"Bu, bir savunma ittifakı değil, daha ziyade dostane bir tarafsızlık anlaşması."
YDH - Geçtiğimiz haftanın en önemli dış politika olayı, Rusya ile İran arasında imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasıydı. Bu belgede neler yer alıyor, Kuzey Kore ile imzalanan benzer bir anlaşmadan ne kadar farklı ve tüm Avrasya coğrafyası için ne gibi bir önemi var? Rusya Finans Üniversitesi Doçenti Gevorg Mirzayan, Vzglyad gazetesindeki makalesinde değerlendirdi.
Rusya ve İran, Trump'a hoşgeldin hediyesi sundu. Amerikan yayın kuruluşu Atlantic, 17 Ocak’ta Moskova’da Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İranlı mevkidaşı Mesud Pizişkiyan tarafından imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasını böyle değerlendirdi.
Tabii ki, anlaşma bir hediye değildi; Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, bunu açıkça belirtti. “Trump’ın iktidara gelmesinin hemen öncesinde İran ile Rusya arasında kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşmasının imzalanma tarihinin seçilmesiyle ilgili pek çok spekülasyon sadece güldürüyor. Komplo teorisyenleri eğlenmeye devam etsin,” diye konuştu.
Rusya-İran anlaşması uzun süredir üzerinde çalışılan bir belgeydi, son birkaç yıldır hazırlıkları sürüyordu. Bu anlaşma, Donald Trump’a meydan okuma arzusundan değil, Moskova ile Tahran arasındaki (Suriye’de ve diğer alanlarda) başarılı işbirliği tarihinden kaynaklanıyor ve şimdi bu işbirliği resmi bir belgeye dönüştü.
Vladimir Putin, “Bu gerçekten çığır açıcı bir belge, Rusya ve İran’ın ve tüm Avrasya bölgesinin istikrarlı ve sürdürülebilir kalkınması için gerekli koşulları yaratmayı hedefliyor,” dedi.
Batılı uzmanların haklı olduğu nokta ise bu anlaşmanın daha geniş bir Avrasya işbirliğinin parçası haline gelmesi. Atlantic, “Bu anlaşma… Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore arasındaki artan dört taraflı ilişkileri vurguluyor; 'saldırganlar ekseni' olarak adlandırılan bu iş birliği, seçilen ABD Başkanı tarafından henüz bir öncelik olarak tanınmamış,” diye yazıyor.
Eğer “saldırganlar ekseni” veya “otokrasiler ekseni” (Joseph Biden’ın bu işbirliği için kullandığı terim) etiketlerini bir kenara bırakırsak, gerçekten de dört önemli Avrasya oyuncusunun Avrasya coğrafyasının kalkınması için çabalarını birleştirdiğini görüyoruz.
Gerçekten de, Rusya-Çin ve İran-Çin anlaşmaları bu konuda yayınlanmadı. İran-Kuzey Kore ilişkileri (özellikle füze ve nükleer alanda yıllardır gelişen) de kamuya açık değil. Bu nedenle, "dörtlü" içindeki ilişkilerin içeriği yalnızca Rusya’nın İran ve Kuzey Kore ile imzaladığı anlaşmalara göre değerlendirilebilir.
Bu anlaşmalar bazı açılardan benzer, ortakların farklılıkları ve bulundukları coğrafi ve siyasi konumlar nedeniyle bazı açılardan farklı.
Örneğin, her iki anlaşma da hem askeri-teknik hem de sivil alanlarda kapsamlı iş birliğinin geliştirilmesini öngörüyor. Evet, İran ile yapılan anlaşma daha kapsamlı; 47 madde içeriyor (Kuzey Kore ile yapılan anlaşmada 23 madde var).
Fakat bu, İran’ın çok daha güçlü bir ekonomiye, askeri-teknik ve bilimsel altyapıya sahip olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, anlaşmalarda ele alınan her alan, bakanlıklar veya büyük şirketler düzeyinde sektörel anlaşmaların geliştirilmesi ve kabul edilmesi için temel oluşturuyor.
Her iki anlaşma da sadece güvenlik konularında işbirliği ve beyanlardan ibaret değil, aynı zamanda karşılıklı egemenliği dış tehditlerden korumak için somut adımlar öngörüyor. Örneğin, ekonomik tehditler.
Burada özellikle İran anlaşmasının 19. maddesi ve Kore anlaşmasının 16. maddesi, yasa dışı yaptırımların niteliğiyle ilgili olarak dikkat çekiyor.
Bu maddelere göre, taraflar sadece bu yaptırımları kınamakla kalmıyor, aynı zamanda taraflardan birine yaptırım uygulandığında diğer taraf, “bu tür önlemlerin doğrudan ve dolaylı etkilerini azaltmak, ortadan kaldırmak veya en aza indirmek için pratik çabalar sarf edecek.”
Yani basitçe söylemek gerekirse, yaptırımları aşmaya yardımcı olacak.
