"Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Abbas el-Musevi'ye suikast düzenlemeyi deneyen ve Seyyid Hasan Nasrullah'ın yarattığı aşamanın ne olduğunu anlayan İsrail, başarısızlıklarını yeniden formüle ediyor."

YDH - Meryem el-Süblani, siyasi suikastların tarih boyunca beklenen sonuçları vermediğini, aksine direnişi güçlendirdiğini örneklerle açıklıyor. Che Guevara, Patrice Lumumba ve Ahmed Yasin gibi isimlerin suikastlarının, fikirlerinin yayılmasına engel olamadığını vurgulayan yazar, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah'a yönelik suikastın İsrail için stratejik bir hata olduğunu, zira bu durumun yeni ve daha kararlı bir direniş nesli yarattığını ifade ediyor.
Büyük çatışmalar tarihinde suikast, sadece fiziksel bir ortadan kaldırma değil, aynı zamanda olayların akışını değiştirme ve direnç sistemlerini parçalayarak gerçekliği yeniden şekillendirme amacıyla tasarlanmış, iyi düşünülmüş bir şok yaratmaya yönelik stratejik bir bahis olmuştur.
Ancak tarih, onlarca yıldır suikastların sadece başarısız yatırımlar olduğunu ve gerçek bedelinin planlayıcıların beklediğinden çok daha büyük olduğunu da kanıtlamıştır.
Siyasi suikastların ve dünya çapındaki direnişin maliyetine hızlı bir bakış, bedelin ne kadar yüksek olduğunu anlamayı sağlayabilir: Washington, küresel bir egemenlik karşıtı sembol haline gelen devrimci savaşçı Che Guevara'yı öldürmeye karar verdiğinde, bu sadece bir güvenlik kararı değildi, aynı zamanda titiz bir askeri operasyondu.
Bu operasyon milyonlara mal oldu; zira istihbarat takipleri ve bilgi toplama operasyonları kuruldu, eğitim ve silahlandırma operasyonları finanse edildi ve sesi susturmak için her şey yapıldı.
Guevara, 1967'de Bolivya'da öldürülmesine rağmen, fikirleri ölmedi, aksine Latin Amerika ve Orta Doğu'da nesillere ilham veren bir ikona dönüştü.
Onun silahlı mücadele ve adaletsizliğe karşı durma felsefesi, direniş partileri için zengin bir malzeme oluşturdu ve sembolizmi pek çok ülkedeki devrimcilerin ve göstericilerin sloganlarıyla ilişkilendirildi.
Guevara, bölgedeki devrimci hareketler üzerinde derin bir etki bıraktı; pek çok genç, silahlı mücadelenin kurtuluşun tek yolu olduğuna inanarak onun fikirlerini benimsedi.
Küba, Nikaragua ve diğer bölgelerdeki devrimcilerin deneyimleri, onun yöntemlerinden ve fikirlerinden ilham aldı.
Latin Amerika'dan Afrika'ya, Guevara'nın deneyimi bir istisna değildi. Belçika istihbaratının düzenlediği ve Amerikan işbirliğiyle öldürülen Patrice Lumumba suikastı, liderlere suikast düzenlemenin siyasi etkilerini ortadan kaldırmadığı, aksine daha inatçı direniş aşamalarına zemin hazırladığının bir başka örneğiydi.
Güney Afrika'da, Nelson Mandela'ya suikast düzenlenmemesine rağmen, uzun yıllar süren hapis cezası hareketini boğma girişimiydi. Ancak bu yıllar, kurtuluş davası için bir kaldıraç haline geldi.
Antun Saade suikastı, kurtuluş hareketlerinin fikri yapısını kırma girişimlerinin bir başka örneğidir. Şov niteliğinde bir yargılamanın ardından bir gecede idam edildi, fkaat kurduğu parti ölümünden sonra onlarca yıl devam etti ve fikirleri tüm darbelere rağmen varlığını sürdürdü.
Filistin'de ise Ahmed Yasin'e düzenlenen suikast, başarısız bahislerin bir başka dersiydi.
Engelli liderin direnişin belini kıracağı inancıyla öldürülmesi, yeni nesillere ilham veren ve işgalle olan çatışmayı yeniden şekillendiren efsanevi bir sembole dönüştü.
