesinin bedelini ilk ödeyen biz olduk. [Anlaşma] bize dayatılıyor… Kuzey Gazze’yi kontrol altına alacağımızı, insani yardımları engellememize izin vereceklerini düşünmüştük.”

Bu, giderek bir konsensüs haline geliyor. İsrail’deki hava, zafer iddialarına karşı şüpheci. Ynet’te yazan yazar Yossi Yehoshua, “Gerçeği şekerlemeye gerek yok: Ortaya çıkan ateşkes ve rehine serbest bırakma anlaşması İsrail için kötü, ancak kabul etmekten başka seçeneği yok,” dedi.

Dolaşımda olan ateşkes anlaşması taslağı, İsrail’in sürecin sonunda hem Selahaddin koridorundan hem de Netzarim koridorundan çekileceğini açıkça belirtiyor. Netanyahu daha önce bu şartları reddetmişti. Bunun dışında, taslak anlaşma, Filistinlilerin evlerine, Kuzey Gazze dahil olmak üzere, dönebileceğini açıkça belirtiyor.

Bölgeyi sakinlerinden temizleme girişimi başarısız oldu. Bu, İsrail’in kara harekatının en büyük başarısızlığı.

Başka pek çok başarısızlık da var. Ancak bunları sıralamadan önce, Witkoff skandalı, İsrail’in Gazze’deki korkunç katliamın her gününde Washington’a ne kadar bağımlı olduğunu gözler önüne seriyor.

Üst düzey bir İsrail Hava Kuvvetleri yetkilisi, ABD tarafından yeniden tedarik edilmeseydi, uçakların birkaç ay içinde bombasız kalacağını itiraf etti.

İsrail kamuoyu, savaşın İsrail’in büyük hedeflerinden hiçbirine ulaşılmadan sona erdiğini yavaş yavaş kavrıyor.

Netanyahu ve İsrail ordusu, Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’in güneyine düzenlediği sürpriz saldırının yarattığı şok ve utanç sonrasında Hamas’ı “çökertmeyi” hedeflemişti. Fakat bu hedefe ulaşamadılar.

Kuzey Gazze’deki Beyt Hnaun, Hamas’ın işgalci güçlere karşı verdiği mücadelenin bir mikrokozmosu olarak ele alınabilir.

15 ay önce, İsrail güçleri tarafından işgal edilen ilk şehir olan Beyt Hanun, en zayıf Hamas taburunun bulunduğu yer olarak değerlendirilmişti. Ancak birbiri ardına gelen askeri operasyonlara rağmen, her seferinde şehri Hamas savaşçılarından “temizlediği” iddia edilen İsrail ordusu, Beyt Hanun’da en ağır kayıpları verdi.

Hamas, enkazların arasından çıkarak savaşmaya devam etti ve Beyt Hanun’u İsrail askerleri için bir mayın tarlasına dönüştürdü.

Kuzey Gazze’deki en son askeri operasyonun başlamasından bu yana, bu bölgede 55 İsrail subayı ve asker hayatını kaybetti, bunlardan 15’i sadece geçen hafta Beyt Hanun’da öldü.

Bugün kan kaybeden ve tükenen bir ordu varsa, o da İsrail ordusudur. Gazze’deki askeri gerçek şu ki, 15 ay sonra Hamas, liderlerini veya savaşçılarını öldürme hızından daha hızlı bir şekilde yeniden toparlanabiliyor.

Emekli İsrail Tuğgenerali Amir Avivi, Wall Street Journal’a verdiği demeçte, “Hamas’ın kendini yeniden inşa etme hızı, [İsrail ordusunun] onları yok etme hızından daha yüksek bir durumdayız” dedi.

Avivi, öldürülen Hamas lideri Yahya Sinvar’ın kardeşi Muhammed Sinvar’ın “her şeyi yönettiğini” de sözlerine ekledi.

Askeri başarıyı sadece öldürülen liderlerin sayısı veya imha edilen füzelerle ölçmenin ne kadar anlamsız olduğunu gösteren bir örnek daha.

Bir kurtuluş savaşında, zayıf ve büyük ölçüde silahsız olan taraf, ezici askeri güce karşı başarılı olabilir. Bu savaşlar, irade savaşlarıdır. Önemli olan savaşın kendisi değil, savaşmaya devam etme kabiliyetidir.

Cezayir ve Vietnam’da Fransız ve ABD orduları ezici bir askeri üstünlüğe sahipti. Ancak her iki ordu da yıllar sonra utanç ve başarısızlıkla geri çekildi.