Rusya’nın diğer devletlerle bu düzeyde bir işbirliği yok; Avrasya Ekonomi Birliği (AEB) ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) gibi Rusya’nın entegrasyon yapılarının üyesi olan devletler de dahil (Belarus hariç).
En iyi ihtimalle, Rusya’nın ortakları gizlice gri ihracat ve ithalat yapıyor, ancak aynı zamanda Batı yaptırımlarına uyduklarını söylüyorlar.
Kuzey Kore ve İran ile ise Rusya fiilen Batı’nın küresel yönetim kurumlarına meydan okuyor.
Farklılıklara gelince, bu durum üçüncü bir tarafın doğrudan saldırısıyla ilgili maddelerde ortaya çıkıyor. Kore anlaşmasında her şey net ve anlaşılır.
“Taraflardan biri herhangi bir devlet veya devletler tarafından silahlı saldırıya uğrar ve bu nedenle savaş durumuna girerse, diğer taraf, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesi ve Rusya Federasyonu ile Kore Halk Demokratik Cumhuriyeti mevzuatına uygun olarak elindeki tüm imkanlarla askeri ve diğer yardımı derhal sağlayacaktır.” Yani bu, tam anlamıyla bir savunma ittifakı anlamına geliyor.
İran belgesinde ise durum bu kadar basit değil. “Eğer taraflardan biri saldırıya uğrarsa, diğer Akit Taraf saldırgana, saldırının devam etmesine yardımcı olacak herhangi bir askeri veya diğer yardımı sağlamayacak ve ortaya çıkan anlaşmazlıkların Birleşmiş Milletler Antlaşması ve diğer ilgili uluslararası hukuk normları temelinde çözülmesine yardımcı olacaktır,” deniyor belgede. Yani bu, bir savunma ittifakı değil, daha ziyade dostane bir tarafsızlık anlaşması.
Aynı zamanda, ifadelerdeki farklılık, Moskova’nın Pyongyang ile ilişkilerini Tahran ile olan ilişkilerinden daha az değerli gördüğü anlamına gelmiyor.
Mesele, bu devletlerin nerede bulunduğu ve ne istedikleriyle ilgili.
Kuzey Kore’nin tüm düşmanları –ABD, Güney Kore ve Japonya– Rusya’ya dost olmayan devletler. Hepsi Rusya’ya yaptırım uyguladı, Kiev rejimini destekliyor ve fiilen Rusya’ya karşı savaşa katılıyor.
Bu nedenle, eğer herhangi bir nedenle Kuzey Kore’ye saldırırlarsa, Rusya’nın Koreli yoldaşları maddi olarak desteklememesi için hiçbir neden yok.
Dahası, bu desteğin açıkça belirtilmesi, Seul ve Tokyo’daki öfkeli başları soğutacak. Onları savaştan uzak durmaya zorlayacak ve böylece Vladivostok yakınlarında bir nükleer çatışmanın başlamasına izin vermeyecek.
Kuzey Kore’nin kendisi ise Batı’ya karşı herhangi bir illüzyon veya bağımlılık taşımıyor. Ve Rusya’nın NATO ile savaşmasına yardım etmeye tamamen hazır.
İran ile durum daha karmaşık. İran’ın iki ana düşmanından biri (ABD ile birlikte) İsrail, Rusya için dostane olmayan bir devlet olsa da, düşman da değil.
İranlıların zor ilişkiler içinde olduğu diğer ülkeler –örneğin Suudi Arabistan– Moskova’nın ortakları ve hatta belirli konularda müttefikleri.
Eğer İran ile aralarındaki anlaşmazlıklar bir savaşa dönüşürse, Rusya’nın Suudilerle savaşmak yerine, anlaşmada yazıldığı gibi, onlara “yardım etmemesi” ve aynı zamanda “ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözülmesine yardımcı olması” daha kârlı olacaktır.
Ayrıca, İran örneğin Rusya’nın Batı ile savaşması durumunda silahlı bir şekilde Rusya’yı savunmaya hazır değil. İran toplumu (Kuzey Kore toplumu gibi) bölünmüş durumda.
Son cumhurbaşkanlığı seçimleri, İran’da Avrupa ve hatta ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesi fikrini destekleyenlerin olduğunu gösterdi.
Suriye çatışmasının son aşamasında Tahran’ın tutumu ise İranlıların Batı ile çatışma konusundaki kararlılığının, merhum Devlet Başkanı İbrahim Reisi dönemine göre daha az olduğunu ortaya koydu.
Evet, İran ile ilişkilerde ortak savunma maddesinin bir noktada Kuzey Kore ile olan anlaşmaya denk gelmesi mümkün.
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pizişkiyan bu konuda açık ipuçları veriyor. Ancak şimdilik her şey imzalandığı gibi ve tüm taraflar bu ifadelerden memnun.
Çeviri: YDH