İsrail, Hizbullah Genel Sekreteri şehit Seyyid Hasan Nasrullah'a suikast düzenlemeye karar verdiğinde, bu sadece bir keskin nişancı operasyonu veya yol kenarına yerleştirilen bir patlayıcı cihaz değildi.
Aksine, 82 ton Amerikan yapımı patlayıcının kullanıldığı yoğun bir hava bombardımanı gerektiren devasa bir stratejik seferberlikti.
Bu operasyonda Amerikan yapımı Boeing şirketinin ürettiği GBU-31 ve GBU-39 tipi akıllı bombalar kullanıldı. Şimdi faturayı analiz edelim:
— Bir adet GBU-31 JDAM'ın maliyeti yaklaşık 25 bin dolar.
— Bir adet GBU-39 SDB'nin maliyeti 40 bin ila 50 bin dolar arasında.
Bu, sadece bombaların toplam maliyetinin en az 5 ila 10 milyon dolar olduğu anlamına gelir. Buna uçakların işletme maliyeti, lojistik destek, istihbarat, izleme ve planlama operasyonlarının maliyetleri hesaba katılmadı bile. Bu maliyetler tek başına on milyonlarca doları aşabilir.
Bu rakamlar arasında suikast operasyonunun maddi maliyetini arayabilirsiniz. Hedefe ulaşmak için İsrail ve Amerika tarafından kaç istihbarat, güvenlik ve askeri biriminin görevlendirildiğini de merak ediyor olabilirsiniz.
Cevapları arayanlar, ülkeler inşa etmeye ve halkları kötü kaderlerinden kurtarmaya yetecek kadar büyük sayılara boğulabilir. Fakat stratejik maliyetin gerçeğini, İsrailli ve Amerikalı yetkililer cenaze gününden başlayarak çok yakında anlayacaklar.
Zira onlar bir zafer satın almadılar, aksine daha kararlı, daha vahşi ve inatçı ve bu ümmetin işgalle savaşının ancak kan ve direnişle çözülebileceğine daha fazla inanan yeni bir nesil yaratmaya yatırım yaptılar.
Atılan her bomba bir adamın yolculuğunu sona erdirmedi, aksine direniş projesinin her seferinde daha büyük ve daha meşru bir şekilde doğacağına dair yeni bir imza oldu.
Mesele maddi maliyetin ötesine geçiyor, karşı taraftaki bir krizi yansıtıyor: Gerçek liderlerin yokluğunu. İsrail ve Batı bugün siyasi ve fikri bir boşluktan muzdarip; ne halk meşruiyetine sahip liderler var, ne de dar çıkarların ötesine geçen vizyonlar taşıyan projeler.
Bilakis, bir direniş liderinin cenazesi, meşruiyet ve proje üzerine bir referandum niteliğinde olacaktır. Bu, liderliğin anlamlarını yeniden tanımlayan, toplumlarına ilham veren veya anlık hesapların ötesine geçen bir vizyon oluşturan sembollerden yoksun olan zayıf zıtlığı ortaya çıkaran bir andır.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Abbas el-Musevi'ye suikast düzenlemeyi deneyen ve Seyyid Hasan Nasrullah'ın yarattığı aşamanın ne olduğunu anlayan İsrail, başarısızlıklarını yeniden formüle ediyor.
Zira meşruiyetini çatışmanın doğasına duyarlı bir destekleyici ortamdan alan proje, boşluğu kabul etmiyor. Zira bu, ortadan kaybolmanın farkına varabilecek bir siyasi parti değil, nedenleri ve motivasyonları varlığını sürdürdükçe devam eden bir direniştir.
İsrail askeri kurumunun mali kayıplarını telafi etme ve depolarını yeniden doldurma gerekliliğinden yola çıkarak tartışabileceği bu fatura, tüm güvenlik kurumuna ve siyasi sisteme bir yük olacaktır.
Zira bu fatura henüz ödenmedi ve cenaze günü, hesabın ilk ödemesi olacaktır. Genel Sekreter tabutta bir şehit olarak hayatta olduğundan daha hazır ve daha güçlüdür. Zira bir projeyle savaşmak, meşruiyeti ortadan kaldırmaktan daha kolaydır.
Çeviri: YDH