Vietnam’da, 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısı gibi o dönemde askeri bir başarısızlık olarak algılanan Tet Saldırısı’ndan altı yıldan fazla bir süre sonra geri çekilme yaşandı. Fakat yıllarca süren kuşatmanın ardından bir direniş sembolü, savaşta belirleyici oldu.

Fransa’da Cezayir’in izleri bugüne kadar devam ediyor. Her kurtuluş savaşında, zayıf olan tarafın direnme kararlılığı, güçlü olan tarafın ateş gücünden daha belirleyici oldu.

Gazze’de ise Filistin halkının, toprakları enkaza dönüşürken bile orada kalmaya kararlı olması, bu savaşta belirleyici faktör oldu. 360 kilometrekarelik bir bölgenin dünyadan tamamen koparılmış, ablukayı kıracak hiçbir müttefiki ve doğal bir korunak alanı olmaması göz önüne alındığında, bu inanılmaz bir başarı.

Hizbullah kuzeyde savaştı, ancak bu, Gazze’deki Filistinlilere gece bombardımanları ve drone saldırıları altında çok az bir rahatlama sağladı.

Ne aç bırakma, ne hipotermi, ne hastalık, ne de işgalcilerin elinde yaşanan vahşet ve toplu tecavüzler, onların topraklarında kalma iradesini kıramadı.

Filistinli direnişçiler ve siviller, çatışma tarihinde hiç bu düzeyde bir direniş göstermemişti ve bu, dönüştürücü bir etki yaratabilir.

Zira İsrail’in Gazze’yi ezme harekatında kaybettiklerinin hesabı yok. İsrail, küresel kamuoyu nezdinde liberal demokratik bir Batı ülkesi olarak tanınmak için onlarca yıldır sürdürdüğü ekonomik, askeri ve diplomatik çabaları boşa harcadı.

İsrail, Afrika ve Güney Amerika’da büyük çabalar sarf ettiği Küresel Güney’i kaybetmekle kalmadı, aynı zamanda Biden’ın neslinin hatırladığı kadar geriye gitmeyen bir neslin desteğini de kaybetti.

Bu benim fikrim değil. Hamas saldırısından bir ay önce Biden’ın İsrail büyükelçisi olarak atadığı Jack Lew tarafından da dile getirildi.

Lew, Times of Israel’e verdiği veda röportajında, ABD’deki kamuoyunun hala büyük ölçüde İsrail yanlısı olduğunu, ancak bunun değişmekte olduğunu söyledi:

“Buradaki insanlara, savaş bittikten sonra endişelenmeleri gereken şeyin, kuşakların hafızasının devletin kuruluşuna, Altı Gün Savaşı’na, Yom Kippur Savaşı’na hatta intifadaya kadar gitmediğini söyledim. Hafızaları bu savaşla başlıyor ve bu savaşın gelecekteki karar mercileri üzerindeki etkisini göz ardı edemezsiniz; bugün karar verenler değil, bugün 25, 35, 45 yaşında olan ve önümüzdeki 30, 40 yıl boyunca liderlik yapacak olanlardan bahsediyorum.”

Lew, Biden’ın İsrail’in “kuruluş hikayesini” hatırlayan neslin son başkanı olduğunu söyledi.

Lew’in Netanyahu’ya yönelik bu veda atışı, son anketlerde de açıkça görülüyor. Amerikalı Yahudi gençlerin üçte birinden fazlası Hamas’a sempati duyuyor, yüzde 42’si İsrail’in Gazze’de soykırım işlediğine inanıyor ve yüzde 66’sı Filistin halkına sempati duyuyor.

Bu yeni bir fenomen değil. Savaştan iki yıl önce yapılan bir anket, Amerikalı Yahudilerin dörtte birinin “İsrail bir apartheid devletidir” ifadesine katıldığını ve katılımcıların çoğunluğunun bu ifadeyi antisemitik bulmadığını gösterdi.

Gazze’deki savaş, yeni nesil dünya liderlerinin İsrail-Filistin çatışmasını gördüğü prizma haline geldi.

Bu, 6 Ekim 2023’te Filistin meselesini kapattığını ve dünya kamuoyunu cebine koyduğunu düşünen bir ülke için büyük bir stratejik kayıp.

Ancak zarar bundan daha da derin ve geniş kapsamlı.

Batı hükümetleri tarafından önce antisemitizm olarak kınanan, ardından terör olarak nitelendirilip yasaklanan savaş karşıtı protestolar, Filistin’in kurtuluşu için küresel bir cephe yarattı. İsrail’i boykot hareketi her zamankinden daha güçlü.

