Düşmanın tamamen çekileceğini kim garanti edebilir?

img
Düşmanın tamamen çekileceğini kim garanti edebilir? YDH

"Washington ve Paris, savaşı fiilen durdurmak için somut adımlar atmadıkça, 27 Kasım’dan bu yana tanık olduğumuz şekilde devam etmesi gerekmiyor. Çünkü direnişin bu tür bir saldırı karşısında eli kolu bağlı bekleyeceğini düşünmek saflık olur."




YDH - Lübnan’da düşmanın on gün içinde tamamen çekileceği ve ateşkesin kapsamlı şekilde uygulanacağı duyurulmasına rağmen, bu sürecin garantisi şüpheli. Siyonist rejimin anlaşmaya bağlı kalacağı konusunda Amerikalılar güvence verse de, geçmiş deneyimler bu taahhütleri sorgulatıyor. Ayrıca İsrail'in Suriye sınırında askeri yığınak yapması Lübnan açısından ciddi tehditler oluşturuyor. El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin, Lübnan'daki hükümet istişareleri ışığında, direnişin bu gelişmelere hazırlıklı olması gerektiğini aksi takdirde iç istikrarın ciddi şekilde sarsılabileceğini ifade ediyor.

On gün içinde düşmanın Lübnan topraklarından tamamen çekileceği ilan edilmesi bekleniyor ve ateşkesin fiilen kapsamlı olarak uygulanmaya başlaması gerekiyor.

Bu, düşmanın kara, hava ve denizdeki tüm ihlalleri durdurması anlamına gelirken, Lübnan ordusunun UNIFIL birlikleri eşliğinde Litani Nehri’nin güneyine konuşlanması ve Lübnan askeri güçleri dışında hiçbir silah veya silahlı grubun bulunmamasını sağlaması gerekiyor.

Amerikalılar, İsrail’in anlaşmaya bağlı kalacağına ve bu ayın 26’sı pazar akşamı tamamen çekileceğine dair güvenlerini ifade ediyorlar.

Ancak, geçmişteki 60 günlük süreçte yaşananlar göz önüne alındığında, Amerika'nın taahhütlerine güvenmek bir tür çılgınlık olarak görülüyor.

İsrail’in 27 Kasım’dan bu yana yaptıklarını Washington, “sınır bölgesinde temizlik operasyonu” olarak nitelendiriyor ve bunun İsrail ile yapılan ikili bir anlaşmanın parçası olduğunu, Hizbullah’ın bölgedeki altyapısının olmadığını teyit etmek ve düşmanın Lübnan’ın derinliklerine saldırılar düzenlemesine izin vermek için yapıldığını savunuyor.

İsrail, General Jozef Aun’un cumhurbaşkanı seçilmesinin arifesinde batı kesimindeki bölgelerin çoğunu boşaltmak dışında anlaşmayı uygulamaya yönelik herhangi bir adım atmadı. Ancak, 60 günlük süre dolmadan önce bu köylerin sakinlerinin geri dönmesine izin vermedi.

Bu sırada, işgal altındaki topraklardan gelen veriler, sınır bölgelerindeki yerleşimcilerin evlerini kontrol etmeye başladığını ve bazılarının evlerine döndüğünü gösteriyor.

Resmi dönüş tarihi 1 Mart olarak belirlenmiş olsa da, yerleşimcilerin yaklaşık yüzde 35’i evlerini yaşanabilir hale getirmek veya tarım ve hafif sanayi atölyelerinde çalışmaya devam etmekle meşgul. Yerel yönetimler ile hükümet arasında mali tazminatlar konusundaki anlaşmazlıklar ise devam ediyor.

Ancak, düşmanın herhangi bir manevra yapma ihtimali var mı?

Bu ihtimal oldukça yüksek ve düşmanın bazı noktalarda işgali sürdürmesi endişe kaynağı olmaya devam ediyor. Ayrıca, yeni bir müzakere süreci başlatma ve 60 günlük süreyi uzatma girişimleri de gündemde.

Düşmanın sadece sınır bölgesinde değil, tüm güneyde, Beyrut, banliyöler ve Bekaa Vadisi’nde askeri veya güvenlik operasyonları düzenlemeyeceğine dair herhangi bir garanti de bulunmuyor.

Bu durum, cepheyi yeniden alevlendirebilir ve düşman liderliği tarafından tercih edilen bir seçenek gibi görünüyor. Ancak, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İsrail’i Lübnan ile cepheyi yeniden alevlendirmekten alıkoyacak kadar baskı uygulayıp uygulamayacağı bilinmiyor.

Lübnan’da, General Jozef Aun’un cumhurbaşkanı seçilmesi ve Hakim Nevaf Selam’ın hükümeti kurmakla görevlendirilmesiyle yeni bir döneme girilmiş olsa da, bu konular üzerine derinlemesine bir tartışma yok.

Yeni yönetimin işleyiş tarzındaki belirsizlik, siyasi bileşenler arasında bir “güven krizi” yaratıyor. Bu bağlamda, direnişin iç ve dış muhalifleri, direnişin imzaladığı anlaşmanın sorumluluğunu taşıdığını ve anlaşmada yer almayan maddeler ve garantiler talep etme hakkı olmadığını savunabilirler.

Fakat, anlaşmaya yönelik eleştiriler, özellikle de Başbakan Vekili ile görüşmesinin ardından Milletvekili Cemil Seyyid tarafından dile getirildiği şekliyle, oldukça gerçekçi.

Soru sadece direnişe değil, öncelikle Cumhurbaşkanı Jozef Aun’a yöneltiliyor. Aun, düşmanın anlaşmayı engelleme veya etrafından dolanma girişimlerinin doğrudan kendi dönemini hedef alacağını biliyor.

Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı Aun ve Başbakan Vekili, düşmanın anlaşmaya uymasını sağlamak için ABD ve Fransa ile hızlı ve yoğun temaslar kurmalı ve bu görevi yeni hükümetin kurulmasından bile önce bir öncelik haline getirmelidir.

Direnişi içeride sıkıştırma girişimleri, sorunu çözmek için faydalı olmayacaktır. Özellikle de düşmanın kendi uygun gördüğü şekilde hareket etme girişimi, direnişi anlaşmayı uygulatmak için doğrudan eylem programını başlatmaya davet edecektir.

Bu durum, iç istikrar üzerinde büyük bir etki yaratacak ve Suriye’de olup bitenlerle bağlantılı sonuçlar doğuracaktır. Düşmanın, sınır bölgelerindeki Suriye topraklarında geniş çaplı bir askeri yığınak yapması, Lübnan için doğrudan bir tehdit oluşturuyor.

Dolayısıyla direnişin bu duruma hazırlıklı olması ve düşmanın eylemlerini beklememesi gerekiyor.

Endişe, düşman çevrelerinde ve hatta Amerikalılar arasında yaygın olan bir düşünceden de kaynaklanıyor: Son savaş, Lübnan’daki direnişin yenilgisini ilan etmek için yeterli değildi.

Bu çevrelerde, Hizbullah’ın son haftalarda Lübnan’ın pek çok bölgesinde direnişin insani ve askeri altyapısını yeniden inşa etmeye çalıştığına dair çokça konuşuluyor. Bu tür bahisler, genelde bir askeri veya güvenlik harekatın habercisi oluyor.

Washington ve Paris, savaşı fiilen durdurmak için somut adımlar atmadıkça, 27 Kasım’dan bu yana tanık olduğumuz şekilde devam etmesi gerekmiyor. Çünkü direnişin bu tür bir saldırı karşısında eli kolu bağlı bekleyeceğini düşünmek saflık olur.

O durumda, şu anda mevcut olan diplomatik seçenekler üzerinde tartışmak için hiçbir alan kalmayacaktır.

Yaşananlardan sonra, Lübnan’daki direnişin savaşı sürdüremeyeceğini veya Lübnanlıların diplomasinin gerçekten gasp edilmiş hakları geri getireceğine inanacağını düşünmek mantıklı değildir. Bu iğrenç varlık ortaya çıktığından beri Arapların durumu budur.

Çeviri: YDH