İsrail, uluslararası adaletin önünde hiç olmadığı kadar zor durumda. Sadece Netanyahu ve Gallant hakkında savaş suçlarından tutuklama emirleri çıkarılmakla kalmıyor, Uluslararası Adalet Divanı’nda devam eden bir soykırım davası ve diğer birçok dava, her büyük Batı demokrasisinde mahkemelere taşınmak üzere.

İngiltere’de BP’ye karşı, İsrail’e ham petrol tedarik ettiği ve bu petrolün İsrail ordusu tarafından kullanıldığı iddiasıyla bir dava açıldı.

Ayrıca, İsrail ordusu son zamanlarda, yurtdışına seyahat ettiklerinde takip edilebilecekleri korkusuyla Gazze’deki operasyonlara katılan tüm askerlerin kimliklerini gizleme kararı aldı.

Bu büyük adım, Ocak 2024’te İsrail askerleri tarafından öldürülen 6 yaşındaki Hind Receb’in adını taşıyan küçük bir aktivist grup tarafından atıldı. Belçika merkezli grup, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne 1000 İsrailli hakkında savaş suçlarına dair video, ses, adli raporlar ve diğer belgelerle kanıtlar sundu.

Dolayısıyla Gazze’deki ateşkes, Filistin’in kabusunun sonu değil, İsrail’in kabusunun başlangıcı.

Savaş bittikten sonra Gazze’de yaşananların gerçeği ortaya çıktıkça ve belgelendikçe, bu yasal adımlar daha da hız kazanacak.

Ülke içinde, Netanyahu savaştan, hiç olmadığı kadar bölünmüş bir ülkeye dönecek. Ordu ile askerlik yapmayı reddeden Haredimler arasında bir çatışma var.

Laik ve milliyetçi dinci Siyonistler arasında bir çatışma var. Netanyahu’nun Gazze’deki geri adımıyla, yerleşimci aşırı sağ, Büyük İsrail’i kurma fırsatının askeri zaferin ağzından alındığını hissediyor. Bu arada, İsrail’den benzeri görülmemiş bir Yahudi göçü yaşanıyor.

Bölgesel olarak, İsrail’in hala Lübnan ve Suriye’de askerleri var. Hamas’ın 7 Ekim 2023’te saldırdığında kaybettiği caydırıcılığı geri kazanmak için bu devam eden operasyonları düşünmek aptalca olur.

Hizbullah liderliğinin ortadan kaldırılması ve Suriye’de aşırı genişlemesi sonrasında İran’ın direniş ekseni bazı ağır darbeler aldı. Fakat Hamas gibi, Hizbullah da bir savaş gücü olarak devre dışı bırakılmadı.

Sünni Arap dünyası ise Gazze ve işgal altındaki Batı Şeria’daki devam eden baskılarla hiç olmadığı kadar öfkelendi.

İsrail’in Suriye’yi kantonlara bölme girişimi, tüm mezhep ve etnik gruplardan Suriyeliler için olduğu kadar, Batı Şeria’nın B ve C bölgelerini ilhak etme planları da Ürdün için varoluşsal bir tehdit. İlhak, Amman’da bir savaş eylemi olarak kabul edilecek.

Çatışmaların çözülmesi, on yıllar sürecek bir yeniden yapılanma işi olacak ve Trump sabırlı bir adam değil.

Hamas ve Gazze şimdi arka planda kalacak. Hayatlar pahasına yaşanan bu süreçte, her aile kayıplarla sarsıldı. Ancak Gazze’nin son 15 ayda başardıkları, çatışmayı dönüştürebilir.

Gazze, tüm Filistinlilere ve dünyaya, tüm bir savaşa dayanabileceklerini ve üzerinde durdukları topraktan asla vazgeçmeyeceklerini gösterdi. İşgalcilerin ellerindeki her şeyi bize attığını ve bir başka Nakba yaşanmadığını, haklı bir gururla dünyaya anlatıyor.

Gazze, İsrail’e Filistinlilerin var olduğunu ve İsrailliler onlarla eşit haklar üzerine eşit şartlarda konuşana kadar asla teslim olmayacaklarını söylüyor.

Haaretz yazarı Yair Assulin, “Bu gerçeğin kabul edilmesi daha uzun yıllar alabilir, ancak bazıları için bu çoktan oldu: “Orta Doğu’nun tamamını fethetsek ve herkes bize teslim olsa bile, bu savaşı kazanamayız”, diye yazmıştı.

Ancak Gazze’de kalan herkesin başardığı şey, tarihi bir öneme sahip.

Çeviri: YDH